tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

Türkiye’ye yönelik ekonomik savaşın psikolojik harp boyutu, her zamanki döviz kurları. Oldukça sığ bir piyasa ortamında, döviz kurlarını hızla yükselterek, hep bir ağızdan TCMB’yi faiz artırımına zorluyorlar. Merkez Bankası faiz artırmadıkça, döviz kurlarının asla sakinleşmeyeceğini ifade edip, önümüzdeki birkaç ay için rahatsız edici dolar kuru öngörüleri paylaşıp, Türk iş dünyasını bugün ihtiyacının olmadığı bir döviz talebine zorluyorlar. İş dünyasının bu iddialara prim vererek, neredeyse altı ay sonraki döviz ödemeleri için bile bugünden döviz toplamaya kalkması ise kurları büsbütün artırıyor. Bu noktada, öncelikle TCMB’nin faiz artırması iki açıdan doğru bir strateji değil. Birincisi, Türkiye’nin şu anda esas sıkıntısı maliyet enflasyonu. Faiz artışı ekonominin kaynak, reel sektörün kredi maliyetlerini artıracağından maliyet enflasyonunu da artıracak. İkincisi, Türkiye ile G20 ülkeleri arasındaki faiz makası açılacak ki, bu makasın açılmasını da Türkiye’nin küresel algısı bozuluyor diye yine aleyhimize kullanacaklar.

TCMB’nin ve ekonomi yönetiminin ilk yapacağı iş, döviz piyasalarına derinlik kazandıracak ve vatandaşın ileri tarihte alması gereken dövizi bugünden belirli bir kur seviyede alacağını temin edecek vadeli kur işlemlerine öncelik vermesidir. Nitekim, son iki haftadır TCMB, attığı tüm adımlarla döviz piyasasına bir derinlik kazandırmaya, böylece dövize gösterilen spekülatif talebi azaltmaya çalışıyor. TL uzlaşmalı vadeli döviz işlemlerinin yanı sıra bankaların gecelik borçlanma limitlerini sıfırlayarak, TCMB hem elindeki sınırlı döviz rezervini kullanmadan reel sektörün kur riskini hedge edebileceği imkanı sunuyor hem de TL’nin değerini sınırlı ölçüde artırarak döviz kurlarındaki yüksek dalgalanmayı, spekülatif atağın köpüğünü söndürmeye çalışıyor. Kimi küresel aktörlerin ‘TCMB faiz artırmadığı müddetçe bu kur hareketi durmaz’ sözüne de kanmayalım. Dünyanın her yerinde, yüzlerce defa bu tür kur hareketlerinin köpüğü, basiretli ve sakin davranılarak söndürülmüştür.

ABD’deki Reza Zarrab davasından son NATO skandalına, ABD medyasının iddiası ile Washington’un Suriye’nin kuzeyinde yeni bir yönetim kurdurma planına kadar çok hassas dengelerin söz konusu olduğu bir süreç yürüyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanları Karahan ve Ertem, Türk Hazinesi’nin şimdiden 2018’e hazır olduğunu, Türk bankalarının mali yapısının ne kadar güçlü olduğunu, kaynak bulmakta hiç sıkıntıları olmadığını ve TCMB’nin araç bağımsızlığı konusunda ne kadar kararlı olduğunu net olarak ifade ediyorlar. TCMB’nin gerekli görmesi halinde, Türk Lirası piyasa fonlama miktarını ve fonlama maliyetini ince ayarlarla yöneterek, TL’nin yabancı paralar karşısındaki değerini güçlendirmesi her zaman mümkün.

Piyasalar bu olumlu, altı doldurulmuş açıklamaları değerlendirirken, dolar-TL kuru 3.90 TL’nin altına doğru sarkarken, kimi piyasa simsarlarının ve kreditokrasinin tam da isteyeceği bir formatta, rahatsız edici bir zamanlama ile uluslararası ekonomi medyasının Türkiye’nin AB’nin vergi cenneti kara listesine alınabileceği haberini basmasına ne diyeceğiz.
Bu haber ani bir merkez bankası, hazine açıklaması mı? Hayır. Ekonomi alanında alınmış önemli bir karar açıklaması mı? Hayır. Peki, acelesi olmayan böyle bir haberi, söz konusu medya kuruluşu piyasalar kapandıktan sonra verebilir miydi? Evet. Peki, Başbakan Yardımcısı Şimşek veya Bakan Ağbal’dan görüş istenmiş mi? Hayır.
Yorum sizin.

ZAMAN AYARLI KARA HABER OPERASYONU

Daha 48 saat önce, ‘bu kur durmayacak, 4 TL’ye hazır olun’ yorumları ortalarda gezinirken, ekonomi yönetimi, tanınmış ekonomistler, finans profesyonelleri basiretli davranıp, ayakları yere basan yorumlar yapınca, küresel odakların ısrarla pompaladığı olumsuz algı sorgulanınca, psikoloji toparlanınca, piyasanın görece sakinleştiğini gözlemliyoruz. Soçi Zirvesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Türkiye’nin Ortadoğu, Körfez, daha geniş manada Avrasya’nın bugün ve geleceğinin şekillenmesinde ne kadar etkili bir oyun kurucu ülke olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Şimdi, tüm piyasa profesyonelleri ve ekonomi dünyası şu soruyu kendisine sorsun: Küresel ekonomi-politik sistem çok katmanlı ve çok kutuplu bir yepyeni düzene adım adım dönüşüyor. Bu yeni küresel yapının öncü oyuncuları ile eşit koşullarda masaya oturan Türkiye’nin güçlendirilmiş, çok taraflı dış politika pozisyonunda mı bir hata var; yoksa bu yeni küresel düzende özgül ağırlığını kaybetmekte olan Batı’nın, Türkiye’nin bu yeni pozisyonuna duyduğu kızgınlık, hatta nefrette mi bir sorun var?

28 Kasım 2017 Salı