tatil-sepeti

Petro-Savaşın uzun sürmesi durumunda, Petro-Dolar Sistemi’nin de zarar göreceği, doların rezerv para olma konumunun tehlikeye düşeceği kaydediliyor. Bu ticaret savaşı, petrol ithalatçıları açısından avantaj gibi görünse de, küresel ekonomiye olumsuz yansıyacağı vurgulanıyor.

HABER: ŞEREF KILIÇLI

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan kısa sürede dünyaya yayılan Koronavirüs salgını, petrol fiyatları üzerinden küresel bir hesaplaşmanın da fitilini ateşledi. Anlaşmazlığın çıkış noktasını, Ocak ayının başında 70 dolar olan ham petrol fiyatının, küresel salgının getirdiği talep düşüşü sebebiyle Mart ayının başında 50 dolar seviyelerine inmesi oluşturdu. Suudi Arabistan’ın başını çektiği Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), 6 Mart’da Viyana’da gerçekleştirdiği olağanüstü toplantıda petroldeki fiyat düşüşünün önüne geçebilmek için günlük üretimi 1.5 milyon varil azaltma kararı aldı. Söz konusu rakamın 1 milyon varilini OPEC ülkeleri, 500 bin varilini ise Rusya başta olmak üzere diğer üretici ülkelerinin gerçekleştirmesi bekleniyordu. Ancak OPEC’in isteği Rusya’dan kabul görmedi. Dahası, Rusya OPEC’e petrol üretim kısıntısına yönelik anlaşmalarının 1 Nisan itibarıyla sona ereceğini de hatırlattı. Suudi Arabistan ise karşı hamlesini geciktirmedi.

İKİNCİ BÜYÜK DÜŞÜŞ

Rusya’nın OPEC’in üretim kısma teklifini reddetmesinin ardından, Suudi Arabistan ham petrol üretimini artırma ve satış fiyatını düşürme kararı aldığını duyurdu. Suudi Arabistan’ın bu çıkışı, ham petrol fiyatlarında 1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı’ndan sonra en büyük düşüşü yaşattı. 6 Mart’ta 45 dolar olan ham petrol fiyatı 9 Mart sabahında 31 dolar seviyesindeydi. Yüzde 30 oranındaki sert düşüş, küresel finans piyasalarında da adeta şok etkisi oluşturdu. Dikkatler artık dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan ile Rusya arasındaki restleşmeye çevrilmişti.

HANGZHOU ANLAŞMASI

Ham petrol fiyatlarındaki rekor düşüş kadar, Suudi Arabistan ile Rusya arasındaki petrol arzı işbirliğinin nasıl böyle bir mücadeleye dönüştüğü de merak ediliyordu. Zira, Çin’in Hangzhou kentinde 4-5 Eylül 2016 tarihinde gerçekleştirilen G 20 toplantısı tarihi bir anlaşmaya da ev sahipliği yapmış, Rusya ve Suudi Arabistan arasında petrol üretim düzeylerinin sınırlanmasını da kapsayan petrol piyasasında işbirliği anlaşması imzalanmıştı. Dünyanın en büyük iki petrol ihracatçısının dayanışması, kaya petrolü üretimi sayesinde dünyanın en büyük petrol üreticisi haline gelen ABD’ye karşı dün bir anlam ifade ediyordu. Bugün ise işbirliği yerini, petrol fiyatı savaşına bırakmış durumda ve yeni hamlelerinin ne olacağı konuşuluyor. OPEC üyesi ülkeler dünya ham petrolünün yaklaşık yüzde 40'ını üretiyor. OPEC'in petrol ihracatı ise uluslararası ticareti yapılan toplam petrolün yaklaşık yüzde 60'ını temsil ediyor.

HEDEF KAYA PETROLÜ

Peki, Rusya’nın hedefi ne? Yeni Koronavirüs salgını petrol talebini azaltıp ham petrol fiyatlarını düşürürken, Suudi Arabistan dolayısıyla OPEC ile neden böyle bir mücadeleye girişti? Öyle ya görünüşte Rusya’nın çıkarları gereği OPEC ülkelerle beraber hareket edip fiyatın daha da aşağılara inmesine müsaade etmemesi gerekiyordu! ABD’li enerji uzmanlarına göre, Rusya’nın mücadelesi, Suudi Arabistan’a karşı değil, ABD’li kaya petrolü üreticilerine karşı. Yani, Rusya, kaya petrolü üreticilerini zayıflatarak, pazar payını artırmak istiyor. Başarı şansı ise fiyatların uzun süre düşük seviyede kalmasına bağlı. ABD’li enerji uzmanları, kaya petrolü üreticilerinin 2014-2016 arasında da zor bir süreçten geçtiğini, brent petrolün varil fiyatının Haziran 2014'te 115 dolar iken 20 Ocak 2016'da 27.70 dolara kadar indiğini hatırlatıyorlar. Birçok iflaslar yaşanmasına rağmen ABD’li kaya petrolü üreticilerinin çalkantılı dönemden güçlenerek çıktığını da belirtiyorlar. Ancak petrol fiyatları bir süre 30 dolarlı rakamlarda kalırsa, ABD’li kaya petrolü üreticilerinin ve onlara kredi veren bankaların büyük zarar göreceği de muhakkak. Öte yandan mücadeleyi Rusya’nın ABD’ye karşı misillemesi olarak görenler de var. ABD, 2019 yılı sonunda, Kuzey Akım 2 projesinde yer alan Avrupalı şirketlere yaptırım uygulama kararı almıştı. Karar, Rusya ve Almanya’dan tepki almıştı. Ayrıca ABD, geçtiğimiz Şubat ayında, Rus petrol şirketi Rosneft’in yan iştirakine, Venezuela'yla alakalı faaliyetleri nedeniyle yaptırım kararı almıştı. Yine o karar da Rusya’dan büyük tepki almıştı.

CARİ AÇIKTA AVANTAJ GETİREBİLİR

Düşük ham petrol fiyatı devam ederse Türkiye bundan nasıl etkileneceği konusu da bu süreçte öne çıkmış durumda. Türkiye'nin 2019 yılındaki toplam enerji ithalatı 41 milyar dolar olarak gerçekleşti ve enerji ithalatı cari açıkta büyük bir paya sahip. Enerji Ekonomisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, petrol fiyatlarında hızla düşen fiyatların Türkiye ekonomisine önemli katkılar sağlayacağını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “2019 yılı Brent petrol ortalama varil fiyatı 64.37 dolardı ve Türkiye’nin ithalatı yaklaşık 263 milyon varil olarak gerçekleşti. Yani ham petrol için kabaca 17 milyar dolar civarında ödeme yaptık. 2020 yılı varil fiyatı bugünkü seviyeden hesaplarsak, ortalama 35 dolardan aynı miktar için 9 milyar dolar ödeme yapacağız. Ham petrol bugünkü fiyat seviyesinde kalırsa 8 milyar dolar daha az ödeyeceğiz. Kasamızda kalacak bu para makroekonomik dengelere de yansıyacak.”

DOĞALGAZ FATURASINA YANSIR MI?

Petrolde düşük fiyatın en az iki çeyrek devam etmesi durumunda Türkiye’nin doğalgaz faturası da düşecek. Petrol Mühendisleri Odası Enerji Politikaları Çalışma Grubu Başkanı Necdet Pamir’in yorumu ise şöyle: “Doğalgaz fiyatları, geçmiş 6 ayın bazı petrol ürün fiyatlarının ortalamaları üzerinden hesaplanıyor. Hatta İran formülü geçmiş 9 ay ortalamasını alır. Uzun sürerse, Türkiye olumlu etkilenir.” Ancak bazı önemli petrol üreticilerinin Türkiye’nin de önemli ihracat ve turizm pazarları olduğunu unutmamak gerekiyor. Ekonomist Dr. Zeki Ulvi Suvarioğlu; “Koronavirüs salgını etkisi devam ederken, petrolde yaşanan bu şok dünya genelinde ticaret ve üretimde azalmalara ekonomik durgunluklara da neden olacaktır” uyarısında bulunuyor.

HANGİ ÜLKE DAHA AVANTAJLI?

Suudi Arabistan ile Rusya’nın petrol fiyatı savaşında iki ülkenin ekonomik gücü de karşı karşıya gelecek. IMF rakamlarına göre, 2019 yılı sonu itibarıyla Suudi Arabistan’ın 512 milyar dolar, Rusya’nın 517.5 milyar dolar döviz rezervi var. Suudi Arabistan varil başına 10 doların altında maliyetle, Rusya ise 30 dolar maliyetle üretim yapabiliyor. Suudi Arabistan petrolü ucuza üretebilirken, kamu bütçesini dengelemek için varil başına 83.60 dolara ihtiyacı var çünkü gelirleri neredeyse sadece petrol gelirine bağlı. Rusya'nın ise kamu bütçesini dengelemesi için varil başına 42.40 dolara ihtiyacı var. 6 Mart’da başlayan petrol fiyatı savaşından sonra Suudi Arabistan’ın varil başına 12 ila 20 dolar arasındaki fiyat üzerine hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Rusya tarafı ise 6 ila 10 yıl boyunca varil başına 25 ila 30 dolar arasında fiyat savaşına dayanabileceklerini açıkladı. JP Morgan'ın analistleri ise Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarını uzun süre varil başına 60 doların altında tutabileceğini düşünmüyor.

PERDE ARKASINDA PETRO-DOLAR SAVAŞI VAR

Son on yılda kaya petrolü devrimiyle ABD petrol üretiminde tabiri caizse altın çağını yaşıyor. ABD eski Başkanı Barack Obama, 2015 yılı sonunda ABD'nin ham petrol ihracatını engelleyen yasağı kaldırdı. Öyle ki dünyanın en büyük petrol üreticisi ve tüketicisi olan ABD'nin Eylül 2019’daki petrol ihracatı, 1973'ten bu yana ilk defa petrol ithalatını geride bıraktı. Kaya petrolü üretimi ABD’yi, Rusya ile Avrupa pazarında karşı karşıya getirdi. Rusya’nın pazar payını korumak için ABD’li kaya petrolü üreticileriyle mücadelesi var fakat sahnenin arkasında çok daha önemli bir mücadele daha var. O da petro-dolar savaşı. 1973 Petrol Krizi sonrası kurulan petro-dolar sistemi en başta Rusya tarafından sorgulanıyor. Bu sistem, 1975 yılında, ABD’nin Suudi Arabistan ve OPEC’i de kapsayan bir anlaşmasına dayanıyor. Anlaşmaya göre, OPEC ülkeleri, petrolün satışını yalnız dolarla yapıyor ve petro-dolarlar ABD banka sistemi üzerinden mali piyasalarda çeşitlendiriliyor. Dolar böylece rezerv para olma konumu da sürdürmüş oluyor. Petrol fiyatlarında başlayan savaş, Rusya’nın petro-dolar sistemine karşı bir hamlesi olarak da görülüyor.

19 Mart 2020 Perşembe

Etiketler : Gündem

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, yalan haberlerle kasıtlı şekilde gündem oluşturulmaya çalışıldığını ifade ederek, "Dedikodulara itibar etmeyiniz. Cumhurbaşkanımızın tam destek verdiği programımızı daha da güçlendireceğiz. Hedeflere ulaştığımızda vatandaşlarımızın refahı kalıcı olarak artacak" dedi.


 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Bir süredir yalan haberlerle kasıtlı bir şekilde gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Vatandaşlarımızdan istirhamım; üretilen dedikodulara itibar etmeyiniz ve politikalarımız ile ilgili bizden duymadığınız hiçbir haber veya söylentiye lütfen inanmayınız." diye konuştu.

 

Sosyal medya hesabı X'ten açıklamalarda bulunan Bakan Şimşek şu ifadeleri kullandı:

 

"PROGRAMIMIZI DAHA DA GÜÇLENDİRECEĞİZ"

 

Bir süredir yalan haberlerle kasıtlı bir şekilde gündem oluşturulmaya çalışılıyor. 

 

Bizim derdimiz memlekete hizmet, gündemimiz yoğun. Bu zor coğrafyada ülkemizin sorunlarını çözmek, potansiyelini ve performansını artırmak için yapacak çok işimiz var.  

 

Enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak, bütçe disiplini tesis etmek ve yapısal sorunları çözmek konusunda kararlıyız.   

 

Cumhurbaşkanımızın başından beri tam destek verdiği programımızı daha da güçlendireceğiz. 

 

Programımız hedeflerine ulaştığında, vatandaşlarımızın refahı da kalıcı olarak artacaktır.

 

Vatandaşlarımızdan istirhamım; üretilen dedikodulara itibar etmeyiniz ve politikalarımız ile ilgili bizden duymadığınız hiçbir haber veya söylentiye lütfen inanmayınız.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : Hazine Maliye Bakanlığı Mehmet Şimşek

Bu yıl üç büyük uluslararası kredi derecelendirme kuruluşundan not artırımı alan tek ülke olan Türkiye'nin, S&P Global Ratings'ten kasımdaki değerlendirmede yeni bir not artışı daha alması bekleniyor.


 

Türkiye'nin makroekonomi politikalarındaki değişimin ardından, Fitch Ratings, Moody's ve S&P Global Ratings, ülkenin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yükseltti. Fitch Türkiye'nin notu son değerlendirmesinde "BB-"ye, Moody's iki basamak artışla "B3"ten "B1"e ve S&P Global Ratings de "B"den "B+"ya yükseltti.

 

Söz konusu kuruluşlardan S&P Global Ratings'in, 1 Kasım'da Türkiye'ye ilişkin bu yılki ikinci değerlendirmesini açıklaması bekleniyor.

 

S&P Global Ratings Kıdemli Direktörü Frank Gill, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ve 1 Kasım'daki değerlendirmeye ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye ekonomisinde politika değişikliğinin ardından başta dış göstergeler olmak üzere bazı kredi derecelendirme ölçütlerinin iyileştiğini ve bunlar arasında en önemlilerinden birinin net döviz rezervlerindeki artış olduğunu dile getirdi.

 

Cari açığın da çok hızlı şekilde daraldığını ve bu yıl için cari açığın gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 1'inin biraz üzerinde seyretmesini beklediklerini ifade eden Gill, Brent petrol fiyatlarının düşmeye devam etmesinin, cari açıktaki daralmaya katkı sunduğunu aktardı.

 

Gill, Türkiye'nin net altın ithalatındaki düşüşün de cari açığın azalmasına olumlu yansıdığını ve bunun çok önemli bir gelişme olduğunu belirterek, net altın ithalatının azalmasının yanı sıra Türk lirası mevduat faizlerinin yüzde 60'lara yaklaştığı göz önünde bulundurulduğunda, altın gibi riskten korunma ürünlerinin hane halkı ve firmalar için daha az cazip hale geldiğini anlattı.

 

Kredi notu kararlarında net rezerv seviyeleri ve cari açıktaki pozitif eğilim başta olmak üzere birçok göstergeyi dikkate aldıklarını vurgulayan Gill, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bizim için önemli sorulardan biri Türkiye'de kamu maliyesinin yönünün ne olacağı. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek için yetkililerin tüketici talebini azaltması gerekiyor, bu da daha düşük büyüme anlamına gelir ve daha düşük büyüme genellikle daha zayıf mali sonuçlara yol açabilir. Bahsettiğim gibi not kararı için gözden geçirilecek birçok gösterge var. Türkiye'deki ekonomi politikası değişiminin bir yıllık bir düzeltme değil, ekonomiyi enflasyondan arındırmak için çok yıllık bir süreç olduğu göz önüne alındığında, kendimize Türk hükümetinin önümüzdeki birkaç yıl boyunca politikaya bağlı kalıp kalmayacağını sormak zorundayız. Bizim temel tahminimiz, bağlı kalacakları yönünde. Bunu bir yıldan fazladır sürdürüyorlar ve ancak ana senaryomuza ilişkin 'tasarruf yorgunluğu' riskleri de mevcut. Pozitif bir görünüme sahip olduğunda, (Türkiye için kasımda) not artışı mümkün. Net rezervlerdeki iyileşme ve cari açığın hızlı şekilde daralması çok önemli. Not artışı kararı büyük ölçüde bu iki faktöre bağlı diyebiliriz. Ayrıca, Türkiye'nin enerji ve altın ithalatındaki gerileme de çok önemli gelişme. Bu arada, not kararı için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) faiz politikasına da bakacağız."

 

YIL SONU ENFLASYON BEKLENTİSİ YÜZDE 43, 2025 İÇİN YÜZDE 23

 

Frank Gill, Türkiye'ye ilişkin enflasyon beklentilerini de paylaşarak, Türkiye'de yıllık manşet enflasyonun yüzde 52 ile hala oldukça yüksek seviyede bulunduğunu ve enflasyonu düşürmenin zaman aldığını vurguladı.

 

Çok yüksek kalmaya devam eden hizmet enflasyonuna karşın gıda enflasyonunun hafiflediğini aktaran Gill, "Enflasyonu düşürmek muhtemelen birkaç yıl alacak. Bu nedenle Türkiye'de enflasyonun 2027'ye kadar tek haneli rakamlara düşeceğini öngörmüyoruz. Kademeli bir dezenflasyon süreci bekliyoruz. Bu yıl sonu için enflasyon öngörümüz yüzde 43, 2025 sonu için yüzde 23 ve 2026 sonu için yüzde 10 seviyesinde. 2027 sonunda enflasyonun yüzde 10'un altına gerileyeceğini öngörüyoruz." ifadesini kullandı.

 

Gill, yavaş gerçekleşmesi beklenen dezenflasyon sürecinin önemli bir ayağının Türk lirasının dolar ve avro karşısında "çok az değer kaybetmesinin sürdürülmesi" olduğunu belirterek, "Gelecek yıl Türk lirasının enflasyonun altında değer kaybedeceğini düşünüyoruz." dedi.

 

TCMB, KASIMDA "TEMKİNLİ GEVŞEME" BAŞLATABİLİR

 

TCMB'nin para politikası kararlarını yakından izlediklerini söyleyen Gill, manşet enflasyonun yüzde 50'nin üzerinde olduğu düşünüldüğünde, Bankanın para politikasını çok erken gevşetmesinin bir risk olduğunu dile getirdi.

 

Gill, "Bizim temel senaryomuz Merkez Bankasının yılın son çeyreğinde çok temkinli şekilde faiz indirimine başlayabileceği yönünde. Bu muhtemelen kasımda olabilir ancak buradaki 'temkinli yaklaşımı' vurgulamak gerek." değerlendirmesinde bulundu.

 

TCMB'nin politika faizinin bu yıl sonunda manşet enflasyonun üzerinde olacağını öngördüklerini ifade eden Gill, "Enflasyonun yıl sonunda yüzde 42-43 seviyesinde olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle politika faizinin kesinlikle yüzde 45'in altına inmesini beklemiyoruz." diye konuştu.

 

Gill, özellikle 2025'in mali konsolidasyon açısından önemli olduğunu ve Orta Vadeli Program'da iddialı mali sıkılaşma tedbirlerinin bulunduğunu vurgulayarak, "Mali sıkılaşmanın büyük bir kısmı 2025'te devreye girecek. Bu nedenle ilk olarak iddialı mali hedefler ve ayrıca talepteki yavaşlama nedeniyle 2025 biraz zor olabilir. Bu yüzden, önümüzdeki yıl politika yapıcıların yeniden dengeleme programına bağlı kalıp kalmayacaklarının gerçekten test edilebileceğini düşünüyoruz." görüşünü paylaştı.

 

"RESESYON ÖNGÖRMÜYORUZ"

 

Gill, Türkiye'de tüketici talebinin yavaşlamaya başladığını belirterek, "Bu yıl yüzde 3,6 ekonomik büyüme bekliyoruz, büyümenin gelecek yıl yüzde 2 seviyesine gerileyeceğini tahmin ediyoruz. Ancak biz Türkiye'de bir resesyon beklemiyoruz. 2025'teki yavaşlamanın ardından, 2026'da yüzde 3'e ulaşan bir toparlanma öngörüyoruz. Türkiye ekonomisinde 2019'daki gibi keskin bir yavaşlama olabilir ancak herhangi bir takvim yılı için negatif bir büyüme beklemiyoruz." öngörüsünü dile getirdi.

 

Türkiye'nin oldukça güçlü, çeşitli ve açık bir ekonomisi olduğunu kaydeden Gill, özel sektörün dirençli olduğunu belirtti.

 

Gill, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasının birçok avantaj sağladığına işaret ederek, "Türkiye, özellikle ekonomik açıklık açısından diğer gelişmekte olan ülkeler olan Arjantin ve hatta Brezilya'nın sahip olmadığı avantajlara sahip, özellikle ekonomik açıklık noktasında. Bu da iç talep zayıfsa şirketlerin ihracata odaklanabileceği anlamına geliyor." dedi.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : NotArtışı derecelendirme kredi