Geçtiğimiz günlerde İtalya, Çin ile Çin’in Yeni İpek Yolu ya da yeni adıyla Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde işbirliği yapmak üzere bir niyet anlaşması imzalayarak, birçok Batı başkentinde kaşların çatılmasına yol açtı. İlk defa bir G7 ülkesinin ‘İpek Yolu’ üzerinde yürümeye karar vermesi, Çin için ne kadar olumluysa, İtalya’nın geleneksel yol arkadaşları ABD ve AB merkez ülkeleri için o kadar olumsuz bir gelişme. ABD, bu projeyi Çin’in nüfuz alanını genişletme çabası olarak görüp, var gücüyle karşı çıkıyor. AB, Çin’in 16+1 forumu çerçevesinde 11’i AB üyesi olan 16 Doğu ve Orta Avrupa ülkesi ile bu alanda işbirliği içinde olmasından duyulan rahatsızlığı güçlü bir şekilde dile getiriyor. Avrupa Komisyonu, niyet anlaşmasının imzalanmasından kısa süre önce açıkladığı raporunda Çin ile ilişkinin işbirliği kadar rekabet unsuru da içerdiğini vurgulayıp, AB ülkelerinin birlikte hareket etmesinin gerekliliğini vurguluyor ve üye ülkelerin tek başlarına hareket ederek bir yere varamayacaklarını belirterek, İtalya’ya uyarıda bulunuyordu.

Bunlara karşın İtalya, neden Çin ile işbirliği yoluna çıktı ya da İtalya, Çin’de ne arıyor?

Buna sık verilen bir cevap, pazar. Cari kurlarla hesaplandığında gayrisafi yurtiçi hâsıla büyüklüğünde ABD’den sonra ikinci konuma gelmesine koşut olarak Çin, birçok ürün için dünyadaki en büyük birinci veya ikinci büyük pazar konumuna gelmiş bulunuyor. Çin’in 2018 rakamlarıyla 2 trilyon doları aşan ithalatı bu pazar potansiyelinin bir yansıması. Çin’in sanayi sektörü kârlarının yüzde 15’inin ülkede üretip pazarı içeriden fetheden yabancı firmalara ait olması da bir diğer yansıma.

Ülkede kalite ve iyi tasarım ile özdeşleşmiş İtalyan ürünlerine de güçlü bir talep var. Çin ekonomisinin hızlı büyümesi ile beraber gelir dağılımının hızla kötüleşmesinin de katkısıyla ülkede, İtalya’nın Gucci’leri, Prada’ları başta olmak üzere lüks mallara büyük bir talep bulunuyor. Bir uluslararası danışmanlık kuruluşunun raporuna göre 2018’de dünya kişisel lüks tüketim ürünleri pazarının büyüklüğü 250 milyar Euro dolayındaydı ve bunun yaklaşık üçte birini Çinlilerin alımları oluşturuyordu. Dünya lüks otomobil pazarının da yaklaşık üçte birini oluşturan Çin, İtalya’nın Ferrari ve Maserati gibi ünlü lüks otomobil markaları için büyük bir pazar konumunda bulunuyor.

İtalya’nın Çin ile işbirliğine girmesi bu pazarları daha da açabilir ama Çin pazarlarını açmak için ‘İpek Yolu’ üzerinde Çin ile beraber yürümek gerekmiyor. Almanya, bu girişime mesafeli tutumuna karşın, ithalatın ağırlıklı olarak üretim girdisi olarak kullanılan elektronik bileşenlerde yoğunlaştığı Doğu Asya ekonomilerini saymazsak, Çin’e ABD’den sonra en fazla ihracat yapan ülke konumunda bulunuyor ve bu ülkeye karşı irice de bir ticaret fazlası veriyor. Bundan da önemlisi, Alman şirketleri bu ülkede yaptıkları üretimle Çin pazarlarında büyük paylara sahipler; dünyanın en büyüğü olan Çin otomobil pazarında en büyük pay Volkswagen’e ait. Volkswagen’in dünyadaki en büyük pazarı da Çin.

İtalya’nın ABD ve AB’ye rağmen Çin ile işbirliğine gitmesinde, ekonomisinin büyük bir finansal kaynak gereksinimi içinde olması, günümüz dünyasında da finansal kaynağın adresinin Çin olması daha büyük bir rol oynuyor olsa gerek. Dünya Bankası verileri kullanılarak çizilmiş grafikte görüldüğü gibi ülkelerarası fiyat farklılıkları, yani satına alma gücü paritesi göz önüne alınarak hesaplanmış gayri safi yurtiçi hâsıla büyüklüğünde Çin, 2013’te ABD’yi geçerek dünyada ilk sıraya oturmuş bulunuyor. Günümüzde Çin ekonomisinin bu şekilde ölçülmüş büyüklüğü yaklaşık 24 trilyon dolar. Ülkenin ulusal tasarruf oranı da yüzde 50 dolaylarında.
Yakın zamana kadar yüzde 50’nin üzerinde olan bu oran, ekonomik büyümeyi tüketime dayandırma çabaları sonucunda şu anda yüzde 50’nin biraz altına inmiş bulunuyor. Bu da Çin ekonomisinin her yıl ülke üretiminin yaklaşık yarısı kadar yatırım kaynağı ortaya çıkartıyor olması anlamına geliyor. 2018’de Çin’in ulusal tasarrufları 10 trilyon doların üzerindeydi. Karşılaştırırsak ABD’ninki yüzde 20’nin altındaki tasarruf oranı ile 4 trilyon doların biraz altındaydı. Devlet kontrolündeki finans sistemi ve devlet şirketleri aracılığıyla ülke yönetiminin diğer ülkelerde olduğundan daha etkili bir şekilde iç ve dış kullanımlara yönlendirebildiği bu dev yatırım kaynağı, İtalya’yı Çin’e çeken en önemli güç olsa gerek.

Çin, ekonomisinin, pazarının, yatırım kaynaklarının büyüklüğü yanında, günümüzde dünyanın ekonomik ve politik düzenini değiştirme potansiyeli olan bir büyük güç çekişmesinin tarafı olarak da dünyayı etkiliyor ve ilgilendiriyor. Bu köşede bu konuları, doğudan vebatıdan esen rüzgârlara kapılmadan, Türkiye penceresinden bakarak ele alacağız.

29 Nisan 2019 Pazartesi