HABER: HAMİT KARDAŞ

İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oya Dağlar Macar, 25 bin yıl önce, henüz mikrobun bile keşfedilmediği tarihlerde insanoğlunun hastalıkların gücünü keşfederek, mikroorganizmaları biyolojik silah olarak kullandığını söyledi.

Tarihteki önemli salgınları değerlendiren Prof. Dr. Dağlar Macar, M.Ö. 598’de Atinalı Solon’un Krissa kenti kuşatması sırasında ishal yapıcı bir bitkiyi su depolarını zehirlemek için kullandığını hatırlatarak, “Kırım Tatarları, 1346’da Ceneviz kuşatması sırasında vebadan ölmüş ve parçalanmış insan cesetlerini mancınıklarla şehre attı ve büyük bir veba salgını başlatarak, şehri kolayca ele geçirdi. Bu olay, Avrupa tarihinin en büyük pandemisi olan veba salgınını başlatan en yaygın iddia” dedi.

AVRUPA’NIN KARA ÖLÜMÜ

Prof. Dr. Dağlar Macar, 14. yüzyıldaki bu veba salgınının 25 milyon kişinin ölümüne yol açtığını, böylece Avrupa nüfusunun üçte birini yok ettiğini söyledi. Vebanın Avrupa’da kara ölüm diye adlandırıldığını ifade eden Prof. Dr. Dağlar Macar, şöyle konuştu: “Vebanın yarattığı tahribat, Avrupa’da siyasi, ekonomik ve toplumsal birçok dönüşüme neden oldu. Veba, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkiledi. Osmanlı’da ‘taun’ olarak bilinen veba, Allah’ın günahkâr kullarına cezası olarak görüldü, hastalığa karşı muskalar yazıldı, tütsüler yakıldı ve yatsı ezanından önce minarelerden Ahkaf suresi okutuldu. Veba, 18. yüzyılda yeniden nüksederek, büyük çapta ölümlere neden oldu. Ancak antibiyotiğin bulunmasıyla sona erdi.”

İNSANLIĞIN KORKULU RÜYASI

Salgın hastalıkların bilimsel gelişmeler ve yaygın aşılama sayesinde 20. yüzyılda büyük oranda etkisini yitirdiğini dile getiren Prof. Dr. Oya Dağlar Macar, “Ancak salgın hastalıklar modern dünyada başka formlarda insanlığın hâlâ korkulu rüyası olmaya devam ediyor” dedi.

Kentleşme, yol yapımı ve tarım için yaban hayvanlarının yaşam alanlarının yok edilmesi, vahşi hayvan ticareti ya da evcilleştirmesi gibi müdahalelerin bilinmeyen birçok virüs ve bakterinin hayvandan insana geçerek salgın hastalıklara dönüşmesine neden olduğunun altını çizen Prof. Dr. Dağlar Macar, sözlerini şöyle tamamladı: “Yapılan araştırmalara göre, 1940’lardan sonra ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların yüzde 60’ı, hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar. Son yıllarda meydan gelen HIV, Ebola, Batı Nil virüsü, SARS, kuş gribi, domuz gribi ve son olarak Covid-19 salgını bunlara örnek gösterilebilir. Dolayısıyla bulaşıcı hastalıklar ile mücadele, tarihin tozlu sayfalarında kalmayıp, dünyanın en önemli gündemlerinden biri haline geliyor. Bu yüzden Covid-19 salgınını sadece bir felaket olarak görmek yerine, geçmişe dönüp bir durum değerlendirmesi yapmak ve bu hastalıktan dersler çıkarmak hepimizin sorumluluğu.”

KOLERA VE KARANTİNAYA İSYANLAR

Salgınhastalık tarihinde koleranın da önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Oya Dağlar Macar, bu hastalığın 1817’de Hindistan’da başlayıp tüm Asya’yı sararak Avrupa kıtasına ulaştığını ve pandemi halini aldığını kaydetti. Koleranın 1831’de Osmanlı Devleti’nde de görüldüğünü, hastalığın önlenmesi için ilk kez karantina tedbirlerinin uygulandığını ifade eden Prof. Dr. Dağlar Macar, “Dönemin padişahı II. Mahmud, Avrupa’daki karantina uygulamalarını inceleterek bir risale hazırlattı. Ayrıca halkın tepkisini önlemek için Şeyhülislam’dan karantinanın şeriata uygun olduğuna dair bir fetva aldı. Buna rağmen karantina uygulamaları halkın tepkisini çekti ve imparatorluğun pek çok yerinde karantina isyanları çıktı” dedi.

SAVAŞ DEĞİL, SALGIN ÖLDÜRDÜ

Bulaşıcı hastalıkların özellikle savaş dönemlerinde büyük çapta ölümlere yol açtığına dikkat çeken Prof. Dr. Oya Dağlar Macar, şunları söyledi: “Cephede ölen asker sayısından daha fazla insanın salgın hastalıklardan dolayı yaşamını yitirdiği bir gerçek. Örneğin Balkan Savaşı sırasında görülen kolera salgınında askerlerin büyük çoğunluğu savaş yaralanmalarından değil, başta kolera olmak üzere salgın hastalıklardan hayatını kaybetti. Birinci Dünya Savaşı’na tifüs damgasını vurdu; Avrupa ve Asya'da 25 milyon kişi hastalandı. Savaşın sonunda korkunç bir yıkıma yol açan ve 20. yüzyıla damgasını vuran hastalık ise İspanyol gribi oldu. 1918 yılında ABD’de ortaya çıkan bu salgın, çok büyük bir hızla tüm dünyaya yayıldı ve 50-100 milyon insanın ölümüne yol açarak, insanlık tarihinin bilinen en büyük salgını oldu. Milli Mücadele’de de salgın hastalıklar Türk askerinin yakasını bırakmadı. 9 bin 167 asker cephede yaralanarak, 22 bin 690 asker ise hastalıklardan dolayı yaşamını kaybetti.”

07 Mayıs 2020 Perşembe

Etiketler : Üniversitemiz

HAMİT KARDAŞ

İstanbul Ticaret Üniversitesi tarafından 19-25 yaş aralığında, farklı sosyoekonomik bölgelerden 1.000 kişiyle görüşülerek hazırlanan ‘Z Kuşağını Tanımak: Değerler, Tercihler, Görüşler’ başlıklı rapor, kamuoyu ile paylaşıldı. Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aşkın ve akademisyenler Dr. Öğr. Üyesi Ayşen Baylak Güngör, Öğr. Gör. Dr. Ezgi Tan ve Öğr. Gör. Yasemin Kuş tarafından hazırlanan rapor, akademisyenler ve öğrencilerin katılımıyla açıklandı.

Raporun tanıtım programında konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Elçin Aykaç Alp, farklı kuşakların birbirini tanıması ve anlayabilmesi, kuşaklar arası iletişimin artması için bu tarz çalışmaların önemli olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Rüstem Aşkın da rapor hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Aşkın, raporun amacını; Z Kuşağı olarak adlandırılan ve Türkiye’nin toplam nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan genç nüfusun şartlarını, değerlerini, toplumsal sorunlara yaklaşımını, politik eğilimlerini, kendilik algısı ve kişilik özelliklerini, duygularını, kaygılarını, eğitim ve aile gibi temel alanlardaki düşünce ve beklentilerini anlamak ve değerlendirmek olarak açıkladı.

EĞİTİM DURUMLARI

Çalışmaya dahil olan katılımcılardan 651’i (yüzde 65.1) lise mezunu, 150’si (yüzde 15) lisans mezunu, 141’i (yüzde 14.1) ön lisans mezunu, 32’si (yüzde 3.2) ortaokul mezunu. 24 (yüzde 2.4) katılımcı ise herhangi bir okuldan mezun olmadığını bildirdi.

Katılımcıların yüzde 76.8’i aileleriyle birlikte yaşıyor. Yalnızca 293 (yüzde 29.3) katılımcı, aile aylık gelirlerinin 10 bin TL ve üzerinde, diğerleri ise daha alt düzeyde olduğunu beyan etti. Kişisel bir bilgisayara sahip olduğunu beyan eden katılımcı oranı ise yüzde 71.

MUTSUZ VE SİNİRLİLER

Mutsuzluk duygusunu ne sıklıkla yaşadıkları sorusuna, gençlerden yüzde 65.8’lik bir oranda ‘ortalama veya fazlasıyla’; sinirlilik duygusunu ne sıklıkla yaşadıkları sorusuna ise yüzde 73.5’lik bir oranda ‘ortalama veya fazlasıyla’ cevabı alındı. Anne babalarınca beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığı sorusuna verilen cevaplar, önemli bir kesimin (yüzde 65) bu konudaki düşüncesinin olumlu olduğu yönünde.

EŞTE MERHAMET

Katılımcıların en çok önem atfettikleri konular; özgür olmak (yüzde 79.9), adil ve refah içinde bir toplumda yaşamak (yüzde 79.4) ile hayatına yön verebilmek (yüzde 73.8) şeklinde sıralandı. Eşte bulunması beklenen en önemli özellikler merhamet/yardımseverlik (yüzde 73.8), ahlaklı olmak (yüzde 73.1) ve fedakarlık (yüzde 61.1) şeklinde bildirilirken, bu cevaplarda kadın katılımcıların oranı daha yüksek. Evlenme ve çocuk sahibi olmaya erkek katılımcıların daha fazla önem atfettikleri gözlendi.

Raporun tam metnine üniversitenin internet sitesinden ulaşılabiliyor.

İŞSİZLİK EN ÖNEMLİ SORUN

Katılımcılar; kendileri için en önemli üç sorunu sırasıyla yüzde 69.3 oranında işsizlik, yüzde 65.7 oranında yoksulluk, yüzde 64.9 oranında şiddet ve zorbalık olarak açıkladı. Kaygı duydukları konular arasında ise ülkenin ekonomik durumu (yüzde 76.6), geleceklerine ilişkin kaygıları (yüzde 72.4) ile kariyer ve iş imkânlarına ilişkin kaygıları (yüzde 68.5) en üst sırada yer alıyor.

PANDEMİNİN ETKİLERİ

Pandemi nedeniyle gençlerin yüzde 60’ı psikolojik durumlarının, yüzde 55’i eğitim hayatlarının olumsuz etkilendiğini, yarısı ise ekonomik durumlarının bozulduğunu belirtti.

GENÇLERİN YÜZDE 32’Sİ YURT DIŞI KARİYER PLANLIYOR

Daha iyi eğitim, kariyer ve iş amacıyla yurt dışında yaşamak isteyenlerin oranı yüzde 32 iken, yine aynı amaçlarla yurt dışında bulunmak ve daha sonra ülkeye dönmek isteyen gençlerin oranı da yüzde 31.3 oldu. Her iki tercihte de kadınlar daha yüksek oranı oluşturuyor.

24 Ekim 2022 Pazartesi

Etiketler : Üniversitemiz

2019 yılına kadar İstanbul Ticaret Üniversitesi Sanayi Politikaları ve Kalkınma Merkezi, bu tarihten itibaren ise OSTİM Teknik Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen the Smart Economic Planning and Industrial Policy (SEPIP) Conference sona erdi.

Konferansa Türkiye’nin yanı sıra Japonya, ABD, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avustralya, İtalya ve Arjantin’den çok sayıda konuşmacı katıldı.

TİCARET’ten Sanayi Politikaları ve Kalkınma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Betül Gür, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Balcı ve Sanayi Politikaları ve Teknoloji Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Sabri Öz’ün bilim kurulu üyesi olarak yer aldığı SEPIP 2022’de, TİCARET öğretim üyelerinin ve doktora öğrencilerinin katıldığı bir panel oturumu gerçekleştirildi.

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Elçin Aykaç Alp’ın moderatörlüğünde yapılan panelin ana teması ‘teknolojik ve dijital dönüşüm’ oldu. Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Ekmekçi, ‘enerji verimliliğinde dijital dönüşüm’, Sanayi Politikaları ve Teknoloji Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Sabri Öz ‘çip krizi ve sektörel, bölgesel yansımaları’, Sanayi Politikaları ve Teknoloji Yönetimi doktora öğrencilerinden Selçuk Bayer ise ‘sağlık sektöründe dijital dönüşüm’ konuşmalarıyla panelde yer aldı.

17 Ekim 2022 Pazartesi

Etiketler : Üniversitemiz