tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

Ülkelerin iç ve dış borçlarının çevrilmesi ve ‘borcun sürdürülebilirliği’nde kritik unsurlardan biri, büyüme performansı. Bunun sağladığı katma değer artışı, ülkelerin yatırım amaçlı olarak kullandıkları borçların ödenebilme becerisini de artırıyor. Son küresel finans krizinin sebep olduğu küresel ölçekteki ‘vasat’ büyüme ve küresel ticaretteki yavaşlama, dünyanın önde gelen ekonomilerinin bütününde borçların ‘sürdürülebilirliği’ne yönelik endişeleri öne çıkardı. 2016 sonu itibariyle, küresel ölçekte borç büyüklüğü 215.5 trilyon dolara ulaşmış ve bu rakam dünya GSYH’sının yüzde 325’ine denk geliyor. Bu borcun 160 trilyon doları gelişmiş ülkelerin. 56 trilyon dolarlık kısmın sahibi gelişmekte olan ekonomiler, bu borcun yüzde 75’ini kendi ülke para birimleri üzerinden taşıyorlar.

Bu durum, iki önemli sonucu da beraberinde getiriyor: Birincisi, gelişmiş ülke bankacılık sektörlerinde sorunlar derinleşiyor. İkincisi gelişmekte olan ekonomilerin borçlanmaya ödedikleri faiz giderek azaldığından dolayı, gelişmekte olan ekonomiler üzerinden sistemin finansmanı da giderek zorlaşıyor. Bu nedenle, tarihinin en düşük seviyelerinden borçlanmaya başlamış tüm ‘yükselen’ gelişmekte olan ekonomiler eş zamanlı ‘algı’ ve ‘terör’ saldırılarına maruz kaldı. Brezilya, Arjantin, Meksika, Güney Afrika, Rusya ve Türkiye. Türk hazinesinin borçlanma maliyetinin Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesi olarak yüzde 5’in altına indiği günden 2 hafta sonra, ‘Gezi’ olayları ile karşı karşıya kaldık. Rusya’nın maruz kaldığı son terör saldırısı da bu tatsız ve vahşi sürecin bir parçası.

Türkiye ticaret ve finansman kanalında yeni coğrafyalar keşfediyor ve ilişkilerini güçlendiriyor. Yeni bir dünya şekillenirken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tümü yeniden pozisyonlanmakta. Bu süreç, ülkeler için güçlü liderlik ve güçlü hükümet modeli gerektiriyor. Türkiye, 16 Nisan’da, önümüzdeki 10 yıl için ülkeler arasındaki ‘küresel mücadele’ derinleşirken, bu mücadelede en iyi pozisyonu almasını sağlayacak önemli bir Anayasa Paketi oylayacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin büyüme performansını da borçlanma maliyetlerini de olumlu etkileyecek. Türkiye, yeni hükümet modeli ve yeni bir büyüme modeli ile büyümede tekrar yüzde 5’leri yakalayacak.

TÜRKİYE’DEN ‘MİLLİ VE BAĞIMSIZ’ ENERJİ HAMLESİ

Önümüzdeki 10 yıl, Avrasya merkezli olarak, küresel ekonomi-politiğin yeniden şekillendiği, küresel ölçekte 4 ayrı çekim merkezi ve manyetik alanın oluşmasının beklendiği ve Türkiye’nin dünya ekonomisinde ‘bir üst lige’ çıkabilmek adına, elindeki imkanları etkili ve isabetli kullanması gereken bir dönem olacak. Bu süreç, Türkiye’nin ‘enerjik’ olmasını, kaslarını güçlendirmesini, entelektüel kapasitesini çok daha yukarılara çekmesini gerektiren bir dönem olacak. Türkiye’nin bu dönemde, her sektörde yeni stratejiler oluşturması, yeni hedefler belirlemesi gerekecek. Türkiye’nin ‘enerjisi’ni ‘Büyük Türkiye Vizyonu’na odaklaması gerekecek. Bu sürecin bütünü, aynı zamanda, Türkiye’nin enerji alanında ‘milli bir yürüyüş’ü, ‘milli hamle’yi, ‘bağımsız enerji’ strateji ve hedeflerini belirlemesinden geçiyor. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 6 Nisan’daki sunumu, enerjide ‘milli ve bağımsız’ yol haritasının detaylarına vakıf olmak açısından etkileyici tespitler içeriyordu.

TÜRKİYE KRİTİK ‘ENERJİ KAVŞAK NOKTASI’ OLACAK

Türkiye’nin ‘Milli Enerji ve Maden Stratejisi’ ‘Arz Güvenliği’, ‘Yerlileştirme’ ve ‘Öngörülebilir Piyasa Koşullarının Oluşturulması’ sac ayaklarına dayanıyor. Türkiye, faaliyette olan ve inşa edilen, planlanan 8’i doğalgaz, 2’si petrol boru hattı ile dünyanın en kritik ‘enerji kavşak noktası’ olacak. Arz güvenliğinin bir diğer başlığı ise depolama. Türkiye 1-2 yıl içerisinde doğal gaz depolama kapasitesini ihtiyacının yüzde 20’si olan 10 milyar metreküpe çıkaracak. Likit doğalgaz (LNG) depolama kapasitesi; FSRU, yani yüzer LNG terminali kapasitesi, 5 milyon metreküp petrol depolama hedefi, piyasanın ani taleplerini karşılamak dahil, arz güvenliği açısından kritik önemde yatırımları gündeme getirecek.

Barbaros Hayrettin ve Oruç Reis’in Karadeniz ve Akdeniz’deki sondaj çalışmaları; 5 yıllık tüm planlama ve yol haritası hazırlanmış olan ve yıl sonuna kadar devreye girecek olan Türkiye’nin ilk ‘kendi’ derin sondaj gemisi ile Türkiye ‘milli ve bağımsız’ enerji kaynaklarına ulaşma hedeflerini perçinleyecek. Yenilenebilir enerjide, güneşten sonra, rüzgar enerjisinde de yerlileştirme adımı 1-2 hafta içerisindeki yeni ihale ile başlayacak ve güneşteki başarı tekrarlanmış olacak. Türkiye, güneş ve rüzgar enerjisi teknik donanımı ve yazılımı, mühendisliği boyutunda iddialı bir ihracatçı olacak. Türkiye, jeofizik ve jeokimya haritalarını tamamlayarak, Cumhuriyet tarihinde ilk kez tüm tabi kaynaklarına hakim olacak. 16 Nisan sonrası, ‘bir üst lige’ sıçramak adına, ‘milli ve bağımsız’ enerji için yatırımları hızlandıralım.

10 Nisan 2017 Pazartesi