Geçen hafta, küresel finans sisteminin profesyonelleri ve uluslararası yatırımcılar açısından moral dalgalanmalarının yaşandığı bir haftaydı. Japon ve Yeni Zelanda merkez bankalarının, genişletici para politikası uygulamalarını aynı düzeyde bırakıp ek tedbir almamaları, ‘ek tedbir’ umudu taşıyan ekonomi aktörlerini üzerken, merakla beklenen ABD’nin 2016 ilk çeyrek GSYH büyüme verisinin de, 2015 yılının son çeyreği yüzde 1.4 açıklanmış iken ve ekonomistlerin beklentisi de yüzde 0.7 iken, yüzde 0.5 açıklanması da, geçen haftanın küresel büyümeye yönelik ‘hayal kırıklığı’ başlıkları oldu. ABD hane halkının genel ve çekirdek tüketim harcamalarındaki artış beklenenden iyi gelmiş olsa da, birçok ABD verisinin beklenenin altında performans göstermesi, piyasa profesyonelleri ve ekonomistlerin arasında, ABD Merkez Bankası (Fed) açısından haziran ayında bir faiz artırım adımının zor olduğu algısına sebep olmuş durumda.
Ekonomistler, ABD ekonomisi için bu yılki büyüme tahminlerini yüzde 2’ye düşürürlerken, Japonya ve Yeni Zelanda merkez bankalarının teşvikleri artırmamasının yarattığı karamsarlığın ardından şimdi yatırımcılar küresel büyümenin nereden geleceğini sorguluyorlar. ABD Doları’nın zayıflaması karşısında, Euro ve yen gibi paraların yükselmesi, düşük kur yoluyla enflasyonu yükseltmek ve büyümeyi artırmak isteyen ülke merkez bankaları için de güçlük oluşturuyor.
EURO’NUN DEĞER KAZANMASI TÜRKİYE’NİN LEHİNE
Turizm ve ihracat gelirlerinin yüzde 60’a yakın bir bölümü Euro cinsinden olan Türkiye için 1.05 dolar yerine, 1.15 dolar düzeyine oynayan bir Euro-dolar paritesi kuşkusuz tercihimiz. Çünkü, hem küresel ticaretteki hem de etrafımızdaki 1. ve 2 kuşak komşu ülkelerdeki siyasi sıkıntılara bağlı olarak, Türk ihracatçısı gelir kaybetmeye devam ederken, Euro Bölgesi ve genel anlamda Avrupa Birliği’ne yaptığımız ihracatta, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Draghi, Almanya’nın çıkardığı tüm zorluklara rağmen, genişletici para politikası tedbirlerindeki ısrarı sayesinde toparlanan Avrupa piyasası, Türkiye’nin ihracat bağlantılarına da olumlu yönde yansıyor. Bir de üstüne, Euro’nun değer kazanması da Türk ihracatçısı açısından önemli bir gelişme olarak vurgulanmalı.
Türk ihracatçısı açısından, Euro-dolar paritesinin seyri ne kadar önemliyse, başta asgari ücretin yüzde 30 artması olmak üzere, TL cinsinden üretim maliyetlerindeki ciddi artışlar nedeniyle Türk Lirası’nın döviz kurları karşısındaki seyri de çok önemli. Bu noktada, Türkiye’nin dış ticaret hadleri nedeniyle dolar-TL kurunun 2.88-2.92 TL bandında olması gerekirken, 2.84-2.80 TL bandını kırarak, 2.80-2.76 TL bandını zorluyor olması, muhakkak ki, Türk ihracatçısını mutlu etmiyor. Bununla birlikte, başta ihracat amaçlı üretim yapan firmalarımız olmak üzere, Türk özel sektörünün taşıdığı ciddi miktardaki dış borç yükü dikkate alındığında, dolar-TL kurunun 3.0750 TL olması halinde, mevcut dış borç yükünün çevrilmesi ile dolar-TL kurunun 2.80 TL ve altında olması halinde mevcut dış borç yükünün çevrilmesi, elbette ki Türk firmaları için farklı etkiye sebep olacak.
DÖVİZ MEVDUATINDAKİ ARTIŞ DİKKAT ÇEKİCİ
Türk halkının ve işletmelerimizin döviz cinsinden mevduatının 164 milyar doları aşarak, yeni bir Cumhuriyet tarihi rekoru kırması, hane halkının ve işletmelerin geniş bir kesiminde, dolar-TL kurunun yeniden 3 TL’ye doğru hareket etme ihtimalinin çok yüksek görüldüğünü teyit ediyor. Oysa, piyasalardaki sıkışmanın rahatlaması adına, Türk bankacılık sektörünün güçlü bir TL mevduatı girişine ihtiyacı var. TCMB’nin de, yeni Başkan Murat Çetinkaya ile bundan sonra izleyeceği strateji kritik önemde. Şahsi kanaatim, 2012 yılından itibaren küresel ekonomik konjonktüre bağlı olarak, zaten misyonunu kaybetmiş olan ‘enflasyon hedeflemesi’ modelinin terk edilmesi. Bu noktada, TCMB’nin ‘döviz satım’ ihalelerini sürdürüyor olması da tartışmalıydı ve eleştiriyorduk. 3 yıl aradan sonra, TCMB’nin döviz satım ihalesi açmamış olması, önemli bir adımdır. TL, rakibimiz olan ülkelerin para birimlerinin dolar karşısındaki durumları dikkate alındığında, gösterdiği ciddi performans ile aşırı değerlenme mesajı verirken, TCMB’nin döviz satım ihalelerini sürdürmesi, TL’nin aşırı değerlenmesine katkı anlamında, bilhassa ihracatçı kesiminde yadırganıyordu. ABD Doları’ndaki zayıflamanın ve Türkiye’ye net sermaye girişinin devam etmesi halinde, TCMB’nin esas ‘döviz alım’ ihalelerine başlaması ve bu sayede rezerv biriktirmesi, piyasaya da TL vermesi yararlı olabilir.
09 Mayıs 2016 Pazartesi