Gıda Güvenliği Derneği (GGD) Başkanı Ayça Özden, küçük arazilerde ve çiftliklerde verimli ve rekabetçi üretim yapmanın zor olduğunu belirterek, "Ülkemizde küçük üreticiler daha fazla birleşmeli veya kooperatifleşmelidir" dedi.


 

FAO'nun kuruluşu nedeniyle 1945'ten itibaren her yıl 16 Ekim, "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanıyor.

 

Söz konusu gün kapsamında, gıda üretimi, tüketimi ve gıda güvencesine ilişkin konular gündeme getirilerek, dünyadaki açlık problemlerinin belirlenmesi ve bu konuda çözüm yollarının gösterilmesi amaçlanıyor.

 

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GÜVENİLİR GIDAYA ERİŞİMİ ZORLAŞTIRIYOR”

 

Gıda Güvenliği Derneği (GGD) Başkanı Ayça Özden, dünyada ve Türkiye'de gıda üretim ve güvenliğini etkileyen birçok faktör olduğuna işaret etti.

 

Özden, artan nüfus, iklim değişikliği, değişen tüketim alışkanlıkları, dünya genelinde yaşanan çatışma ve ekonomik dalgalanmalar, gıda fiyatlarındaki artış ve su kaynaklarındaki kısıtlılık gibi pek çok durumun, gıda üretim ve tedarikini etkilediğini ve uygun fiyatlı güvenilir gıdaya erişimi zorlaştırdığını söyledi.

 

Dünyada üretilen gıdanın ise var olan nüfusu beslemekte yetersiz kaldığına işaret eden Özden, "Bu konudaki sorunlar ele alınırken bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik farklar, tarımsal üretimle ilgili yanlış politikalar, gıda kayıpları ve israfı ile iklim değişikliği de göz önünde bulundurulmalıdır. FAO verilerine göre, 2021'de 931 milyon ton gıda israf edildi. Bu, küresel gıda üretiminin yüzde 17'sinin israf edildiği anlamına gelmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

 

"GIDA GÜVENLİĞİ ÇALIŞMALARINDA BÜTÜNSEL YAKLAŞIM GEREKİYOR"

 

Özden, Türkiye'de gıdaların sağlıklı şekilde üretimi ve tüketiciye ulaştırılması konusundaki önlemlerin, Tarım ve Orman Bakanlığınca yürütüldüğünü hatırlatarak, "Bakanlık tarafından 2000'li yıllarda Avrupa Birliğine (AB) uyum süreci çalışmaları, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nun yanında gıda kontrolleri ile ilgili pek çok yönetmelik ve tebliğ hayata geçirildi. Böylece gıda kontrolleri için gerekli yasal zemin güçlendi." dedi.

 

Türkiye'nin ayrıca Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve FAO'nun çalışmalarına katıldığını ve bu çalışmaları takip ettiğini dile getiren Özden, şunları kaydetti: "Aynı şekilde AB ile uyum sürecinde olduğumuz için Türkiye, AB'de yürütülen çalışmaları da takip ediyor. Öte yandan gündemde epey bir zaman önce başlayan ve önemini koruyan 'tek sağlık' çalışmaları var. Antimikrobiyal madde direnci önemli bir sağlık problemi haline geldi. Çevre kirliliği ve iklim değişikliği de. İşte bu sorunlar, gıda güvenliği çalışmalarında çevre gerekliliklerine uygun, daha multidisipliner ve bütünsel yaklaşımı gerektiriyor. Artık çok iyi biliniyor ki, sadece gıdayı yeterli ve güvenli üretmeyi hedefler, çevreye ve iklime olan etkilerine bakmazsak, gıdayı da yeterli ve güvenli üretemez hale geliyoruz."

 

Özden, gıda güvenliğinin sağlanmasında yaşanan temel sorunlara ilişkin de değerlendirmede bulundu.

 

Bazı küçük işletmelerde, uzman personel istihdamı ile gıda güvenliği standartlarında üretim yapmanın ve buna kaynak ayırmanın zor olabildiğini anlatan Özden, şu ifadeleri kullandı: "Özellikle tarımsal üretimde arazilerin yıllardır miras yoluyla bölünmesi buradaki sorunun temelini oluşturuyor. Küçük arazilerde ve çiftliklerde verimli ve rekabetçi üretim yapmak çok zor. Bazı küçük işletmeler ayakta kalmakta bile zorluk çekerken, gıda güvenliğine yatırım yapmaları pek mümkün olamıyor. Ülkemizde küçük üreticiler daha fazla birleşmeli veya kooperatifleşmelidir. Bu konuda devlet destekleri ve denetimler de artırılmalıdır."

 

Özden, iklim değişikliğinin etkilerini azaltarak tarımsal üretimin artırılması ve çeşitlendirilmesi, tarım ilaçlarının kurallar dahilinde kullanılması, ürün kayıplarını azaltmak ve elde edilen gıdaların güvenliğini sağlamak için izleme programları ile iyi tarım ve hayvancılık uygulamalarının çoğaltılması gerektiğinin altını çizdi.

 

Güvenli gıdaya ulaşmada dernek olarak yürüttükleri çalışmalara da değinen Özden, doğru bilgiye ulaşılmasına katkı sağlamak amacıyla yakın zamanda "Avrupa Birliği Gıda ve Yem İçin Hızlı Uyarı Sistemi (RASFF) 2022 Bildirimlerinin Türkiye Açısından Değerlendirilmesi Raporu"nu yayımladıklarını belirtti.

 

Özden, rapora göre Türkiye'nin, 2022'de kendisi hakkında en fazla bildirim yapılan ülke olduğunu dile getirerek, "En büyük yüzdeye sahip bildirimler sırasıyla pestisit (tarım ilacı) kalıntısı ve mikotoksinler oldu. Pestisit bildirimlerinde 2022'de bir önceki yıla göre bir düşüş olmakla birlikte mikotoksinlerde bir artış gözlemlenmektedir." diye konuştu.

16 Ekim 2023 Pazartesi

Züccaciyeciler Derneği (ZÜCDER) Başkanı Mesut Öksüz, bu yıl 6 milyar dolarlık ihracat hedeflediklerini belirterek, "İhracatta 8'inci sıradayız, ilk 5 yıl içerisinde hedefimiz 5'inci sıraya çıkmak. Bunun için çalışıyoruz." dedi.


Antalya'da düzenlenen 13. Uluslararası Ev ve Mutfak Eşyaları Üretici ve Marka Zirvesi'ne katılan Öksüz, dünyadaki küresel durgunluktan sektörün de etkilendiğini söyledi.

 

Yılın ilk çeyreğinde yüzde 3'lük daralma yaşadıklarını dile getiren Öksüz, sektör olarak ilk çeyrek itibarıyla 750 milyon dolar dış ticaret fazlası verdiklerini belirtti.

 

Öksüz, yıl ortası itibarıyla toparlanma beklediklerini, 2024'ü 6 milyar dolarlık ihracatla kapatmayı hedeflediklerini kaydetti.

 

İHRACAT, AVRUPA, AFRİKA VE ORTA DOĞU AĞIRLIKLI

 

Sektör olarak dünyanın her yerine ürün gönderdiklerini anlatan Öksüz, şöyle devam etti:

 

"Dünyanın neresine giderseniz gidin, hiç beklemediğimiz bir yerde, kafede, tabakta, porselende, seramikte, çelikte, bir ahşap üründe bizim markalarımızı bulma ihtimaliniz çok yüksek. İhracatta 8'inci sıradayız, ilk 5 yıl içerisinde hedefimiz 5'inci sıraya çıkmak. Bunun için çalışıyoruz. Çin, dünyanın devi, tek başına yüzde 50'den fazlasını gerçekleştiriyor, diğer ülkeler ise 300, 500 milyon dolarlık farklarla sıralanıyor."

 

Öksüz, sektörün dünyadaki ticaret hacminin 300 milyar dolar olduğunu ve bu ticaretin yaklaşık 152 milyar dolarını tek başına Çin'in gerçekleştirdiğini belirterek, Türkiye'nin ise dünya pazarından şu anda yüzde 2 pay aldığını kaydetti.

 

Çin'den sonra yaklaşık 15 milyar dolar ihracatla Almanya'nın, yaklaşık 14 milyar dolarla ABD'nin ilk üç sırada yer aldığını dile getiren Mesut Öksüz, ABD'yi de 8 milyar 860 milyon dolarlık ihracatla İtalya’nın, 8 milyar 813 milyon dolarla Meksika'nın, 7 milyar dolarla Hollanda'nın ve 6 milyar 400 bin dolarla Hong Kong'un takip ettiğini bildirdi.

 

Öksüz, Türkiye'nin de 6 milyar dolarla 8. sırada bulunduğunu ifade etti.

 

Sektör olarak ihracatı artırmak amacıyla farklı ülkelere yöneldiklerini belirten Öksüz, şunları söyledi:

 

"İhracatımızın yüzde 58'ini Avrupa Birliği ülkeleri oluşturuyor. Geri kalanı diğer ülkelere yayılmış durumda. Avrupa'daki ekonomik durgunluğun bizlerde sıkıntısı oldu. Son dönemlerde bir toparlanma var. Ukrayna, Rusya bizim için önemli pazar bölgesi. Buralarda da sıkıntılar yaşadık ama biraz toparlanma var. Satış bölgemiz Avrupa, Afrika ve Orta Doğu ağırlıklı."

 

ANNELER GÜNÜ CAN SUYU OLDU

 

ZÜCDER Başkanı Öksüz, iç pazarda ise ilk 3 ayda adet bazında daralma ancak ciro bazında artış yaşadıklarını söyledi.

 

Anneler Günü satışlarının sektöre can suyu olduğuna işaret eden Öksüz, "Geçtiğimiz hafta Anneler Günü vardı. Satışlar beklediğimize yakın seviyede geçti. Anneler Günü, düğün sezonu, bayramlara yönelik satışlar, cirolara katkı sağlıyor." diye konuştu.

 

Öksüz, özellikle yaz döneminde hareketlenen düğün sezonunun da sektöre katkı sağlamasını beklediklerini sözlerine ekledi.

19 Mayıs 2024 Pazar

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğünce (OGM) kurulan ve geçen yıl sonu itibarıyla sayısı 794'e ulaşan bal ormanlarıyla arıcılık faaliyetleri desteklenirken, bu alanda ülke ekonomisine de katkı sağlanıyor.


Bal ormanları, ekolojik olarak sunduğu katkının yanında kurulduğu bölgedeki bitki örtüsünü zenginleştirerek toprakları erozyona karşı korurken, arıcılık faaliyetlerinin artmasında da önem arz ediyor.

 

Bu kapsamda, OGM tarafından 2013-2017 ile 2018-2023 yıllarını kapsayan iki “Bal Ormanı Eylem Planı” hazırlanarak uygulamaya alındı. Bu ormanlar aracılığıyla bal üretim miktarı ve kalitesi bakımından dünyada üst seviyelere çıkılması planlanırken, bal ormanlarının sayısının artışına bağlı olarak verimsiz orman alanlarının verimli hale getirilmesi, ormanlık alanların ekonomik, ekolojik ve sosyal fonksiyonlarının artırılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, gıda güvenliğinin sağlanması ve orman köylüsüne istihdam ve ek gelir imkanı yaratılması da hedefleniyor.

 

BU YIL BAL ORMANLARI SAYISININ 850’YE ÇIKARILMASI PLANLANIYOR

 

Bal ormanı eylem planları kapsamında, her yıl bölge müdürlüklerince ikişer adet bal ormanı kuruluşu planlanarak, yılda 56 bal ormanı oluşturulması hedeflendi. Bal ormanı sayısı, 2023 sonu itibarıyla 794'e ulaşırken, bu yıl sayının 850'ye çıkarılması amaçlanıyor.

 

Ülkenin dört bir yanında bal ormanları kurulurken, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa, Hatay ve Trabzon bal ormanları bulunan illerin başında geliyor.

 

Arıcılığın desteklenmesi amacıyla ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon alanları ve diğer ormanlık alanlarda ekolojiye uygun ballı bitkilerin ekimi veya dikimi yoluyla oluşturulan bal ormanları, ayrıca hiçbir müdahale yapılmadan doğal yayılış alanları içerisinde belirlenen ve arıcıların konaklamasına imkan sağlayan ormanlık alanlardan da oluşturuluyor.

 

BAL ÜRETİMİNDE DÜNYADA İKİNCİ SIRADA

 

Geçen yıl sonu itibarıyla 95 bin 459 hektar ormanlık alanda kurulan 794 bal ormanıyla yaklaşık 1 milyon kovana ev sahipliği yapılabilecek imkan oluşturularak ülke ekonomisine de dolaylı katkı sağlanıyor.

 

2010'da 81 bin ton olan bal üretimi, geçen yıl itibarıyla 114 bin 886 tona ulaşırken, arıcılığa verilen destekler ve bal ormanlarının kurulmasıyla Türkiye bal üretiminde dünyada Çin'in ardından ikinci sırada yer almayı sürdürdü.

19 Mayıs 2024 Pazar