Öncelikle, 1 Kasım seçimlerine doğru ilerlemekte olan Türkiye'nin hükümetsiz kalmaması adına görev alan geçici hükümet döneminde açıklanan bir önceki 2016-2018 Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine yönelik eleştirilerimizi ve revizyon isteyen noktaları önceki yazılarımızda belirtmiştik. 64. Hükümet'in yeni ekonomi yönetimi tarafından revize edilerek, 11 Ocak günü açıklanan yeni OVP'de yer alan hedeflerde gözlemlediğimiz revizyonlar isabetli olmuş. Birçok kanaldan, yazılarımızla görüşlerimizi ulaştırabildiğimiz ümidi ile 2016-2018 dönemi için GSYH reel büyüme hızı hedeflerinin yukarı çekilmesi ve bilhassa, önceki OVP'de negatif veya sıfır katkı olarak öngörülmüş olan net ihracatın büyümeye katkısının da, revize OVP'de bu defa 0.2 ile 0.8 puan arasında da olsa, pozitif bir katkı olarak öngörülmüş olması önemli bir adımdır. Aksi durumda, bir önceki OVP hedeflerinde ısrar, felsefi olarak Türkiye'ye bir yol haritası, bir patika, bir ufuk çizgisi sunan 2023 hedeflerinden, bizzat bu hedefleri hazırlayan AK Parti hükümetlerinin vazgeçtikleri izlenimi verecekti.
İHRACAT İÇİN FİNANSMAN MEKANİZMASI
Küresel ticaretteki sıkışmaya rağmen, Türkiye'nin ihracat hacmini 3 yıl içerisinde, yeniden 160 milyar doların üzerine ve 2017'de 175, 2018'de 200 milyar doların üzerine taşımayı öngörüyor isek buna göre ihracat kesimini destekleyici bir finansman mekanizması oluşturmak kritik önemde. TCMB'nin elindeki imkanları bir kademe daha Eximbank için seferber etmesi, BDDK'nın etkili katkısı ile bankaların ihracat öncesi prefinansman ve ihracat odaklı çalışan KOBİ kredileri konusunda özendirilmeleri, TCMB ve BDDK'nın koordineli çalışmaları ile bankaların kısa vadeli mevduat veya haftalık repo ile kaynak ihtiyaçlarının sağlanması yerine, daha uzun vadeli kaynak imkanlarıyla kaynak oluşturulmalarına yönelik imkanların güçlendirilmesi ve özendirilmesi, makro ihtiyati tedbirlerin 'bankaları yüzdürmeye' yoğunlaşması yerine, 'katma değer üreten reel sektörün finansmanı'na yönelik kanalları açıcı yönde şekillendirilmesi önemli. Unutmayalım, TCMB'nin bankalara bu derece ciddi bir TL fonlaması ile destek olması, uluslararası ekonomi çevrelerinde imajımıza olumlu katkı sağlamıyor.
HEP 'İYİMSER' SENARYO OLMAMALI
OVP'nin ve bundan da öteye Türk ekonomisinin makro ekonomik planlamasının tümü Kalkınma Bakanlığı'nın mutfağından geçiyor. Yıllardır 5 yıllık kalkınma planları çerçevesinde her yıl kamuoyu ile paylaşılan yıllık program çalışmalarında ve bu çalışmalar ile elbette bağlantısı olarak, orta vadeli programlarda, sadece GSYH büyüklükleri ve büyüme hızı değil, aynı zamanda çeşitli makro büyüklükler, dış ticaret ve cari işlemler dengesi hedefleri, istihdam hedefleri ve enflasyon öngörüleri de, ulusal ve uluslararası ekonomi çevreleri ve kamuoyu ile paylaşılıyor. Bu nedenle, Kalkınma Bakanlığı'nda değerli dostlarımız, değerli uzmanlarımız; aynı zamanda ekonomistler, piyasa profesyonelleri ve uluslararası ekonomi çevreleri tarafından döviz kurları, dış ticaret ve enflasyon ile ilgili tahminleri, hatta Türkiye'nin yurtiçi tasarruflarının GSYH'ye oranı ile ilgili hedefler için dahi bir nevi sınava tabi tutuluyorlar ve destekleniyor ya da eleştiriliyorlar.
Bu konuda, senelerdir bu köşede yazdığım kimi yazılarımdaki yorumlarım nedeniyle eski DPT, bugünkü Kalkınma Bakanlığı'ndaki dostlarımızın bana bir nebze kırgınlık duydukları anlar olmuştur. Bu noktada, o zaman da, bu zaman da, en çok eleştirdiğim konu, kimi makro ekonomik büyüklüklerinin dolar cinsinden değerleri ile ilgili öngörülerde kullanılan ortalama dolar kuru tahminleri. Örnek vermek açısından, Kalkınma Bakanlığı uzmanlarının, revize OVP'de, hesaplamada kullandıkları 2016 yılı ortalama kuru 3 TL, 2017 3.13 TL ve 2018 yılı için de 3.24 TL. Benim gibi iyimser bir iktisatçının dahi 2016 yılı ortalama dolar kuru tahmini 3.08 TL. Ortalama dolar kuru için 3.16'yı bile dillendiren var. Kalkınma Bakanlığı'ndan ricam, ortalama dolar kuru ve enflasyon öngörülerinde, iyimser senaryoya daha yakın oranlardan çok, durağan, yani iyimser ve kötümser senaryonun bir nevi ortalaması olan oranları kullanmalarının daha gerçekçi bulunacağı. Çünkü 2016 yılı için ortalama dolar kurunda 3 TL'yi yakalamak, yıl sonuna kadar dolar-TL kurunun hep 3 TL civarında kalmasını gerektiriyor ki; gerçekleşmesi hayli zor gözüken bir öngörü.
BÜYÜMEDE KAMU KATKISI SÜRECEK
Küresel büyüme beklentilerinin sıkıntılı olduğu ve küresel ticaret üzerinde baskının sürdüğü bir konjonktürde, etrafımızda 'ateş çemberi' varken, Türkiye'nin yurt içi talep ile büyümesini sürdürmesi doğal bir durum. Yurt içi talebin büyümeye katkısı anlamında, 2017 yılında da kamu yatırım harcamalarının büyümeye katkı yapması bekleniyor. Kamu tüketim harcamalarının ise beklenenin bir miktar daha üzerinde büyümeye katkı yapması öngörülüyor. Küresel ekonomik sistem bu zorlu günleri aştıktan sonra Türkiye'nin esasen özel sektör yatırımları ve net ihracatın büyümeye katkısı ile büyüme patikasından yürümeye devam etmesi gerekiyor. Brezilya, Rusya, Güney Afrika ve Doğu Avrupa ülkeleri büyüme konusunda sıkıntı içerisindeyken, Türkiye'nin yüzde 4'e yakın bir büyüme ile pozitif ayrışması önemli. Kamu tüketim harcamalarının katkısı en minimum, makul bir hane halkı tüketim harcaması; ama esas özel sektör ve onun bir miktar altında bir kamu yatırım harcaması kompozisyonu ile iç talebin büyümeye katkısı olmalı. Aksi taktirde dengesiz bir iç talep, bir de zaten borçlanmayla finanse edilirken, yoldan çıkıp, bir anda 'uçurumun dibi'ni bulabiliriz. Bu nedenle, Ekonomi Yönetimi'nin açıklayacağı mikro reformları bilhassa geciktirmeyelim.
17 Ocak 2016 Pazar