İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Siber Güvenlik Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Kemal Bıçakcı, "Yaptığınız iş rutin işlerdense, bunlar çok daha hızlı bir şekilde yapay zeka tarafından yapılabilir olacak" dedi.


 

Prof. Dr. Bıçakçı, gelinen teknoloji itibarıyla gündelik rutin işlerden, üretimde verimliliğinin artırılmasına, enerji tasarrufundan, sağlık ve güvenlik gibi birçok alana kadar kolaylık sağlayan yapay zekadaki son gelişmeler ve bu teknolojinin kötüye kullanımına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

 

Yapay zeka çalışmalarında büyük ilerlemeler olduğuna dikkati çeken Bıçakcı, son iki yılda "ChatGPT"nin çıkmasının ve "Devin" isimli dünyanın ilk yapay zeka yazılım mühendisinin duyurulmasının önemli gelişmeler olduğunu söyledi.

 

"ÇOĞU MESLEK YOK OLMAYACAK AMA SAYILARI AZALACAK"

 

Yaşanan gelişmeler karşısında gençlerin işsizlik problemini düşünerek endişeye kapılmalarının yerinde olduğunu anlatan Bıçakçı, geçmiş teknolojik gelişmelerle yapay zekanın kıyaslanmasını ise doğru bulmadığını belirterek, şöyle devam etti: “Daha önceki hesap makineleri, bilgisayarlar, otomasyon araçları, internet gibi bilimsel gelişmelere bakarak, ‘Bu yeni gelişmeler çok da işsizlik sonucunu doğurmamıştı.’ Gibi bir anlayış olabilir. Ancak yapay zeka hepsinden farklı, bambaşka bir teknoloji. Bizden daha iyi yapabildiği pek çok şey var. En son çıkan ‘Devin’ isimli bu yapay zeka yazılım mühendisi gayet güzel kod yazabiliyor, yazılım geliştiriyor, yazılımda bir problem varsa buna müdahil olup bunu düzeltebiliyor gibi. Benim kanaatim 10 veya 20 yıl içerisinde insanların verimini müthiş seviyede arttıracak ve çoğu meslek yok olmayacak ama sayıları çok azalacak.”

 

İşlerin rutin taraflarını yapan bir yapay zekanın daha hızlı hayatımıza gireceğini ifade eden Bıçakcı, “Ölçü şu: Sizin yaptığınız iş bir tablolama programına veri girme, sosyal medya içeriği üretme gibi rutin işlerdense bunlar çok daha hızlı bir şekilde yapay zeka tarafından yapılabilir olacak ve işvereniniz sizin yerinize bu işleri yapay zekaya yaptırmayı tercih edecek. Yani buradaki ölçü bir işin ne kadar rutin olup olmadığıyla ilgili. Yazılım mühendisi tarafına baktığımızda da yine bu işlerin ön yüz program yazma gibi biraz daha rutin tarafları var. Daha rutin, web sayfası geliştirme, basit programlama işlerini yapan kişiler işsiz kalabilirler.” Diye konuştu.

 

Yapay zeka teknolojisinin gündelik yapılan işlerde kullanıldığında zaman açısından fayda sağladığını anlatan Bıçakcı, aynı zamanda işlerin daha verimli ve kaliteli yapılabileceğini vurguladı.

 

“ACABA İNSANLARLA YAPAY ZEKA KARŞI KARŞIYA MI GELECEK?”

 

Siber güvenlik alanında ise insan unsurunun ön plana çıktığına işaret eden Bıçakcı, "deepfake" teknolojisiyle birlikte artan siber suçların yeni riskler doğurduğunu ve son gelişmelerle daha fazla siber güvenlikçiye ihtiyaç duyulacağını kaydetti.

 

Yapay zekanın siber güvenliğe olası etkisini de değerlendiren Bıçakcı, şunları aktardı: "Siber güvenliğin ileride önemli bir alan olacağını değerlendiriyorum. Şimdi yapay genel zekadan bahsediliyor. Belirli görevlerde yapay zeka daha iyiyken süreç içerisinde insanın yaptığı çoğu işte yapay zeka daha yetenekli hale gelebildiği görülüyor. Robot teknolojisinin de gelişmesiyle birlikte 'Acaba insanlarla yapay zeka karşı karşıya mı gelecek ve insan soyu adına böyle bir tehlike mi olacak?' Uzun vadede bu tartışılıyor. Yapay zeka dijital teknolojileri kullanıyor, bunları 'hack' edip bunlarla mücadele edecek insanlar da siber güvenlikçilerdir. Bu teknolojileri iyi bilen, bu teknolojilerin zafiyetlerini analiz edebilen, o bakış açısına sahip hacker mantığını oturtmuş kişilere ihtiyaç duyulacak."

 

Ödev, tez ile analiz gibi çalışmalarda yapay zeka teknolojisinden faydalanılabileceğini dile getiren Bıçakcı, araştırmacının teknolojiden hangi noktada nasıl faydalandığını yayınında belirterek etik sınırlar içerisinde kalması gerektiğini ifade etti.

 

"Deepfake" teknolojisiyle dolandırıcılığın da farklı bir boyuta geldiğine işaret eden Bıçakcı, "Basit bir e-posta mesajına aldanıp parasını kaptıran insanlarla, siz görüntüsü ve sesi tamamen tanıdığı insanlara benzeyen şekilde görüşme yapıp bir şey talep ettiğinizde korkutucu durumlar ortaya çıkabilir. Elektronik dünyada her şey mümkün. Gençler pek değil belki ama bu teknolojiyi çok bilmeden kullanan insanlar buna maruz kalıyorlar. Yapay zeka ve 'deepfake' dediğimiz teknoloji bu sorunu kat kat büyütecek gibi duruyor." dedi.

 

Bıçakcı, bu tür dolandırıcılıklara karşı, teknik önlemlerin yanı sıra eğitim gibi yollarla farkındalığın artırılması gerektiğini kaydetti.

 

Yapay zekayla ilgili özellikle ABD'deki büyük gelişmelerin ülkelerin güvenliğini de yakından etkileyeceğine dikkati çeken Bıçakcı, sosyal medya, arama motoru gibi bilinen teknolojilerin yanı sıra yeni 'ChatGPT' gibi yapay zeka uygulamalarının kullanımı ile kişisel ve hassas verilerin diğer ülke ve şirketlerin eline geçebildiğini aktardı.

 

AÇIK YAPAY ZEKADA YERLİLİK ÇALIŞMASI

 

Şirketlerin de projelerini korumak için bu teknolojilerin kullanımını sınırlandırması ve yerli alternatiflerinin üretilmesi gerektiğini ifade eden Bıçakcı, "Şu an kullanılan yapay zeka uygulamaları, hep arkasında bir şirketin olduğu ve bizim sadece kullanıcısı olduğumuz, kullanıcısı olmakla da kalmayıp verimizi onlarla paylaşarak onların daha da gelişmesini sağladığımız sistemler. Bunların mutlaka Türkiye içerisinde de yerli versiyonlarının üretilmesi gerekiyor. Bu bağlamda da belki açık kaynak projelere dahil olunabilir." değerlendirmesini yaptı.

 

Prof. Dr. Bıçakçı, artık "açık yapay zeka' diye bir kavram olduğunun altını çizerek, Avrupa'da birtakım noktalarda çalışmalar yürütüldüğünü, bunların daha çok şirketler üzerinden gittiğini ve biraz daha önde olduklarını, Türkiye'de de belli şirketlerin bu konuda çalışmaya başladıklarını fakat burada mutlaka daha farklı ve daha bütçeli çalışmalar yapmak gerektiğini bildirdi.

 

Risklere karşı belli yasakların getirilebileceğini anlatan Bıçakcı, her kullanım durumunun ayrı ayrı incelenerek risk değerlendirmesi yapılıp güvenlik önlemleri alma yollarının aranması gerektiğini sözlerine ekledi.

08 Nisan 2024 Pazartesi

Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen teknolojik cihazları gün boyunca yoğun ve kontrolsüz şekilde kullanmak dijital bağımlılık tehlikesine yol açabiliyor.


Dijital bağımlılık ise oyun ve kumar oynama bozukluğu, sosyal medyanın ve akıllı telefonun aşırı kullanımı gibi bağımlılık yapıcı alt davranışlarla kendini gösteriyor.

 

Bu bağımlılık türü eğitim, kariyer ve özel hayatta sorumlulukları yerine getirmemeye, çok uzun kullanıma bağlı olarak sosyal ilişkilerin bozulmasına ve fizyolojik ya da psikolojik açıdan zarara neden olabiliyor.

 

Her yaşta teknolojinin problemli kullanımı söz konusuyken, birçok kişi bağımlı olduğunun farkına varmadan hayatını sürdürüyor.

 

BAĞIMLILIK BİR BEYİN HASTALIĞI

 

Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Temel Eğitim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, yaptığı açıklamada, teknoloji bağımlılığının genel bir adlandırma olduğunu fakat bunun spesifik olarak hangi tür alanda bağımlı olunduğuna göre tanımlanması gerektiğini söyledi.

 

Dünya Sağlık Örgütüne göre bir şeye bağımlılık denilmesi için gereken 4 kritere değinen Prof. Dr. Arıcak, bunlardan birincisinin kişinin günlük yaşamın rutin akışı içerisinde sürekli zihninin o dijital mecradaki uğraşla dolu olması, ikincisinin kişinin kontrol etmek istese de bu dijital mecralardaki eylemlerini kontrol edemez hale gelmesi, üçüncüsünün yoğun kullanımın oluşturduğu problemlere rağmen bunları kontrol etmekte, denetlemekte zorluk çekmesi, son olarak da kişinin eğitim, kariyer ya da özel yaşamıyla ilgili işlev kaybına neden olması olarak sıraladı.

 

Prof. Dr. Arıcak, "Eğer bu dört koşul gerçekleşiyorsa dijital mecrada biz artık o kişiye o spesifik alan neyse, oyunsa, kumarsa, ya da sosyal medyaysa artık bağımlı diyoruz. Bağımlılık bir hastalık, bir beyin hastalığı. Bu nedenle bir şeyle normalin dışında, aşırı uğraşmaya biz bağımlılık demiyoruz ancak o dört koşul bir arada sağlanırsa biz onun bağımlılık olduğunu söyleyebiliyoruz." dedi.

 

Bağımlılıklar konusunda yaş grubunun belirleyici olduğunu belirten Arıcak, bunun önüne geçmek için çocukların ve gençlerin sosyal, sportif, sanatsal etkinliklere yönlendirilmesi, okullarda akademik ders dışındaki uğraşların yoğunluğunun arttırılması gerektiğini kaydetti.

 

Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, yetişkinlerle ilgili olarak da yine sosyal ilişkilerin koruyucu bir faktör olduğunu, yüz yüze arkadaş ilişkileri ve etkinliklerin önem arz ettiğini söyledi.

 

İnsanların birçok şeyi fark ettiğini ancak farkındalığın sorunun çözümü için yeterli olmadığını dile getiren Arıcak, şöyle konuştu:

 

"Bu aslında genel olarak toplumsal bir alışkanlık ve eğitim biçimiyle ilişkili. Çok erken yaştan itibaren spor yapmaya, sanatla ilgilenmeye, tiyatroya gitmeye, bir müzik aleti çalmaya başlamadıklarında, ailelerinde de bunu göremediklerinde maalesef bu tür alışkanlıklar yetişkinlik döneminde kolay gelişmiyor. Bu tür becerilerin, alışkanlıkların geliştiği ülkelere baktığımızda çok erken yaştan itibaren çocukların sosyal ve sanatsal faaliyetlere yönlendirildiklerini görüyoruz, ailenin de bir yaşam biçimi olarak bunu yaptığını görüyoruz. Çünkü çocuk nasıl bir ortamda ve nasıl bir toplumda gelişmişse, eğitilmişse yetişkinlikteki yaşantıları da o doğrultuda şekilleniyor. O yüzden ben bir bilgi ve bilinç eksikliğinden ziyade bir eğitim ve alışkanlık eksikliği olduğunu düşünüyorum."

 

Prof. Dr. Arıcak, ebeveynlerin çocuklar için model olduklarını unutmamaları gerektiğini vurguladı. Bunun çocuğun yetişmesindeki önemine değinen Arıcak, şöyle devam etti:

 

"Çocuklarının nasıl yetişmesini istiyorlarsa önce kendileri o şekilde olsunlar, en önemli şey o. Önce kendilerinin model olması. Erken yaşlardan söz ediyoruz ama ergenler için değil, ergenlikte iş işten geçmiş oluyor çoğunlukla. O yüzden mümkünse 9-10 yaşına kadar anne babaların evde teknoloji kullanımında kendilerinin model olması gerekiyor. Örneğin bir baba sosyal medyada çok fazla zaman geçiriyorsa bilsin ki büyük olasılıkla çocuğu da benzer davranışlarda bulunacak. Anne misafirliğe gittiğinde ya da dışarıya çıktığında çocuğunu susturmak için telefona ve tablete mahkum ediyorsa bilsin ki büyük olasılıkla ileride o tableti elinden alamayacak. Öncelikle sosyal ilişkiler, spor ve sanatsal faaliyetleri bir yaşam biçimi olarak evde de göstermesi gerekiyor."

 

ZATEN İÇİNDE OLDUĞUMUZ BİR DÜNYANIN NESİNE BAĞIMLIYIZ

 

Eğitimde kullanılan teknolojik imkanlara değinen Prof. Dr. Arıcak, "Okullarda gereksiz yere teknoloji kullanımı çok fazla. Ben anaokullarında akıllı tahta koyan okullar gördüm, anaokullarına bilgisayar koyan okullar gördüm. Teknoloji erken yaştan itibaren kullanılması, insanda daha fazla beceri yaratmıyor. Beynimiz bizim en büyük teknolojimiz. Erken yaştan itibaren beynimizi, elimizi, kullanabileceğimiz, becerilerimizi geliştirebileceğimiz programlar oluşturulmalı. Mümkün olduğunca dijital teknolojilerin en az olduğu bir eğitim programı oluşturulmalı. Önce beynimizi, elimizi kullanmayı öğrenirsek diğer teknolojileri kullanmayı öğrenmek çok daha kolay." ifadelerini kullandı.

 

Prof. Dr. Arıcak, 1-7 Mayıs Bilişim Haftasıyla ilgili olarak, "Yapay zekanın kullanılmaya başlamasıyla gelecekteki eğitim nasıl olacak? Metaverse eğer hayatımıza hakim olursa, çocuklarımız artık o dünyanın bir vatandaşı olursa orada eğitim nasıl olacak? Çünkü artık okulların duvarları yıkılıyor, artık üniversitelerin duvarları yıkılıyor. Her ne kadar böyle binalar olsa da aslında dünya çok farklı bir mecraya doğru gidiyor. Bu konuların artık araştırılmaya başlandığı, tartışıldığı bir noktadayız. Belki de ileride insanlar bağımlılık kavramını da artık normalleştirecekler. Çünkü 'Zaten içinde olduğumuz bir dünyanın nesine bağımlıyız' tarzında da bir dijital dönüşüm olacak diye tahmin ediyorum. O yüzden tartışılacak, konuşulacak çok şey var ama burada sosyal bilimcilere, eğitim bilimcilere çok iş düşüyor." değerlendirmesinde bulundu.

07 Mayıs 2024 Salı

İstanbul Ticaret Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi (İTOSAM), Türkiye merkezli yapay zeka ürünleri geliştiren firmaların sayısının bu yıl itibarıyla 1195'e yükseldiğini bildirdi.

 

İstanbul Ticaret Odası'ndan (İTO) yapılan açıklamada, İTOSAM'ın "Akıllı Otomasyon Çağında Ulusların Rekabeti: Yapay Zeka, Robotlar ve Gelişen Ülkeler" başlıklı yeni raporunun sonuçları paylaşıldı.

 

Buna göre, raporda, akıllı otomasyon ve yapay zeka teknolojilerinin yükselişiyle ortaya çıkan dönüşümler ve uluslararası rekabet ortamı detaylı bir şekilde ele alındı.

 

İTOSAM araştırmacıları, LinkedIn verilerini kullanarak Türkiye'de 2000 yılında 5 olan yapay zeka ürünleri geliştiren firma sayısının 2023'te 1012'ye, 2024’te ise 1195’e yükseldiğini tespit etti.

 

Araştırma için yapay zeka kapsamı içine giren makine öğrenmesi, derin öğrenme, bilgisayar görüşü, sinir ağları, doğal dil işleme, pekiştirmeli öğrenme ve otonom mobil robotlar gibi kavramlar değerlendirildi.

 

TÜRKİYE 22 BİN 735 ROBOTLA EN FAZLA ROBOT STOKUNA SAHİP 18. ÜLKE

 

Raporda, Türkiye'de yapay zeka ürünleri geliştiren firmaların en yoğun olduğu sektörler de tespit edildi. Buna göre yapay zekayı en çok kullanan ilk 10 sektör bilgi teknolojileri ve hizmetleri, yazılım geliştirme, medya, eğitim, sağlık, işletme danışmanlığı ve hizmetleri, endüstriyel otomasyon, finansal hizmetler, araştırma hizmetleri ve biyoteknoloji olarak sıralandı.

 

İTOSAM'ın akıllı otomasyon teknolojileri raporunun dikkat çeken bir başka veri ise Türkiye'deki endüstriyel robot stoku oldu.

 

En fazla robot stokuna sahip 20 ülkeye ait verilere göre, dünya genelinde 2022 itibarıyla 3,9 milyon kurulu endüstriyel robot bulunuyor. 2025'te endüstriyel robot stok sayısının yıllık ortalama yüzde 10 artışla 5 milyon 227 bin olması bekleniyor.

 

Türkiye ise 22 bin 735 robotla dünya genelinde en yüksek robot stokuna sahip 18'inci ülke konumunda bulunuyor. Çin 1 milyon 501 bin endüstriyel robotla dünya genelinde en fazla stoka sahip ülke.

 

Robotlar daha çok manuel, rutin veya fiziksel güç gerektiren görevlerde insanların yerini almaya aday olarak görülüyor. Bu sebeple yapay zekadan etkilenme ihtimali düşük meslek grupları, robotlar üzerinden otomasyon riskine maruz kalıyor.

 

Akıllı otomasyon teknolojileri bazı meslek gruplarını olumsuz etkilerken, bu teknolojilerin mevcut bazı iş kollarında daha fazla istihdam fırsatı sunacağı ve bununla birlikte yeni mesleklerin ortaya çıkmasına katkı vereceği öngörülüyor.

 

YAPAY ZEKA UYGULAMALARINI GELİŞTİRMEK İÇİN ÜNİVERSİTELERDE YENİ BÖLÜMLER AÇILMALI

 

Açıklamada konuya ilişkin değerlendirmeleri yer alan İTO Başkanı Şekib Avdagiç, yapay zeka uygulamalarında ve robotikte yetişmiş insan gücünün üniversitelerde daha kapsamlı ve etkili bölümler açarak Türkiye'de tutulması gerektiğini vurguladı.

 

Yapay zekanın sanayi alanında giderek daha da etkili bir duruma geldiğini belirten Avdagiç, "Türkiye'nin dikkat etmesi gereken konu: Batı, yapay zeka ve robotikte yetişmiş insan gücümüzün bir kısmını çok hızlı bir şekilde bizden alıp götürebiliyor. Kendi ülkemizdeki yapay zeka uygulamalarını geliştirmek için üniversitelerde yeni bölümler açılmalı." ifadelerini kullandı.

 

Avdagiç, İTO'nun iştiraki Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi'nde yapay zeka uygulamaları yapan girişimcilere destek verdiklerini kaydederek, şu açıklamalarda bulundu:

 

"Özellikle sanayinin üretim, tasarım, kalite kontrolü ve paketleme dahil her aşamasında yapay zeka uygulamaları kullanılıyor. Birçok yerde insanların ortaya koyduğu çözümlerin, takiplerin, kontrollerin yapay zeka tarafından çok daha etkin bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Bu bir tarafta üretimin güvenilirliğini, kalitesini, sürekliliğini ve riskini ortadan kaldıran bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bir taraftan da maliyet tasarrufu sağlıyor."

07 Mayıs 2024 Salı