tatil-sepeti
Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

10 Ocak’ta, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Türk Lirası’nın reel değerini güçlendirmeye yönelik adımları atmaya başladığında ve bu süreci adım adım güçlendirdiğine, seçilen yöntemlerin başarısını gölgelemek ve etkisini köreltmek adına, aklımıza hakaret iddialara, algı çarpıtmalarına ve yalan salvolarına şahit olduk. Tüm vahşi çabalara rağmen, TL yüzde 7 değer kazandı. TCMB’nin piyasaya hakim olmasıyla, döviz kurları sakinleşti. Döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmaya sadece ekonomik değil, siyasi gerekçeleri de bahane eden ‘felaket’ tellalları, Türkiye-Rusya, Türkiye-ABD ilişkilerindeki her yeni açılım ve Türkiye’nin bölgesindeki ‘pivot’ rolünün yeniden yükselişe geçmesi ile Başbakan Yıldırım’ın da belirttiği gibi, ‘sus pus’ oldular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya liderleriyle yürüttüğü proaktif siyaset, Türkiye’ye yapılan kritik ziyaretler ve Erdoğan’ın bölge ülkelerindeki temasları, Türkiye’nin bölgesel ‘oyun kurucu’ gücünü yeniden ön plana çıkardı.

Ekonomi Yönetimi’nin eş zamanlı olarak, 600 bin KOBİ’nin finansman ihtiyacına yönelik aldığı seri tedbirler, tarım, imalat sanayi ve ticaret sektöründeki tüm reel sektör oyuncularını kapsayan proaktif tedbirler, kredilerin yeniden yapılandırılması, faiz yüklerinin bir bölümünün kamu tarafından karşılanması, başta TOBB ve MÜSİAD, iş dünyası sivil toplum kuruluşlarının istihdam seferberliğine verdikleri destek, aynen 2008 küresel finans krizinde olduğu gibi, Türkiye’nin küresel ekonomi-politik krizlere ülke ekonomisinin seyirci kalmadığı, seri çözümler üretebilen bir beceriye sahip olduğumuzu gösteriyor. Sadece, 30 Ocak ile 3 Şubat arasındaki hafta, yabancı yatırımcılar 170 milyon dolarlık tahvil, 349 milyon dolarlık daha hisse senedi almış durumdalar. ‘Mali disiplin’in büyük bir kararlıkla sürdürüldüğü bir ortamda, ‘kamu sıkıştı’ yalanlarına sert tepki göstermemiz gerekiyor.

ÖZEL SEKTÖR DE ‘PROAKTİF DAVRANIYOR

Bu noktada, özel sektörün de, küresel ekonomik sistemdeki sıkıntıları gözlemleyerek, aynı ‘proaktif’ anlayışla tedbir aldığını gözlemliyoruz. Küresel piyasaların, küresel finans krizinin ilk artçı şokları sonrasında, 2013’de yeniden daralma göstermesi ile birlikte, Türk özel sektörü de, dış borçlarının vadesini uzatacak tedbirler aldı ve kısa vadeli borçlarını azaltmayı sürdürüyor. Nitekim, dünyanın önde gelen bankalarından Bank of America Merrill Lynch, son raporunda, Türkiye’nin düşük kamu borcu, düşük bütçe açığı ve düşük yakın vadeli borç çevirme ihtiyacı nedeniyle, yatırım yapmak açısından öncelikle tercih edilebilecek ekonomi olduğunu belirtmiş; Türk eurobondlarının uluslararası yatırım portföylerinde ağırlığının arttırılması gerektiği tavsiyesinde bulunmuş.

Reel sektörün, yatırım ve faaliyet finansmanına yönelik olarak, ağırlığın sürekli bankacılık sektörü üzerinde olması, önümüzdeki dönemde mutlaka geliştirmemiz gereken bir durum. Türkiye’nin banka dışı finansman imkanları adına, güçlü bir sermaye piyasası, güçlü bir faktoring ile finansal kiralama sektörüne sahip olması gerekiyor. Finansal kiralama ve finansman sektörünün 114 milyar liralık aktif büyüklüğe, GSYH’nın yüzde 6,7 seviyesine geliyor. 62 faktoring şirketi ise 98 bini aşan müşterisiyle, ihracat faktoringiyle dünyada Çin’den sonra 2’nci sırada yer alıyor. Banka dışı finansman imkanlarımızı ve sermaye piyasamızı daha da güçlendirmeliyiz.

UZUN VADELİ DIŞ BORÇ KULLANIMI

TCMB’nin açıkladığı taze veriler, 2016 yılı sonu itibariyle, özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun 2015’e göre 8,3 milyar dolar artarak
202,7 milyar dolara ulaştığını, kısa vadeli kredi borcun ise 6,1 milyar dolar azalarak
14,3 milyar dolara gerilediğini gösteriyor. Uzun vadeli kredi borcu detaylı bir şekilde incelendiğinde, bankaların borçlanmalarının 803 milyon dolar azaldığı, tahvil borçlanmalarının ise 2,1 milyar dolar artışla 24,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği görülmekte. 202,7 milyar dolar tutarındaki uzun vadeli borcun yüzde 61,2’sinin dolar cinsinden olduğunu hatırlayarak, ABD Merkez Bankası’nın olası faiz artışı adımlarının dolar cinsinden borçlanma maliyetlerinin artıracağı gerçeği ile bugün daha uygun koşullarda uzun vadeli dış borç kullanımının doğru bir strateji olduğunu hatırlatalım.

20 Şubat 2017 Pazartesi