Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

TBMM Genel Kurulu’nda 2. tur oylaması gerçekleşecek Anayasa paketi, Türkiye’nin siyasi sistemine kritik önemde bir ‘istikrar’ kazandıracak. Dünya ekonomi-politiğinde eşine az rastlanır sertlikte bir yeniden yapılanma dönemine şahit oluyoruz. Türkiye’nin Meclis oylaması sonrasında, halk referandumundan da onay çıkması halinde kavuşacağı yeni siyasi model, küresel yeniden yapılanma sürecinde seri karar alma, ekonomik, askeri ve siyasi gücünü pekiştirme noktasında önemli fırsatlar sağlayacak.

Bu noktada ‘ekonomi yönetimi’nde ‘ses akordu’nu gerektiriyor. Bunun yanı sıra esnafımız ve piyasa tarafından beklenen sicil affı ve Kredi Garanti Fonu teminatının 1. sınıf teminat sayılması benzeri başlıklar adına atılması gereken adımlarda, ekonomi yönetiminin vites büyütmesi gerekiyor.

Bu süreçte, üzerinde çalışılması gereken bir konu da, reel sektörün rekabetçiliğini zorlar boyut kazanmış olan ‘mali disiplin’ anlayışı. Başta vergi olmak üzere kamu gelirlerini artırıcı ve kamu harcamalarını sınırlayıcı tedbirler, iş dünyamızın rekabetçiliğini örseleyen, piyasadaki likiditeyi zorlayan, reel sektörün kamudan alacaklarının vadesinin aşırı uzamasına sebep olan sonuçlar doğurdu. Daha da önemlisi, manşet enflasyonun yükselmesine sebep olarak, TCMB’nin hareket alanını daralttı. Bu nedenle, para politikasının etkinliğini güçlendirmek adına maliye politikası alanında yapılması gerekenlere yönelik hızlı bir çalışmanın tamamlanması ve kararların hayata geçmesi gerekiyor. Keza, kamu bankalarının Merkez Bankamızın çalışmalarını destekleyici tutum içerisinde olmaları gerekir.

TL’NİN CAZİBESİ ARTIRILMALI

Merkez Bankamızın attığı adımlarla eşzamanlı olarak, TL cinsinden yatırım araçlarının cazibesini artıracak adımlar da yararlı olabilir. Katılım bankaları ve ticari bankalardaki 6 ay ve daha uzun vadeli TL tasarruflara uygulanan stopajın bir süreliğine sıfırlanması, Hazine’nin vatandaşa yönelik cazip getirili 3 ve/veya 6 ay vadeli bono çıkarması, ticari krediler üzerindeki kamu kesintilerinin bir süreliğine sıfırlanması benzeri tedbir seçenekleri hızla değerlendirilmeli ve bilhassa, kamu bankalarının Türkiye ekonomisinin algısının güçlendirilmesindeki rolleri artmalı. Gezi, 17-25 ve 15 Temmuz’un ‘ekonomik terör’ yönüne karşı da teyakkuz durumunda olmalıyız.

ALGI MANİPÜLASYONUNA BİRLİKTE ‘HAYIR’ DİYELİM

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, döviz kurları üzerinden yürütülen ‘piyasa manipülasyonu’na yönelik olarak ‘psikolojik üstünlüğü’ ele almak üzere son 10 gündür önemli adımlar atıyor ve finansal sisteme yeni araçlar kazandırıyor.

Geldiğimiz nokta, Türkiye’nin bekası için herkesin kendini sorgulaması gereken bir noktadır. Gözü dönmüş bir hırsla, piyasanın nefes almasını imkansız kılacak, piyasaların normalleşmesini engelleyecek bir nefretle gündeme getirilen ‘salvo’lara karşı, Bakanından bürokratına, köşe yazarından bankacıya, iş adamından profesyonele, net ve sert bir şekilde ‘yeter’ dememiz gerekiyor. Piyasaların normalleşmesi adına yürütülmesi gereken eşgüdümlü çalışmaları baltalayan bu hainliğe ‘yek vücut’ ‘dur’ demezsek, tarihi bir fırsatı tepmiş olacağız.

MERKEZ BANKASI’NIN HEDEFİ ‘İSTİKRAR’

TCMB’nin proaktif adımlarına yönelik ‘sistem’li hainliğin amacı, 2017 yılında da büyüme hikayesini sürdürmeye kararlı olan Türkiye’yi, yüksek faiz artışları ile ekonominin dinamikleri açısından köşeye sıkıştırmak. TCMB ise proaktif para politikası adımları ile büyümenin sürdürülebilirliğini de gözeterek, döviz kurlarına istikrar kazandırmaya çalışıyor. Bu noktada, bankalarımız da Türkiye’nin bugün ve geleceğine katkıda bulunmak adına ‘tarihi’ bir ‘samimiyet’ testinden geçiyor. İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ne demişti: ‘Bu bilançolar bugünler için lazım. Sermaye bir yere istiflenip de sadece kendinizi korumak için refleks geliştirmek değil’. Tüm bankacılık sektörü bu mesajları ve duruşunu ciddiyetle gözden geçirmeli.

23 Ocak 2017 Pazartesi