Salı, 15 Ekim, 2024
PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ
Yıllar önce eğitim ve kültür odaklı bir vakfın Topkapı Sarayı salonundaki açılış merasiminde vakıfla ilgili ‘amacımız; tarihten yenilikler getirmek’ temalı bir açış konuşması yapmıştım. İlk bakışta bir paradoks gibi görülen ‘tarih ve yenilik’ kavramları nasıl bu bağlamda düşünülebilirdi? Tarihi bilgiden ve tecrübeden günümüz dünyasına ilişkin ‘yenilik’ anlamında bir çıkarım nasıl yapılabilirdi? İşin felsefi ve düşünsel arka planında neler olabilirdi? Daha doğrusu ‘bilgelik’ bunun neresindeydi?
İhsan Fazlıoğlu Hoca’nın ‘Akıllı Türk Makul Tarih’ kitabını okurken, ‘Bir başka açıdan aklın tarih, tarihin de akıl olduğu söylenebilir; zira tarih, belirli bir zaman ve mekân içerisinde hareket eden aklın eylemlerinin tecessüm etmiş hâlidir. Öyleyse bir milletin tarihi, o milletin aklıdır; aklı da tarihidir’ sözü dikkat çekicidir. Hakikaten de bir milletin tarihi, o milletin aklı ve ilham kaynağı olabilir. Tarihten günümüze yenilikler getireceksek tarihimizden, tarihi tecrübemizden bilgi ve ilham alarak fakat bu bilgeliği güncelleyerek yolumuzu aydınlatmasını sağlayabiliriz.
* * *
Bilindiği üzere tarih, sadece belirli alanlara projeksiyon tutmaz. Nerdeyse bütün alanlar için besleyicidir. Öncelikle her bilim dalının kendi tarihi vardır. Eğitimden iktisada, sosyal bilimlerden fen ve teknik bilimlere kadar. Tarihi müesseselere metaforik olarak bakılabilir. Fakat ‘tarihin akıl’ olması her daim işin merkezinde yer alır.
Tarihten yenilikler getirmek; geçmişteki bilgi, tecrübe ve yaşananlardan ilham alarak, ders çıkararak, günümüze dair yeni ve kreatif çözümler üretmek anlamına gelir. Bu ise tarihin ve tarihi müesseselerin sadece bir bilgi yığını olarak değil, aynı zamanda güncel problemleri çözmeye yönelik bir ilham kaynağı ve metafor olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. Geçmişte yaşananları analizle, güncelleyerek, inovatif ve etkili çözümler geliştirmek bu kavramın özünü teşkil eder.
Tarihten yenilikler getirmek kavramını eğitim perspektifi ile düşünecek olursak; geçmişte maarifle ilgili meseleler, pedagojik yaklaşımlar ve öğrenme modellerinden ilhamla günümüz eğitimine yenilikçi çözümler sunmak bağlamında değerlendirebiliriz. Bu, geçmişte başarılı olmuş eğitim uygulamalarını güncelleyerek yeniden yorumlamayı ve bunlardan günün ihtiyaçlarına göre uyarlama yaparak istifade etmeyi hedeflemek demektir.
Sözgelimi, antik Yunan’daki Sokratik yöntem türünden öğretim tekniğinin, Selçuklu medreselerindeki uygulamaların ve Osmanlılar’daki Enderun Mektebi tecrübesinin, Cumhuriyet dönemindeki Köy Enstitüsü deneyiminin modern eğitim sistemine entegre edilmesi gibi yenilikler ihdas edilebilir.
* * *
Eğitim tarihine ilişkin bu anlayış, tarihsel birikimi yalnızca nostaljik ve hamasi bir şekilde ele almak yerine, günümüz öğrencilerinin ihtiyaçlarına yönelik yeni ve etkili öğretim yöntemleri ve stratejileri geliştirmek için değerlendirmeyi hedefler. Bu sayede de geçmişin tecrübeleri ve bilgisi, geleceğin eğitim sistemini tarihle bağ kurarak zenginleştirebilmenin mümkün ve doğru olacağını gösterir. Bu da bizi tarihle iç içe olmaya, tarihten kopmamaya iter.
Tarih, geleceğe ilişkin; niyeti, kurguları, planları, öngörüleri olan milletler için anlamlıdır, değilse kuru bir bilgi yığınıdır. Türkler, sadece kendi tarihlerinden ve müesseselerinden değil, tüm gelenekli milletlerin eğitim uygulamalarını yararlanılabilir bir tecrübe olarak görme yaklaşımını benimsemiş bir anlayıştan geliyor. Dolayısıyla tarihten yenilikler getirmek ve tarihi milletin aklı olarak görmek en çok onlara yakışır. Eğitim ise bu sentezi başarmanın, güncellemeyi yapabilmenin en makul yoludur.
06 Eylül 2024 Cuma
OSMAN ARIOĞLU
Enflasyon düzeltmesi uygulaması yürürlüğe girdiğinden bu yana en çok tartışılan konuların başında geldi. Yapılan değerlendirmeler sonucunda 2023 yılı şartlar oluştuğu halde enflasyon düzeltmesi uygulamasının bir yıl ertelenmesi tercih edildi. Bu yılın başından bu yana da konu muhtelif yönleriyle tartışılmaya devam edildi. En son 50 milyon TL’nin altında ciro yapan işletmeler için geçici vergi dönemlerinde enflasyon muhasebesi uygulanmasının ertelenmesiyle konu biraz sükûnete kavuşmuş oldu. Son derece yerinde olan bu uygulama, eylül ayında kapanan üçüncü geçici vergi dönemi bakımından da sonuç doğuracak. Dördüncü geçici vergi dönemi zaten kaldırılmış olduğundan konu tekrar gündeme yılsonu itibari ile gelecek.
EKSİK KALAN
Aslında bu ertelemeyle enflasyon düzeltmesine yönelik itirazların ve bu uygulamanın herhangi bir gelir elde etmeyen işletmeler bakımından vergi doğuruyor eleştirisi önemli ölçüde ortadan kaldırılmış oldu. Şimdi sıra bu uygulamanın yıllık dönem itibari ile de ertelenmesinin mümkün olup olmadığı konusunu değerlendirmeye geldi. Yıllık vergilendirme bakımından da 50 milyon TL’nin altında cirosu olan işletmeler için enflasyon düzeltmesi uygulanmaması, konuya yönelik tartışmaları tamamıyla ortadan kaldıracaktır.
DÜZENLEMENİN ÖZÜ
Enflasyon düzeltmesi uygulaması özünde parasal olmayan kıymetlerin anılan dönem için yurt içi ÜFE endeks değişimi oranında artırılmak suretiyle değerlendirilmesi şeklinde çalışan bir mekanizmaya sahip olduğundan, doğal olarak bir nevi servet vergilemesi gibi değerlendirilebilir. Konuya yönelik önemli eleştirilerden biri de fazla stokla çalışan işletmeler bakımından henüz paraya çevrilmemiş stoklar için vergi matrahı oluşturmasıdır. Ancak genel mantığı itibarıyla stokların kapsam dışı tutulmasının talep edilmesi, uygulamanın sağlıklı çalışmasını etkileyecektir. Stokların enflasyon düzeltmesiyle değerinin yükseltilmesi ilk anda bir vergi matrahı doğursa da daha sonraki dönemlerde stok maliyetlerini aynı ölçüde artırmış olacağından kendi içerisinde denge sağlayacaktır. Aslında bu ve benzeri savunmayı tüm enflasyon düzeltmesi uygulaması bakımından haklı olarak ifade edebiliriz.
Burada en kritik konu, aktifinde gayrimenkul bulunan ve bu gayrimenkulün öz varlık yerine borç kaynakla edinildiği durumlarda enflasyon düzelmesinin ortaya çıkardığı ekstra vergi matrahıdır. Doğal olarak herhangi bir gelir elde etmeyen bir işletme bakımından ortaya çıkan böyle bir matrah üzerinden vergi talep edilmesi, ödeme zorluğu yaratabilecektir. Buna bir diğer haklı örnek, işletmeye dahil binek otomobillerin ÖTV ve KDV dahil maliyetinden 1.5 milyon TL’yi aşan kısmı için ayrılacak amortismanlarının gider kabul edilememesi nedeniyle enflasyon değerlemesiyle birlikte işletmeler aleyhine katmerli vergi matrahı çıkması durumudur. Bu da enflasyon düzeltmesinden değil, binek otomobillerle ilgili gider kısıtlamasından kaynaklanan bir durum.
Bize göre, bu sınırlamanın kaldırılarak başka bir ölçü getirilmesi yerinde olacaktır.
YAPILABİLECEK OLAN
Özetle, 50 milyon TL’ye kadar cirosu olan işletmelerin enflasyon düzeltmesi uygulamasından tamamen muaf tutulması, bütün bu sıkıntıları büyük ölçüde ortadan kaldırabilecektir. Bu muafiyetin kalıcı hale getirilmesi konusunu bir kez daha ifade etmek ve ilgililerin dikkatine sunmak isteriz.
14 Ekim 2024 Pazartesi
PROF. DR. NURULLAH GÜR
Ekonomik gelişme dinamik bir süreçtir; sürekli bir hareket ve yenilenme gerektirir. Bunu sağlayamadığınız noktada ekonomik tuzaklara takılırsınız. Tıpkı orta gelir tuzağında olduğu gibi.
Ülkelerin ekonomik gelişimlerinin her aşamasında hem o dönem itibariyle belli bir rekabet gücüne sahip oldukları sektörleri kendi içinde dönüştürmeleri hem de düşük teknolojili sektörlerden daha yüksek teknolojili sektörlere geçiş yapmaları beklenir. Öncelikle mevcut koşullarda rekabet gücüne sahip olduğunuz sektörlerin kendi içlerinde daha katma değerli ve yenilikçi hale gelmesi gerekir.
Zira belli bir gelişmişlik seviyesine ulaştıktan sonra sadece ucuz işgücü ve döviz kuru gibi rekabet gücünün geleneksel unsurları, ihracatı ve büyümeyi artırmak için yetersiz gelmeye başlar.
Çin bile artık eskiye kıyasla işgücü açısından ucuz değil. Daha rekabetçi bir sektörel yapı ile ekonomik gelişmesini hızlandırabilmek için daha nitelikli üretim yapmaya, ürün çeşitliliğini artırmaya ve küresel markalar ortaya çıkarmaya çalışıyor.
KATMA DEĞERLİ ALANLAR
Eğer sektör bazlı rekabet gücünü geleneksel rekabet araçlarıyla korumak bu kadar kolay ve ekonomik açıdan mantıklı olsaydı, İngiltere, ABD, Fransa ve İspanya gibi gelişmiş ülkeler Sanayi Devrimi’nin öncü sektörü olan tekstilde üretimi kendi sınırları içerisinde tutabilirlerdi. Ancak, öyle olmadı. Tekstil üretimi, maliyetlerin görece daha ucuz olduğu ülkelere ve bölgelere kaydı. Ama gelişmiş ülkeler, sektörün tasarım,
Ar-Ge ve pazarlama gibi daha katma değerli süreçleri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Küresel şirketleri ve başarılı iş modelleri ile sektörü katma değer anlamında domine etmeyi sürdürdüler.
Günün sonunda tek veya birkaç sektöre bağlı kalarak da kalıcı başarı sağlamak mümkün değil. Teknoloji ve sofistikasyon açısından kalkınma ağacının daha üst dallarında bulunan sektörlere geçiş yapmanız gerekir. Tekstilden elektroniğe, otomotivden havacılık ve savunma sanayine, gıdadan biyoteknolojiye doğru… Sektörler arasında bu geçişleri sağlayamadığınızda da ekonomik ilerlemeniz yeterince hızlı ve sağlam gerçekleşemez.
KAYBEDENLER VE KAZANANLAR
Kaynaklarınızı daha düşük teknoloji/sofistikasyon düzeyine sahip bir sektörden daha yüksek olanına kaydırırken hem şirketler hem de çalışanlar açısından sürecin kaybedenleri ve kazananları olması kaçınılmazdır. Ekonomik refah artışını daha kapsayıcı kılmak ve böylece dönüşüm süreçlerinin önünü tıkayabilecek baskıları hafifletmek için dönüşümün olası kaybedenlerini kendileri açısından daha iyi bir geleceğe hazırlamanız gerekiyor. Bu da devlet mekanizmasının üzerine düşen bir vazifedir.
Çalışanlar açısından baktığımızda, bu süreç onlara yeni yetenekler kazandırarak yükselen sektörlerde yeni iş fırsatları yakalamalarını sağlamak anlamına gelir. Şirketler için ise onları kendi sektörlerinin daha katma değerli alanlarına geçmeye veya ilgili sektörlerdeki yeni yatırım fırsatlarına yönelmeye teşvik etmeyi gerektirir.
Geçmişte ABD ve bazı Avrupa ülkeleri bu gerçekleri yeterince önemseyip gerekli aksiyonları almadıkları için son yıllarda bir yandan ekonomik verimlilikte kronik bir durgunluk yaşarken, diğer yandan gelir eşitsizliği nedeniyle toplumlarında sosyo-ekonomik ve siyasi baskılar artıyor. Türkiye’nin bu gibi hatalardan ve tecrübelerden dersler çıkarması gerekir. Sektörel dönüşümler meselesinin Türkiye’ye dönük kısımlarına fırsat bulursak bir sonraki yazıda değinelim.
ngur@medipol.com.tr
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi