Pazartesi, 04 Kasım, 2024
Çalışma hayatında yapay zekanın etkileri giderek artıyor. Uzmanların tahminlerine göre operasyonel işlerin yüzde 80’i üretken yapay zekadan etkilenecek.
Yetenek yönetiminde kişiselleştirmeden radikal kişiselleştirmeye geçilirken, şirketlerin gelecekteki başarıları insan kaynakları profesyonellerinin bunları nasıl kullandığına bağlı olacak.
HABER: ADEM ORHUN
Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN), yapay zekanın çalışma hayatı ve insan kaynağı yönetimi üzerindeki etkisi hakkında bir webinar düzenledi. Webinarı yöneten PERYÖN Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Mercedes-Benz Türk İnsan Kaynakları Direktörü Betül Çorbacıoğlu, üretken yapay zekanın insan kaynakları alanındaki dönüştürücü etkisinin, Türkiye’deki ve dünyadaki örneklerin takip edilmesi gerektiğini söyledi.
Konuşmacılardan Mercer Türkiye ve Doğu Akdeniz CEO’su Dinçer Güleyin de şirketlerin yüzde 37’sinin yapay zekayı kullandığını, ancak kabiliyetlerinden çok az faydalandığını belirtti. Güleyin, şöyle devam etti: “Yapay zekayı kullanan şirketlerin de yüzde 72’si yapay zekanın işlerini kolaylaştıracağını söylüyor. Bizim araştırmalarımızdan çıkan sonuç şu: Mevcut işlerin yüzde 80’i üretken yapay zekadan etkilenecek. Daha da önemlisi hemen hemen tüm işlerin temel görevlerinde önemli değişiklikler olacak. 2027 sonu itibarıyla artık operasyonel, işlemsel görevlerden ziyade kendimizi uzmanlık ve ilişkisel rollerde göreceğiz. Operasyonel görevlerde insan unsurunun yerini robotik süreçler alacak.”
Üretken yapay zekanın iş yapış biçimlerini ve stratejileri etkileyeceğini belirten Güleyin, “Bir iş için kaç kişiye ihtiyacımız olacağını bile değiştirecek. Kuruluşların bugün ve gelecekte en çok hangi becerilere ihtiyaç duyacaklarını anlamaları artık daha önemli. Son yıllarda yetenek yönetiminde kişiselleştirmeden radikal kişiselleştirmeye geçiyoruz. Kısaca, şirketlerin gelecekteki başarıları insan kaynakları profesyonellerinin omuzlarına biniyor diyebiliriz” şeklinde konuştu.
YENİ GELİŞMELER YOLDA
Toplam Ücret Yönetimi konusunda uzman Compport’un Kurucu Ortağı ve COO’su Senem Birim ise konuşmasında, dünyada ve Türkiye’de yetenek yönetimi süreçlerindeki yapay zeka kullanımına dikkat çekti. Birim, şunları söyledi: “Gartner’ın yaptığı güncel bir araştırmaya göre, insan kaynakları liderlerinin yüzde 76’sı eğer yapay zeka teknolojilerini organizasyonlarına uyarlamazlarsa 12-24 ay içinde organizasyonlarının negatif etkileneceğini, geriye düşeceklerini düşünüyor. Performans ve ücret yönetimi gibi kategorilerde de önümüzdeki 3-6 ay içerisinde heyecan verici yenilikleri göreceğiz. ABD ve 2030 itibariyle yapay zeka alanında lider olmayı hedefleyen Çin gibi ülkelerde, hem İK hem de İK dışı alanlarda dudak uçuklatan yenilikler dikkat çekiyor. Bu alana ilgi duyan herkesi Çin’deki gelişmeleri yakından takip etmeye davet ediyorum.”
Yakın ve orta vadede yaşanması beklenen gelişmeler hakkında birçok notun paylaşıldığı webinarın videosuna PERYÖN Youtube kanalından ulaşılabilir: http://tinyurl.com/2t5fwx26
DENEYİME DEĞER KATACAK TEKNOLOJİLER
Şirketler, yetenekleri elde tutmak ve daha iyi iş sonuçları üretmek için yolun ‘deneyimi iyileştirmekten’ geçtiğinin farkında. Fakat işlerin zorlaştığını belirten Senem Birim, “Geçen yıllardan farklı olarak bu yıl insan kaynakları departmanları üzerindeki maliyet baskısı artıyor. Dolayısıyla İK’cılar şu an teknoloji ile doğru ve optimal yatırım yaparak çalışan deneyimini öteye taşımaya odaklanıyorlar. Bütçelerin biraz daraldığı bu dönemde, deneyime değer katacak teknolojilerin ön plana çıkacağını söyleyebiliriz” diye konuştu.
KÜRESEL İSTİHDAMIN YÜZDE 40’I RİSK ALTINDA
Uluslararası Para Fonu (IMF), ‘Yapay Zeka ve İşin Geleceği’ başlıklı bir rapor yayımladı. Yapay zekanın küresel istihdamın yüzde 40’ını etkileyeceği belirtilen raporda, bu eğilimin ülkeler arası gelir eşitsizliğini daha da kötüleştirebileceği vurgulandı.
Yapay zekanın, ekonomilere ve toplumlara etkisini öngörmenin kolay olmadığına işaret edilen raporda, özellikle istihdam piyasasında üretkenliği artırmayı vaat eden yapay zekanın bazı işlerde ise insanların yerini alabileceği kaydedildi.
Raporda, yapay zekanın küresel istihdamın yüzde 40’ını etkileyeceği vurgulanırken, çok sayıda gelişen ekonominin daha az sorunlar yaşayabileceği, ancak yapay zekanın avantajlarından ise daha az faydalanabileceği belirtildi. Bu durumun, ülkeler arası gelir eşitsizliğini daha da kötüleştirebileceği uyarısına yer verilen raporda; orta seviye çalışanları etkileyen önceki otomasyon dalgalarının aksine, yapay zekanın doğurduğu işten çıkarılma risklerinin yüksek ücretli çalışanları da kapsadığı vurgulandı.
IMF Başkanı Kristalina Georgieva da konuyla ilgili makalesinde, “Teknolojinin, toplumsal gerilimleri daha da artırmasını önlemek için politika yapıcıların erken davranarak ele alması gereken rahatsız edici bir eğilimdir” dedi.
22 Ocak 2024 Pazartesi
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız." dedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, başkentte bir otelde düzenlenen İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, iklim krizinin küresel çapta tüm üretim ve tüketim zincirini dönüştürdüğünü, sel, yangın, çölleşme ve kuraklık gibi afetlerin sıklığının ve etkilerinin her geçen gün arttığını belirtti.
İklim göçünün her geçen gün arttığını ve insanların yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığını dile getiren Kurum, temiz suya ve gıdaya erişimin gittikçe zorlaştığını söyledi.
Dünyada yılda 2,1 milyar ton katı atık üretildiğini aktaran Kurum, "Her yıl 8 milyon ton atık okyanuslara karışıyor. Bugün dünyada her yıl üretilen gıdanın 3'te biri, yani 1,3 milyar tonu israf ediliyor. Bu israfın maliyeti 1 trilyon doları aşıyor. Son 50 yılda hava, iklim ve suyla bağlantılı 11 binden fazla afet kayıtlara geçmiştir. 2 milyonun üzerinde can kaybı ile 3,64 trilyon dolarlık ekonomik kayıp gerçekleşmiştir." diye konuştu.
Türkiye'de son yıllarda doğal afetlerin ağır sonuçlarıyla yüzleşildiğini ifade eden Kurum, bu manzara karşısında üzerlerine düşen vazifenin, sürdürülebilir ve yeşil kalkınmayı esas alan döngüsel ekonomi modeline geçmek olduğunu vurguladı.
Bakan Kurum, Türkiye olarak bu konuda oldukça önemli adımlar attıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim dostu ve yeşil dönüşüm eksenli bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Ülkemizi değişen ve dönüşen dünyanın değiştirici ve dönüştürücü gücü olarak görüyor, bir yandan kendi önceliklerimize odaklanıyor diğer yandan da uluslararası yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz. Bu kapsamda Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız. Bakanlık olarak bu çalışmalarımızı iki ana eksen üzerine kurduk. Dijital dönüşüm için akıllı şehirler vizyonumuz ve yeşil dönüşüm için de çevre ve iklim değişikliği alanlarında yürütmüş olduğumuz çalışmalarla bu süreci yönetiyoruz."
"GERİ KAZANIM ORANINI YÜZDE 60'A ÇIKARMAYI HEDEFLİYORUZ"
Türkiye'nin tarihin hiçbir döneminde, insanlığın genetiğini ilgilendiren konulara kayıtsız kalmadığını vurgulayan Kurum, ülke olarak iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadeleyi her zaman siyaset üstü ve sınır tanımayan konular olarak ele aldıklarını söyledi.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi hem mevcut sorunların önlenmesi hem de kalkınma sürecinde iklime uyum olarak değerlendirdiklerini dile getiren Kurum, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konuları başta olmak üzere birçok alanda önemli düzenlemeler gerçekleştirdik. Su kaynakları yönetiminden biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerine, tarım ve gıda güvencesinden enerji ve sanayiye, ulaştırmadan kentlere, sağlıktan sosyal kalkınma ve afet risk azaltmaya kadar birçok alanda iklim değişikliğine uyum için çalışıyoruz. Paris İklim Anlaşması'nı ülkemizin özgün konumunu koruyarak ve hakkaniyet ilkesini gözeterek, Gazi Meclisimizden yetki alarak onayladık. Ulusal Katkı Beyanımızda artıştan, azaltım oranımızı yüzde 21'den yüzde 41'e çıkardık.
Dünyaya örnek olan ve iklim diplomasisinde çığır açan Sıfır Atık Modelini de başarıyla uyguluyoruz. Elde ettiğimiz kazanımların yanı sıra büyük bir zihniyet dönüşümünü de gerçekleştiriyoruz. Hayata geçirdiğimiz Ulusal Depozito Yönetim Sistemi sayesinde 2035'de ülkemizdeki geri kazanım oranını yüzde 60'a çıkarmayı hedefliyoruz. Ülkemizde 2018 yılında yüzde 1,2 olan arıtılmış atık suların yeniden kullanım oranını yüzde 5,5'e çıkardık, 2030'da ise yüzde 15 seviyesini yakalamaktır."
Son 22 yılda sosyal konut ve kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ürettikleri 3,3 milyon konutu çevreye saygılı, sıfır atık uyumlu olacak şekilde inşa ettiklerini anlatan Kurum, deprem bölgesindeki 452 bin yeni konut ve iş yerini sıfır atık ve iklim değişikliğine uyumlu şekilde inşa etmeye devam ettiklerini aktardı.
Kurum, enerjide verimliliği sağlamak için tesislere Sanayide Yeşil Dönüşüm Belgesi düzenlediklerini, enerji sektöründe toplam elektrik kurulu gücü içerisindeki yenilenebilir enerjinin payını 2035'te yüzde 65'e yükselteceklerini söyledi.
Yakın zamanda çıkması beklenen İklim Kanunuyla Emisyon Ticaret Sisteminin kurulması için yürütülen çalışmaları tamamlayacaklarını dile getiren Kurum, şöyle devam etti:
"Yeşil yatırımlar için finansman mekanizmaları ve hibe programları geliştirmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin özgün ihtiyaçlarını karşılayacak Ulusal Yeşil Taksonomi yönetmeliğini 2025'de uygulamaya alacağız. Orta Vadeli Programımızda belirttiğimiz Yeşil Finans Stratejisi ve Eylem Planını süratle uygulayacağız. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda önemli bir yeri olan millet bahçeleri ve ekolojik koridorlarımızla yutak alanlarımızı daha da artıracağız. İklim değişikliğiyle yerel ölçekte mücadele etmek çok değerli olduğunu düşündüğümüz ve 81 ilde uygulamaya geçtiğimiz bir program. Bu program dahilinde 81 İl İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulları bu kapsamda çalışacak ve yerelde de iklim değişikliğine uyum bağlamında projeleri gerçekleştirecektir."
"UZUN DÖNEMLİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİSİNİ İSTİŞARE EDECEĞİZ"
Bakanlık olarak iklim değişikliğiyle ilgili konularda ulusal koordinasyon görevini yürüttüklerini bildiren Kurum, geçen yılki İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu toplantısında onaylanan ve 2024-2030 dönemini kapsayan İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planını hazırladıklarını belirtti.
Kurum, şunları kaydetti:
"Bugünkü toplantımızda ülkemizin 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi yol planımızı istişare edeceğiz. Yol haritamızda sera gazı emisyonuna sebep olan enerji, sanayi, tarım, ulaştırma, atık, binalar, arazi kullanımı ve arazi kullanım değişikliğiyle ormancılık sektörlerinin yanında iklim değişikliğine uyum konuları yer almaktadır. 11-22 Kasım'da, dost ve kardeş ülke Azerbaycan'da düzenlenecek COP29 Taraflar Konferansında ülkemiz adına bu platformda ortak akılla aldığımız kararları tüm dünyaya açıklayacağız. Bugünkü toplantımızda COP29 kapsamında, müzakereler ve girişimlerle ilgili değerlendirmelerde bulunacağız."
04 Kasım 2024 Pazartesi
Önümüzdeki 10 yılda geliştirilmesi planlanan ve gelecek 100 yılın en güçlü cihazları olması beklenen kuantum bilgisayarların avantajları ve riskleri neler? Türkiye, bu yeni teknolojinin neresinde? Prof. Dr. Şevki Işıklı, kuantum bilgisayarını tüm yönleriyle anlattı. İşte detaylar…
Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevki Işıklı, gelişen kuantum bilgisayarları teknolojisinin önemini kaleme aldı.
Kuantum bilgisayarların gelecek 10 yıl içinde geliştirilmesi bekleniyor. Birçok uzmana göre bu gelişme, öncelikle siber dünyada bir güvenlik kaosu yaratacak ve ardından küresel düzeyde bazı sosyo-politik değişimlere yol açacak. Peki, kuantum bilgisayarlar klasik süper bilgisayarlardan milyonlarca kat üstün işlem kapasitesine nasıl ulaşabilir? Hangi özellikleri onları bir sosyo-politik devrimci yapıyor? Kuantum uçurumun dezavantajlı tarafında kalmamak için Türkiye ne yapabilir?
KUANTUM BİLGİSAYARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ
Kuantum bilgi işlem birimlerine kübit denir. Bitler ve kübitler arasında birçok kritik fark bulunur. Bitler, klasik bilgisayarlarda kullanılır ve sadece 1 ya da 0’ı temsil edebilir, aynı anda tek bir enformasyonu kodlayabilir. Bunlar klasik bilgisayarların bilgi-işlem yeteneklerini kısıtlar. Klasik bitler, madeni paralar gibidir; nesnel olasılıkları tasvir ederler, yani yazı-tura atıldığında, “ya yazı ya da tura” durumunda bulunur, dik konumda bulunmazlar. Kübitler, bitlerden farklı olarak “aynı anda hem 0 hem de 1 durumunda” hatta “0 ile 1 arasındaki herhangi bir ara durumda” da bulunabilirler. Kübitler, aynı anda hem yazı hem de tura olabilen hatta dik durabilen bir sihirli paraya benzer. Kübitlerin bu özelliği, fotonların süperpozisyon karakterinden gelir.
Kuantum bilgisayarlara has garip bir özellik olan kübit süperpozisyonları, ölçüldüğünde yalnızca ya 0 ya da 1 değerini alırlar. Gözlemci etkisi denilen bu durum, Schrödinger’in Kedisi kutusunu açtığınızda ölü kedi ile canlı kediyi üst üste görememe durumunun yani çökme prensibinin bilgisayarlardaki uygulamasıdır. Bir kübitin gözlenmemiş durumu ile gözlenmiş durumu arasındaki fark, kuantum hesaplamanın merkezinde yer alır. Çünkü kuantum kapılarında işlem ölçümle gerçekleşir. Bu, klasik bilgisayarda olmayan bir özelliktir. Ölçümde kendini gösteren kesinsizlik ilkesi ve çökme yasası, kırılamaz kuantum şifreler yapmak için kullanılır.
DOLANIK KÜBİT SÜPERPOZİSYONLARI: KUANTUM IŞINLAMA TEKNOLOJİSİ
Kuantum bilgisayarlara olağanüstü yetenekler kazandıran bir başka prensip dolanıklıktır. İki veya daha fazla kübitin durumları birbirine polarize edildiğinde kübit dolanıklığı ortaya çıkar. Klasik bitler, dolanık hale getirilemezler. Örneğin klasik bitler gerçek madeni paralar gibi davranırlar. Bu durumda sağ elindeki paranın yazı olduğunu öğrendiğinde sol elindekinin durumunu öğrenmiş olamazsın, ona da ayrıca bakmak gerekir. Bu da işlemi doğal olarak uzatır. Buna karşın kübitler, dolanık hale getirilmiş iki madeni para gibi davranırlar. Dolanık madeni paraların yazı mı tura mı olduklarını öğrenmek için sadece birine bakmak yeterlidir; sağ elindeki “yazı” ise sol elindeki de “yazı” olacaktır ve bunun tersi de geçerlidir. Dolanıklık, kuantum bilgisayarlar arasında, sinyalleşme ve zaman kaybı olmaksızın enformasyon transferi yapmak gibi eşsiz avantajlar sağlar.
KUANTUM PARALEL HESAPLAMA: OLAĞANÜSTÜ HIZLI
İşlemleri ardışık, sırayla yapan klasik bilgisayarlardan farklı olarak kuantum bilgisayarlar, dolanık kübit süperpozisyonları sayesinde birden fazla hesaplamayı eş zamanlı olarak yapabilir. 100 kübitli bir kuantum bilgisayar 2 bin 100 farklı durumu aynı anda işleyebilir. Bu, trilyonlarca katrilyon işlem demektir ve saniyede 1 exzaflop işlem yapan en hızlı klasik süper bilgisayarların yaklaşık 40 bin yılını alır. Örneğin birçok kapınız olsun ve kilidi açılmış olan tek kapıyı bulmanız gereksin. Klasik bilgisayar, açık kapıyı bulana kadar her kapıyı tek tek dener. Kuantum bilgisayar ise aynı anda birden fazla kapıyı deneyebilir. Paralel hesaplama denilen bu özellik, kuantum paralel hesaplamayı, şifre çözmede, internet aramalarında ve devasa veri setlerini analiz etmede aşırı hızlı olağanüstü bir araç haline getirir.
KUANTUM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIM ALANLARI
Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecektir. Öncelikle bu hesaplama canavarlarının gündelik yaşamın bir parçası olması beklenmiyor. Kuantum bilgisayarların internette akan devasa miktardaki verinin analizinde, ultra hassas GPS cihazları ve radarlar geliştirmekte, tıbbi teşhis ve görüntülemede, ilaç geliştirmede, genetik değişiklikleri ve borsa manipülasyonlarını modellemede, karadelikler gibi klasik bilgisayarların işlem kapasitesini aşan karmaşık ve rastlantısal fiziksel yapıları simüle etmede ve en önemlisi kripto-analiz alanında kullanılması bekleniyor.
SAĞLADIĞI İMKANLAR VE DOĞURDUĞU RİSKLER
Kuantum bilgisayarların en sansasyonel potansiyeli ve en korkunç riski de şifrelemeyle ilgilidir. Kırılamaz kuantum şifreler, iletişim güvenliği ve veri mahremiyeti için eşsiz koruma sağlayabilir ve siber korsanlığı sonlandırabilir. Fakat siber kuantum koruma kalkanı sadece kuantum bilişim ekosistemindeki veri akışıyla sınırlı olacaktır. Buna karşın risk geniş çaplıdır. Hızlı kuantum hesaplama karşısında klasik şifreleme işe yaramayacaktır. Klasik şifrelerin sağladığı güven, şifre algoritmalarının içerdiği problemi çözmenin zorluğuna yani çözüm için gereken süreye bağlıdır. Bin yılda çözülebilecek bir klasik şifre, bugün için yeterince güvenlidir fakat kuantum bilgisayar için bir saniyede çözülebilir. Simetrik ve asimetrik hatta Block zincir şifreleri dahil olmak üzere, bugünkü dijital dünyamızın hiçbir güvenlik duvarı yeterince dayanıklı değildir. Analizlere göre finansal hizmetler, e-imzalar, SIM kartlar, modemler, kredi kartları, hükümet ve askeri sistemlerinin şifrelerinin kırılması durumunda devasa zararlar meydana gelecektir.
DAHA İNŞA EDİLMEDEN KUANTUM KORSANLIK BAŞLADI
Kuantum bilgisayarlar henüz geliştirilmedi, ancak kuantum siber korsanlık çoktan başlamış olabilir. Bazı teknoloji devleri ve yerel devletlerin, çözmeleri mümkün olmasa da bugünden şifrelenmiş veri toplamaya başladıklarından şüpheleniliyor. Bu potansiyel kuantum siber korsanlar, eli kulağındaki kuantum bilgisayarları kullanarak depoladıkları bu gizli verilerin şifresini yakın gelecekte çözmeyi umuyorlar. “Şimdi topla, sonra çöz” diye adlandırılan kuantum siber korsanlık hakkındaki endişeler, saygın kuruluşlar tarafından paylaşılıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İç Güvenlik Bakanlığı, gelecek 10 yıl içinde RSA şifreleme şemalarının kırılma riskine karşı federal düzeyde önlem almaya başladığını duyurdu.
KUANTUM ÜSTÜNLÜĞÜNE İLK KİM ULAŞACAK
Kuantum bilgisayar geliştirme yarışını başlatan Google Inc., 2019 yılında Sycamore adlı kuantum bilgisayarıyla klasik süper bilgisayarlarla en az 10 bin yıl sürecek bir işlemi 200 saniyede tamamladığını açıkladı. 2023 yılında IBM, Eagle kuantum bilgisayarıyla 100+ kübit ölçeğinde doğru sonuçlar sağladı. DARPA ile işbirliği yaparak çıtayı yükselten Microsoft ise “saniyede bir milyon kuantum işlemi” yapabilen kuantum bilgisayarını gelecek 10 yıl içinde inşa etmeyi planladığını açıkladı. Kuantum bilgisayarı geliştiren ilk kuruluş, post-kuantum denilen bir hızlı hesaplama dönemi başlatacak ve siber evrende bir tür dokunulmazlık zırhına ve orantısız bir avantaja kavuşacaktır.
KUANTUM TEKELİ: KUANTUM AVANTAJINA SAHİP OLANLAR
Kuantum teknolojilerinin ona sahip olanlar ile olmayanlar arasında, “kuantum uçurumu” diye adlandırılan yeni bir küresel bölünme yaratması kaçınılmaz görünüyor. Siber kuantum koruma kalkanı sağlamada ve korsanlığa karşı ABD, kuantum üstünlüğü yarışını sürdüren Microsoft ve Google gibi teknoloji devlerini bünyesinde barındırdığı için en avantajlı ülke konumunda görünüyor. ABD’li analistler, en büyük rakibin, kuantum bilgisayar geliştirme girişimlerinde bulunan Çin olduğu konusunda hemfikir. Çin’in olası bir “şifreli veri madeni rezervinin” küresel siyaset ve ekonomide kaos yaratabileceği uyarısında bulunuyorlar. Öte yandan kuantum üstünlüğüne ulaşan küresel teknoloji devleri, kuantum bilgisayar tekelini ellerinde tutmaya devam edebilirler. Bu da onların sahip olduğu ağ egemenliği bir üst seviye çıkarabilir ve bu şirketleri devletlere karşı orantısız biçimde daha güçlü kılabilir.
Kuantum siber korsanlığa karşı alınacak önlemler konusunda, durumun ciddiyetinin farkında olan hükümetler acele ediyorlar. ABD hükümeti, 2018 yılında “Ulusal Kuantum Girişim Yasası” çıkarttı. Bu yasayla ABD, kuantum teknolojileri için hem 1,2 milyar dolar tahsis etti hem de Beyaz Saray içinde, federal ülke genelindeki kuantum girişimlerini tek elden yönetmek üzere “Ulusal Kuantum Koordinasyon Ofisi”ni kurdu. ABD'de 2022 yılında 2035 yılına kadar riskleri azaltmayı amaçlayan bir şifre güvenliği muhtırası yayınlandı.
TÜRKİYE’NİN ALABİLECEĞİ ÖNLEMLER
Kuantum hesaplamayla doğrudan ilgili planlanmış veya açıklanmış bir girişime sahip olmayan Türkiye’nin, gizli belgeleri ve iletişim kanallarında akan devasa verileri koruma altına almak için atabileceği adımlar var. İlk olarak hassas hükümet verileri işaretlenmeye, sistem açıklarının bir envanteri çıkarılmaya başlanabilir. Mevcut dijital alt yapıyı, gelecekteki kuantum bilişim eko-sistemine entegre etmek için AR-GE çalışmaları yapılabilir. Türkiye tekno-devlerin egemenliğini yerel düzeyde sınırlandıracak önlemler arayabilir veya milletler arası bir girişime dahil olmayı tercih edebilir. Nihayetinde Türkiye'de tüm bu süreci yönetecek bir koordinasyon merkezi kurmakla işe başlanabilir.
02 Kasım 2024 Cumartesi
04 Kasım 2024 Pazartesi
02 Kasım 2024 Cumartesi
02 Kasım 2024 Cumartesi
01 Kasım 2024 Cuma
30 Ekim 2024 Çarşamba