ifindikci@degerdanismanlik.com.tr
Bazen yeterince düşünmeden karar verir ve eyleme geçeriz. Davranışın sonuçları ortaya çıkınca üzerinde düşünürüz de genellikle iş işten geçmiş olur. Karar, rasyonel bir analizin sonucudur ama duygulardan bağımsız değildir. Verimli bir karar; genellikle mantığın ve duyguların, maddi ihtiyaçlar ile mana ihtiyaçlarının, somut fayda ile soyut faydanın, kısacası beynin ve kalbin birlikte rol aldığı ve uzlaştığı tercihlerdir.
Hayat bir karar verme sürecidir. Günlük davranışlarımızdan hayatımızı etkileyen büyük tercihlere kadar karar verme süreciyle iç içeyiz. Dostlarla birlikteyken tercih edeceğimiz içecek, gideceğimiz okul, meslek, eş, yaşayacağımız yer… Konuları ve etkileri farklı olsa da kararlarımız, aynı rasyonel süreci ve bu süreci etkileyen psikolojik faktörleri içerir. Zira her karar konusunun hedefi, kriterleri, alternatifleri bellidir.
Kararlarımızı etkileyen en büyük tehlikeler; mantık-duygu birlikteliğinin sağlanamaması, yetersiz bilgi ve istişare, bağımlılık, takıntılar ve çok yönlü düşünememektir.
Şimdi seçmenin tercih sürecini bu etkenler üzerinden irdelemeye çalışalım.
Karar davranışını etkileyen unsurların alabildiğine arttığı günümüzde asıl sorun, tercih sürecinde mantık-duygu birlikteliğinin yeterince sağlanamamasıdır. Dolayısıyla kararlarımız aşırı mantıklı yahut aşırı duygusal olma tehlikesini taşıyabilir. Faydasının en yüksek olduğuna inandığımız seçeneği, aklımız ve duygularımızın işbirliğiyle tercih ederken geleneksel değerlerin yüklediği duygularla eldeki somut veriler arasında zorlanıyoruz.
SAĞLIKLI KARARDA KALP AKLI TAMAMLAR
Sanal çağın algı çalışmalarıyla körüklenen bireyselleşme, karar vermede zorlanmamızın başlıca nedenlerindendir. Fert ve toplum düzeyindeki kararlar aşırı uçlara sürüklenerek kolaylıkla yönlendiriliyor, hatta yönetiliyor. Oysa ki sağlıklı kararın olmazsa olmazı mantığın ve duyguların birbirini tamamlamasıdır.
Örneğin, aile gezisinde gideceğiniz yer ve güzergâh bellidir. Elinizdeki veriler, mantık olarak en kısa yolu tercih etmeyi gerektirir.
Ancak duygular devreye girdiğinde keyifli bir mola için güzergah değişebilir. Sayısal veriler bellidir ama aile bütününün duygusal durumu ve ihtiyaç tercihi değiştirmiştir. Yol uzamış, harcama artmış olsa da aynı araçtaki aile üyelerinin bireysel isteklerinin üzerinde ortak bir amaç, değer ve birlik oluşmuş, ‘biz’, ‘ben’in önüne geçmiş, bütünün çıkarı ve mutluluğu öncelenmiştir.
Benzer şekilde elimizdeki veriler, alışageldiğimiz siyasal tercih geleneği net olsa da asıl olan ülkenin bütünsel çıkarı ve refahını sağlayacak seçenektir. Geleneksel ideolojik arka planımız önemli. Ancak bireysel duruşumuz, bütüne hizmet ettiği oranda değerli.
Amaç, bireysel tercihlerin, ait olduğumuz bütünün ihtiyaçlarıyla mümkün olduğunca ters düşmemesidir. Amaç, mantığımız ve duygularımızın her türlü bağımlılıktan, yetersiz bilgi ve istişareden kurtarılarak çok yönlü düşünme ile devletin varlığı, birliği ve bütünlüğünü önceleyecek şekilde birbirini desteklemesidir.
Çok yönlü düşünme sadece mantığın değil, duyguların, ruhun, gönül ve kalp değerlerinin de işin içine girdiği zihinsel bir hazırlık sürecidir.
BİREY Mİ DEVLET Mİ?
Dünyada hüküm süren bireyselleşme, kutuplaşma ve bütüne karşı duruş eğilimi, sanal çağa geçişle yeni bir boyut kazandı. Bireylerin istekleri, ihtiyaçları ve mutluluğu, ait oldukları ailenin, toplumun ve devletin yani bütünün ihtiyaçlarının üzerinde algılanmaya başladı. Bunun sonucu; kişilere, toplumlara ve devletlere fayda sağlamadığı gibi toplumsal karışıklıklara ve huzursuzluklara yol açan aşırı bireyselleşmedir.
Oysa ki sağlıklı bir geleceğin inşası için ait olduğumuz bütünün çıkarları kişisel çıkarların üzerinde olmalı. Bütünü dert edinme gayreti ilkemiz ve önceliğimiz olmalı. Çünkü aynı gemideyiz ve menzilimiz bir. Aynı kutsala inanıyor, aynı topraktan besleniyoruz.
Sevinç ve kederlerimiz benzer: Aynı kültürle yoğruluyor, aynı özgürlüğün peşinde koşuyoruz. Ve hayatın anlamını yakalayan insan olma mücadelemiz aynı.
Ülkemizin yeni yüzyılı için kritik bir karar verirken mümkün olduğunca bireysel çıkarlarımızı öne çıkarmamak, belki de bağımlılık haline gelen ve bütüne hizmetten uzaklaşmış ideolojimizi sorgulamak, dünyada yaşananları, ülkemize yönelik tehditleri, devletimizin dünya ölçeğinde sağladığı devinimi objektif olarak görmek zorundayız.
Birey düzeyindeki sıkıntılar, bireysel hak ihlalleri, alım gücündeki daralma, kayırma davranışları, hukuk ve demokrasi alanındaki eksiklikler… Kuşkusuz bunlar çok önemli ve ivedi olarak iyileştirilmeli. Ancak toplumun bir bütün olarak sağlık, savunma sanayi, enerji, ulaşım, terör, istikrar, uluslararası ilişkilerdeki konum gibi alanlarda aldığı yol göz ardı edilmemeli. Güçlü bir devlet, vatandaşlarına hizmetkâr olmayı ve kesintisiz bir demokrasiyi sağlayabilir. Unutmayalım ki, bireysel kazanımlarla ‘ben’in hizmetindeki evimiz genişler ama ‘biz’in hizmetindeki kalbimiz daralır.
Kendimiz için doğru olanla devletimiz için doğru olan yani ‘ben’ ile ‘biz’ arasındaki tercihin neresindeyiz acaba? Karar sürecinde bireyin istekleri ile devletin ihtiyaçları arasında kalındığında tercihin bütünden yana olması, güçlü bir ortak geleceğin yol haritasını oluşturur.
Tecelliyi değiştirmeye gücümüz yetmez ama bireyselliğimizi aşıp bütünü dert edinme gayretini göstermemiz mümkün. Bunun için batı toplumunun 19. yüzyılda ele almaya başladığı ama medeniyetimizin aşina olduğu akıl ile kalbi birleştirecek ferasetle tercih yapmamız birey ve toplumun huzuru bakımından önemli.