Dünya ekonomisinde ve demografisinde önümüzdeki 50 yıl ağırlığı önemli ölçüde artış gösterecek Avrasya’nın geleceğinde Türkiye ve Rusya’nın derinleştirilmiş işbirliğinin coğrafyanın kaderini şekillendirmek adına vazgeçilmez bir ağırlığı söz konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Putin’le birlikte oluşturduğu samimi, şeffaf ve karşılıklı güvene dayalı diyalog platformu, Türkiye ile Rusya arasında ekonomi, siyaset ve kültür alanında detaylandırılmış bir stratejik işbirliğinin geliştirilmesi yönünden tarihi bir fırsata işaret ediyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle Cumhurbaşkanlığımızın himayelerinde 8 yıldır ‘Boğaziçi Zirvesi’ni gerçekleştiren Uluslararası İşbirliği Platformu’nun düzenlediği ‘Yükselen Avrasya’da Türkiye-Rusya İlişkilerinin Geleceği’ zirvesinde bir konuşma yapan ünlü Rus politika analisti Aleksandr Dugin, Türkiye ile Rusya’nın Avrasya’dan kaynaklanan ortak kökleri, tarihi olduğuna işaret etti.
Dugin, Türkiye ve Rusya’nın ortak tarihi kökenlerini yeniden gözden geçirmeleri halinde, geleceğe dönük işbirliğini güçlendirecek pek çok pozitif noktayı yakalayabileceğini, Avrasya’nın, Türkiye’nin ve Rusya’nın çok kültürlü toplumsal yapıları ve devlet yönetim kültürleri dikkate alındığında, iki ülkeyi birleştiren bir ‘ortak vatan’ özelliği taşıdığını da hatırlattı. Ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirme sürecinde hızla ilerleyen iki ülkenin, ortak toprak ve tarih mirası üzerinden, maneviyatı da merkezleyen bir kültürel işbirliği sürecine de ağırlık vermesi umut ediliyor. Bu nedenle Türkiye ile Rusya arasında enerji, teknoloji, savunma, turizm, dış ticaret, ulaştırma, elektronik haberleşme, bilişim, inşaat, finans gibi stratejik öneme sahip sektörlerdeki işbirliğinin, bir tarafta Pakistan ve Hindistan’a, diğer tarafta Çin’e, bir başka tarafta Afrika’ya uzanacak yeni projeleri, yeni fırsatları da gündeme getirebileceği göz ardı edilmemeli.
Rusya’nın dünyadan en yüksek oranda ithal ettiği makine ve mekanik cihazlar, elektrikli makineler ve ekipmanlar ve taşıt araçları. Buna rağmen Türkiye, Rusya’dan ağırlıklı enerji alıp, tarım ürünleri ihracatı yapıyor. Türkiye, Rusya’nın en çok ithalat yaptığı üç sektörde de 200 ülkeye ihracat yapıyor; Rusya’ya neden yapmasın. Türkiye, enerji, savunma ve bilişim sektörlerinde de Rusya’yla işbirliğini derinleştirirse dış ticaret hacmimizi kolaylıkla 100 milyar dolara çıkartırız.
KÜRESEL FAİZ KISKACI VE 24 HAZİRAN
16. yüzyıldan itibaren merkantilizmle, ‘batı’ bazlı bir düzenin dünya ekonomi-politiğine hakim olmak adına izlediği ana strateji ‘maliyetlerin yönetimi’ydi. Hammadde ve enerji maliyetlerine dayalı askeri ve teknolojik sömürgeciliği uzun süre devam ettirdiler. Yetmedi, dünyanın az gelişmiş ve fakir ülkelerini, 2. Dünya Savaşı sonrası ‘gelişmekte olan ekonomiler’ olarak adlandıracakları ülkeleri, kendi kontrollerindeki bir küresel finans sistemiyle; Uluslararası Para Fonu (IMF)-Uluslararası Derecelendirme Kuruluşları-Uluslararası Finans Kurumlarına dayalı bir ‘küresel faiz kıskacı’yla kontrol altında tutmayı sürdürdüler.
Boyun eğdiremedikleri Türkler, Kurtuluş Savaşı sonrası kapitülasyonları kaldırmış, kendi merkez bankasını kurmuş, milli sanayi hamlesini başlatmıştı. İlk hamlenin mimarı Atatürk; sonrasında ikinci hamlenin mimarı Adnan Menderes’i acıdır ki, bir askeri darbeyle kaybettik. Sovyetler Birliği’yle her ağır sanayi hamlesi, her Türkiye ekonomisini bağımsızlaştıracak ekonomik model değişikliği, 1971 ve 1980’de askeri darbelerle kesildi. Türkiye’de üçüncü hamleyi başlatan Özal, suikast girişiminden mucizevi kurtuldu ve yine zamansız kaybettik.
1990’lı yılların siyasi ve ekonomik belirsizlik dönemi Türkiye’yi, aynen Latin Amerika, Afrika ve Asya ekonomilerine yapıldığı gibi küresel ‘faiz kıskacı’na düşüren, makro ekonomik dengelerini çökerten bir sürece sürükledi. 2003’ten itibaren, 15 yıldır süregelen dördüncü hamle dönemini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği ve vizyonuyla yürütüyoruz. Bu süreç, Türkiye’yi büyümede rekorlara, kamu mali disiplininde örnek alınacak ülkeler seviyesine getirdi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez, IMF’siz, faiz oranları yüzde 5’in altına düştü. Batı bazlı ‘asimetrik düzen’ Türkiye ekonomisinin demokratik-leşme, özgüven artışı ve bağımsızlaşma sürecinden, Avrasya’da ‘oyun kurucu’ bir ülke olarak öne çıkışından hiç hoşlanmadı; kendimizi ‘Gezi’, ‘17-25 Aralık’, ‘6-7 Ekim’ ve nihayet 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi ‘seri’ operasyonlarıyla karşı karşıya bulduk ve hepsini bertaraf ettik.
‘Türkiye faizleri artırmalı’ söylemleri üzerinden, manipülatif döviz kuru kotasyonları üzerinden sürdürülen ‘küresel faiz kıskacı’ operasyonuna en büyük darbeyi 24 Haziran’da vuracağız. 24 Haziran’daki yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi oylaması, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığına ve yükselen Asya ile birlikte ‘Batı-Sonrası’ döneme hazırlanan yeni dünyaya ‘Yeni Türkiye’nin eklemlenme ve beka mücadelesidir. Önümüzdeki 60 gün bu temel gerçeği anlatmayı sürdüreceğiz.
30 Nisan 2018 Pazartesi