Dr. İlhami FINDIKÇI

Dr. İlhami FINDIKÇI

Diğer Yazıları

DR. İLHAMİ FINDIKÇI

Eskiler, ‘ezan ile sala arasında geçen süre’ olarak tanımlamış hayatı. Gerçekten de çok kısa ama karmaşık olan hayatı, her insan kendi kişilik, yetenek, yatkınlık ve eğitimine uygun olarak yönetir ve yaşar. Kendimiz, ailemiz, iş hayatımız ve toplumsal yaşamda yönetim süreciyle iç içeyiz. Tarih boyunca yönetenler ve yönetilenler var olagelmiştir.

Günümüzde yöneticilik yapan ama bu işin gereklerini yerine getirmekten uzak yöneticiler, ne yazık ki az değil. Aslında yöneticilik, bilimsel açıdan bir meslek olarak kabul görmüştür. Hemen her meslek gibi bu işi de yapacakların temel bazı özellik ve yeterliliklerinin olması gerekir. Ama yöneticilik kariyerinde eğitimin, yeterliliğin, yatkınlığın ve liyakatin önüne kimi zaman başka türlü kaygılar geçebiliyor.

İster atama yoluyla ister seçimle iş başına gelen yöneticilerde liyakatin önemsenmesi esas olmalı. Zira dünyada yöneticiliğin bir meslek olduğu, her meslek gibi bu işi yapacakların da zorunlu olarak sahip olmaları gereken özellikler genel kabul görmüştür. Yönetici olmak, idare etmek, liderlik yapmak, arabuluculuk yapmak, kısacası insanları aynı amaçlar etrafında buluşturmak, bireyin temel kişilik donanımıyla yakından ilişkilidir.

HANGİ GRUPTAYIZ?

Aile, işletme ve kamuda temel yöneticilik davranışları bakımından iki yönetici tipi görmek mümkün. Birincisi; benlik atına binmiş, kendisini merkez görüp dünyanın kendisine göre şekillenmesini isteyen, hemen hemen bütün davranışlarının direksiyonunu içgüdülerine bırakmış, insanları kendi hizmetinde sayan yönetici tipi. Diğeri ise insanları ve insanlığı merkez alan, kendisini onların hizmetinde sayan, çevrenin isteklerini davranışlarına rehber edinen yönetici tipi. Biz hangi gruptayız ya da hangisine yakınız acaba?

Yöneticinin, temel yönetim fonksiyonlarını yerine getirmesi gerekirken kimi liderlerin davranışlarını taklit etmenin ötesine geçememesi yahut modası geçmiş kimi ideolojilere takılıp kalması, bazen vahim sonuçlara yol açabiliyor. Asıl olan yöneticinin kendi kişiliğini ve var olan liderlik becerilerini ortaya koyması, daha da önemlisi başkaları için bir şeyler yapma derdine sahip olmasıdır. Asıl olan yöneticinin, düşünceleri ve idare etme sanatı ile ayakta kalmasıdır, maddi otoritesiyle değil.

Nitekim yönetim yani teknik tanımıyla bir grup insanı aynı amaçlar etrafında toplayan, çabalarını koordine eden ve gerekli motivasyonu sağlayan süreç, aslında temelde insani duyarlılığı gerektirir. Araştırmalar, yönetim alanı genişledikçe yani daha az kişiden, daha fazla kişiyi yönetmeye doğru gidildikçe yöneticinin sahip olması gereken temel yeterliliklerin de değiştiğini gösteriyor. Örneğin; bir fabrikadaki ustabaşı veya şefin, ilgili teknik bilgi, donanım ve iş yapabilme, yaptırabilme becerileri öne çıkarken, aynı fabrikanın genel müdürü için teknik bilgi ve donanımdan daha önce insan ilişkileri, koordinasyon, sorun çözümü gibi beceriler öne çıkıyor. Şu halde tüm kademeler için önemli olmakla birlikte yönetim kademelerinde yukarıya çıkıldıkça insan odaklı olmak daha büyük önem kazanıyor. Yönetici ya da liderin amacı, kendisine bağımlı kişiler oluşturmak değil, aksine yönetim alanındakilere hizmetkâr olmayı başarmak olmalı. Yöneticinin yegâne işi, insanları sevk ve idare etmektir. Bu da herkese kişisel olarak gelişebileceği, kendisini ifade edebileceği, hür ve bağımsız olabileceği bir ortam oluşturmakla mümkün. Çünkü yönetici, insanlara dert değil, şifa olan kişi olmalı.

Yönetici, yönetim alanındaki insanlara bağlı olduğu sürece onlar da lidere bağlı. Yönetici çevresindeki insanları, kendisini bir yerlere götürecek unsurlar, araçlar, kuru kalabalıklar olarak görürse onlar da yöneticiyi kendilerini bir yerlere getirecek ya da kendilerine bir menfaat sağlayacak bir unsur olarak görürler. Sonunda yönetici, gönüllerini kazanamadığı insanları, tane tane kaybeder. Çoğu zaman cismen yöneticinin yanında olanlar bile gönül olarak çoktan uzaklaşmış olabilir.

Yöneticinin asıl hedefi, yönetim alanındakilere yeni bir ufuk, gelecek ve umut oluşturmaktır. Bunun için sistemin öz değerlerinin yaşatılması yanında değişim ve dönüşüme uyum için aktif çaba içinde olunması ve tüm bu süreçte bilimsel anlayıştan uzaklaşılmaması önemli.

08 Ekim 2021 Cuma