2018’in 2. haftası, 8 Ocak’ta açıklanacak olan kasım sanayi üretim verisi, 2017’nin son çeyreğini ne oranda bir GSYH büyümesi ile kapattığımız noktasında önemli bir ipucu sağlayacak. Bununla birlikte, bu hafta başında TCMB tarafından açıklanan aralık ayı reel kesim güven endeksi ve imalat sanayi kapasite kullanım oranı verileri, 2017’nin 4. çeyrek büyüme oranı verisinin de yine ekonomistlerin beklentilerine göre beklenenden yüksek gelebileceğine dair işaretler veriyor. 2016’nın son çeyreğinde ortalama yüzde 78’lik bir kapasite ile çalışmış olan imalat sanayi, 2017’nin son çeyreğini 1 puanlık bir kapasite kullanım oranı artışı, ortalama yüzde 79 ile tamamlıyorlar. Ekim 2016’dan Nisan 2017’ye, imalat sanayinin mevcut kapasitesini kullanım kullanamadığı sorulduğunda, firmaların yüzde 48 ile 52’si kapasitesini kullanmak adına bir sorunu, sıkıntısı olmadığını ifade ederken, bu oran temmuz ile ekim arası yüzde 60’ya yükselerek 10 puan iyileşmiş. 2017’nin 2. 6 ayında firmalar kapasitelerini daha iyi doldurabilmişler.
Mali imkansızlıklarından dolayı üretim kapasitesini yeterince kullanamadığı ifade eden firma oranı ekim 2016 ile nisan 2017 arası yüzde 6.8’den 7.8’e yükselmiş iken, 2017’nin en önemli başarı hikayelerinden birisi olan ve Türkiye’nin önümüzdeki 5 yıl, kendisine gıptayla bakan pek çok gelişmekte olan ekonomiye örnek bir model olarak takdim edebileceği Kredi Garanti Fonu sayesinde, mali imkansızlıktan söz eden firma oranı tekrar yüzde 6.7’ye gerilemiş. 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişiminin hemen sonrasındaki Ekim 2016 ile Ocak 2017 arası, talep yetersizliği nedeniyle üretim kapasitesini kullanamadığına işaret eden firma oranı yüzde 21-22 iken, hükümetin, ekonomi yönetiminin proaktif tedbirleri ile canlı tutulan piyasa sayesinde, nisan ile ekim 2017 arası aynı oran önce yüzde 17.8’e, ardından yüzde 14.2-14.6 düzeyine kadar, müspet bir gelişme olarak gerilemiş. 2018’in ilk 3 ayında iç piyasa ve ihracat siparişlerinin azalabileceğini düşünen firma oranında sınırlı bir artış gözleniyor. Bununla birlikte, iç piyasa siparişinin artacağını veya aynı kalacağını düşünen firma oranı yüzde 75, ihracat bazlı çalışan firma oranı yüzde 80.
Bunun çok olumlu bir yansıması var. 2018’in ilk üç ayında istihdamını artıracağını ve aynı düzeyde koruyacağını düşünen firma oranı yüzde 95. Tüm bu tablo ve kapasite kullanım oranları, Türk iş dünyasının 2018’in yılının tüm fırsat ve risklerini üreterek, ihraç ederek ve istihdamı koruyarak yöneteceğini gösteriyor. 2018 ve 2019 enerjiden savunmaya, perakendeden bankacılığa, imalat sanayinden tarıma, yerli ve milli yazılım ve donanıma yoğun olarak yükleneceğimiz yıllar olmalı. Bize yönelik tüm ‘hainlikleri’ bertaraf ederek, Avrasya’da vazgeçilmez ‘oyun kurucu’ gücümüzü perçinleyeceğiz.
EVRENSEL DEĞERLERİN YENİ HİMAYECİSİ TÜRKİYE
Dünya siyasetinde önemli bir kırılma döneminin, önemli bir kavşak dönüşünün içinden geçiyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 54. yılını geride bırakırken, insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması adına, uluslararası kurumların ortaya koymaları gereken mücadele iyi gitmiyor. Türkiye, 1949’dan bu yana söz konusu evrensel değerlerin uygulanmasına yönelik insani bir mücadelenin içerisinde. Bununla birlikte, evrensel değerlere yönelik çalışmaları küresel ölçekte yürütebilecek bir ekonomik ve idari beceriye ancak son 15 yılda ulaşabildik. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı E7 Grubu, dünya ekonomi-politiğinde artan ağırlıklarına bağlı olarak, evrensel değerleri sahiplenme, himayesine alma noktasında küresel ölçekte çabalarını yoğunlaştırırken, küresel ekonomi-politikte ağırlık erozyonu yaşayan G7 Grubu’ndaki radikalleşme, aşırı sağcılaşma, tüm uluslararası sistemi endişeye sevk eden bir boyut kazanmış durumda.
BASKILARI BERTARAF ETMEYİ SÜRDÜRELİM
Türkiye’nin, son ‘Kudüs’ gerginliğinde izlediği proaktif siyaset, İslam İşbirliği Teşkilatı olağanüstü toplantısından çıkarılan mutabakat ve deklarasyon; ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nda, tarihi bir hataya imza atmış olan ABD yönetiminin yalnızlaştırılması başarısı, evrensel hakların sahiplenilmesi ve himayesi adına, Türkiye ile birlikte E-7 Grubu’nu öne çıkardı. Trump Yönetimi’nin dünya ekonomisi, çevrenin ve doğanın korunması ve en temel insan haklarına yönelik izlediği politika, Avrupa’da yükselen aşırı sağ, Avusturya’da hükümetin dahi ortağı haline gelmeleri, önde gelen gelişmekte olan ekonomileri ciddi manada endişeye sevk etmekte. Uluslararası ticareti engelleyecek olası tedbirlere yönelik olarak, küresel ticaretin liberal kalması yönünde, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı E7 ülkelerinin çağrıları daha fazla öne çıkıyor. İç savaş, doğal afetler, aşırı yoksulluk ve açlık gibi nedenlerle evini terk eden insan sayısının 40 milyonu, ülkesini terk edenlerin sayısının 25 milyonu geçtiği, her dakika 20 insanın mülteci konumuna düştüğü bir dünyada yaşıyoruz.
Ve 65 milyonu aşan mülteci için Avrupa başta olmak üzere, dünyanın ekonomik açıdan güçlü ülkelerinin ortaya koydukları çaba, ‘kolektif riyakarlık’ boyutunda, Türkiye gibi bu alanda elini tam anlamıyla taşın altına sokan ülkeleri ciddi boyutta endişelendiriyor. Son ‘Kudüs’ gerginliği, İslam coğrafyasındaki ülkeleri de samimiyet testinden geçirdi ve ‘turnesol kağıdı’ vazifesi gördü. Türkiye’nin bu son başarısı, gerek bölgemizdeki ve gerekse de küresel siyasetteki ülkeleri deşifre etti ve 2018, bu açıdan, Türkiye üzerindeki baskının daha da artacağı bir yıl olacak. 2018’de de üretime, ihracata, istihdama asılarak, bu baskıları bertaraf etmeyi sürdürelim.
02 Ocak 2018 Salı