tatil-sepeti

"Uzay vatan"da söz sahibi olabilmek için çalışmalarını 30 yıldır sürdüren ve uydu alanındaki başarısını ilk insanlı uzay misyonuyla yakalayan Türkiye, gözünü "derin uzay" ve Ay Projesi'ne çevirdi.


Türkiye'nin uzay çalışmaları, bu alandaki ihtiyaçların AR-GE yoluyla karşılanması ve bilgi birikimi oluşturulması hedefiyle başladı.

 

Türkiye'nin uzay serüveninin başlaması, yer gözlem uyduları geliştirme çalışmalarının temellerinin atıldığı 1990'lı yıllara dayanıyor. Ülkede 2001-2003 döneminde ise devlet desteği ve teknoloji transferi yöntemiyle bu çalışmalar yürütüldü.

 

Türkiye Uzay Ajansının (TUA) 2018'de kurulmasının ardından devlet politikalarına uygun uzay çalışmalarının yürütülmesine öncelik verildi.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2021'de ilan edilen Milli Uzay Programı kapsamında ilk Türk astronot Alper Gezeravcı, 19 Ocak'ta Uluslararası Uzay İstasyonu'na 13 bilimsel deney yapmak üzere gönderildi.

 

"Uzay vatan"da oluşan ve 1 trilyon doları bulması beklenen ekonomiden pay almak isteyen Türkiye'nin sıradaki hedefi, "Ay Projesi"ni hayata geçirmek. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde bu kapsamda çalışmalarını sürdüren Türkiye, 2026'da Ay'a ilk uzay aracını göndermeyi planlıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, projeye yönelik "Ay'a kendi geliştirdiğimiz ve ürettiğimiz uzay aracıyla erişeceğiz." değerlendirmesinde bulunmuştu.

 

Türkiye'nin uzay çalışmalarında, çok sayıda uydu ve roket projesi yer alıyor.

 

Bu projelerden bazıları şöyle:

 

BİLSAT uydusu: Türkiye'nin ilk uzaktan algılama uydusu BiLSAT, 2003'te yörüngeye yerleştirildi. Yapımında İngiliz bir şirketle işbirliği yapıldı ve Türk araştırmacılara, uydu yapım sürecini öğrenmeleri ve bağımsız uydu yapabilme yeteneği kazanmaları için eğitim verildi. BİLSAT projesi kapsamında TÜBİTAK UZAY tesislerinde yer istasyonu ve uydu üretim/test laboratuvarları kuruldu. Yerli imkanlarla Çok Bantlı Kamera (ÇOBAN) ve Gerçek Zamanlı Görüntü İşleme (GEZGİN) kartı tasarlandı. Bu ekipmanlar, uzay alanında Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk ürünler olarak tarihe geçti.

 

RASAT uydusu: BİLSAT uydusu yapılırken işin daha iyi öğrenilebilmesi için mühendislik modeli sayılabilecek yerli üretilen ilk yer gözlem uydusu RASAT oldu. RASAT, 2004'te devlet desteğiyle geliştirilmeye başlandı. Tamamı Türkiye'de Türk mühendisler tarafından tasarlanıp üretilen ve 2011'de fırlatılan milli gözlem uydusu RASAT ile Türkiye, uydu teknolojisinde söz sahibi ülke haline geldi.

 

GÖKTÜRK 2 uydusu: Bu proje, 2007-2012 döneminde Türk Hava Kuvvetlerinin yüksek çözünürlüklü istihbarat uydusu ihtiyacını karşılamak için TÜBİTAK UZAY'ın ana yürütücülüğünde, TUSAŞ firmasıyla gerçekleştirildi. Aralık 2012'de fırlatılan uyduyla Türkiye, kendi imkanlarıyla yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu üretebilen 16 ülkeden biri olmayı başardı.

 

GÖKTÜRK 1 uydusu: GÖKTÜRK1 çalışmaları kapsamında, uzay ve uydu sistemlerine yönelik teknoloji, uzman insan gücü ve altyapı oluşturulması amaçlandı. Türkiye'nin gelecekteki gözlem ve haberleşme uydularının yurt içinde üretilmesine yönelik kritik altyapı olan Uydu Montaj, Entegrasyon ve Test (USET) Merkezi kuruldu. Uydunun çevresel ve işlevsel testleri burada gerçekleştirildi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedef istihbaratına yönelik uydu görüntüsü ihtiyacını karşılamak amacıyla üretilen uydu, 2016'da uzaya fırlatıldı.

 

TÜRKSAT UYDULARI

 

Türkiye'nin uzay çalışmalarında Türksat uyduları da önemli yer tutuyor. Türksat 3A uydusu 2008'de, Türksat 4A 2014'te, Türksat 4B ise 2015'te uzaya gönderildi. Türksat 5A ve Türksat 5B uydularının fırlatma işlemi de 2021'de gerçekleştirildi.

 

Türksat 5A, mevcut haberleşme uydularını destekleyecek şekilde hizmet sunuyor. Söz konusu uydu Türkiye, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Batı Afrika, Güney Afrika, Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’i kapsayan geniş bir coğrafyada televizyon yayıncılığı ve veri haberleşme hizmetleri sunuyor. Bu uydu, çok daha kaliteli televizyon yayıncılığı ve haberleşme hizmeti sağlıyor.

 

Türksat 5B uydusuyla haberleşme ve internette yüksek kapasite artışı sağlandı.

 

Türksat 5B, Türkiye'nin uydu veri kapasitesini 15 kattan fazla artırdı. Uydu, Türkiye'nin yanı sıra Orta Doğu'nun tamamı, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Akdeniz, Kuzey ve Doğu Afrika, Nijerya, Güney Afrika ve yakın coğrafyadaki komşu ülkeleri kapsıyor.

 

Türksat 6A'nın yapım çalışmaları da hızla devam ediyor. Uydunun kullanılacak alt sistemleri, uydu yer istasyonu ve yazılımları milli imkanlarla geliştiriliyor. Türksat 6A, Türkiye'nin yanı sıra Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Asya'nın büyük bölümüne hizmet sunacak. Türkiye dünya üzerinde haberleşme uydusu üretip geliştirebilen ülkeler arasına adını yazdıracak.

 

İMECE UYDUSU

 

Türkiye, metre altı çözünürlüğe sahip yerli ve milli ilk gözlem uydusu İMECE’yle, sıfırdan yer gözlem uydusu ve yer istasyonu alt sistemlerini tasarlayıp üretebilecek kabiliyete sahip ülke konumuna geldi.

 

Elektro-optik kamera dışında, elektrikli itki sistemi, güneş algılayıcı, yıldız izler, tepki tekeri, küresel konumlandırma sistemi alıcısı, manyetometre, X bant haberleşme ekipmanı ve anteni, S bant haberleşme ekipmanları ve antenleri, güç düzenleme ve dağıtım ekipmanları, uçuş bilgisayarı, uçuş yazılımları, yer istasyonu anteni, yer istasyonu yazılımları İMECE projesi kapsamında yerli olarak geliştirildi.

 

SAVUNMA SANAYİSİ PROJELERİ

 

Savunma sanayisi şirketlerince geliştirilen hava savunma ve füze sistemleri de ülkenin uzay ve havacılıktaki başarısında önemli rol oynuyor.

 

Bu kapsamda, 2011'den bu yana sırasıyla SOM, CİRİT, SOM-A, BORA, HGK-1, MAM-L, L-UMTAS, HGK-84 , LHGK-84, KGK-82, UMTAS , MAM-C, TEBER, KGK-83 , HGK-82, OMTAS, SORS, HİSAR-O, ATMACA, GÖKDOĞAN, BOZDOĞAN, MAM-T, BOZOK, HGK-83 , TRLG-230, TAYFUN, SUNGUR, MİDLAS, SİPER, AKYA roket ve füzeleri öne çıkan ürünler arasında yer alıyor.

 

MİLLİ UZAY PROGRAMI

 

Türkiye'nin Milli Uzay Programı kapsamında Ay'a ilk temasın sağlanması hedefi için de çalışmalar sürüyor.

 

Ay Projesi için hibrit itki sistemi, uçuş bilgisayarı ve pek çok yerli uydu ekipmanı geliştirilecek. Ayın yörüngeden keşfinde kullanılacak ve ay yüzeyine sert iniş gerçekleştirecek uzay aracı, milli imkanlarla üretilecek.

 

Ayrıca yeni nesil uydu geliştirme alanında dünyayla rekabet edebilecek ticari bir marka ortaya çıkarılması hedefleniyor.

 

Ülkeye ait bölgesel konumlama ve zamanlama sistemi geliştirilmesi, uzaya erişim sağlanması ve bir uzay limanı işletmesi kurulması, uzay havası ya da meteorolojisi olarak tabir edilen alana yatırım yapılması ve bu alanda yetkinliğin artırılması ana hedefler arasında yer alıyor.

 

Türkiye'yi astronomik gözlemler ve uzay nesnelerinin yerden takibi konularında daha ileri seviyeye taşımak, ülkede uzay sanayi ekosistemini daha da geliştirmek ve bir uzay teknolojisi geliştirme bölgesi kurmak da programdaki başlıklar arasında öne çıkıyor.

21 Ocak 2024 Pazar

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız." dedi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, başkentte bir otelde düzenlenen İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, iklim krizinin küresel çapta tüm üretim ve tüketim zincirini dönüştürdüğünü, sel, yangın, çölleşme ve kuraklık gibi afetlerin sıklığının ve etkilerinin her geçen gün arttığını belirtti.

İklim göçünün her geçen gün arttığını ve insanların yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığını dile getiren Kurum, temiz suya ve gıdaya erişimin gittikçe zorlaştığını söyledi.

Dünyada yılda 2,1 milyar ton katı atık üretildiğini aktaran Kurum, "Her yıl 8 milyon ton atık okyanuslara karışıyor. Bugün dünyada her yıl üretilen gıdanın 3'te biri, yani 1,3 milyar tonu israf ediliyor. Bu israfın maliyeti 1 trilyon doları aşıyor. Son 50 yılda hava, iklim ve suyla bağlantılı 11 binden fazla afet kayıtlara geçmiştir. 2 milyonun üzerinde can kaybı ile 3,64 trilyon dolarlık ekonomik kayıp gerçekleşmiştir." diye konuştu.

Türkiye'de son yıllarda doğal afetlerin ağır sonuçlarıyla yüzleşildiğini ifade eden Kurum, bu manzara karşısında üzerlerine düşen vazifenin, sürdürülebilir ve yeşil kalkınmayı esas alan döngüsel ekonomi modeline geçmek olduğunu vurguladı.

 

Bakan Kurum, Türkiye olarak bu konuda oldukça önemli adımlar attıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim dostu ve yeşil dönüşüm eksenli bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Ülkemizi değişen ve dönüşen dünyanın değiştirici ve dönüştürücü gücü olarak görüyor, bir yandan kendi önceliklerimize odaklanıyor diğer yandan da uluslararası yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz. Bu kapsamda Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız. Bakanlık olarak bu çalışmalarımızı iki ana eksen üzerine kurduk. Dijital dönüşüm için akıllı şehirler vizyonumuz ve yeşil dönüşüm için de çevre ve iklim değişikliği alanlarında yürütmüş olduğumuz çalışmalarla bu süreci yönetiyoruz."

 

"GERİ KAZANIM ORANINI YÜZDE 60'A ÇIKARMAYI HEDEFLİYORUZ"

Türkiye'nin tarihin hiçbir döneminde, insanlığın genetiğini ilgilendiren konulara kayıtsız kalmadığını vurgulayan Kurum, ülke olarak iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadeleyi her zaman siyaset üstü ve sınır tanımayan konular olarak ele aldıklarını söyledi.

İklim değişikliğiyle mücadeleyi hem mevcut sorunların önlenmesi hem de kalkınma sürecinde iklime uyum olarak değerlendirdiklerini dile getiren Kurum, şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konuları başta olmak üzere birçok alanda önemli düzenlemeler gerçekleştirdik. Su kaynakları yönetiminden biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerine, tarım ve gıda güvencesinden enerji ve sanayiye, ulaştırmadan kentlere, sağlıktan sosyal kalkınma ve afet risk azaltmaya kadar birçok alanda iklim değişikliğine uyum için çalışıyoruz. Paris İklim Anlaşması'nı ülkemizin özgün konumunu koruyarak ve hakkaniyet ilkesini gözeterek, Gazi Meclisimizden yetki alarak onayladık. Ulusal Katkı Beyanımızda artıştan, azaltım oranımızı yüzde 21'den yüzde 41'e çıkardık.

Dünyaya örnek olan ve iklim diplomasisinde çığır açan Sıfır Atık Modelini de başarıyla uyguluyoruz. Elde ettiğimiz kazanımların yanı sıra büyük bir zihniyet dönüşümünü de gerçekleştiriyoruz. Hayata geçirdiğimiz Ulusal Depozito Yönetim Sistemi sayesinde 2035'de ülkemizdeki geri kazanım oranını yüzde 60'a çıkarmayı hedefliyoruz. Ülkemizde 2018 yılında yüzde 1,2 olan arıtılmış atık suların yeniden kullanım oranını yüzde 5,5'e çıkardık, 2030'da ise yüzde 15 seviyesini yakalamaktır."

Son 22 yılda sosyal konut ve kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ürettikleri 3,3 milyon konutu çevreye saygılı, sıfır atık uyumlu olacak şekilde inşa ettiklerini anlatan Kurum, deprem bölgesindeki 452 bin yeni konut ve iş yerini sıfır atık ve iklim değişikliğine uyumlu şekilde inşa etmeye devam ettiklerini aktardı.

Kurum, enerjide verimliliği sağlamak için tesislere Sanayide Yeşil Dönüşüm Belgesi düzenlediklerini, enerji sektöründe toplam elektrik kurulu gücü içerisindeki yenilenebilir enerjinin payını 2035'te yüzde 65'e yükselteceklerini söyledi.

Yakın zamanda çıkması beklenen İklim Kanunuyla Emisyon Ticaret Sisteminin kurulması için yürütülen çalışmaları tamamlayacaklarını dile getiren Kurum, şöyle devam etti:

"Yeşil yatırımlar için finansman mekanizmaları ve hibe programları geliştirmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin özgün ihtiyaçlarını karşılayacak Ulusal Yeşil Taksonomi yönetmeliğini 2025'de uygulamaya alacağız. Orta Vadeli Programımızda belirttiğimiz Yeşil Finans Stratejisi ve Eylem Planını süratle uygulayacağız. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda önemli bir yeri olan millet bahçeleri ve ekolojik koridorlarımızla yutak alanlarımızı daha da artıracağız. İklim değişikliğiyle yerel ölçekte mücadele etmek çok değerli olduğunu düşündüğümüz ve 81 ilde uygulamaya geçtiğimiz bir program. Bu program dahilinde 81 İl İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulları bu kapsamda çalışacak ve yerelde de iklim değişikliğine uyum bağlamında projeleri gerçekleştirecektir."

 

"UZUN DÖNEMLİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİSİNİ İSTİŞARE EDECEĞİZ"

Bakanlık olarak iklim değişikliğiyle ilgili konularda ulusal koordinasyon görevini yürüttüklerini bildiren Kurum, geçen yılki İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu toplantısında onaylanan ve 2024-2030 dönemini kapsayan İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planını hazırladıklarını belirtti.

Kurum, şunları kaydetti:

"Bugünkü toplantımızda ülkemizin 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi yol planımızı istişare edeceğiz. Yol haritamızda sera gazı emisyonuna sebep olan enerji, sanayi, tarım, ulaştırma, atık, binalar, arazi kullanımı ve arazi kullanım değişikliğiyle ormancılık sektörlerinin yanında iklim değişikliğine uyum konuları yer almaktadır. 11-22 Kasım'da, dost ve kardeş ülke Azerbaycan'da düzenlenecek COP29 Taraflar Konferansında ülkemiz adına bu platformda ortak akılla aldığımız kararları tüm dünyaya açıklayacağız. Bugünkü toplantımızda COP29 kapsamında, müzakereler ve girişimlerle ilgili değerlendirmelerde bulunacağız."

04 Kasım 2024 Pazartesi

Önümüzdeki 10 yılda geliştirilmesi planlanan ve gelecek 100 yılın en güçlü cihazları olması beklenen kuantum bilgisayarların avantajları ve riskleri neler? Türkiye, bu yeni teknolojinin neresinde? Prof. Dr. Şevki Işıklı, kuantum bilgisayarını tüm yönleriyle anlattı. İşte detaylar…

Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevki Işıklı, gelişen kuantum bilgisayarları teknolojisinin önemini kaleme aldı.

Kuantum bilgisayarların gelecek 10 yıl içinde geliştirilmesi bekleniyor. Birçok uzmana göre bu gelişme, öncelikle siber dünyada bir güvenlik kaosu yaratacak ve ardından küresel düzeyde bazı sosyo-politik değişimlere yol açacak. Peki, kuantum bilgisayarlar klasik süper bilgisayarlardan milyonlarca kat üstün işlem kapasitesine nasıl ulaşabilir? Hangi özellikleri onları bir sosyo-politik devrimci yapıyor? Kuantum uçurumun dezavantajlı tarafında kalmamak için Türkiye ne yapabilir?

 

KUANTUM BİLGİSAYARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ

Kuantum bilgi işlem birimlerine kübit denir. Bitler ve kübitler arasında birçok kritik fark bulunur. Bitler, klasik bilgisayarlarda kullanılır ve sadece 1 ya da 0’ı temsil edebilir, aynı anda tek bir enformasyonu kodlayabilir. Bunlar klasik bilgisayarların bilgi-işlem yeteneklerini kısıtlar. Klasik bitler, madeni paralar gibidir; nesnel olasılıkları tasvir ederler, yani yazı-tura atıldığında, “ya yazı ya da tura” durumunda bulunur, dik konumda bulunmazlar. Kübitler, bitlerden farklı olarak “aynı anda hem 0 hem de 1 durumunda” hatta “0 ile 1 arasındaki herhangi bir ara durumda” da bulunabilirler. Kübitler, aynı anda hem yazı hem de tura olabilen hatta dik durabilen bir sihirli paraya benzer. Kübitlerin bu özelliği, fotonların süperpozisyon karakterinden gelir.

 

Kuantum bilgisayarlara has garip bir özellik olan kübit süperpozisyonları, ölçüldüğünde yalnızca ya 0 ya da 1 değerini alırlar. Gözlemci etkisi denilen bu durum, Schrödinger’in Kedisi kutusunu açtığınızda ölü kedi ile canlı kediyi üst üste görememe durumunun yani çökme prensibinin bilgisayarlardaki uygulamasıdır. Bir kübitin gözlenmemiş durumu ile gözlenmiş durumu arasındaki fark, kuantum hesaplamanın merkezinde yer alır. Çünkü kuantum kapılarında işlem ölçümle gerçekleşir. Bu, klasik bilgisayarda olmayan bir özelliktir. Ölçümde kendini gösteren kesinsizlik ilkesi ve çökme yasası, kırılamaz kuantum şifreler yapmak için kullanılır.

 

DOLANIK KÜBİT SÜPERPOZİSYONLARI: KUANTUM IŞINLAMA TEKNOLOJİSİ

Kuantum bilgisayarlara olağanüstü yetenekler kazandıran bir başka prensip dolanıklıktır. İki veya daha fazla kübitin durumları birbirine polarize edildiğinde kübit dolanıklığı ortaya çıkar. Klasik bitler, dolanık hale getirilemezler. Örneğin klasik bitler gerçek madeni paralar gibi davranırlar. Bu durumda sağ elindeki paranın yazı olduğunu öğrendiğinde sol elindekinin durumunu öğrenmiş olamazsın, ona da ayrıca bakmak gerekir. Bu da işlemi doğal olarak uzatır. Buna karşın kübitler, dolanık hale getirilmiş iki madeni para gibi davranırlar. Dolanık madeni paraların yazı mı tura mı olduklarını öğrenmek için sadece birine bakmak yeterlidir; sağ elindeki “yazı” ise sol elindeki de “yazı” olacaktır ve bunun tersi de geçerlidir. Dolanıklık, kuantum bilgisayarlar arasında, sinyalleşme ve zaman kaybı olmaksızın enformasyon transferi yapmak gibi eşsiz avantajlar sağlar.

 

KUANTUM PARALEL HESAPLAMA: OLAĞANÜSTÜ HIZLI

İşlemleri ardışık, sırayla yapan klasik bilgisayarlardan farklı olarak kuantum bilgisayarlar, dolanık kübit süperpozisyonları sayesinde birden fazla hesaplamayı eş zamanlı olarak yapabilir. 100 kübitli bir kuantum bilgisayar 2 bin 100 farklı durumu aynı anda işleyebilir. Bu, trilyonlarca katrilyon işlem demektir ve saniyede 1 exzaflop işlem yapan en hızlı klasik süper bilgisayarların yaklaşık 40 bin yılını alır. Örneğin birçok kapınız olsun ve kilidi açılmış olan tek kapıyı bulmanız gereksin. Klasik bilgisayar, açık kapıyı bulana kadar her kapıyı tek tek dener. Kuantum bilgisayar ise aynı anda birden fazla kapıyı deneyebilir. Paralel hesaplama denilen bu özellik, kuantum paralel hesaplamayı, şifre çözmede, internet aramalarında ve devasa veri setlerini analiz etmede aşırı hızlı olağanüstü bir araç haline getirir.

 

KUANTUM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIM ALANLARI

Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecektir. Öncelikle bu hesaplama canavarlarının gündelik yaşamın bir parçası olması beklenmiyor. Kuantum bilgisayarların internette akan devasa miktardaki verinin analizinde, ultra hassas GPS cihazları ve radarlar geliştirmekte, tıbbi teşhis ve görüntülemede, ilaç geliştirmede, genetik değişiklikleri ve borsa manipülasyonlarını modellemede, karadelikler gibi klasik bilgisayarların işlem kapasitesini aşan karmaşık ve rastlantısal fiziksel yapıları simüle etmede ve en önemlisi kripto-analiz alanında kullanılması bekleniyor.

 

SAĞLADIĞI İMKANLAR VE DOĞURDUĞU RİSKLER

Kuantum bilgisayarların en sansasyonel potansiyeli ve en korkunç riski de şifrelemeyle ilgilidir. Kırılamaz kuantum şifreler, iletişim güvenliği ve veri mahremiyeti için eşsiz koruma sağlayabilir ve siber korsanlığı sonlandırabilir. Fakat siber kuantum koruma kalkanı sadece kuantum bilişim ekosistemindeki veri akışıyla sınırlı olacaktır. Buna karşın risk geniş çaplıdır. Hızlı kuantum hesaplama karşısında klasik şifreleme işe yaramayacaktır. Klasik şifrelerin sağladığı güven, şifre algoritmalarının içerdiği problemi çözmenin zorluğuna yani çözüm için gereken süreye bağlıdır. Bin yılda çözülebilecek bir klasik şifre, bugün için yeterince güvenlidir fakat kuantum bilgisayar için bir saniyede çözülebilir. Simetrik ve asimetrik hatta Block zincir şifreleri dahil olmak üzere, bugünkü dijital dünyamızın hiçbir güvenlik duvarı yeterince dayanıklı değildir. Analizlere göre finansal hizmetler, e-imzalar, SIM kartlar, modemler, kredi kartları, hükümet ve askeri sistemlerinin şifrelerinin kırılması durumunda devasa zararlar meydana gelecektir.

 

DAHA İNŞA EDİLMEDEN KUANTUM KORSANLIK BAŞLADI

Kuantum bilgisayarlar henüz geliştirilmedi, ancak kuantum siber korsanlık çoktan başlamış olabilir. Bazı teknoloji devleri ve yerel devletlerin, çözmeleri mümkün olmasa da bugünden şifrelenmiş veri toplamaya başladıklarından şüpheleniliyor. Bu potansiyel kuantum siber korsanlar, eli kulağındaki kuantum bilgisayarları kullanarak depoladıkları bu gizli verilerin şifresini yakın gelecekte çözmeyi umuyorlar. “Şimdi topla, sonra çöz” diye adlandırılan kuantum siber korsanlık hakkındaki endişeler, saygın kuruluşlar tarafından paylaşılıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İç Güvenlik Bakanlığı, gelecek 10 yıl içinde RSA şifreleme şemalarının kırılma riskine karşı federal düzeyde önlem almaya başladığını duyurdu.

 

KUANTUM ÜSTÜNLÜĞÜNE İLK KİM ULAŞACAK

Kuantum bilgisayar geliştirme yarışını başlatan Google Inc., 2019 yılında Sycamore adlı kuantum bilgisayarıyla klasik süper bilgisayarlarla en az 10 bin yıl sürecek bir işlemi 200 saniyede tamamladığını açıkladı. 2023 yılında IBM, Eagle kuantum bilgisayarıyla 100+ kübit ölçeğinde doğru sonuçlar sağladı. DARPA ile işbirliği yaparak çıtayı yükselten Microsoft ise “saniyede bir milyon kuantum işlemi” yapabilen kuantum bilgisayarını gelecek 10 yıl içinde inşa etmeyi planladığını açıkladı. Kuantum bilgisayarı geliştiren ilk kuruluş, post-kuantum denilen bir hızlı hesaplama dönemi başlatacak ve siber evrende bir tür dokunulmazlık zırhına ve orantısız bir avantaja kavuşacaktır.

 

KUANTUM TEKELİ: KUANTUM AVANTAJINA SAHİP OLANLAR

Kuantum teknolojilerinin ona sahip olanlar ile olmayanlar arasında, “kuantum uçurumu” diye adlandırılan yeni bir küresel bölünme yaratması kaçınılmaz görünüyor. Siber kuantum koruma kalkanı sağlamada ve korsanlığa karşı ABD, kuantum üstünlüğü yarışını sürdüren Microsoft ve Google gibi teknoloji devlerini bünyesinde barındırdığı için en avantajlı ülke konumunda görünüyor. ABD’li analistler, en büyük rakibin, kuantum bilgisayar geliştirme girişimlerinde bulunan Çin olduğu konusunda hemfikir. Çin’in olası bir “şifreli veri madeni rezervinin” küresel siyaset ve ekonomide kaos yaratabileceği uyarısında bulunuyorlar. Öte yandan kuantum üstünlüğüne ulaşan küresel teknoloji devleri, kuantum bilgisayar tekelini ellerinde tutmaya devam edebilirler. Bu da onların sahip olduğu ağ egemenliği bir üst seviye çıkarabilir ve bu şirketleri devletlere karşı orantısız biçimde daha güçlü kılabilir.

 

Kuantum siber korsanlığa karşı alınacak önlemler konusunda, durumun ciddiyetinin farkında olan hükümetler acele ediyorlar. ABD hükümeti, 2018 yılında “Ulusal Kuantum Girişim Yasası” çıkarttı. Bu yasayla ABD, kuantum teknolojileri için hem 1,2 milyar dolar tahsis etti hem de Beyaz Saray içinde, federal ülke genelindeki kuantum girişimlerini tek elden yönetmek üzere “Ulusal Kuantum Koordinasyon Ofisi”ni kurdu. ABD'de 2022 yılında 2035 yılına kadar riskleri azaltmayı amaçlayan bir şifre güvenliği muhtırası yayınlandı.

 

TÜRKİYE’NİN ALABİLECEĞİ ÖNLEMLER

Kuantum hesaplamayla doğrudan ilgili planlanmış veya açıklanmış bir girişime sahip olmayan Türkiye’nin, gizli belgeleri ve iletişim kanallarında akan devasa verileri koruma altına almak için atabileceği adımlar var. İlk olarak hassas hükümet verileri işaretlenmeye, sistem açıklarının bir envanteri çıkarılmaya başlanabilir. Mevcut dijital alt yapıyı, gelecekteki kuantum bilişim eko-sistemine entegre etmek için AR-GE çalışmaları yapılabilir. Türkiye tekno-devlerin egemenliğini yerel düzeyde sınırlandıracak önlemler arayabilir veya milletler arası bir girişime dahil olmayı tercih edebilir. Nihayetinde Türkiye'de tüm bu süreci yönetecek bir koordinasyon merkezi kurmakla işe başlanabilir.

02 Kasım 2024 Cumartesi