Öncelikle, yeni Bakanlar Kurulu hayırlı olsun. Siz bu satırları okurken, uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye ile ilgili değerlendirmesini açıklamış olacak. Bu konuda, Türkiye’nin kredi notunun değişmesi beklenmiyor. Buna karşılık, not görünümünün ‘durağan’dan ‘pozitif’e yükselebileceği yönünde beklenti daha güçlü gözüküyor. Elbette, Katar krizinin perde arkasındaki detaylar, Türkiye’nin finans ve ticaret kanalından küresel ölçekte sıkıştırılmaya devam edileceğine işaret ediyor. Bu nedenle, ekonomi alanıyla ilgili bakanlarımızın büyük ölçüde görevlerini sürdürdüklerini dikkate alarak, bir kaç önemli gündem önerisini paylaşmak isterim.
Enflasyon, Türkiye’nin risk primi ve dış ticaretin finansmanı öncelikli konular olarak öne çıkıyor. İstihdam seferberliğini de gözetmeyi sürdüreceğiz. Vergi sisteminde sadeleştirme de orta vade açısından ivedi bir gündem başlığı.
Türkiye’nin 2017’deki büyüme başarısının anahtar başlıklarından birisi net ihracatın katkısı. Bu husus dış ticaretin finansmanı ve ihracat teşviklerini kritik önemde konu başlıkları haline dönüştürüyor. TİM bünyesindeki ihracatçı birliklerimizin başkanlarından son bir aydır, ihracat sigortası ve ithalat finansmanında öncü uluslararası firmaların dış ticaret finansmanında zorluk çıkardıklarını, bu zamana kadar bir tek ödemesini geciktirmemiş firmalara dahi artık kendileriyle çalışamayacaklarının söylendiğini duymaktayız. Birlik başkanları, doğal olarak kendi üyesi ihracatçı firmaların sıkıntılarını bize aktarmaktalar. Kredi Garanti Fonu’nun, yeniden yapılandırılması sonrasında, reel sektörün finansman imkanlarının rahatlatılması noktasında son 9 ayda sağladığı katkı bir başarı öyküsü. Aynı başarılı uygulamanın bugün dış ticaretin finansmanı için de devreye alınması gerekmekte. Dış ticaretin finansmanının sürdürülebilir kılınması, 2018 ve 2019 büyümesi için de kritik önemde olacak.
Yıllıklandırılmış manşet enflasyonun yüzde 8 ve altına indirilmesi de diğer kritik gündem maddesi. TL tasarruflara uygulanan faiz oranından, kredi faiz oranına, çok sayıda mal ve hizmetin fiyatlandırma alışkanlıklarına kadar, pek çok alanı ilgilendiriyor. TCMB’nin sıkı para politikasını bu hedefe ulaşıncaya kadar sürdürmesi, bir başka yönüyle, döviz kurlarındaki dalgalanmayı da frenleyecek; ki bu da manşet enflasyon için hayli önemli. Dış ticaretin finansmanı ve enflasyonla ilgili tedbirlerin bir an önce hayat bulmasının, sonbahara hazırlıklı girmek adına elimizi güçlendireceğini atlamayalım.
HEDEFİMİZ ENFLASYON VE RİSK PRİMİ
Faiz, iktisat teorisinde paranın fiyatıdır. Yani, para da bir maldır. Doğal olarak her malın arzı ve talebi vardır ve malın piyasa fiyatı arz-talep dengesi veya dengesizliği ile şekillenir. Paranın piyasadaki miktarından, yani arzından sorumlu olan merkez bankası piyasaya çok fazla para sürerse, arzın bollaşması paranın fiyatını, yani faizi düşürür. Ancak bu adım aynı zamanda paranın değerinin düşmesi anlamına gelir ve o para cinsinden mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükselmesine, yani enflasyona sebep olur. Bu nedenle, 1990’lı yılların ikinci yarısından bu yana, merkez bankaları piyasaya çok fazla para sürme taraftarı değiller. Son 20 yılda, merkez bankalarının piyasadaki para miktarını çok sıkı kontrol altında tutukları gerçeği ile hane halkının ve şirketlerin para talebinin artması, paranın fiyatını, yani faiz oranlarını yükseltmekte. O halde, faiz oranlarının makul düzeyde olması, para arzı ile talebi arasındaki dengeden geçiyor.
Faiz deyince de unutmayalım, bir içinde enflasyonu barındıran nominal faiz; bir de enflasyondan arındırılmış reel faiz vardır. Nominal faiz, enflasyon ve ülke risk priminin toplamıdır. Yani, reel faiz ülke risk primi anlamına gelir. AK Parti’nin 15 yıllık başarılı performansı, Türkiye’nin tarihinde görmediği ‘negatif’ reel faizi görmesini sağladı. Bu nasıl başarıldı? Türkiye’de bir ara yıllık enflasyon yüzde 5-6 düzeyine geriledi ve Türkiye’nin küresel algısının pozitif olması, Türkiye’nin risk primini sıfırladı. Türkiye, 2013 ilkbaharında, enflasyonun altında nominal faiz gördü. Yani, ülkenin pozitif algısı o kadar güçlüydü. Bugün ise Hazine’nin yüzde 11 borçlanma faizi, Türkiye’nin risk priminin aslında yüzde 1 civarında olduğunu gösteriyor. Bir zamanlar, Türkiye’nin risk primi yüzde 36 ile 40 arasındaydı. Bu durumda, Hazine’nin yeniden tek haneli oranlarla borçlanması, Türkiye’nin enflasyonu ve risk priminin normalleşmesinden geçiyor.
Yıllık enflasyonun yüksek seyretmesine sebep olan gıda enflasyonun normalleşmesi adına, Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi’nin 16 Temmuz pazar günü yapılan toplantısında alınan kararların en aciliyetle hayata geçirilmesi kritik önemde. Yıllık enflasyonun sonbahar başı tek haneye gerilemesi, TCMB’nin kredi faiz oranlarının yumuşamasına yönelik atacağı adımları da hızlandıracaktır. Ayrıca, TL cinsinden tasarrufları artıracak, bilhassa yastık altı tasarrufları ekonomiye kazandıracak teşvik ve yatırım araçları kredi maliyetlerinin iyileşmesine önemli katkı sağlayacak. Tedbirler için hızlanmamızda yarar var.
25 Temmuz 2017 Salı