Pazartesi, 04 Kasım, 2024
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı'ya, "Milli Uzay Programı'mız kapsamında gerçekleştirdiğin bu kritik görevle çocuklarımız ve gençlerimiz başta olmak üzere tüm milletimize ilham kaynağı oldun" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin ilk insanlı uzay misyonu kapsamında, Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki ilk Türk astronot Alper Gezeravcı'ya, "Milli Uzay Programı'mız kapsamında gerçekleştirdiğin bu kritik görevle çocuklarımız ve gençlerimiz başta olmak üzere tüm milletimize ilham kaynağı oldun." dedi.
Erdoğan, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı ile canlı bağlantıyla görüştü.
Gezeravcı'ya görevinin hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, "Ülkemiz tarihindeki bu ilk ve çok önemli vazifeyi yerine getirmek için çıktığın yolda sana başarılar diliyorum. Milli Uzay Programı'mız kapsamında gerçekleştirdiğin bu kritik görevle çocuklarımız ve gençlerimiz başta olmak üzere tüm milletimize ilham kaynağı oldun. İnsanlı ilk uzay misyonumuzun Fergani, Ali Kuşçu, Cezeri gibi ilim yolcularının mirasını bir adım öteye taşıyacağına inanıyorum. Senin seyahatinle birlikte uzay çalışmalarında da artık yeni bir dönemin kapısını araladık." diye konuştu.
Erdoğan'ın, "Nasılsın? Her şey yolunda mı?" sorularını yönelttiği Gezeravcı, şöyle konuştu: "Sayın Cumhurbaşkanım, öncelikle sizi, devletimizin güçlü iradesi ve kararlılığıyla başlatılan insanlı ilk uzay görevimizi yerine getirmek için bulunduğum Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan saygıyla selamlıyorum. Çok şükür gayet iyiyim, teşekkür ederim. Göklerdeki istikbalimizin teminatı olan liderlik vizyonunuzun bir parçası olarak Türk astronot ve bilim misyonunda görev almaktan mutluluk duyuyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılında Türkiye Yüzyılı’na adım atarken bu önemli ve anlamlı görevde ülkemi temsil etmenin ve bayrağımızı Uluslararası Uzay İstasyonunda taşımanın gururunu yaşıyorum. Yıllarca uzayı, başka milletlere ait olan bir rüya olarak kabul edip hayal dahi etmekten çekinen, ben de dahil nice Türk gencine ve gelecek nesillerimize bu hayali gerçek haline getirerek hediye ettiniz. Kendimize olan öz güvenimizi ayağa kaldırmamıza ve pekiştirmemize imkan tanıdınız. Bunun için size minnettarım Sayın Cumhurbaşkanım.”
“İSTASYONUN İÇİNDE HAVADA BİR KUŞ MİSALİ ÖZGÜRCE HAREKET EDEBİLİYORUZ”
"Orada bulunmandan bizler de kıvanç duyuyoruz. Uluslararası uzay istasyonundaki görevinin şu anda hangi aşamasındasın?" diyen Erdoğan'a, Gezeravcı, şu yanıtı verdi: "Sayın Cumhurbaşkanım, öncelikle yer çekimsiz ortamda bulunmak hakikaten çok farklı bir deneyim. 8 ayı aşan süre çok yoğun bir eğitim ve titiz bir planlamanın ardından Uluslararası Uzay İstasyonu'na ulaşır ulaşmaz, görevime bu detaylı plana uygun şekilde başladım. Bu faaliyetlerin ilk adımı, Türk astronot ve bilim misyonumuzun en önemli kısmını teşkil eden bilimsel deneylerimizi hassas şartlarda istasyondaki yerlerine aktarmaktı. Deney düzeneklerimizi uzay istasyonuna olan uçuşu gerçekleştirdiğimiz Dragon kapsülünden istasyon içerisindeki deney öncesi muhafaza konumlarına naklederek bu önemli ilk adımı tamamladım. Bunun ardından da bahsettiğim planlı takvim dahilinde deneylerimize başladım. Buradaki görevim boyunca tüm bu deneyleri tamamlayıp sonuçlarını beraberinde ülkemize getirmek üzere kayıt altına alıyor olacağım. Buradaki ortamın dünyadan en önemli farkı, yer çekiminin yokluğu diyebilirim. Mikro yer çekiminde istasyonun içinde havada bir kuş misali özgürce hareket edebiliyoruz. Tabiri caizse kanatsız uçabiliyoruz. Uzay istasyonundaki bu ortama çok hızlı bir şekilde uyum sağladım. Daha Dragon kapsülünün içerisindeyken, fırlatmanın hemen ardından. Buradaki çalışmalarıma hedeflediğimiz gibi başladım ve üçüncü gün itibarıyla planladığım şekilde devam ediyorum."
"HASSAS MANEVRALARLA İSTASYONA KENETLENMEYİ GERÇEKLEŞTİRDİK"
Türk Hava Kuvvetlerinin yetiştirdiği bir pilot olarak bu görev için en uygun adayın Gezeravcı olduğunu dile getiren Erdoğan, "Fakat bu kez pilot olarak çıktığın irtifadan çok daha öteye geçtik. Eminim zorlu bir yolculuk tecrübesi yaşadın." dedi.
Gezeravcı, şöyle konuştu: "Sayın Cumhurbaşkanım öncelikle yolculuğun ilk kısmının amacı, dünyanın yer çekimine maruz kaldığımız alt atmosfer bölümünü aşarak uzaya ulaşmaktı. Bu kısım yaklaşık 10 dakika sürdü. Yolculuğumuzun en riskli ve fiziksel olarak da en zorlayıcı kısmı buydu aslında. Ardından yaklaşık 200 kilometrelik yörüngede dünya çevresinde tur atarak Uluslararası Uzay İstasyonu'yla buluşmayı planladığımız zamana uygun şekilde hız ve irtifa ayarlamalarını gerçekleştirmeye başladık. Sonrasında istasyonun bulunduğu yörüngeye çıkıp hassas manevralarla istasyona kenetlenmeyi gerçekleştirdik."
Fırlatmanın ilk 10 dakikasında çok hızlı geçen bölümden sonra dünya yörüngesindeki turun yaklaşık 36 saat sürdüğünü, fırlatma öncesinde uzman ekipler tarafından hava koşullarına, roketin ve kapsülün teknik durumuna dair sürekli takip ve kontroller yapıldığını ve mevcut planın sürekli gözden geçirildiğini ifade eden Gezeravcı, "Geçmiş kariyerinde havacılık eğitimine, girişimine, birikimine sahip eğitimli ve deneyimli bir ekip olarak her aşamada birbirimize sürekli destek ve süreci yürüten uzmanlara güvenimiz tamdı. Herhangi bir anormalliğe karşı her zaman hazırlıklıydık. Ancak sonuçta fırlatma süreci sorunsuz şekilde ilerledi çok şükür ve planladığımız şekilde Uluslararası Uzay İstasyonuna ulaştık." şeklinde konuştu.
"TÜRK BİLİM İNSANLARIMIZIN ÇALIŞMALARINA KATKIDA BULUNMAK İÇİN VERİLER TOPLUYORUM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Dünyadan yaklaşık 400 kilometre uzaklıkta yer çekimsiz ortamdasın. Bu durum seni nasıl etkiliyor?" sorusunu Gezeravcı, şöyle yanıtladı: "Sayın Cumhurbaşkanım sizin de ifade ettiğiniz gibi ISS'teki yani Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki ortamı, dünyadakinden ayıran en önemli fark, yer çekiminin mikro düzeyde oluşu ve hissettiğimiz etkilerin birçoğu da buna bağlı. Vücudumuzda, uzaya çıktığımız ilk andan itibaren daha ISS'e ulaşmadan dragonun içinde yani fırlatma sonrası içinde geldiğimiz kapsülün içindeyken bazı belirgin değişiklikleri hemen hissetmeye, görmeye başladık. Dolaşım, kas ve iskelet sistemim başta olmak üzere tüm bedenimde bu değişiklikleri halihazırda da gözlemleyebiliyorum. Örneğin burada, normalde tüm vücuduma dağılması gereken sıvılar, başta kan olmak üzere, yer çekimi olmadığı için vücudumun üst kısımlarına doğru birikiyor. Yüz, çenem bu nedenle dünyada olduğundan daha şişkin görünüyor. Yine vücut sıvılarındaki basıncın değişimi nedeniyle bazı görme sorunları ve bağışıklık sistemi zayıflıkları oluşabiliyor. Çok şükür şu ana kadar bende bunlara ilişkin hiçbir emare yok. Hiçbir problem yaşamadım. Normalde vücut ağırlığımı taşıyan iskelet ve kas sistemim burada aynı yükü hissetmiyor. Bu da kemik yoğunluğunu ve kas kütlemin burada zaman içerisinde azalmasına neden oluyor. Bu etkiyi azaltmak için özel egzersiz programları uyguluyorum. Ben şu an için bunu fazla hissetmesem de daha üçüncü günümüz, uzun süreli uzay görevlerinde bu durum çok daha fazla hissediliyor ve önemli hale geliyor. Bilim insanları, bu bahsettiğim etkileri ve daha pek çoğunu anlamak ve bunlara karşı önlemler geliştirmek için sürekli araştırmalar yürütüyorlar. Hatta ben de Türk bilim insanlarımızın bu konudaki çalışmalarına katkıda bulunmak için burada bazı deneyler yürütüyor ve veriler topluyorum şu anda."
Erdoğan da "İnsanlı ilk uzay misyonumuzun bir bilim misyonu olması, bizim için çok değerli. Böylelikle bilim literatürüne önemli katkılar sağlayacak çalışmalara Türk bilim insanları imza atmış olacak. Fizikten kimyaya, biyolojiden malzeme bilimine, orada çok farklı alanlarda gerçekleştireceğin deneylerin başarıyla tamamlanmasını ümit ediyorum." dedi.
"ÜLKEMİZİN UZAYDA YÜRÜTÜLEN İLK BİLİMSEL ARAŞTIRMALARININ SONUÇLARI ELDE EDİLECEK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkürlerini ileten Gezeravcı, deneylerinin insan sağlığı, biyoloji, biyoteknoloji, malzeme bilimleri ve fizik alanlarında farklı disiplinlerde araştırma konularını kapsadığını söyledi.
Gezeravcı, şu bilgileri verdi: "TÜBİTAK bünyesinde hazırlanan gMETAL deneyinde, kimyasal tepkimesiz koşullarda katı parçacıklar ile akışkan ortam arasında homojen bir karışımın oluşturulmasına yer çekimi etkisini araştıracağız. Savunma sanayimizde çok önemli çalışmalardan birisi. TÜBİTAK Uzay Enstitümüz tarafından ilerleyen günlerde gerçekleştirilmek üzere tasarlanan MİYOKA deneyimizde ise TÜBİTAK teknikerleri ve mühendisleri tarafından geliştirilen ve ilk defa uzayda uygulanacak bir elektronik kart üretimi teknolojisi test edilecek Sayın Cumhurbaşkanım. RASAT, Göktürk-2, İMECE ve TÜRKSAT 6A uydularımızın kartları tasarlanıp üretilirken edinilen tecrübelerden ortaya çıkan bu özgün tekniğin, milli uzay programında yer alan uzay projelerine, özellikle de Ay Araştırma Projesine paha biçilmez katkılar sağlamasını umuyoruz. Uzman deneyimiz var. Bu deneyde kapalı sistemler için yaşam destek ünitesi geliştirmeyi hedefliyoruz. ESA'ya ait Columbus modülünde devam ediyor halihazırda bu deney. UYNA deneyimiz var. Bu deneyde de yüksek sıcaklık ve mekanik aşınmalara dayanıklı yüksek ve orta entropili alaşım deneyimizi Caatsa modülünde gerçekleştiriyor olacağız. Yani burada, Japonya'ya ait KIBO modülünde gerçekleştiriyor olacağız Sayın Cumhurbaşkanım. Diğer taraftan tıp alanında uzay ortamının insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelediğimiz bir deneyimiz var. Bu deneyde radyasyona maruz kalmanın kansere neden olan baskılayıcı hücrelere etkisi incelenecek. Ayrıca yer çekimsiz ortamdan etkilenen, henüz işlevi keşfedilememiş genler ve bunların bağışıklık sistemiyle ilişkileri araştırılacak. Bu etkilerin tespit edilebilmesi için ilk önce dünyadayken kan örnekleri alındı. Şu anda da uzayda Uluslararası Uzay İstasyonu içerisinde kan örneklerim alınmaya devam ediyor. Görev sonunda dünyaya inişimizi takiben de yine kan örneği vereceğim.”
Deneyleri arasında uzay bilimine ilgi duyan genç öğrencilerin çalışmalarına özellikle yer verildiğini vurgulayan Gezeravcı, “Bu da sizin liderliğinizde, devletimizin gençlere verdiği önemin çok güzel sembollerinden bir tanesi. Çünkü onları geleceğin bilim insanları olarak görüyoruz. Örneğin, Muş Bilim ve Sanat Merkezi’nden öğrenci kardeşlerimizin, değerli öğretmenlerimizle birlikte sunmuş olduğu PRANET deneyinde propolisin, mikro yer çekimi ortamındaki bakteriler üzerindeki etkisini araştıracağız. Tüm çalışmalarımdan elde ettiğim veriler, analiz ve değerlendirme için bilim insanlarımıza ulaştırılacak Sayın Cumhurbaşkanım. Sonrasında da bu veriler değerlendirilerek ülkemizin uzayda yürütülen ilk bilimsel araştırmalarının sonuçları elde edilecek.” Diye konuştu.
“UZAY ARAŞTIRMALARI GENİŞ KAPSAMLI ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ İÇİN PLATFORM SUNUYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Orada farklı ülkelerden gelen astronotlarla da birliktesin. Onlara da Türkiye'nin selamlarını özellikle ilet. Biz uzay alanında uluslararası işbirliklerimizi güçlendirirken yürüttüğümüz çalışmalarla yeni teknolojilere öncülük etmeyi amaçlıyoruz. Bu yönüyle de uluslararası uzay istasyonunda gerçekleştirdiğin misyon çok önemli, çok kıymetli." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın selamını ekip arkadaşlarına ileteceğini söyleyen Gezeravcı, birlikte geldiği ekip arkadaşlarının ve halihazırda Uzay İstasyonu'nda göreve devam eden ekibin selamlarını Erdoğan'a iletti.
Uluslararası Uzay İstasyonu'nda diğer ülkelerden gelen astronotlarla etkileşim içinde olmanın büyük bir ayrıcalık olduğunu ve öğrenme fırsatı yarattığını dile getiren Gezeravcı, bu deneyimlerin uluslararası işbirliğinin de gücünü vurguladığını kaydetti.
Bu tür araştırmaların, ülkenin endüstriyel ve ekonomik gelişimine önemli katkılarda bulunacağını ifade eden Gezeravcı, uzay araştırmalarının uzun yıllardır yeni teknolojilerin geliştirilmesine öncülük ettiğini söyledi.
Bu şekilde ortaya çıkmış birçok teknolojinin, artık hayatın ayrılmaz parçası olduğunu vurgulayan Gezeravcı, küresel navigasyon, haberleşme ve gezegenlerdeki değişimleri izleme konusunda bu teknolojilere başvurulduğunu, bu teknolojik ilerlemelerin diğer sektörlere de yayıldığını vurguladı.
Uzay araştırmalarının, gençlerin bilim ve teknolojiye olan ilgisini de artırdığını, ülkedeki eğitimi desteklediğini dile getiren Gezeravcı, bunun da gelecekte Türkiye'de bu alanda gelişmiş insan kaynağının artmasını ve inovasyonu teşvik edeceğini kaydetti.
Uzay araştırmalarının, geniş kapsamlı uluslararası işbirliği için de bir platform sunduğunu aktaran Gezeravcı, bunun, Türkiye'nin diğer ülkelerle ekonomik ve endüstriyel alanlardaki işbirliğini geliştirmesine katkı sağladığını söyledi.
Gezeravcı, uzay alanına yapılan yatırımların çok önemli ve uzun vadeli getirilerinin olacağını bildirdi.
"AL BAYRAĞIMIZI TESLİM ETMEK İÇİN SABIRSIZLANIYORUM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu görevle birlikte çocukların ve gençlerin uzaya olan meraklarının daha da artacağını belirtti.
Erdoğan, "Belki pek çok evladımız bu alana yönelecek, senin izinden gidecek; zaten şimdiden de başladılar. 'Alper abimizin gittiği yerden ben de gideceğim gibi yaklaşımlar var.' Sen ilk astronotumuz oldun ama tabii ki son olmayacaksın. Artık Türkiye de, insanlı uzay görevi gerçekleştiren sayılı ülkeler arasında yerini aldı. İnşallah bu yolculuğumuz güçlenerek devam edecektir." dedi.
Alper Gezeravcı da şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanım, sizinle gelecek nesillere ilham kaynağı olacak bu görevim sırasında Uluslararası Uzay İstasyonundan bağlantı kurabilmek benim için büyük bir onur ve mutluluk kaynağı oldu. Kendi uydularını yıllardır milli imkanlarıyla üreten bir milletin evladı olarak uzay faaliyetleri alanında bir sonraki adımı milletim adına gerçekleştirdiğimin farkındayım. Millet olarak kendimize olan güvenimizi daha da sağlamlaştıracak bu tarihi görev konusunda ortaya koyduğunuz güçlü irade için size minnettarım. Ayrıca yüce milletimiz ve devletimizin imkanlarıyla gerçekleştirdiğimiz bu görev sırasında bana desteğini sunan ve dualarını esirgemeyen kadirşinas milletimize de şükranlarımı sunuyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Gezeravcı'ya başarılar dileyerek, "Görevini tamamlayıp inşallah yeryüzüne sağ salim, iftiharla taşıdığın ay yıldızlı bayrağımızla birlikte dönmeni temenni ediyorum. Sağlıcakla kal. Allah'a emanet ol." diye konuştu.
Gezeravcı, "Sağ olun Sayın Cumhurbaşkanım. İnşallah görevimi başarıyla tamamlayıp sizinle buluşmak ve emanet ettiğiniz al bayrağımızı teslim etmek için sabırsızlanıyorum." dedi.
22 Ocak 2024 Pazartesi
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız." dedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, başkentte bir otelde düzenlenen İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, iklim krizinin küresel çapta tüm üretim ve tüketim zincirini dönüştürdüğünü, sel, yangın, çölleşme ve kuraklık gibi afetlerin sıklığının ve etkilerinin her geçen gün arttığını belirtti.
İklim göçünün her geçen gün arttığını ve insanların yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığını dile getiren Kurum, temiz suya ve gıdaya erişimin gittikçe zorlaştığını söyledi.
Dünyada yılda 2,1 milyar ton katı atık üretildiğini aktaran Kurum, "Her yıl 8 milyon ton atık okyanuslara karışıyor. Bugün dünyada her yıl üretilen gıdanın 3'te biri, yani 1,3 milyar tonu israf ediliyor. Bu israfın maliyeti 1 trilyon doları aşıyor. Son 50 yılda hava, iklim ve suyla bağlantılı 11 binden fazla afet kayıtlara geçmiştir. 2 milyonun üzerinde can kaybı ile 3,64 trilyon dolarlık ekonomik kayıp gerçekleşmiştir." diye konuştu.
Türkiye'de son yıllarda doğal afetlerin ağır sonuçlarıyla yüzleşildiğini ifade eden Kurum, bu manzara karşısında üzerlerine düşen vazifenin, sürdürülebilir ve yeşil kalkınmayı esas alan döngüsel ekonomi modeline geçmek olduğunu vurguladı.
Bakan Kurum, Türkiye olarak bu konuda oldukça önemli adımlar attıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim dostu ve yeşil dönüşüm eksenli bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Ülkemizi değişen ve dönüşen dünyanın değiştirici ve dönüştürücü gücü olarak görüyor, bir yandan kendi önceliklerimize odaklanıyor diğer yandan da uluslararası yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz. Bu kapsamda Orta Vadeli Programda öngörülen dijital dönüşüm ve yeşil finansman mekanizmalarına ulaşmak üzere gerekli hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız. Bakanlık olarak bu çalışmalarımızı iki ana eksen üzerine kurduk. Dijital dönüşüm için akıllı şehirler vizyonumuz ve yeşil dönüşüm için de çevre ve iklim değişikliği alanlarında yürütmüş olduğumuz çalışmalarla bu süreci yönetiyoruz."
"GERİ KAZANIM ORANINI YÜZDE 60'A ÇIKARMAYI HEDEFLİYORUZ"
Türkiye'nin tarihin hiçbir döneminde, insanlığın genetiğini ilgilendiren konulara kayıtsız kalmadığını vurgulayan Kurum, ülke olarak iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadeleyi her zaman siyaset üstü ve sınır tanımayan konular olarak ele aldıklarını söyledi.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi hem mevcut sorunların önlenmesi hem de kalkınma sürecinde iklime uyum olarak değerlendirdiklerini dile getiren Kurum, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum konuları başta olmak üzere birçok alanda önemli düzenlemeler gerçekleştirdik. Su kaynakları yönetiminden biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerine, tarım ve gıda güvencesinden enerji ve sanayiye, ulaştırmadan kentlere, sağlıktan sosyal kalkınma ve afet risk azaltmaya kadar birçok alanda iklim değişikliğine uyum için çalışıyoruz. Paris İklim Anlaşması'nı ülkemizin özgün konumunu koruyarak ve hakkaniyet ilkesini gözeterek, Gazi Meclisimizden yetki alarak onayladık. Ulusal Katkı Beyanımızda artıştan, azaltım oranımızı yüzde 21'den yüzde 41'e çıkardık.
Dünyaya örnek olan ve iklim diplomasisinde çığır açan Sıfır Atık Modelini de başarıyla uyguluyoruz. Elde ettiğimiz kazanımların yanı sıra büyük bir zihniyet dönüşümünü de gerçekleştiriyoruz. Hayata geçirdiğimiz Ulusal Depozito Yönetim Sistemi sayesinde 2035'de ülkemizdeki geri kazanım oranını yüzde 60'a çıkarmayı hedefliyoruz. Ülkemizde 2018 yılında yüzde 1,2 olan arıtılmış atık suların yeniden kullanım oranını yüzde 5,5'e çıkardık, 2030'da ise yüzde 15 seviyesini yakalamaktır."
Son 22 yılda sosyal konut ve kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ürettikleri 3,3 milyon konutu çevreye saygılı, sıfır atık uyumlu olacak şekilde inşa ettiklerini anlatan Kurum, deprem bölgesindeki 452 bin yeni konut ve iş yerini sıfır atık ve iklim değişikliğine uyumlu şekilde inşa etmeye devam ettiklerini aktardı.
Kurum, enerjide verimliliği sağlamak için tesislere Sanayide Yeşil Dönüşüm Belgesi düzenlediklerini, enerji sektöründe toplam elektrik kurulu gücü içerisindeki yenilenebilir enerjinin payını 2035'te yüzde 65'e yükselteceklerini söyledi.
Yakın zamanda çıkması beklenen İklim Kanunuyla Emisyon Ticaret Sisteminin kurulması için yürütülen çalışmaları tamamlayacaklarını dile getiren Kurum, şöyle devam etti:
"Yeşil yatırımlar için finansman mekanizmaları ve hibe programları geliştirmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin özgün ihtiyaçlarını karşılayacak Ulusal Yeşil Taksonomi yönetmeliğini 2025'de uygulamaya alacağız. Orta Vadeli Programımızda belirttiğimiz Yeşil Finans Stratejisi ve Eylem Planını süratle uygulayacağız. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda önemli bir yeri olan millet bahçeleri ve ekolojik koridorlarımızla yutak alanlarımızı daha da artıracağız. İklim değişikliğiyle yerel ölçekte mücadele etmek çok değerli olduğunu düşündüğümüz ve 81 ilde uygulamaya geçtiğimiz bir program. Bu program dahilinde 81 İl İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulları bu kapsamda çalışacak ve yerelde de iklim değişikliğine uyum bağlamında projeleri gerçekleştirecektir."
"UZUN DÖNEMLİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ STRATEJİSİNİ İSTİŞARE EDECEĞİZ"
Bakanlık olarak iklim değişikliğiyle ilgili konularda ulusal koordinasyon görevini yürüttüklerini bildiren Kurum, geçen yılki İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu toplantısında onaylanan ve 2024-2030 dönemini kapsayan İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planını hazırladıklarını belirtti.
Kurum, şunları kaydetti:
"Bugünkü toplantımızda ülkemizin 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi yol planımızı istişare edeceğiz. Yol haritamızda sera gazı emisyonuna sebep olan enerji, sanayi, tarım, ulaştırma, atık, binalar, arazi kullanımı ve arazi kullanım değişikliğiyle ormancılık sektörlerinin yanında iklim değişikliğine uyum konuları yer almaktadır. 11-22 Kasım'da, dost ve kardeş ülke Azerbaycan'da düzenlenecek COP29 Taraflar Konferansında ülkemiz adına bu platformda ortak akılla aldığımız kararları tüm dünyaya açıklayacağız. Bugünkü toplantımızda COP29 kapsamında, müzakereler ve girişimlerle ilgili değerlendirmelerde bulunacağız."
04 Kasım 2024 Pazartesi
Önümüzdeki 10 yılda geliştirilmesi planlanan ve gelecek 100 yılın en güçlü cihazları olması beklenen kuantum bilgisayarların avantajları ve riskleri neler? Türkiye, bu yeni teknolojinin neresinde? Prof. Dr. Şevki Işıklı, kuantum bilgisayarını tüm yönleriyle anlattı. İşte detaylar…
Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevki Işıklı, gelişen kuantum bilgisayarları teknolojisinin önemini kaleme aldı.
Kuantum bilgisayarların gelecek 10 yıl içinde geliştirilmesi bekleniyor. Birçok uzmana göre bu gelişme, öncelikle siber dünyada bir güvenlik kaosu yaratacak ve ardından küresel düzeyde bazı sosyo-politik değişimlere yol açacak. Peki, kuantum bilgisayarlar klasik süper bilgisayarlardan milyonlarca kat üstün işlem kapasitesine nasıl ulaşabilir? Hangi özellikleri onları bir sosyo-politik devrimci yapıyor? Kuantum uçurumun dezavantajlı tarafında kalmamak için Türkiye ne yapabilir?
KUANTUM BİLGİSAYARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ
Kuantum bilgi işlem birimlerine kübit denir. Bitler ve kübitler arasında birçok kritik fark bulunur. Bitler, klasik bilgisayarlarda kullanılır ve sadece 1 ya da 0’ı temsil edebilir, aynı anda tek bir enformasyonu kodlayabilir. Bunlar klasik bilgisayarların bilgi-işlem yeteneklerini kısıtlar. Klasik bitler, madeni paralar gibidir; nesnel olasılıkları tasvir ederler, yani yazı-tura atıldığında, “ya yazı ya da tura” durumunda bulunur, dik konumda bulunmazlar. Kübitler, bitlerden farklı olarak “aynı anda hem 0 hem de 1 durumunda” hatta “0 ile 1 arasındaki herhangi bir ara durumda” da bulunabilirler. Kübitler, aynı anda hem yazı hem de tura olabilen hatta dik durabilen bir sihirli paraya benzer. Kübitlerin bu özelliği, fotonların süperpozisyon karakterinden gelir.
Kuantum bilgisayarlara has garip bir özellik olan kübit süperpozisyonları, ölçüldüğünde yalnızca ya 0 ya da 1 değerini alırlar. Gözlemci etkisi denilen bu durum, Schrödinger’in Kedisi kutusunu açtığınızda ölü kedi ile canlı kediyi üst üste görememe durumunun yani çökme prensibinin bilgisayarlardaki uygulamasıdır. Bir kübitin gözlenmemiş durumu ile gözlenmiş durumu arasındaki fark, kuantum hesaplamanın merkezinde yer alır. Çünkü kuantum kapılarında işlem ölçümle gerçekleşir. Bu, klasik bilgisayarda olmayan bir özelliktir. Ölçümde kendini gösteren kesinsizlik ilkesi ve çökme yasası, kırılamaz kuantum şifreler yapmak için kullanılır.
DOLANIK KÜBİT SÜPERPOZİSYONLARI: KUANTUM IŞINLAMA TEKNOLOJİSİ
Kuantum bilgisayarlara olağanüstü yetenekler kazandıran bir başka prensip dolanıklıktır. İki veya daha fazla kübitin durumları birbirine polarize edildiğinde kübit dolanıklığı ortaya çıkar. Klasik bitler, dolanık hale getirilemezler. Örneğin klasik bitler gerçek madeni paralar gibi davranırlar. Bu durumda sağ elindeki paranın yazı olduğunu öğrendiğinde sol elindekinin durumunu öğrenmiş olamazsın, ona da ayrıca bakmak gerekir. Bu da işlemi doğal olarak uzatır. Buna karşın kübitler, dolanık hale getirilmiş iki madeni para gibi davranırlar. Dolanık madeni paraların yazı mı tura mı olduklarını öğrenmek için sadece birine bakmak yeterlidir; sağ elindeki “yazı” ise sol elindeki de “yazı” olacaktır ve bunun tersi de geçerlidir. Dolanıklık, kuantum bilgisayarlar arasında, sinyalleşme ve zaman kaybı olmaksızın enformasyon transferi yapmak gibi eşsiz avantajlar sağlar.
KUANTUM PARALEL HESAPLAMA: OLAĞANÜSTÜ HIZLI
İşlemleri ardışık, sırayla yapan klasik bilgisayarlardan farklı olarak kuantum bilgisayarlar, dolanık kübit süperpozisyonları sayesinde birden fazla hesaplamayı eş zamanlı olarak yapabilir. 100 kübitli bir kuantum bilgisayar 2 bin 100 farklı durumu aynı anda işleyebilir. Bu, trilyonlarca katrilyon işlem demektir ve saniyede 1 exzaflop işlem yapan en hızlı klasik süper bilgisayarların yaklaşık 40 bin yılını alır. Örneğin birçok kapınız olsun ve kilidi açılmış olan tek kapıyı bulmanız gereksin. Klasik bilgisayar, açık kapıyı bulana kadar her kapıyı tek tek dener. Kuantum bilgisayar ise aynı anda birden fazla kapıyı deneyebilir. Paralel hesaplama denilen bu özellik, kuantum paralel hesaplamayı, şifre çözmede, internet aramalarında ve devasa veri setlerini analiz etmede aşırı hızlı olağanüstü bir araç haline getirir.
KUANTUM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIM ALANLARI
Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecektir. Öncelikle bu hesaplama canavarlarının gündelik yaşamın bir parçası olması beklenmiyor. Kuantum bilgisayarların internette akan devasa miktardaki verinin analizinde, ultra hassas GPS cihazları ve radarlar geliştirmekte, tıbbi teşhis ve görüntülemede, ilaç geliştirmede, genetik değişiklikleri ve borsa manipülasyonlarını modellemede, karadelikler gibi klasik bilgisayarların işlem kapasitesini aşan karmaşık ve rastlantısal fiziksel yapıları simüle etmede ve en önemlisi kripto-analiz alanında kullanılması bekleniyor.
SAĞLADIĞI İMKANLAR VE DOĞURDUĞU RİSKLER
Kuantum bilgisayarların en sansasyonel potansiyeli ve en korkunç riski de şifrelemeyle ilgilidir. Kırılamaz kuantum şifreler, iletişim güvenliği ve veri mahremiyeti için eşsiz koruma sağlayabilir ve siber korsanlığı sonlandırabilir. Fakat siber kuantum koruma kalkanı sadece kuantum bilişim ekosistemindeki veri akışıyla sınırlı olacaktır. Buna karşın risk geniş çaplıdır. Hızlı kuantum hesaplama karşısında klasik şifreleme işe yaramayacaktır. Klasik şifrelerin sağladığı güven, şifre algoritmalarının içerdiği problemi çözmenin zorluğuna yani çözüm için gereken süreye bağlıdır. Bin yılda çözülebilecek bir klasik şifre, bugün için yeterince güvenlidir fakat kuantum bilgisayar için bir saniyede çözülebilir. Simetrik ve asimetrik hatta Block zincir şifreleri dahil olmak üzere, bugünkü dijital dünyamızın hiçbir güvenlik duvarı yeterince dayanıklı değildir. Analizlere göre finansal hizmetler, e-imzalar, SIM kartlar, modemler, kredi kartları, hükümet ve askeri sistemlerinin şifrelerinin kırılması durumunda devasa zararlar meydana gelecektir.
DAHA İNŞA EDİLMEDEN KUANTUM KORSANLIK BAŞLADI
Kuantum bilgisayarlar henüz geliştirilmedi, ancak kuantum siber korsanlık çoktan başlamış olabilir. Bazı teknoloji devleri ve yerel devletlerin, çözmeleri mümkün olmasa da bugünden şifrelenmiş veri toplamaya başladıklarından şüpheleniliyor. Bu potansiyel kuantum siber korsanlar, eli kulağındaki kuantum bilgisayarları kullanarak depoladıkları bu gizli verilerin şifresini yakın gelecekte çözmeyi umuyorlar. “Şimdi topla, sonra çöz” diye adlandırılan kuantum siber korsanlık hakkındaki endişeler, saygın kuruluşlar tarafından paylaşılıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İç Güvenlik Bakanlığı, gelecek 10 yıl içinde RSA şifreleme şemalarının kırılma riskine karşı federal düzeyde önlem almaya başladığını duyurdu.
KUANTUM ÜSTÜNLÜĞÜNE İLK KİM ULAŞACAK
Kuantum bilgisayar geliştirme yarışını başlatan Google Inc., 2019 yılında Sycamore adlı kuantum bilgisayarıyla klasik süper bilgisayarlarla en az 10 bin yıl sürecek bir işlemi 200 saniyede tamamladığını açıkladı. 2023 yılında IBM, Eagle kuantum bilgisayarıyla 100+ kübit ölçeğinde doğru sonuçlar sağladı. DARPA ile işbirliği yaparak çıtayı yükselten Microsoft ise “saniyede bir milyon kuantum işlemi” yapabilen kuantum bilgisayarını gelecek 10 yıl içinde inşa etmeyi planladığını açıkladı. Kuantum bilgisayarı geliştiren ilk kuruluş, post-kuantum denilen bir hızlı hesaplama dönemi başlatacak ve siber evrende bir tür dokunulmazlık zırhına ve orantısız bir avantaja kavuşacaktır.
KUANTUM TEKELİ: KUANTUM AVANTAJINA SAHİP OLANLAR
Kuantum teknolojilerinin ona sahip olanlar ile olmayanlar arasında, “kuantum uçurumu” diye adlandırılan yeni bir küresel bölünme yaratması kaçınılmaz görünüyor. Siber kuantum koruma kalkanı sağlamada ve korsanlığa karşı ABD, kuantum üstünlüğü yarışını sürdüren Microsoft ve Google gibi teknoloji devlerini bünyesinde barındırdığı için en avantajlı ülke konumunda görünüyor. ABD’li analistler, en büyük rakibin, kuantum bilgisayar geliştirme girişimlerinde bulunan Çin olduğu konusunda hemfikir. Çin’in olası bir “şifreli veri madeni rezervinin” küresel siyaset ve ekonomide kaos yaratabileceği uyarısında bulunuyorlar. Öte yandan kuantum üstünlüğüne ulaşan küresel teknoloji devleri, kuantum bilgisayar tekelini ellerinde tutmaya devam edebilirler. Bu da onların sahip olduğu ağ egemenliği bir üst seviye çıkarabilir ve bu şirketleri devletlere karşı orantısız biçimde daha güçlü kılabilir.
Kuantum siber korsanlığa karşı alınacak önlemler konusunda, durumun ciddiyetinin farkında olan hükümetler acele ediyorlar. ABD hükümeti, 2018 yılında “Ulusal Kuantum Girişim Yasası” çıkarttı. Bu yasayla ABD, kuantum teknolojileri için hem 1,2 milyar dolar tahsis etti hem de Beyaz Saray içinde, federal ülke genelindeki kuantum girişimlerini tek elden yönetmek üzere “Ulusal Kuantum Koordinasyon Ofisi”ni kurdu. ABD'de 2022 yılında 2035 yılına kadar riskleri azaltmayı amaçlayan bir şifre güvenliği muhtırası yayınlandı.
TÜRKİYE’NİN ALABİLECEĞİ ÖNLEMLER
Kuantum hesaplamayla doğrudan ilgili planlanmış veya açıklanmış bir girişime sahip olmayan Türkiye’nin, gizli belgeleri ve iletişim kanallarında akan devasa verileri koruma altına almak için atabileceği adımlar var. İlk olarak hassas hükümet verileri işaretlenmeye, sistem açıklarının bir envanteri çıkarılmaya başlanabilir. Mevcut dijital alt yapıyı, gelecekteki kuantum bilişim eko-sistemine entegre etmek için AR-GE çalışmaları yapılabilir. Türkiye tekno-devlerin egemenliğini yerel düzeyde sınırlandıracak önlemler arayabilir veya milletler arası bir girişime dahil olmayı tercih edebilir. Nihayetinde Türkiye'de tüm bu süreci yönetecek bir koordinasyon merkezi kurmakla işe başlanabilir.
02 Kasım 2024 Cumartesi
04 Kasım 2024 Pazartesi
02 Kasım 2024 Cumartesi
02 Kasım 2024 Cumartesi
01 Kasım 2024 Cuma
30 Ekim 2024 Çarşamba