İstanbul'un üç tarihi mekanı, Üçüncü Yeditepe Bienali ile meraklılarına sanat molası verdiriyor. ‘Sanatı yalnızca galerilere hapsetmemek’ mottosuyla günlük hayata temas eden noktalara açılan sergiler vesilesiyle hayatın olağan akışında sanat eserlerini iki ay boyunca temaşa etmek mümkün olacak.
30 FARKLI ÜLKE
Cumhurbaşkanlığı himayesinde Fatih Belediyesi ve Klasik Sanatlar Vakfı işbirliğinde 21 Nisan’da başlayan bienal, 30 ülkeden sanatçıları da İstanbul’da buluşturdu. İstanbul’u klasik sanatlar anlamında bir kavşak noktası olarak konumlandırma hedefinde olan bienalin bu sefer teması ‘Gölge Varsa Işık da Var’ olarak belirlendi.
TARİHİ NOKTALAR
İstanbul’da insan trafiğinin en yoğun olduğu noktalardan biri olan Sirkeci Garı, bienal seyir durakları arasında yer alıyor. Asırlık tren garı, 27 farklı esere ev sahipliği yapıyor. Yedikule Hisarı 163, Nuruosmaniye Cami Mahzeni de 17 eseri sanatseverlerle buluşturuyor. Bienal kapsamında toplam 263 sanatçının 215 eserini görmek mümkün.
2018’DEN BU YANA
Yeditepe Bienali’nin ilki 2018 yılında gerçekleşmişti. İkincisi 2022 yılında düzenlenen bienal, alanında dünyada bir ilk olma özelliği taşıyor. Bienal; çiniden ebruya, hattan minyatüre kadar klasik Türk sanatları alanında icra edilen eserleri buluşturma özelliğiyle benzerlerinden ayrılıyor. Bienalin bu yılki teması vesilesiyle sanatseverler gölge ve ışık kavramlarının sanat aracılığıyla nasıl ifade edildiğine tanıklık edebiliyor.
ÜCRETSİZ GEZİLEBİLİYOR
Yeditepe Bienali’nde sanatçılar; minyatür, ebru, hat, çini ve tezhip gibi geleneksel sanatların yanı sıra çağdaş yorumlarla gölge ve ışık temasını sanatseverlerin ilgisine sunuyor. Bienal kapsamında sergiler, 18 Haziran’a kadar her gün 11.00–19.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyarete açık olacak. Sergiler, bienalin resmi web sayfası ya da mekanlardaki kayıt noktalarından kayıt yaptırılarak gezilebiliyor.
ATÖLYELER DÜZENLENECEK
Bienal süresince atölyeler, paneller, sanatçı konuşmaları ve çocuklara yönelik özel etkinlikler de düzenlenecek. Bu yönüyle bienal sadece bir sergi organizasyonu değil; aynı zamanda yaşayan, dönüşen ve toplumsal katılıma açık bir sanat ortamı olarak İstanbul’un kültürel takviminde yerini alıyor.