Bir süredir, Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz Doç. Dr. İbrahim Kalın’ın kaleme aldığı ‘Ben, Öteki ve Ötesi’ni okuyorum. Son küresel finans krizinin dünya ekonomisinde sebep olduğu ve ‘yeni normal’ dediğimiz başlıkları, dünyada yükselen ‘yeni orta sınıf’, batılı ekonomilerdeki ‘aşırı sağcılaşma’, Atlantik’in düşüşü ve Pasifik’in yükselişi şeklinde sıralamaktayız. Batılı ekonomilerde artan sorunlar ve Asya-Pasifik ekonomilerinin öne çıkışı, başlangıçta, yılların getirdiği kırgınlık ve kızgınlıkla, bizleri bir miktar tebessüm ettirdiyse de gelişmiş ekonomilerde var olan ekonomik sorunların giderek derinleşmesi, küresel finans krizinin 6. yılından itibaren bizlerin de canını acıtmaya başladı.
Bu nedenle dünya ekonomisinin ‘sürdürülebilir büyüme’ sürecini yeniden yakalayabilmesi adına, G20 toplantılarında ‘doğuyu da, batıyı da aşan hakikate yönelmek’ elzem hale gelmiş durumda. Dünya ekonomisinde sıkışan üretim ve ticaret, artık kimin kabahatli, kimin haklı olduğunu aramamız gereken çıtayı geçmiş durumda. Türkiye, G20’nin tavsiyeleri doğrultusunda, kamu mali disiplinine azami hassasiyet ile kamu harcamalarının büyümeye katkısının en iyi hakkını veren ülke. Kamu-Özel Sektör İşbirliği (PPP) projelerinin yüzde 50’sini dünyada Türkiye yapıyor.
Türkiye’nin bu anlamda, G20 üyesi 10 gelişmekte olan, hatta kimi gelişmiş ekonomilere ilham verecek yönleri var. 1990’dan yüzde 37.1 olan dünyada yoksulluk oranı, 2015’de yüzde 9.6’ya inmiş. Türkiye’nin de içinde yer aldığı E7 Grubu ‘yükselen yeni orta sınıf’tan en çok yararlanacak ekonomiler olacak iken, 2010’dan itibaren ve 2013’te bilhassa yoğun olarak terör ve siyasi operasyonlara maruz bırakıldık. Bu süreci, ‘ekonomide seferberlik’ anlayışı ile aşarsak, 2017’de iyi bir büyüme yakalayabiliriz.
‘MANŞET’ VE ‘ÇEKİRDEK’ FİNANSI RAHATLATTI
3 Kasım Perşembe günü açıklanan enflasyon verileri, kimi ekonomist arkadaşlar verilerin içinden belirli bir olumsuzluk yakalamaya çalışsalar da ikinci aydır ekonomistleri ters köşeye yatırıyor. Eylül ayı için yüzde 0.72 aylık tüketici enflasyonu bekleyen ekonomistler, gerçekleşen veri yüzde 0.18 artış çıkıp, yıllıklandırılmış manşet enflasyon yüzde 8.1’den 7.3’e gerileyince, epey şaşırmışlardı. Geçtiğimiz ekim ayı için de ekonomistlerin beklentilerinin ortalaması aylık yüzde 1.62’lik bir enflasyon artışı idi. Benim, veri açıklanmazdan bir iki dakika önce sosyal medyada paylaştığım tahminim ise yüzde 1.02-1.32 aralığıydı. Gerçekleşen oranın yüzde 1.44 olması ile yıllık manşet enflasyon, bir kez daha, yüzde 7.16’ya geriledi. TCMB’nin para politikasını belirlerken dikkate aldığı ‘H’ ve ‘I’ tanımlı çekirdek enflasyon verileri de sırasıyla yüzde 7.01 ve yüzde 7.04’e geriledi.
Önceki iki yazımdan hatırlatarak, ekim ayında da enflasyonun piyasa beklentileri altında kalmasının hem TCMB’nin ekim ayına kadar ara vermeden gerçekleştirdiği faiz koridoru üst bandındaki indirim kararlarını teyit ettiğini hem de bu hafta bankalarımızın kredi faiz oranlarındaki ‘2. indirim’ dalgasını desteklediğini belirtmem gerekiyor. Bu durumda, TCMB Para Politikası Kurulu’nun kasım ayı toplantısı için faiz koridoru üst bandında bir 25 baz puanlık indirim alanı daha oluşmuş durumda. Bununla birlikte, piyasa, ABD Merkez Bankası’nın (FED) aralık ayı ortasındaki toplantısını gördükten sonra, TCMB’nin faiz indirimi ile ilgili o adımı atacağını bekliyor. Enflasyondaki yumuşama, aynı zamanda, TL’nin yabancı paralar karşısındaki değeri açısından, döviz kurlarında yukarı yöndeki olası baskıyı da hafifletmekte.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE PARA BİRİMLERİ DEĞER KAZANABİLİR
ABD’nin özel sektör maaş bordrosu verisi (ADP) beklentilerin altında gelmiş, haftalık işsizlik başvurusu verisi ise tersine, beklenenin üzerinde gelmişken, siz bu satırları okurken açıklanmış olacak; ben bu satırları yazarken henüz açıklanmamış olan ABD ekim ayı tarım dışı istihdam verisinin de beklentilerin altında gelmesi halinde, TL başta olmak üzere, gelişmekte olan ülke para birimleri değer kazanabilir. Bakalım, yeni haftaya daha iyi döviz kurları ile başlıyor muyuz?
07 Kasım 2016 Pazartesi