Bir süredir ülkemizle ‘fazlaca ilgilenen’ bir grup ekonomi ve siyasi aktör var’. Elbette, bu grubun içindekilerin tümünün kötü niyetli olduğunu söylemek o insanlara haksızlık olur. Türkiye’yi, gelişmekte olan ekonomilerin ekonomik ve siyasi dinamiklerini yeterince kavrayamamaktan kaynaklanan yorumlar ortaya koyuyorlar. Türkiye ve benzeri önde gelen gelişmekte olan ekonomilerdeki yatırımlarını geri çekiyorlar; küçültüyorlar ve her seferinde pişman oluyorlar. Türkiye gibi önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin bir geleceği, bir hikayesi olduğuna inanan ve ısrarla yatırımlarını sürdüren uluslararası girişimcilerin arasından, Türkiye’ye yaptığı yatırım nedeniyle pişman olan tek tüktür; hatta son 10 yıl içerisinde pişman olanı zor bulursun.
Türkiye’ye yönelik ilgisi son 3 yıldır ‘aşırı yoğunlaşmış’, Türkiye ile ‘fazlaca ilgilenen’ grubun içerisinde, elbette ‘niyeti hayli bozuk olanlar’ da var. Bu grup içerisinde, ya Türkiye’nin kendi coğrafyasında, 1. ve 2. kuşak komşu ülkelerle ilişkilerini her alanda güçlendirmesinden memnun olmayan bölgesel rakipler var ya Türkiye’nin ekonomi ve demokrasi alanında son 13-14 yıldır gerçekleştirdiği reformlarla bölgesindeki toplumlara ‘iyi örnek’ olmasından haz etmeyenler var ya da uluslararası siyaset alanında ‘böyle gelmiş, böyle gider’ meselelere ‘niye böyle gidiyor’ diye daha ciddi sorgulaması nedeniyle, Türkiye’nin bu tür sorgulamalarından ciddi ölçüde rahatsız olan kurumlar hatta ülkeler var. 2013 yılı yaz başına doğru, aynı anda bu gruptan kimlerin ayağına ne kadar bastık ki, kimleri korkuttuk veya sinirlendirdik ki; topluca Türkiye’nin ‘temel direk’lerine bir yüklenme, bir balyozlama, bir yıkma girişimi, bir ‘gözdağı’ veya ‘haddini bil’ arayışı.
ANCAK ‘GÜÇLÜ’ BİR TÜRKİYE DENGEYİ SAĞLAR
Türkiye, devam ettirmek için küresel koşulların iyileşmesini de kolladığı ekonomik ve demokratik reformlar boyutunda önemli bir mesafe kat etmiş olmasaydı, ‘duvarı indirmek’, ‘duvarda gedik açmak’ adına gözlenen bu kadar yüklenmeye, çoktan yıkılmış olurdu. Ancak, makro ekonomik reformlar boyutunda, bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması ve kamu mali disiplini gibi gelişmiş ülkeler dahil, onlarca önde gelen ekonominin tel tel döküldüğü, adeta kriz belirtisi gösterdiği göstergelerde, Türk ekonomisini öyle bir noktaya getirmiş durumdayız ki, ellerindeki tüm imkanları kullanarak Türkiye ‘duvarı’na 3 yıldır en sert darbelerle bastırmalarına rağmen duvarı indiremiyorlar. Bunun üzerine yöntem değiştirip, duvarın yıkılmasına izin vermek istemeyecek olan bizleri, içeriden fikir ayrılığına düşürmeye ve duvarın arkasında destek olan insanları duvardan uzaklaştırmaya yönelik çabaları yoğunlaştırdılar.
Oysa, ekonomik ve demokratik standartları ile sağlam bir Türkiye, tüm dünyaya lazım. Çin ile Rusya arasındaki yakınlaşma, ABD’nin başını çektiği Batı koalisyonu açısından işleri zorlaştırıyor. BM Güvenlik Konseyi, beş veto yetkisi olan daimi üye arasında giderek tırmanan ve kaotik bir yapıya ulaşmış olan çıkar çatışması nedeniyle dünyanın geleceği açısından çözüm üretmesi gereken kurumları kitler hale gelmiş durumda. Adriyatik’ten Çin’e doğru, dünyanın ekonomi-politik mücadele alanı ‘Doğu’ya doğru kayarken, bu küresel oyun alanının tam ortasında yer alan Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik tüm çabalar, küresel sistemin geleceğini de riske atmak anlamına geliyor. Çünkü, ancak ‘güçlü’ bir Türkiye ile yeniden yapılanan, yapılandırılan küresel sistemde denge noktaları yerli yerine oturabilir. Aksi durumda, ortaya çıkacak asimetrik ağırlık noktaları ile dünya ekonomisi öyle tepe taklak hale gelir ki, küresel bir felaket her şeyin sonunu da getirir. Ortada, yönetilebilecek bir dünya da kalmaz.
VOLKSWAGEN VE TTIP
Alman otomotiv devi Volkswagen (VW) skandalı da, önümüzdekigünlerde yeni bir boyut kazanacak. Bu skandalın patlak verdiği zaman diliminin iki ilginç boyutu var.Birincisi tam da VW’nin ABD’nin ve dünyanın bir numaralı otomobil satıcısı Toyota’yı, belirli tip araçlarda ABD’de geçtiği döneme rast gelmesi; diğeri de ABD ile AB arasında, bir süredir hiç şeffaf olmayan bir ortamda süregelen ‘Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’nın (TTIP) en kritik dönemine rast gelmesi.Avrupa’da, otomotiv başta olmak üzere, pek çok sektör, ABD’ye karşı, TTIP anlaşması devreye girdikten sonra kendilerini çok zor günlerin beklediğinden endişe duyuyorlar. Küresel sistemde, ‘duvarların yıkılması’na yönelik çabalar sadece Türkiye ile mi sınırlı sanıyorsunuz?
05 Ekim 2015 Pazartesi