2024’ü geride bırakmak üzereyiz. Haliyle, 2024’e dair makroekonomik tablo büyük ölçüde netleşmiş durumda. Özellikle geçtiğimiz iki haftada açıklanan veriler, makroekonomik gidişata dair önemli bilgiler sundu.
Yılın üçüncü çeyreğine ait gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) verisi, ekonomik büyümenin yavaşladığını gösteriyor. Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte 2023’ün aynı dönemine kıyasla yüzde 2.1 oranında büyüme kaydetse de yılın ikinci çeyreğine göre iktisadi aktivite yüzde 0.2 oranında daraldı. İç talep ve dış ticaretin ekonomik büyümeye katkısı çok yakın oranlarda gerçekleşti. Dış ticaretin ekonomik büyüme üzerindeki 2.2 puanlık katkının yüzde 90’ının ithalattaki daralmadan kaynaklandığını görüyoruz. İhracat artışının katkısı görece sınırlı kaldı.
Ekonomideki yavaşlamaya rağmen işsizlik rakamlarının bugüne kadar fazla yükselmemesi oldukça kıymetli. Bu durum, ekonomideki soğumanın toplum tarafından daha derinden hissedilme riskini sınırlıyor. Fakat büyüme rakamlarının detayları, emek piyasasına dair tetikte olunması gerektiğine dair ipuçları veriyor. Sanayi sektörü ve özel sektör yatırımlarının daralması, 2025’in ilk yarısında istihdam rakamlarına olumsuz yansıyabilir.
Enflasyonla mücadele edebilmek için uygulanan sıkı para politikası ve buna bağlı olarak zorlaşan finansal koşulların, ekonomiyi soğutucu etkiler oluşturması kaçınılmazdır. Enflasyonu maliyetsiz bir şekilde düşürmek pek mümkün değildir. Büyüme rakamlarındaki mevcut seviyeler, bu sürecin bir yansıması.
ENFLASYONLA MÜCADELEDE ZORLU DÖNEMEÇ
Son günlerin bir diğer kritik verisi, kasım ayı enflasyonuydu. Yıllık enflasyon baz etkisiyle birlikte gerilemeyi sürdürse de aylık enflasyon, piyasa beklentilerinin üzerinde geldi. Evet, enflasyon rakamlarında son altı aydır iyileşme yaşanıyor. Ancak 2024’te döviz kurlarının oldukça yatay bir seyir izlemesine, asgari ücret artışının yalnızca bir kez yapılmasına, küresel emtia fiyatlarının makul seviyelerde kalmasına ve ekonominin yavaşlamasına rağmen dezenflasyonda kaydedilen ilerlemenin tatmin edici bir düzeyde olduğunu söyleyemeyiz. Bu durum, enflasyonla mücadelenin tek başına para politikasıyla yürütülemeyeceğini net olarak gösteriyor. Maliye politikası kanalından gelebilecek destek ve yapısal politikalar çok büyük önem arz ediyor. 2025’te enflasyonla mücadele yolunda bu konulara daha fazla ağırlık vermemiz gerekiyor.
Yine de enflasyonla ilgili çok fazla umutsuzluğa kapılmamalıyız. Her ne kadar TÜFE’de aylık oran yüzde 2.44 gibi beklentilerin üzerinde bir oranda gerçekleşse de burada gıdadan kaynaklı mevsim etkisinin ön planda olduğunun altını çizmek lazım. Mevsimlik ürünler hariç TÜFE ve çekirdek enflasyon rakamlarının aylık yüzde 1.50’li rakamlara gerilemesi, dezenflasyonun gelecek seyri açısından umut veren bir gelişme.
nurullah.gur@marmara.edu.tr