MHP Genel Başkanı DevletBahçeli’nin meclis grup toplantısındaki ‘erken seçim’ çağrısına, Ak Parti’nin yetkili kurulları ve kurmaylarıyla yaptığı değerlendirmeler ve Bahçeli’yle olan görüşmesi sonrasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da mutabık kalıp, ‘24 Haziran 2018’ tarihini açıklamasıyla, 2019’un kasım ayında gerçekleşeceği düşünülen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine yönelik yurtdışı mihraklar ve yurtiçindeki işbirlikçileri ve uzantılarınca hazırladıkları planlar, hevesleri kursaklarında kaldı. Oysa, 1990’lar gibi bölücü terörün arttığı, 28 Şubat sürecinin toplumsal travmaya sebep olduğu, FETÖ’nün Türk Silahlı kuvvetleri’ne sızmayı hızlandırdığı, Yunanistan’ın da gaza getirilip, kardak krizine sebep olduğu günlere benzer hazırlıkların denendiği günlerden geçiyoruz. ‘24 Haziran da nereden çıktı’ diye soranlara hatırlatalım. Bir yanda Irak ve Suriye’de küresel oyunlar, bir yanda tüm tehlikeli terör örgütleriyle topyekun mücadele, bir yanda döviz kurları üzerinden yürütülen ekonomik manipülasyonlar ve algı operasyonları.
Sanki not indirim kararıyla ‘algı manipülasyonu’na odun taşıyan kendisi değilmiş gibi geçen hafta yeni bir raporla gözdağı verdiğini zanneden moody’s, ‘bu döviz kurları artık gerilemez’ nakaratını hep birlikte söyleyen ‘faiz baronları’, ABD’deki ‘siyasi’ davadan Türkiye’ye ‘kriz’ biçen operasyon timleri, tüm küresel mihraklar ve yurtiçi uzantıları ‘24 Haziran 2018’le ters köşeye yattı. İşin ilginci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimin tarihini açıklaması sonrasında, uluslararası piyasalarda, Türk tahvillerine yönelik, yılbaşından bu yana ilk kez, ABD kökenli tahvil fonlarından 600 milyon dolarlık alım yapıldığına dair bilgiler piyasalara yansıdı. Gösterge tahvilinin 2. el faizi kısa sürede 50 baz puan gerilerken, dolar-TL kuru bir anda 4 TL psikoloji sınırını zorladı. Açık söyleyeyim; Londra ve Zürih bazlı dolar-TL kur kotasyon manipülasyonu ile 4.19 TL’ye kadar getirilmiş kur, önce 4.09 TL; ardından da, 4 TL’ye geriledi diye kimse sevinmesin, teselli olmasın. Dolar kuru 3.92 TL’ye gerileyene kadar, ‘artık bu seviyenin altını görmez’ manipülasyonuna kimse prim vermesin.
Türkiye, Cumhuriyet’in kurulmasını sağlayan milli mücadelenin, beka mücadelesinin aynısını, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçeceği süreç adına yaşıyor. Çünkü yeni hükümet sistemi, Türkiye için 2. nesil reformları, küresel rekabet açısından gerçek manada maliyet yönetimini, yepyeni bir kamu yönetim modelini getirecek. küresel odaklar için terör örgütleri, siyaset odakları ve ekonomi manipülatörleri üzerinden yürütülen ‘operasyon’, kasım 2019’a kadar adım adım derinleştirilecekti. Cumhur İttifakı, tarihi bir adımla manipülasyonu darmadağın etti. Ama oyun sertleşecek. Bizi, 66 günlük tarihi bir ‘demokrasi nöbeti’ bekliyor.
TÜRKİYE’NİN DİPLOMATİK GÜCÜ ‘ENERJİ’
2100’de 11.3 milyara ulaşması gereken dünya nüfusu için küresel ölçekte beslenme, barınma ve enerjiye yönelik ihtiyaçların nasıl karşılanacağına dair geniş çaplı planlamaların değerlendirildiği bir dönemin içinden geçiyoruz. 2060’ta nüfusu 5.3 milyara çıkacak Asya, nüfus toplamları 3.5 milyara ulaşacak Hindistan ve Çin, küresel sistemden en yüksek oranda gıda ve enerji talep edecek ülkeler olacak. 4. Berlin Enerji Dönüşüm Diyalogu Konferansı’nda Türkiye’yi temsil eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Berat Albayrak, dünya ekonomisinde üretim merkezi konumundaki bu ülkelerin ve Asya’nın yakın geleceğin aynı zamanda öncelikli tüketim merkezleri olacağını da hatırlattı. Küresel ekonomipolitiğin yeni yükselen değeri olan E7’nin (Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Güney Kore, Meksika ve Türkiye) dünya üretimindeki ağırlığı 2016 itibariyle yüzde 37 ile bir zamanların G7’sinin (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada) yüzde 31’lik payına 6 puanlık bir fark attığını unutmayalım.
Bu da 2060’ta G7’nin dünya üretimindeki ağırlığı yüzde 22’ye gerilerken, ağırlığı yüzde 48’e çıkacak olan E7’nin enerjiye duyacağı ihtiyacı karşılayacak stratejileri ve yatırımları bugünden planlamaları ve düğmeye basmaları gerektiğine işaret ediyor. Bakan Albayrak’ın liderliğinde, Enerji Bakanlığı’nın üç sac ayağına dayalı ‘enerjide dönüşüm stratejisi’, ‘milli-yerli’ kaynaklara dayalı enerji hamlesiyle Türkiye’nin enerji kabiliyetlerini aynı zamanda ‘diplomatik’ bir güce dönüştürmeyi de hedefliyor. Çünkü Türkiye’nin ardı ardına gerçekleştirdiği enerji alanındaki ‘milli-yerli’ yatırım hamleleri, mega projeler, oyun kurucu bir ülke olarak, Türkiye’nin Afro-Asya hinterlandındaki özgül ağırlığını, diplomasi atağını besleyecek adımlar.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji teknolojilerini üreten, geliştiren ve ‘milli teknolojileri’ni Afrika’nın kalkınmasında seferber eden bir ülke olması, Avrasya’nın sürdürülebilir ve kucaklayıcı kalkınmasına yaptığı ve yapacağı katkılarla, ‘diplomatik’ gücünü de artıracak bir perspektif. Bakan Albayrak, enerji arz güvenliği, yerleştirme ve enerji verimliliği sac ayakları üzerinden yürütülen ‘enerji dönüşüm stratejisi’nde, yenilenebilir enerjide ‘öncü ülke’ olmayı önemli hedeflerden biri olarak tanımlıyor. Nükleer enerjiyle de perçinlenmiş ‘milli arz imkanı’yla, AB’nin ve OECD’nin enerji ihtiyaçlarını da karşılayan Türkiye, enerjiyi cari açığı büyüten değil, cari fazlalığa taşıyan bir stratejik sektöre dönüştürecek.
24 Nisan 2018 Salı