TCMB’nin bu yılın son Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizlerinin sabit bırakılması kararı çıktı. TCMB iki nedenden dolayı, doğru bir karar aldı. Birincisi, olası bir faiz artışı kararı, terör saldırılarından endişe duyulduğu izlenimi verirdi. Teröre prim vermek olurdu. İkincisi, önümüzdeki yılın ilk üç ayında, döviz kurlarındaki dalgalanmanın enflasyona geçirgenliği konusunda net bir görüş yok. TCMB’nin kendi analizi, sepet kurdaki her yüzde 10’luk sıçramanın yıllıklandırılmış manşet enflasyona 1.5 puan yansıdığını gösteriyordu. Son üç ay bunu gözlemlemedik. Bu nedenle, TCMB’nin ‘faiz artırımı’ kozunu en etkili olabileceği zamana ertelemesini doğru bir adım olarak görüyorum. Unutmayın, kurdaki köpük önünde sonunda sönecek.
Döviz kurlarındaki dalgalanma ön plana çıkarılarak, dalgalanmanın önüne geçilmesinin öncelikli koşulunun TCMB Para Politikası Kurulu’nun anlamlı bir faiz artışı olduğu kimi ekonomistlerce vurgulanıyor. Benim de içinde yer aldığım ekonomistler ise Türkiye ekonomisi için önceliğin büyüme olduğu konusunda ısrarcıyız. Bu nedenle, ekonomi yönetiminin büyümeyi destekleyici paketleri sürdürmesi, tüketici güvenini artıracak tedbirler kritik önemde. Üretimin desteklenmesinin istihdam açısından son derece anlamlı yönleri olduğu gibi ekonomik aktivitenin güçlü kılınmasının kamunun vergi gelirlerinin sürdürülebilirliği açısından da önemi ıskalanmamalı. TCMB’nin büyümeyi destekleyici bir duruş ortaya koymasını eleştirenler şu noktayı atlamasın: ‘2017’de de küresel enflasyon riski yok.’
Küresel enflasyon riski hayli düşük
2008 krizi öncesindeki küresel büyüme performansı dikkate alındığında, 1.5-2 puan aşağıdayız. Bu durum, küresel tüketimdeki keyifsizliğin, küresel ticaretteki sıkıntıların üretime yansıması. Dünya ekonomisinde üretimde genel bir momentum kaybı var ise bunun küresel emtia fiyatlarına yansımaması mümkün değil. 2010 fiyatları baz alındığında, 100 kabul edildiğinde, 2012’de 128 puan olan enerji fiyatları, 2016’da 55 puanı dahi gördü. Küresel petrol fiyatları 2016’yı 43 dolar düzeyinde bir ortalama ile kapatmaya hazırlanıyor. Tarım ürünleri 2012’de 114 puan iken, 89 puana, metal ve mineral fiyatları ise 96 puan iken 61 puana gelmiş.
Küresel emtia fiyatlarındaki bu trend, dünya ekonomisi açısından, 2015’ten bu yana küresel ölçekte bir enflasyon riski olmadığına işaret etmekte. ABD, AB, Japonya ekonomilerinde toparlanmanın desteklenmesi adına, Çin’de ekonomik aktiviteyi desteklemek adına izlenen yumuşak para politikası süreci, büyük ölçüde küresel enflasyon riskinin olmamasına dayandırılarak yürütülüyor. 2017 ile ilgili projeksiyonlar, küresel emtia fiyatlarında zayıf bir toparlanmanın devam edeceğini, küresel enflasyon riskinin gözlenmeyeceğini ve buna bağlı olarak, Avrupa Merkez Bankası ile Japon Merkez Bankası’nın en az bir yıl daha genişletici para politikası izleyebileceklerini gösteriyor.
Dünya Bankası’nın 2017 projeksiyonu, petrol fiyatının, ortalama 55 dolar seviyesini yakalayacağını; enerji fiyatlarının yüzde 24, tarım fiyatlarının yüzde 1.4, metal ve mineral fiyatlarının ise yüzde 4.1 artmasının beklendiğini gösteriyor. Lütfen, TCMB’yi ‘enflasyonu ihmal ediyorsun’ diye saçma sapan eleştirmeyin.
‘Ekonomi kalkanı’ için çalışmalıyız
Dünya siyasetinde, küresel dengelerin yeniden pozisyonlandığı bir ortamda, Türkiye’nin üzerindeki ‘basınç’ sürekli artırılıyor. Türkiye ise Atlantik ile Pasifik arasında süregelen yeni rekabet sürecinin tam sıklet merkezinde yer alan bir ülke olarak, çok taraflı, Atlantik ile Pasifik arasında ‘köprü’ görevi görebileceği, ‘diyalog’ kanalını etkili kılacak, bir pozisyon adına yükselişini sürdürüyor. Bu pozisyon, Türkiye’ye uluslararası ticarette yerel para birimlerinin kullanılması, küresel ölçekte bir lojistik ve ulaştırma kavşak noktası olma, bölgesel enerji koridoru profili ve İstanbul’un bölgesel bir finans ve ticaret merkezi olması adına önemli misyonlar yüklemekte. Türkiye, bu yeni pozisyonun gerektirdiği tüm mega projeleri, üzerindeki tüm basınca rağmen, tüm ‘vahşi’ saldırılara rağmen, kararlılıkla yürütüyor ve birbir hayata geçiriyor.
‘Fırat Kalkanı’ ile nasıl dünyayı şaşırttıysak, ‘ekonomi kalkanı’ ile Türkiye ekonomisinin güvenliğini güçlendirecek adımları hızlandırmamız gerekiyor. İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın da ifade ettiği gibi ‘şimdi, seferberlik zamanı.’
Ekonominin güvenliği noktasında hızlanalım
Türkiye’nin, üzerindeki tüm basınca rağmen, toplumsal birlikteliğini de sağlam tutarak, kararlı bir şekilde yoluna devam etmesi, ülkemizin Avrasya’daki yükselişini durdurmaya yönelik çabaların aynı anda onlarca farklı kanaldan yürütülmesi gibi bir gerçekle bizi karşı karşıya bırakmakta. Bu durum, Türkiye’nin büyüme başarısının sürdürülebilirliği, mega projelerin finansmanı, sektörlerimizin küresel rekabet için dönüşümünün yönetilmesi adına, ‘ekonominin güvenliği’ noktasında çalışmaları hızlandırmamızı gerekiyor.
26 Aralık 2016 Pazartesi