Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın ekonomi haber müdürleriyle gerçekleştirdiği toplantıda vurguladığı pek çok önemli başlık arasında öne çıkan hususlardan biri, enflasyon ve faizlerde düşüş trendinin hızlanacağı tespitiydi. Olası bir sapma nedeniyle mahcup kalma riskini de göze alarak, ekim başında açıklanacak olan eylül sonu yıllıklandırılmış manşet enflasyonun rahatlıkla, yüzde 10’u geçtim, yüzde 9’un altını dahi görme ihtimali söz konusu. Bu durum, TCMB PPK’nın geçen haftaki toplantısında gerçekleştirilen 4.25 puanlık faiz indirimi ölçüsünde etkili yeni bir indirimin çok da uzak olmadığına işaret ediyor.
Bakan Albayrak’ın koordinasyonunda, ekonomi yönetimini oluşturan bakanlıklar, direkt kontrol politikaları dahil, enflasyondaki yukarı yöndeki trendi kıracak, enflasyondaki ‘yapışkanlığı’ ortadan kaldıracak pek çok tedbiri eş zamanlı hayata geçirerek; 6 ile 9 ay içerisinde somut alacak adımlara baş vurdular. İktisat literatüründe var olduğu üzere, bu tedbirlerin fiyat ve kur istikrarına yönelik etkileri için 6 ile 9 ayı beklemek sürecin doğalında olmasına rağmen, kimi ekonomistler, bu etki sanki kısa süre içerisinde çıkmalıymış ya da hiç çıkmayacakmış yönünde yorumlarda bulunmayı tercih ettiler.
Oysa küresel ekonomi-politik gelişmelere dayalı ‘piyasa güveni’ni oluşturacak parametreler ve adımlar birlikte yürütülerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin küresel algısına yönelik etkili stratejisinin de sonucu olarak, piyasa algısı son 1 aydır önemli bir değişim göstermeye başladı. Bu hızlı değişimin, enflasyon ve faiz hadlerindeki hızlı geri çekilişin, üretim, büyüme ve istihdam üzerindeki katlanarak devam edecek etkilerinin, bilhassa eylül ayından itibaren hız kazanacağını birlikte gözlemleyeceğiz.
Bakan Albayrak’ın da ifade ettikleri gibi son 1 yılda Türkiye ekonomisinde yaşananlardan çıkarılan dersler, buna yönelik tedbirler, makro ekonomik dengenin yeniden kurulmasına yönelik modellemeler, ekonomi yönetiminin imkan ve kabiliyetlerine kazandırdıklarıyla, adeta ‘reform süreci’ gibiydi. Bu sürecin başarısına bağlı olarak geçilecek büyüme süreci, 2019’un bütününü pozitif bir büyüme trendine taşıyacağı gibi, 2020 için de yatırım ortamının güçlenmesine bağlı olarak, tüm uluslararası kuruluşları mahcubiyet içinde Türkiye öngörülerini yukarı doğru revize etmeye zorlayacak.
Fed’den Trump’a ters köşe
Uluslararası piyasalardaki aktörler, merak ve heyecanla 31 Temmuz’daki Fed toplantısından çıkacak kararı bekliyorlardı. ABD Başkanı Trump’ın beklentisi ise faiz indirim kararının yanı sıra Fed’in parasal genişleme ile ilgili olarak da mesaj vermesiydi. Evet, Fed Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısından faiz indirim ve ‘bilanço daraltma’ya ağustos sonrasında ara verme kararı çıktı. Ancak Fed Başkanı Powell, ‘gevşeme’ beklentilerinin tamamıyla dışında bir konuşma gerçekleştirerek, faiz indirim kararının kesinlikle para politikası gevşemesinin başlangıcı olmadığı; ABD ekonomisinde büyüme ve üretime yönelik göstergeler güçlendikçe, bir sonraki kararın bir faiz artış kararı dahi olabileceği bir mesaj vermeyi tercih etti.
Powell açıklamaları sonrası, Başkan Trump’ın hiç istemeyeceği bir gelişme yaşandı ve dolar endeksi 99 puana yükseldi. Oysa bir yıl önce 93 puanın üzerinde olan ve ABD’nin ‘ticaret savaşları’na daha fazla katkı sağlayan bir seviyeye işaret eden dolar endeksinin son dönemde 97-98 bandına yükselmesinde Trump rahatsızdı. AB ve Çin kendi para birimlerinin değerini düşük tutacak bir strateji içerisindeyken, Fed’in destek olmayan tutumundan duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getiriyordu. Bu nedenle, Fed Başkanı Powell’in ‘beklenmedik’ düzeydeki kimi ‘şahin’ mesajları sonrasında, dolar endeksinin 99 puan civarına yükselmesi ve Euro-dolar paritesinin 1.11 dolar bandını kuvvetli kırması, hiç şüphesiz Başkan Trump’ı mutsuz etmiş gözüküyor.
Çünkü Trump’ın en büyük beklentisi, Fed’in parasal genişleme anlamına gelebilecek kuvvetli mesajlar vermesi suretiyle, dolarının bir miktar güç kaybetmesi; önde gelen ülke paralarının dolar karşısında değer kazanması ve bu nedenle de ABD’nin yürüttüğü ticaret savaşlarında değer kaybeden dolar sayesinde, Trump yönetiminin bir hareket alanı kazanabilmesi idi. Gelelim, Trump’ı ‘ters köşe’ye yatırmış olsa da Powell’in işaret ettiği kritik önemde bir hususa: “Biz bağımsızlığımızı kanıtlamak için politika yapmıyoruz”. Altın harflerle ekonomistlere okutulması gereken bir ifade. Son dönemde eleştiri dozajını ‘agresif’ bir seviyeye yükseltmiş olan kimi ekonomistlerin tavrı nedeniyle, kitlenen, ‘bağımsızlığı’nı para politikası tercihleriyle kanıtlamaya çalışan bir TCMB gördük.
Bu süreç, Türkiye’ye zaman kaybettirdi. Bu nedenle, TCMB’nin 4.25 puanlık faiz indirim kararı, daha da gecikmeden, ‘doğru zamanda, doğru atılmış adım’dır. Ve arkası gelmeli. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın, bu adımın finansman maliyetlerine, reel sektör yatırımlarına ve üretime hızla yansıtılacağı ve yansımaya başladığı yönündeki değerlendirmeleri de piyasanın beklediği moral artırıcı gelişmeler açısından kritik değerde. Artık geleceğe odaklanalım.
02 Ağustos 2019 Cuma