Prof. Dr. Kerem Alkin
TCMB Para Politikası Kurulu’nun titiz bir yaklaşım ve hassas bir ‘ölçeklendirme’ ile gerçekleştirdiği 3.25 puanlık faiz indirimi, aynı gün gerçekleşen Avrupa Merkez Bankası (ECB) toplantısından çıkan kararların içeriği dikkate alındığında daha da anlam kazanıyor. Öncelikle, ECB’nin kararlarını, ekim ayı sonunda görevini IMF Guvernörü Lagarde’a devretmeye hazırlanan Başkan Draghi’nin bir ‘zafer’i olarak da değerlendirebiliriz. Üstelik, Almanya’nın ve Hollanda’nın tüm muhalefetine rağmen.
Görünen o ki, ABD’nin tetiklediği küresel ticaret savaşlarının geldiği nokta, başta Avrupa Birliği ekonomileri olmak üzere, dünyanın önde gelen ekonomilerinin büyüme temposu ve küresel ticaret açısından performans kaybı, hatta resesyon endişelerini iyice güçlendirmiş durumda. Nitekim, ECB, geçtiğimiz haziranda bu yıl sonu için yüzde 1.2 olarak öngördüğü yılsonu büyüme hızı tahminini yüzde 1.1’e, 2020 tahminini ise yüzde 1.4’ten yüzde 1.2’ye çekti. Enflasyon tahminlerini 2019 için 0.1 puan, 2020 için ise 0.3 puan indirdi.
ABD Başkanı Trump’ı ABD Merkez Bankası (FED) üzerinde daha da baskı oluşturacak bir noktaya adeta getirmek adına, ECB mevduat faizini yüzde -0.4’ten -0.5’e çekerken, 1 Kasım’dan itibaren, gerekli olduğunu düşündüğü dönemin sonuna kadar, her ay 20 milyar Euro tahvil almaya devam edeceğini açıkladı. Bir hafta sonra gerçekleşecek olan FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC) için faiz indirimi baskısının, hatta bilanço küçültmeyi acilen durdurması yönündeki baskının artacağı bir tartışma ortamı alevlenmiş durumda.
Küresel merkez bankalarından faiz indirim ve para politikasını gevşetme kararları ardı ardına gelirken, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın altını çizerek belirttiği üzere, eylül sonunda yıllıklandırılmış manşet enflasyonun tek haneye gerilemesi ve 2019’u da Yeni Ekonomik Programı’ndaki hedefin de altında kapatması ihtimali, son toplantıda PPK’nın yüzde 16.5’e indirdiği politikası faizinin yıl sonuna kadar en az 2 puanlık bir indirim daha görebileceği ihtimalini güçlendiriyor. Umarız, bankalar da TCMB’nin titizlikle ‘ölçeklendirilmiş’ faiz indirimini hızla reel sektör kredi maliyetlerine yansıtırlar.
MAVİ OKYANUS, KIRMIZI OKYANUS
Türkiye Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın ev sahipliğinde, ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un Türkiye ziyareti pek çok açıdan kritik önemde. Öncelikle, 1940’lı yılların sonlarından bu yana, Türkiye-ABD ilişkilerinin ağırlıklı olarak ‘güvenlik’ perspektifinden yürüyor olması, iki ülke arasındaki ilişkilerin sağlığı açısından kritik sorunlara sebep olmaktaydı. Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Özal, iki ülke arasındaki ilişkilere ‘ticaret’ perspektifi kazandırmak için çaba sarf etmiş olsa da, ilk kez Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump’ın ortaya koydukları liderlik ve kararlılıkla ‘100 milyar dolar ticaret hacmi’ hedefine dayalı somut adımlar atılıyor.
Bakan Ross’un Türkiye’nin ihracatçı sektörlerinin temsilcileri ve önde gelen ihracatçı şirket ve firmalarımızla geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdiği temaslar, Türkiye’nin küresel ticaret imkan ve kabiliyetlerinin ABD cephesindeki muhataplar görülmesi açısından kritik önemdeydi. ABD, dünyanın en büyük pazarı konumunda ve 2.5 trilyon dolarlık ithalat gerçekleştiriyor. ABD’ye son dönemde daha yoğun bir tempoyla ihracat gerçekleştiren Çin ve Asya ekonomilerinin stratejileri incelendiğinde, dağınık bir ihracatçı ağı üzerinden ticaret yerine, ölçek ekonomisine dayalı olarak, hayli yüksek miktarda ihracat yapabilme kabiliyeti olan şirketler üzerinden ticaret ağı kurulmasına ağırlık verildiği görülüyor.
Bunun yanı sıra, Asya ülkelerinin ABD’nin farklı bölgelerine ihraç ürünlerini daha seri ulaştırabilmek adına, büyük lojistik merkezleri oluşturdukları da gözlemlenmekte. Bu durum, bir süredir satış-pazarlama alanında önemli bir konu başlığı olan ‘mavi okyanus-kırmızı okyanus’ konusunu öne çıkarıyor. Ülke ekonomisinde ve/veya dünya ticaretinde birbiriyle kıyasıya rekabet eden binlerce şirket, firma yer almakta. Söz konusu firmalar, birbirinden müşteri çalacak şekilde bir pazarlama-satış stratejisi, sürekli fiyat kırarak pazarda kalma mücadelesi ortaya koyduklarında, okyanusta köpek balıklarının sürekli birbirlerine saldırmalarından dolayı okyanusun ‘kırmızı’ya dönüşmesine benzer bir ortam oluşuyor.
Oysa, bilhassa küresel ticarette iddialı olabilmek için, aynı sektördeki firma ve şirketlerin, rekabet etseler de, ‘birlikte hareket etme’ kültürü oluşturup, birbirlerine zarar verecek ölçüde ‘fiyat kırma’ yarışına girmek yerine, aynı ülkeden dünyaya yapılan satışta, gerek ölçek ekonomisi, gerekse de ihracattan elde edilen kg başına katma değeri güçlü kılmak için sinerji oluşturmaları gerekmekte. Buna da ‘mavi okyanus’ stratejisi diyoruz. ABD ile yürütülen ‘100 milyar dolar pazar’ hedefine dayalı ticaret müzakereleri, ihracatçılarımızın bu pazar için ‘kırmızı okyanus’ taktikleri yerine, birlikte hareket etme kültürüne dayalı ‘mavi okyanus’ stratejisi ile çok daha güçlü sonuçlar elde edeceklerine işaret ediyor.
20 Eylül 2019 Cuma