tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

Ekonomi yönetiminin, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın koordinasyonunda, arka arkaya aldığı tedbirler, Türkiye ekonomisinde ‘dengelenme süreci’ni ivmelendirdi. Geçtiğimiz ağustostan eylüle, bir ayda yüzde 17.9’dan yüzde 24.52’ye yükselen yıllıklandırılmış TÜFE artış oranı (manşet enflasyon), geçtiğimiz şubatta yüzde 20’nin altına geriledi. Ekonomistlerin şubat enflasyon verileri açısından altını çizdikleri en önemli husus, gıda ve enerji gibi mevsimsel ve konjonktürel gelişmelerden etkilenen ürünler hariç hesaplanan ‘çekirdek enflasyon’ oranlarının da gerilemeyi sürdürüyor olması. Ekonomistlerin şubat enflasyon beklentilerinin ortalaması yüzde 0.45 iken, gerçekleşmenin 0.16’da kalması ‘enflasyonda yapışkanlık etkisi’nin kırılmaya başladığı yönünde umutları artırdı.

Bunun da ötesinde, reel sektörün üretim maliyetlerinin göstergesi olan ÜFE’de ise yıllıklandırılmış enflasyonun geçtiğimiz eylülde yüzde 46.15 ile en yüksek seviyeyi gördükten sonra, geçtiğimiz şubat itibariyle yüzde 29.59’a gerileyerek, geçtiğimiz ağustos verisinin de altına gerilemiş olması önemli. ÜFE’nin öncelikle 2018 başındaki yüzde 10’lar düzeyine kadar gerilemesi, reel sektörün maliyetlerindeki negatif etkinin azalması ve ‘dengelenme’nin hızlanması adına kritik önemde bir işaret oluşturacak. Reel sektör açısından döviz kurlarındaki istikrarın devamına bağlı olarak, ithal hammadde maliyetlerindeki baskının azalması ve enerji maliyetlerini azaltmak adına atılabilecek adımlar kritik önemde olacak.

Ekonomistlerin 2019 sonu enflasyon beklentisinin ortalaması ise yüzde 15.78’e geriledi. Bu da hedeflerin tutturulacağına dair beklentinin güçlendiğini gösteriyor. Bu noktada, küresel büyüme ve ticarette yavaşlama eğiliminin arttığı bir dönemde, ihracat hacminin şubatta da yeni bir rekora imza atması, Türkiye açısından sevindirici. Ticaret Bakanı Pekcan’ın işaret ettiği, küresel entegrasyonun zayıflaması manasına gelen ‘slowbalization’ etkisine rağmen, Türk ihraç ürünlerinin 223 ülkede bayrağımızı dalgalandırması; 113 ülkeye ihracatın artmayı sürdürmesi, 88 ülkede artışın yüzde 10’un üzerinde olması, ihracatın ‘dengelenme’ dönemine ne kadar önemli katkı sağladığını teyit ediyor. İhracatımızdaki payı yüzde 52 olan AB pazarındaki gelişmeleri ise yakından takip etmeyi sürdüreceğiz.

‘TİCARET SAVAŞI’ BAŞARISIZ OLDU

Başkan Trump’ın bu derece güçlü bir iradeyle yürüttüğü ‘ticaret savaşı’na rağmen, ABD ekonomisi 2018’i, yüzde 12.5’lik artışla, son 10 yılın en yüksek dış ticaret açığı olan 621 milyar dolarla kapattı. Nedeni basit; dünya ekonomisi 20 yıl içinde tahminlerin ötesinde bir ‘uluslararasılaşma’yla tamamladı. Bugün, her dünya vatandaşı, e-ticaret ve dijital, mobil ödeme sistemleriyle, dünyanın her yerinden istediği ürünü kapısına getirtebiliyor. ‘Ticaret savaşı’, 1970’lerin veya 80’lerin ‘soğuk savaş’ periyodunda, kendi üreticilerini korumak adına yürütebilecekleri bir mücadele yöntemi olabilir. Günümüz dünyasında ise tüketiciler artık kendi hükümetlerinden daha güçlü bir iradeye sahip.

ABD istediği kadar 250 milyar dolarlık Çin ürününün vergisini artırmış olsun, 2018’de Çin lehine 419.2 milyar dolar açık vermeyi engelleyemedi. Çünkü ekonomi biliminin temel öğretisi ışığında, 21. yüzyılın öne çıkardığı temel gerçek, ülkeleri ve şirketleri birbirinden ayıran temel başarı kriteri ‘fiyat rekabeti’nden çok, ‘maliyet rekabeti’. Türkiye’nin küresel ölçekte ‘ticaret diplomasisi’nin saha neferleri olan ihracatçı firmalarımız da bu gerçeğin farkındalar. ABD, Çin mallarına ek vergi koysa da Çinli şirketler ‘maliyet rekabeti’ni sürdürebilecek fırsatları oluşturdukça ve Amerikan halkı da bu ürünleri talep ettikçe tablo değişmeyecek. Amerikan yönetimi, pek çok sektörü daha rekabetçi kılacak yeni çözümler üretmediği müddetçe, ABD 3.2 trilyon dolarla en yüksek ithalatçı ülke olma unvanını sürdürecek.

ABD yönetiminin esasen bu gerçeklerin ciddi manada farkında olduğunu da söyleyebilirim. Bu nedenle, ABD’nin 200 milyar dolar değerinde Çin malına daha ek vergi koyma hamlesini müzakereler devam ediyor bahanesiyle ertelemesi, ABD’nin esas derdinin Çin’in para birimi olan ‘renbinmi’, yani yuanın ‘serbest dalgalanma’ya bıraktırmak olabileceği ihtimaline işaret ediyor. Çünkü yuanın değerini ‘serbest piyasa’ koşullarında bırakır ve yuan değer kazanırsa, Çin’in rekabet avantajı da zayıflamış olacak. ‘Ticaret savaşı’ gibi demode bir silahı kullanırken, ABD’nin esas Meksika, Kanada, AB ve Çin’den neyi koparmanın peşinde olduğunu iyi okumamız gerekiyor.

11 Mart 2019 Pazartesi