DR. İLHAMİ FINDIKÇI
Zengin bir aile, güzel bir ev, araba, en iyi eğitim ve sık tatil olanakları, pahalı giysiler, bütçeyi düşünmeden yapılan harcamalar…
Ailenin değerlerinden uzaklaşma, çalışma isteksizliği, bir türlü mutlu olamama, iletişim sorunları, kendini bilememe, elindekilerin hep var olacağına inanma… Emek vermeden sahip olmanın, aile şirketlerinin yeni kuşak üyelerinde yol açtığı davranışlarından bazı örnekler bunlar. Tabii ki istisnalar var.
Gençlerin, aile şirketine sahip olmanın bilincinde ve sorumluluğunda olmamaları, onları hayata karşı güçsüz kılıyor. Böylece gençlik yılları yitirilmiş zamana dönüşüyor. Oysa ki, varlık âleminin en önemli canlısı olmanın erdemini yakalayarak, insani derinlik yolculuğunda mesafe almak ve dünyadaki sorumluluklarımızın farkına varmak mümkün.
Yoğrulduğumuz toprağın hamurunu bilerek geleceğimizden alıp geçmişimize kattığımız ve bize bağışlanmış olan her anı, zenginleştirmenin derdi ile dertlenmeliyiz. Eğer böyle bir derdimiz yok ise anlar, saatler, günler, yıllar gelir, geçer ve onlardan habersiz kalırız.
Her şey bir yere doğru akıp giderken biz de sürükleniriz bir yerlere. Gün gelir bir bakarız ki, yaşıtlarımız büyük işlerde önemli sorumluluklar almışlar, üretici olmuşlar ve topluma bir şeyler katmışlar. Mutlu bir aile tablosu veriyorlar. Toplumda güzel bir isimleri ve yerleri var. İnsanlara ürettikleri katma değerden dolayı tatmin olmuş, iç barışları olan huzurlu insanlar görürüz çevremizde.
AİLE ŞİRKETLERİNİN GENÇLERİ
Aile şirketinin yarınlarının güvencesi olan genç, öncelikle kopup geldiği toprağın, kültürün, geleceğin yabancısı olmamalı. Eğitimi ne olursa ve nerede almış olursa olsun genç, kendini bilmeli, özünü yitirmemeli. Daha da önemlisi yerel değerlerini yitirmeden küresel değerlere hâkim olmalı.
Bu ne demek? Aile şirketinin yeni kuşağı, dededen, babadan kalma köye, kasabaya, oradaki alışkanlıklara, temel değerlere, yerel zenginliklere aşina olmalı. Onları geri, kendini ileri görmemeli. Gelecekteki önemli rollere hazırlanırken geçmişini ve temel değerlerini en önemli güç olarak yanına almalı. Demek istiyoruz ki kendine, gerçeklerine, öz aile yapısına yabancılaşmamalı. Geçmişten aldığı güçle geleceğe yönelmeli ve geleceği yönlendirmeli. Bunun için aile değerlerini, aile üyeleri arasındaki ilişki ve etkileşim yumağını iyi okumalı.
Herhangi bir çaba göstermeden sahip olduklarımız çok ciddi bir sorun. Zira çaba göstermeden kazanılanın kaybedilmesi de kolay oluyor. O halde acilen yapılması gereken zaten bize özel verilmiş olan bu değerleri en iyi biçimde korumak, tüm bunlara layık olmaktır.
ELİMİZDEKİLERİN KIYMETİ
Unutmayalım ki, hayatımızın ilk dönemlerinde bize adeta altın tepside sunulan bazı olanaklar sonsuz değil. Bunlar bir gün azalabilir, yok da olabilir. Bugün yanı başınızda olan anneniz, tüm giderlerinizi karşılayan babanız, ağabeyleriniz, ablalarınız yarın olmayabilir. Hiç düşünmeden yaptığımız ve nereden ödendiğini bile bilemediğiniz harcamalarınız bir gün karşılanmayabilir.
Elinizdeki varlıkların altını kendi çabanızla doldurmalısınız ki, sürekli olsunlar. Dememiz o ki, sahip olduğunuz hazineleri har vurup harman savurur gibi değil, her an yitirilebilir bir değer olarak görmeli ve korumalısınız. En önemlisi tüm bu değerler ve zenginliğin hak edilmesi için çalışmalı, ezilmeli ve yorulmalısınız. Yorulmalısınız ki, elinizdekiler kıymetli olsun. Aksi halde hazır bulduğunuz maddi değerler bir gün tükenir ve ortada kalabilirsiniz.
Yerler, gökler, yıldızlar, gezegenler hep bizim için. Hal böyle iken neyin derdini, tasasını, çıkmazını yaşıyoruz? Nedir alıp veremediğimiz? Varlıklar âleminin hem en gelişmiş hem de en aciz canlısı olarak nedir bu kavgamız? Nereden gelip nereye gittiğimizi neden hep unutuyor ve kendimizi yönetmekten aciz kalıyoruz? Neden içgüdüsel hazlarımızı yönetemiyor ve onlara teslim oluveriyoruz?
Hayata pozitif bakmak; olumlulardan hareket etmek, yapıcı olmak, hoşgörülü olmak, hayatınızda başkasına da yer vermek, benlik takıntılarından kurtulmak demektir. Böylece elimizdeki maddi değerler yanında mana değerlerine de sahip oluruz.
Aile şirketinin üyesi olarak elimizde olmayanlara bakıp üzülmek yerine elimizdeki olanaklara bakıp yetinmeliyiz. Bunun için aile üyelerimize ve çevremize yapıcı, uyumlaştırıcı, uzlaştırıcı, hoşgörülü bir davranış alışkanlığını acilen hayatımızın odağına yerleştirerek işe başlayabiliriz.