tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

Prof. Dr. Kerem Alkin

Küresel virüs salgını sonrasına dönük iki temel senaryo ağırlık kazanıyor. Uluslararası ve ulusal düzeyde analistler ve düşünce kuruluşları tarafından dile getirilen birinci senaryo, küresel virüs salgınının 'küreselci müesses nizam' bir operasyonu olarak, bilhassa önce Çin'de başlatıldığı, Çin'in bu salgını örtbas etmesiyle dünyaya yayılmasının sağlandığı ve bu salgının etkilerini hızla bertaraf eden Çin'in dünyanın hammadde, ara mamul ve nihai mamul ihtiyacını eskisinden çok daha fazla karşılayacak bir ülkeye dönüştürülmesi olarak tarif ediliyor.

Dolayısıyla 1990'lı yılların sonlarından bu yana 'küreselci müesses nizam'ın kurumsal ağı içerisinde yer alan holdingler, şirketler, yatırımcılar, sermayedarlar ve aileler, kendi kontrollerinde olmasını istedikleri bir 'küresel sistem' için artık ABD'nin 'amiral gemisi' olamayacak kadar hantallaştığını, göçmen politikasındaki kırılmalara bağlı olarak giderek hızla yaşlandığını düşünerek, bunu 'tek çocuk kuralı'nı kaldırmış ve nüfusu 1.4 milyarı geçmiş Çin'e yükleyecekler ise Çin yeni 'amiral gemisi' olacak ise o zaman Çin'in bu küresel virüs salgınından daha da güçlenerek çıkması gerekiyor.

YENİ BİR 'PEARL HARBOR' VAKASI MI?

İkinci senaryo ise yeni bir 'Pearl Harbor' operasyonu. 9 Ağustos 1941'de ABD Başkanı Roosevelt ile Birleşik Krallık Başbakanı Churchill arasında varılan Atlantik Sözleşmesi, Birleşik Krallık'ın ABD'yi kapitalist sistemin ve 'Atlantik İttifakı'nın yeni lideri olarak tanıması olarak kabul edilir. İki liderin imzasıyla 14 Ağustos 1941'de açıklanan Atlantik Bildirisi, esasen bugünkü küresel ekonomik ve siyasi sistemin, liberalleşmeye dayalı bir ticaret sisteminin de ilk anonsu. Ancak, ABD 2. Dünya Savaşı'na dahil değildir. Ve, ABD halkının yüzde 50'sinden fazlası da yeni bir 'kanlı' savaşa dahil olmak istemiyor.

ABD donanma istihbaratının ABD'nin Pasifik'teki önemli donanma üslerinden biri olan Pearl Harbor'a büyük bir Japon donanma gücünün yaklaştığını ihbar ettiği, Beyaz Saray'ın ise bu istihbarata rağmen ABD'yi 2. Dünya Savaşı'na sokmak adına bu bilgiye yönelik hazırlık yapmadığı iddia edilir. 7 Aralık 1941'deki saldırı sonrası, bu defa Amerikan halkının yüzde 50'den fazlası savaşa girmeyi onaylamıyor. Peki, ikinci bir 'Pearl Harbor' vakasıyla mı karşı karşıyayız?

AMİRAL GEMİ ÇİN Mİ OLACAK?

8 Nisan tarihinde Business Insider'da yayınlanan bir haber, ABD Ordusu'nun ve ABD Ordusu Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi'nin geçtiğimiz kasım ayında, Asya'daki karargahlardan olası bir koronavirüs salgının 'küresel bir afet'e dönüşme riski taşıdığına dair istihbarat aldıklarını belirtiyor.

Bu durumda ABD, bu derece hızla yayılan bir küresel virüs salgınına, bu istihbarata rağmen nasıl hazırlıksız yakalandı? Yoksa, hazırlıksız yakalanmayı tercih mi etti? Böylece ABD, sonrasında İngiltere ve Fransa'nın başını çekecek, belki Rusya'nın bile dahil olacağı birçok ülke, Çin'den ağır tazminat talebinde mi bulunacaklar? Çin'i 'küresel ticaret'teki iddiasını dengelemeye, Güney Çin Denizi ve Asya-Pasifik'teki askeri yapılanmasında geri adım atmaya mı zorlayacaklar? Çin, ABD'den 200 değil, 400 milyar dolar daha fazla mal almayı mı taahhüt etmek durumunda kalacak? ABD 'amiral gemisi' olma imkanını Çin'e kaptırmayacak mı?

The Economist'in geçtiğimiz haftaki kapağına dikkat edin. Çin'in arkasından doğan 'güneş' mi, yoksa 'koronavirüs' mü, gemiler ve uçaklar Çin'den dünyaya mı açılıyor, yoksa Çin'den mi kaçıyor? Hangi senaryo, küresel sistem için hangi gelecek?

ABD'NİN 2. 'VİETNAM SENDROMU

Dünyanın bütününde, yaşam standartları açısından en vazgeçilmez koşullardan biri olarak gördükleri sağlık hizmetlerinde ağır bir travma ile karşılaşan 'beyaz yakalı' orta sınıf, koronavirüs salgınında karşılaştıkları vahim tablo sonrası, batılı ülkelere yönelik sorgulamalarını yoğunlaştırdı. Bilhassa 'diaspora'. Hintlisi, Güney Korelisi, Endonezyalısı, Kenyalısı, zekası ve becerileriyle batılı ülkelerde önemli işlerde, önemli mevkilerde görev üstlenmiş olan tüm 'beyaz yakalılar', ailelerini ve kendilerini korumak adına en temel sağlık hizmetlerinden mahrum kalmanın şokunu yaşıyorlar. Bilhassa da Türkler.

ABD, koronavirüs salgınında küresel imajı, temel yaşam standartlarına yönelik yetkinliği açısından 'Vietnam Savaşı'nda maruz kaldığı 'algı kırılması'na benzer bir saygınlık erimesi yaşıyor. Adeta 2. bir 'Vietnam Sendromu'. 1. 'Vietnam Sendromu', Vietnam Savaşı'nda yaşanan insanlık trajedileri açısından ABD'nin imajına ağır hasar vermiş; o güne kadar 'önce Amerikalıyım' diyen insanlar; 'ben aslında İrlanda kökenliyim; ailem aslında İspanyol; biz aslında İtalya'dan gelmişiz' demeye başlamışlardı. ABD'nin devlet ve ülke olarak, kendi toplumu nezdinde imajını düzeltmesi yıllar aldı.

Bugün son derece yetersiz sağlık hizmetlerine on binlerce dolar ödemek zorunda olan 'beyaz yakalılar', hiç kuşkusuz, yaşam standartlarına yönelik 'yeni' sorgulamalar yapıyor. Türkiye, koronavirüs salgınıyla mücadelede, sağlık sistemi, hastane altyapısı ve hepsinden de önemlisi, birer kahraman olan 'sağlık ordumuz' sayesinde Cumhurbaşkanlığımızın koordinasyonunda yürütülen ve 40'tan fazla ülkeye sağlanan 'tıbbi mücadele ekipmanları' yardımıyla 'paha biçilemez' bir saygınlık kazandı. Bu durum 'Türk diasporası', yurtdışındaki bilim adamlarımız, beyinlerimiz açısından 'tersine göç' anlamına gelecektir. Koronavirüs salgını atlatıldıktan sonra hız kazanacak 'yeni dünya düzeni'ne geçiş süreci, Türkiye'nin Avrasya'daki yükselişinin ve vazgeçilmezliğinin de perçinlendiği bir dönem olacak.

01 Mayıs 2020 Cuma