tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

Küresel gündem ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren pek çok başlığa yönelik gelişmeler Uzak Doğu’da yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G20 Liderler Zirvesi kapsamında Japonya’nın Osaka kentinde dünyanın önde gelen liderleriyle gerçekleştirdiği temaslar, Kyoto’da ‘Hazineler ve Osmanlı İmparatorluğu’nda lale geleneği’ ile ‘Ara Güler Sergisi’ ve ardından Tokyo’da Japon iş dünyası, İmparator Naruhito ve Başbakan Abe görüşmeleri, Türkiye-Japonya ilişkilerini 21. yüzyılda çok daha zenginleştirilmiş bir ticaret ve yatırım ilişkisine dönüştürmek adına kritik önemdeydi.

STA ihtimali güçleniyor

Tokyo’daki izlenimlerimiz Japon iş dünyasının da Türkiye merkezli olarak, Afrika, Orta Doğu, Körfez, Balkanlar ve Türk Cumhuriyetleri’nde Türk iş dünyasıyla birlikte pek çok fırsattan yararlanılabilecek yatırım ve ticaret fırsatlarına hazır olduklarına işaret etti. Başbakan Abe’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ağırlarken, konuşmasında ‘Türkiye ile Japonya arasındaki stratejik ortaklığı daha yüksek seviyeye çıkarmaya çalışacakları’ndan söz etmesi, Japonya temaslarının adeta özeti gibiydi. Ekim ayında İmparator Naruhito’nun tahta çıkma töreni vesilesiyle Türkiye ile Japonya arasında ticaret ve bilhassa doğrudan yatırımları daha iddialı seviyelere taşıyacak bir Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalanması ihtimali hayli güçlenmiş gözüküyor.

24 trilyon dolarlık satın alma gücü

Pekin’de ise Pekin Expo için büyük bir hareketlilik söz konusu. Çin’in önemli yayın kuruluşlarından ‘Global Times’da Cumhurbaşkanımızın yayınlanan makalesi, Türkiye’den başlayıp demiryolu ile Gürcistan’dan Azerbaycan’a, buradan da Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı takiben Çin’e ulaşan Orta Koridor’un, Kuşak ve Yol projesinin en önemli bileşenlerinden birini oluşturduğunun altını çiziyordu. Mevsimsel nedenlerle 12 ay çalışabilen bu koridor, Çin için de hayati önem arz ediyor.

Halen tek kutuplu bir dünyada yaşanıyormuş gibi bir yanlış anlayışın ürünü olan küresel tehditlerin, dünya barış ve istikrarını da zedelemekte olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanımız, Türkiye olarak dünya barışı, güvenliği ve istikrarının korunması, çok taraflılığın teşvik edilmesi ve serbest ticaretin sürdürülmesi gibi alanlarda Çin ile aynı vizyonu paylaştığımızı da bilhassa vurguladı. Çin iş dünyasına da, Türkiye’ye yapacakları yatırımın 82 milyonluk genç ve dinamik nüfusu ile dünyanın 16. büyük ekonomisine yapacakları bir yatırımın ötesinde, aynı zamanda Türkiye’nin hinterlandında bulunan 1.6 milyarlık bir nüfusa ve 24 trilyon dolarlık bir satın alma gücüne de yatırım anlamına geldiğini hatırlattı. Erdoğan’ın Asya-Pasifik hamlesinin yankılarını önümüzdeki dönemde de görmeyi sürdüreceğiz.

Normalizasyon’ sinyali güçleniyor

Ekonomi alanında alınan tedbirlerin etkisi zaman alır. Türkiye ekonomisi, geçtiğimiz yılın temmuz ayı sonundan ağustos ayı ortasına kadar ki zaman diliminde ‘döviz kuru’ operasyonuyla açıktan bir ‘ekonomik saldırı’yla karşı karşıya kalınca, TL’nin sert değer yitirmesinin, yeni devalüasyonun enflasyona geçişkenliğinin etkisi de katmerli oldu. Bu nedenle, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın liderliğinde, ekonomi yönetimi ‘neo-liberal’ anlayışının unutturduğu ‘direkt kontrol politikaları’nı devreye alarak, geçtiğimiz sonbahardan bu yana bir dizi tedbir ve düzenlemeyi ardı ardına hayata geçirdi.

Amaç, kurlardaki aşırı oynaklığı durdurmak ve ekonomide bozulma eğilimi gösteren ‘fiyatlandırma alışkanlıkları’nı normalleştirmekti. Ekonomi alanında, bu tür tedbirlerin 3 ile 6 ay arasındaki uygulama sürecinin etkileri, literatürde de gözleneceği üzere, iki katı bir süre geçtikten sonra, yani ilk etapta, en erken 6 ay, sonrasında 9 ay ama en etkili şekilde 12 ay sonra hissedilir.
Bu nedenle, 2019 yaz aylarına gelen ‘9. ay’da, enflasyonda ‘yapışkanlık etkisi’nin zayıflama emarelerini görmeye başladık. Eş zamanlı, reel kesim güven endeksi ve genel manada ekonomik güven endeksindeki toparlanma da ‘9. ay’da daha kuvvetli hissedilen ‘normalizasyon’ sürecini teyit ediyor.

05 Temmuz 2019 Cuma