Birincisi, geçen yıl temmuz ortası ile eylül sonu arasındaki dolar kuru hareketinin ortalamasını alarak, bunu birikmiş enflasyonla bugüne taşırsak, dolar-TL kurunda 3.08 TL’yi buluruz. İkincisi, 2015 eylül ayı dolar kuru tepe noktasını, birikmiş enflasyonu da dikkate alarak hesaplarsak, dolar-TL kurunda 3.22-3.25 TL bandını konuşmak şaşırtıcı olmaz. Üçüncüsü, Euro’nun dolar karşısında 3 Kasım ile 14 Kasım arasında yüzde 3.6 değer kaybettiğini dikkate alıp, dolar-TL için hesaplama yaparsak, dolar-TL kuru yine 3.22 TL seviyesine gelir. Basit hesaplarla bile, dolar-TL kurunda piyasanın gördüğü rakamları konuşabiliriz. O halde, döviz kuru seviyesi üzerinden piyasaya ‘felaket’ algısı pompalamak, ‘iyi niyetli’ bir yaklaşım değil.
Kanımca, tartışmanın döviz kurları üzerinden yürümesinde ciddi bir kurgu hatası var. Tartışılması gereken konu kur değil, ‘risk algısı’ olmalı. Küresel ölçekte, 1980’lerin sonlarından itibaren başlatılmış ama esas 2010’dan bu yana birçok kanaldan çeşitlendirilerek ve etkisi yoğunlaştırılarak, Türkiye aleyhine yürütülen ‘çarpıtılmış’ bir risk algısı oluşturuluyor. Türkiye’nin küresel dünyadaki konumu, AB, ABD ilişkilerine yönelik akıl almaz bir ‘risk algısı’ manipülasyonu söz konusu. Öyle ki, Türkiye’nin, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve terör eylemi başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerin pek çoğundan kaynaklanan çifte standart ve düşmanca tavırlara yönelik eleştirileri ve hesap sormaları, ‘üst akıl’ tarafından Türkiye’ye yönelik ‘risk algısı’nın olumsuzlaştırılması adına aleyhimize döndürülmeye çalışılıyor.
AB LİDERLERİNİN ‘STANDART’ SORUNU
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, Türk siyaseti ve sivil toplum hayatındaki kanaat önderleri ısrarla şu mesajı vurgulamaktalar: Türkiye’nin AB standartları ile ilgili bir sorunu yok; kendi standartlarını hiçe sayan, ‘çifte standart’ sarmalına girmiş AB kanaat önderlerinin tutumları ile ilgili tavrı var. Gel gör ki, kimi çevrelerce piyasalarda ‘manipüle’ edilen algı, sanki Türkiye’nin küresel dünya ile eklemlenmekle ilgili bir sorunu olduğu yönünde. Türkiye, Avrasya’nın bütünü için kapsayıcı, kucaklayıcı bir küresel strateji oluşturmasına karşın, ‘Türkiye dünyadan kopuyor ve içine kapanıyor’ manipülasyonunu piyasaya dayıyorlar.
Küresel ekonomideki belirsizlikler yüzünden işlem yapmak istemeyen bir kurumun 6 ay sonrası için dolar-TL kuruna ‘5 TL’ gibi afaki fiyat vermesini, algı ‘manipülasyonu için acımasızca kullanıyorlar. Lütfen uyanık olalım.
TİCARET SAVAŞLARI KAPIDA
Donald Trump’ın ABD’nin 45. Başkanı olarak seçilmesi, Türkiye’yi uluslararası ekonomik ilişkiler açısından iki noktada ilgilendiriyor. Birincisi, Trump’ın seçim sürecinde, Amerikalı seçmenlere vaat ettiği, ABD’nin tüm uluslararası ticari anlaşmalardan çekileceği konusu. İkinci başlık ise ABD Doları’nın güçlü kılınması ve buna bağlı olarak ABD Merkez Bankası’nın izleyeceği politikada olası değişim. Birinci başlık ticaret savaşlarını çağrıştırıyor; ikinci başlık ise kur savaşlarını. Trump, ABD ekonomisine zarar verdiği görüşü ile ABD’nin taraf olduğu tüm anlaşmaları sonlandırmaktan bahsetmekte. ABD ile Avrupa arasında imzalanması halinde, Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’nın (TTIP) 2027’ye kadar Avrupa’nın GSYH’sına 70 ile 130 milyar dolar, ABD’nin GSYH’sına ise 50-100 milyar dolar katkı sağlaması bekleniyordu.
Trump’ın bu anlaşmayı dondurma kararı alması, TTIP anlaşmasının dışında kalıp, olumsuz yönde etkileneceğini düşünen ülkeleri umutlandıracak ki, bu ülkelerin başında Türkiye gelmekte. Dünya ticaretinin yüzde 40’ını belirlemesi beklenen Trans Pasifik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TPP) anlaşmasını Trump, açık ve net, bir ‘felaket’ olarak nitelemiş ve başkanlığa seçilirse anlaşmadan çekileceklerini açıklamıştı. Bu durum, Çin için umut ışığı ve Türkiye gibi ihracat pazar çeşitlendirmesine yüklenmiş ülkeler için de umut ışığı. Türkiye ‘Pasifik’e de açılmak istiyor.
ÇİN KARŞI ATAKTA
Trump’ın TPP anlaşmasını da iptal edeceği olasılığı ile Çin’in anlaşmaya taraf olan ülkelere ziyaretleri yoğunlaşmış gözüküyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 19-20 Kasım’da Peru’da yapılacak Asya – Pasifik Ekonomik İşbirliği Zirvesi’nde ülkesini bu girişimi için destek arayacak. Çin Dış İşleri Bakanı yardımcısı Li Baodong, Devlet Başkanı Jinping’in çabalarını, sanayi sektörünün beklentilerini karşılayabilmek, Çin’in yakaladığı ivmeyi devam ettirmek ve Asya – Pasifik coğrafyasında serbest ticaret alanı kurabilmek için yeni ve çok pratik bir eylem planı oluşturmanın elzem olduğu noktasıyla açıklamaya çalışmış. Ekonomistler, Çin’in, Asya Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi (FTAAP) ve Genişletilmiş Bölgesel Ekonomik İşbirliği (RCEP) isimleri ile hazırlığını yaptığı oluşumları, Trans-Pasifik Ortaklığı’na alternatif olarak kurmak istediğini hatırlatıyorlar. Türkiye, bu konuda Çin’le diyalog kurmalı. Çin devlet başkanı Xi Jinping Peru’nun ardından, geleceği tehlikede olan TPP’ye taraf ülkelerden Şili’yi de ziyaret edecek. Türkiye’nin ‘ticaret’ ve ‘kur’ savaşını yakından izlemesinde yarar var.
23 Kasım 2016 Çarşamba