FATİH OKTAY
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün yıllık liderler zirvesi geçtiğimiz günlerde, diyalog ortağı olan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı düzeyinde katılımıyla Semerkant’ta yapıldı. Örgüt, zaman zaman AB’ye seçenek olarak gündeme geliyor.
Bu nedenle gerek örgüt, gerekse bu son toplantıya ekonomi açısından bakmakta yarar var.
Her şeyden önce belirmek gerekir ki, Şanghay İşbirliği Örgütü, odağında ekonomi olan bir oluşum değil. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsız devletler haline gelen Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan’ın Çin ile toplam 3.300 km. dolayında ortak sınırları bulunuyor. Bu sınır ile ilgili anlaşmazlıkları ele alıp çözümlemek üzere 90’lı yıllarda ortak çalışmalar yürüten bu üç ülke ile Çin ve Rusya, gayri resmi olarak Shanghai Beşlisi olarak adlandırılıyordu. Bu grubun çalışmaları sonucunda sınırlarla ilgili anlaşmazlıklar, 90’ların ikinci yarısında çözüldükten sonra Çin’in bu ortak çalışma örgütlenmesini kalıcı bir bölgesel örgütlenmeye dönüştürme önerisinin kabulüyle, 2001 yılında, Özbekistan’ın da katılımıyla 6 ülkeyi kapsayan Shanghai İşbirliği Örgütü kuruldu.
Örgütün kuruluş belgesinde belirtilen ana amacı, 3 kötü güç olarak nitelenen uluslararası terörizm, etnik ayrılıkçılık, dinsel aşırı hareketler ile ortak mücadele idi. Çin’in, ekonomisinin pazar ve enerji gereksinimleri açısından, bu işbirliğinin ekonomi alanına da yayılmasına çaba harcamasına karşın, bu alanlarda kayda değer bir gelişme olmadı. Bu, Rusya’nın etki alanı olarak gördüğü bölgede Çin’in fazla etkin olmasını istememesi, diğer ülkelerin de ekonomilerinin Çin ekonomisince ezilmesinden endişe duymalarından kaynaklanıyordu. Rusya, Orta Asya bölgesindeki ekonomik ve askeri işbirliği konularını, Çin’in dâhil olmadığı ve bütünüyle kendi liderliğindeki başka iki yapı çerçevesinde ele almayı yeğliyor; bu bölgedeki ekonomik bütünleşme konusunu Avrasya Ekonomik Birliği, askeri konulardaki işbirliğini ise Ortaklaşa Güvenlik Anlaşması Örgütü kapsamında değerlendiriyordu. Bu ortamda, 2000’lerin başlarından bu yana çeşitli ekonomik işbirliği programları açıklansa da fiili olarak örgüt üyeleri arasındaki işbirliği büyük ölçüde ulaşım ve enerji altyapısı projeleri ile sınırlı oldu. Bu projelerin birçoğu, gerek finansman gerekse gerçekleştirmelerinde ana rol oynayan Çin’in 2014 yılından sonra Kuşak ve Yol Girişimi biçimini alan ülkenin dünya ile ulaşım ve enerji bağlantılarını artırma çabasına da hizmet ediyor.
***
Semerkant zirvesinde de durum farklı değildi. Zirve sonrasında yapılan 121 maddelik ortak açıklamanın başlangıcından itibaren yarısından çoğu güvenlik ile ilgiliydi, ekonomi ile ilgili maddelerin de hemen hepsi temenni nitelikliydi. Bu nitelikte olmayan bir madde, ‘ilgili üyeler’ tarafından karşılıklı ticarette üye ülke paralarının kullanımının artırılmasına yönelik yol haritasının benimsenmesiydi. Bu nitelikteki iki diğer madde ise yenilenebilir enerji kaynakları ve altyapı geliştirme alanlarında ortak program benimsenmesi ile ilgiliydi.
***
Türkiye açısından çok önemli bir gelişme de, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu konusunda bu üç ülkenin anlaşmasının açıklanmasıydı. Bu, zirvede açıklansa da aslında Şanghay İşbirliği Örgütü ile çok da ilişkili olmayan bir gelişme. Bu demiryolu projesi, 1997 yılında gündeme gelmiş ama bir türlü gerçekleşememişti. Kuşak ve Yol Girişimi’nin önemli bir kolu olarak Çin’i Rusya üzerinden Avrupa’ya bağlayan demiryolunun işleyişi Ukrayna’daki savaş nedeniyle sorunlu hale gelince, Türkiye üzerinden geçen Orta Koridor’un işlerliğini artıran bu proje önem ve dolayısıyla ivme kazandı.
Orta Asya’da ekonomik işbirliğinin gelişmesi ve bir ekonomik entegrasyona gidilmesi Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde gerçekleşmeyebilir ama bölgenin ekonomik potansiyeli ve stratejik önemi düşünüldüğünde bu bir şekilde gerçekleşecektir. Bu örgüt ile ilişkili olmak, Türkiye için bu gelişmelere yakın olmak açısından yarar taşıyor.