HAKAN GÜLDAĞ
Geçen Eko-Mercek’te dünya nüfusunun insanlığın geleceğini etkileyecek şekilde nasıl değiştiğinden bahsettik. Araştırmalardan örnekler verdik. Veriler paylaştık. Sonra da sorduk, dünya nüfusundaki eğilimler önümüzdeki yıllarda ne gibi değişikliklere yol açacak?
Öyle ya, 195 ülkeden 183’ünde doğum oranlarının mevcut nüfusun azalmasına yol açacak düzeye inmesinin mutlaka bazı sonuçları olacak.
Eldeki verilerle hemen cevaplamaya çalışalım:
Önemli değişikliklerden biri nüfusun yapısındaki değişim olacak. Dünyanın yaş ortalaması yükseliyor. Yani dünya nüfusu yaşlanıyor.
Medyan yaşı, yani nüfusu tam ortadan bölen ‘ortanca’ yaşı 43’ü aşmış olan Avrupa Birliği’nde bu sorun çoktan hissedilmeye başlandı bile. Öyle ki, yakın zamanda, bazı Avrupa ülkelerinde o yıl doğan çocukların sayısı kadar insan 80 yaşına basacak.
Ama hani ‘turpun büyüğü heybede’ denir ya, gelişmeler ‘yaşlanma’ eğiliminin daha da şiddetleneceğini gösteriyor. Yapılan tahminler son derece çarpıcı. Beş yaşın altındaki dünya nüfusu şu sıralarda 685 milyon civarında. Yapılan araştırmalara göre bu 2100 yılında 401 milyona düşecek. Buna karşılık şu sırada 145 milyon civarında olan 80 yaşın üzerindeki dünya nüfusu ise 2100 yılında
866 milyona çıkacak.
Bir başka ifadeyle, kabaca 80 yıl sonra dünya üzerinde 400 milyon beş yaş altı çocuğa karşılık, 900 milyona yakın 80 yaş üzerinde insan yaşıyor olacak.
***
Hiç şüphesiz, nüfusta yaşlıların oranının artması ise bir dizi olumsuz etki yapıyor. Verilerini kullandığımız araştırmayı yapan Profesör Christopher Murray, “Bu durum devasa bir sosyal değişime yol açacak” diyor. Doğrusu haklı da... O kadar çok soru geliyor ki akla. Eminim sizin de geliyordur.
“Hayatta kesin olan iki şey vardır: Ölüm ve vergi” denir ya... Türkiye’de ‘vergi’ denilince ilk akla gelenlerden Veysi Seviğ Hocamızın izniyle oradan başlayalım sorulara: Bu kadar büyük bir yaşlı nüfusun olduğu bir dünyada kim vergi ödeyecek?
Tabii, hemen arkasından diğer sorular akla geliyor:
Mesela, emeklilik sistemi nasıl işleyecek? İnsanlar bu yüzyılın sonunda kaç yaşında emekli olabilecek? Dahası bir gün emekli olabilecekler mi?
Yaşlılara kim bakacak? Bakım ve sağlık hizmetleri nasıl finanse edilecek?
***
Kimi ülkeler, özellikle de nüfusun küçülmesiyle şimdiden yüz yüze olan ülkeler bu konuda bazı adımları çoktan atmaya başladı bile. Mesela İsveç... Annelik ve babalık izinlerini artırdı. Bedava çocuk bakım hizmeti sağladı. Çocuk sahibi olmayı mali olarak teşvik etti. Bir kampanya halinde yürüttüğü çalışmaların sonucunu kısmen de olsa aldı. Yüzde 1.7’ye düşmüş olan İsveç’in doğum oranı 1.9’a çıktı. Ancak tüm çabalara rağmen nüfusun aynı kalabilmesini sağlayacak 2.1 oranının hâlâ altında kaldı.
Nüfus küçülmesiyle yüz yüze olan başka bazı ülkeler ise İsveç’in başarısını dahi yakalayamadı. Örneğin bugün Singapur’da doğum oranı yüzde 1.3... Bir başka ifadeyle nüfus fiilen her gün eksiliyor.
Bir başka örnek İngiltere... İngilizler düşük doğum oranlarını göç ile telafi etmeye çalışıyor. Bu ülkenin aldığı göçlerin de etkisiyle 2063 yılında 75 milyon ile nüfusun zirvesine ulaşacağı öngörülüyor.
Belki çok da uzun olmayan bir zaman sonra şu sıralarda göçmenlere karşı direnen, onları sınırlarından içeri sokmamak için insanlık dışı yöntemlere başvuran kimi hükümetler, göçmenleri ülkelerine davet edecek. Profesör Murray, “Sınırları açıp açmamanın hükümetlerin tercihi olduğu bir noktadan, ülkelerin yetersiz sayıdaki göçmenleri kapmak için birbiriyle rekabet ettiği bir yere doğru gidiyoruz” diyor.
***
Tabii, dünyanın bütün ülkelerinin nüfusu azalmaya başladığında ‘göç’, ülkelerin nüfuslarının küçülmesine ne kadar çözüm yolu olabilecek, tartışmalı...
Burada gözler Afrika’ya çevriliyor. Afrika’da nüfus, dünyanın aksine hızla büyüyor. Geçen yazıda, 2100 yılında 791 milyon nüfusuyla Nijerya’nın Çin’i de geçerek, Hindistan’dan sonra dünyanın en büyük nüfuslu ikinci ülkesi olacağından bahsetmiştik. Bugün dünya nüfusu yaklaşık 8 milyar. 2064 yılında 9.7 milyara ulaşarak zirve yapması beklenen dünya nüfusundaki artışın çok büyük bölümü Afrika’dan kaynaklanacak. Profesör Murray’a göre bu durum şöyle: “Dünyanın birçok ülkesinde Afrika kökenli nüfusun artması sonucunu yaratacak. Irkçılık konusundaki sorunlarla küresel düzeyde yüzleşmek daha da hayati bir önem kazanacak.”
Şöyle devam ediyor Murray: “İnsanların bu durumu inanılmaz bularak gülüp geçtiğini görüyorum. Bundan kaygı duyuyorum; çünkü 8 yaşında bir kızım var ve onun yaşayacağı dünyanın nasıl bir yer olacağını merak ediyorum. Kadınlar biraz daha fazla doğum yapmaya karar verir ve sorun olmaz diye düşünüyorlar. Fakat gerçek bir çözüm bulunamazsa birkaç yüzyıl sonra insanlığın yok oluşuna kadar gidebilecek bir eğilim bu!”
Günlük hay-huydan şöyle bir sıyrılıp düşündüğünüzde gerçekten de ‘akla hayale sığmayacak’ bir değişim ile karşı karşıyayız. Ve her şeyi etkileyebilecek büyük değişim şimdiden başlamış durumda...
Ülkelerin bu değişime uygun biçimde yeniden örgütlenmesi gerekecek. Bundan en az etkileneceklerden, hatta avantajını yaşayacaklardan biri de olsa, Türkiye’nin de...
AVRUPA’NIN EN GENCİ TÜRKİYE
Avrupa’nın istatistik kurumu EUROSTAT verilerine göre Avrupa ülkeleri arasında yaş ortalaması en genç ülke 31.7 ile Türkiye. Geçen yıl yayımlanan verilere göre Avrupa’da yaşı en yüksek olan ülke ise 46.3 ile İtalya.
(Seçilmiş ülkelere göre Avrupa ülkelerinde ortanca yaş, 2018)
Türkiye 31.7
Azerbaycan 31.8
Ermenistan 35.0
Arnavutluk 36.1
İrlanda 37.3
Gürcistan 37.6
İngiltere 40.1
Polonya 40.6
Fransa 41.6
Finlandiya 42.7
AB-28 43.1
İspanya 43.6
Bulgaristan 44.1
Yunanistan 44.6
Almanya 46.0
İtalya 46.3
Kaynak: EUROSTAT