Amasya Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Bahadır Keskin, "Kalkınma Yolu, Avrupa ile ulaşımı Hayfa Limanı ya da Süveyş Kanalı'na bağımlılıktan kurtarıp Arap Yarımadası'na eşsiz bir alternatif sunabilir" dedi.


 

Amasya Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Bahadır Keskin, Türkiye, Irak, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında imzalanan "Kalkınma Yolu" mutabakat zaptını ve Kalkınma Yolu Projesi'nin Körfez'e etkilerini değerlendirdi.

 

Türkiye, Irak, Katar ve BAE arasında "Kalkınma Yolu" mutabakatı imzalandı. Kuveyt ve Suudi Arabistan bu mutabakat zaptına katılmadı. Bu ülkeler Kalkınma Yolu Projesi'ne neden katılmıyor?

 

Esasında bu ülkelerin Kalkınma Yolu'na "katılmadığını" söylemek için erken. Uzun vadeli bir plandan bahsediyoruz ve bazı bölge ülkeleri projeye temkinli yaklaşmayı tercih ediyor. İlerleyen aşamalarda yeni gelişmeleri ve yeni ortakların katılımını görebiliriz.

 

Suudi Arabistan projeye katılma niyetini beyan eden ilk ülkelerden biriydi. Suudi Arabistan'ın projeye finansman sağlaması, altyapı yatırımları yapması ve ülkenin kuzeybatısındaki Arar Sınır Kapısı'nı aktif hale getirmesi konuları gündeme gelmişti. Buna rağmen Riyad yönetimi Türkiye, Avrupa ve Orta Koridor'a bağlantı sağlayabileceği bu projenin mutabakat zaptına katılmadı. Riyad yönetiminin, Kalkınma Yolu'nun Irak pazarında zaten kendisini hissettiren Türk ihracatçılarının etkisini daha da artırmasından kaygılandığı söylenebilir. Suudi kanadı bunu sıfır toplamlı bir denklem olarak görüyor. Oysa Türkiye’nin Irak’taki etkisi, İran’ın dengelenmesinde Körfez adına avantaj sağlayacaktır. Ayrıca Kalkınma Yolu faaliyete geçtiğinde, Irak’taki Körfez yatırımlarının da önünü açacaktır. Nitekim Türkiye, bu projeyi Irak’taki etkinliğini kendi çıkarlarını maksimize etme bağlamında sıfır toplamlı bir denklem üzerinden okumuyor. Aksine Türkiye, Kalkınma Yolu'na Irak’taki istikrarın bölgesel ekonomik entegrasyona, dolayısıyla kazan-kazan mantığıyla bütün aktörlere fayda getirecek bir proje olarak bakıyor.

 

Şu aşamada Suudi Arabistan’ın masasında kendisine ait mega projeler ve Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi alternatif projeler mevcut. Riyad’daki karar alıcılar öncelikle kendi mega projeleri ve IMEC’e odaklanacak fakat Kalkınma Yolu’nu da dikkatle takip edecekler. Zira, BAE ve Katar gibi bölgesel rakiplerin dahil olacağı bir projenin dışında kalmak istemeyeceklerdir.

 

Kuveyt cephesindeyse durum biraz daha farklı. Öncelikle Irak’la 1990’daki işgalden günümüze uzanan, tam manasıyla çözülememiş tarihsel bir husumet ve bazı anlaşmazlıkları var. Fav Limanı’nın kullanılmasında Kuveyt’in Bubiyan Adası’nın konumu, komşular arasındaki iletişim kanallarının her daim açık kalmasını gerekli kılıyor. Ayrıca Fav Limanı, Kuveyt’in büyük yatırım yaptığı ve inşası devam eden Mübarek Limanı için çok ciddi bir rakip olacak. Gerek Mübarek Limanı’nın uzun zamandır tamamlanamaması gerekse Kalkınma Yolu’nun dışında kalınması Kuveyt'te eleştirilere yol açıyor. Ulusal Meclis içerisinden vekiller, hükümeti “büyük projeleri ve bölgesel ilişkileri yönetememekle” suçluyor. Dolayısıyla projede somut adımların atılması, Kuveyt’in yol haritasında bazı değişiklikleri beraberinde getirebilir.

 

Türkiye ile Irak arasındaki yakınlaşma ve Türk diplomasisinin Ali es-Sistani gibi isimlerle oluşturacağı sağlıklı diyalog kanalları Körfez için güven ortamını tesis edebilir. Sistani’nin Körfez’de ciddi yatırımı olan şirketleri kontrol ettiği ve Irak-Körfez arasında toplumsal açıdan etkin bir isim olduğu da hesaba katıldığında, Türkiye’nin diplomatik anlamda kapsayıcı bir siyaset üretmesi Irak’ın İran radarından kopmasına ve Körfez’in Şii tehdidini yönetmesine vesile olabilir. Aynı zamanda, bu durum Orta Doğu’daki gerilimlerin yumuşamasına, diyalog kanallarının gelişmesine ve işbirliği zemininin güçlenmesine fırsat doğurabilir. Bu tarz adımlar Irak ile Körfez arasındaki yakınlaşmanın önünü açabilir ve Suudi Arabistan ile Kuveyt gibi aktörlerin tutumlarında değişiklikler görülebilir. BAE-İran, Suudi Arabistan-İran normalleşmelerinin de kısa süre önce tatbik edildiği de hesaba katıldığında, Türkiye’nin aktif ve yapıcı bir siyaset ürettiği sürece Irak’ın da bölgesel bir aktör olması ve bölgesel işbirliğine katkı üretmesi beklenebilir.

 

KALKINMA YOLU KÖRFEZ’E NELER KATABİLİR?

 

Körfez monarşileri son dönemde hidrokarbon ihracatına bağımlı geleneksel ekonomi modelini dönüştürme ve gelirlerini çeşitlendirmeye odaklandılar. Körfez ülkeleri tarafından teknoloji, finans, spor ve turizm gibi muhtelif sektörlerde mega yatırımlar gerçekleştiriliyor. Gerek geleneksel yapı gerekse yeni ekonomi modeli için alternatif ulaştırma rotaları büyük değer taşıyor.

 

Basra Körfezi’ni Avrupa’ya bağlayan en kısa ve en ucuz güzergah niteliğindeki Irak hattı, küresel ticaret için yıllardır “çıkmaz bir sokak”. Bu tür mega projelerin sonuca ulaşması, ekonomik kalkınmayı ve bölgesel entegrasyonu hızlandırarak Irak’ın yarım asırdır maruz kaldığı yapısal istikrarsızlıktan kurtulması için bir fırsat olabilir.

 

Eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki yönetiminin mezhepçi politikalarıyla artan İran etkisinin kırılabilmesi için de bu ekonomik kurtuluş hamlesi önem taşıyor. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani yönetiminin harekete geçirdiği bu vizyon projesi sadece Irak için değil, bölge ve küresel ticaret için de fayda yaratacak. Kalkınma Yolu faaliyete geçtiğinde lojistik maliyetlerin yüzde 40 düşeceği hesaplanıyor. Katar ve BAE, projedeki potansiyelin farkına vararak mutabakat zaptına katılım sağladı.

 

Kalkınma Yolu ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerini birbirine bağlayacak 2 bin 117 kilometrelik KİK Demir Yolu Projesi’nin entegrasyonu, Akdeniz’le Hint Okyanusu’nun bağlanması anlamına geliyor. Doha yönetimi, Türkiye ve Avrupa ile doğrudan kurulacak lojistik bağlantıya verdiği değeri, projenin altyapı faaliyetleri için sunduğu yaklaşık 10 milyar dolarlık taahhütle gösterdi.

 

BAE için de benzer durum söz konusu. Yatırım Bakanı Mohamed Hassan Al Suwaidi'nin İstanbul ziyaretinin ardından BAE’nin projeye gösterdiği alaka bir kez daha ifade edildi. Aynı zamanda BAE menşeli 40'tan fazla ülkede varlık gösteren AD Ports Group gibi şirketlerin, projenin inşa ve işletme süreçlerine aktif katılımları söz konusu görünüyor.

 

Kalkınma Yolu’na katılmayan ülkeler İsrail’e rağmen IMEC Projesi ile yola devam edecekler mi? Körfez için hangi projeyle ilerlemek daha mantıklı görünüyor?

 

Keskin: Arap Yarımadası ile Avrupa ticaretinde deniz yolu veya hava yolu mecburi tercih olarak karşımıza çıkıyor. Deniz yolu rotalarında yaşanan aksamalar ise büyük ticari riskler doğurabiliyor. Dolayısıyla bölge ülkeleri için demir yolu ve kara yolu alternatiften ziyade, stratejik bir zorunluluk. Bu sebeple her iki proje de bölge adına çok değerli. Ancak, Körfez ülkelerinin dahli Kalkınma Yolu’na güç katacak ama BAE ve Suudi Arabistan olmadan IMEC hayata geçemez. Ayrıca IMEC Projesi'ni, İran’ın pasifize edilmesi, Suudi Arabistan'ın Çin'den uzaklaştırması ve bölge ülkelerinin İsrail'le yakınlaştırılması girişimlerinin parçası olarak okuyabiliriz.

 

Şu bir gerçek ki, Kalkınma Yolu’nun başarısı, IMEC’i sekteye uğratabilir. Jeopolitik boyutuyla Kalkınma Yolu Projesi, Mısır, İsrail, Ürdün ve Suriye’nin etkisini azaltabilir. Fakat özünde söz konusu 2 proje birbirlerine engel değil. IMEC’in bir parçası olan BAE, Kalkınma Yolu’na da katılmak istiyor. Aslında Abu Dabi yönetiminin rasyonel olan her projenin içinde görebiliriz.

 

IMEC’in Arap Yarımadası’nı katederken demir yolu ve deniz yolu modları arasında aktarmalar içermesi, projenin ticari uygulanabilirliğini sorgulamaya açıyor. Kalkınma Yolu ise Basra Körfezi’nden Avrupa’ya uzanan bir kara ve demir yolu anlamına geliyor ve en uygulanabilir rota konumunda. Kalkınma Yolu, Avrupa ile ulaşımı Hayfa Limanı ya da Süveyş Kanalı’na bağımlılıktan kurtarıp Arap Yarımadası’na eşsiz bir alternatif sunabilir. Üstelik bunu daha ucuz ve daha güvenli bir şekilde temin edebilecek olması projeyi bir adım öne geçiriyor.

06 Mayıs 2024 Pazartesi

Çin’in, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yatırımı 2023’te yüzde 16 artarak 1.3 milyar dolara ulaştı. Bu rakam, Asya ülkelerinin Arap ülkelerinde yaptığı yatırımın yüzde 60’ına karşılık geliyor.

 

NECMİ UYSAL

 

Çin ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında artan ekonomik ilişkilere paralel olarak Çin’in BAE’deki yatırımları 2023 yılında yüzde 16 artış ile 1.3 milyar dolara yükseldi. 

 

TOPLAM YATIRIMIN YÜZDE 60’I

 

Bu rakam tüm Asya ülkelerinin Arap ülkelerinde yaptıkları toplam yatırımın yüzde 60’ına karşılık geliyor.

 

BAE’NİN ÇİN’DEKİ YATIRIMLARI YÜZDE 120 ARTTI

 

Diğer taraftan Birleşik Arap Emirlikleri’nin Çin’deki yatırımları ise geçtiğimiz yıl yüzde 120 artış gösterirken, Arap ülkelerinin Çin’de yaptıkları yatırımların yüzde 90’ına karşılı geliyor. 

 

PETROLE BAĞIMLILIKTAN KURTULMA ÇABASI

 

Birleşik Arap Emirlikleri de Suudi Arabistan’ın yaptığı gibi ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarıp çeşitlendirmeye çalışıyor. 

 

Bu kapsamda Çin ile BAE arasındaki karşılıklı ekonomik ilişkiler artış gösterme eğiliminde. 

 

EN BÜYÜK İHRACAT PAZARI

 

Nitekim BAE, Çin’in Arap ülkeleri arasındaki en büyük ikinci ticaret ortağı olurken, aynı zamanda en büyük ihracat pazarı konumunda. 

 

Diğer taraftan BAE, 2023 yılında doğrudan yabancı yatırım pazarında aktif proje bakımından 1.277 proje ve 23 milyar dolarlık yatırım ile dünyada üçüncü sırada bulunuyor.

 

Geçtiğimiz yıl körfez yatırım fonu ise Çin’de 2.3 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirdi.

17 Mayıs 2024 Cuma

Merkezi Fransa'nın Strazburg kentinde bulunan Avrupa Konseyi, yapay zekayla ilgili ilk uluslararası sözleşmeyi kabul etti.


Kuruluşunun 75. yılını kutlayan Avrupa Konseyine 46 üye devletin dışişleri bakanları, yıllık toplantıları kapsamında Strazburg'da bir araya geldi.

 

Avrupa Konseyinden yapılan açıklamaya göre, üye ülkelerin dışişleri bakanları, Konsey'in çevre, göç, insan kaçakçılığı ve gazetecilerin korunması dahil farklı alanlarda gelecekte izleyeceği yolu belirledi.

 

Bakanlar, yapay zekaya ilişkin ilk uluslararası sözleşmeyi kabul etti. Sözleşmenin imza faslı eylülde Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta başlayacak.

 

Hukuki bağlayıcılığı olan sözleşme, yapay zekaya başvurulurken uluslararası insan hakları, demokrasi ve hukuk devletine yönelik hukuki düzenlemelere uyulduğunu garanti altına almayı amaçlıyor.

 

Sözleşmeye üye devletlerin, yapay zeka sistemlerinin kullanımı sırasında insan hakları düzenlemeleriyle aykırı riskleri belirlemeye, ölçmeye ve önlemeye yönelik önlemler alması gerekecek.

 

Üye devletlerden ayrıca, yapay zeka sistemlerinin eşitlik ilkesine, ayrımcılık yasağına uymasını ve özel hayatı korumasını sağlaması isteniyor.

 

Bu arada, Ukrayna'nın desteklerini ifade eden bakanlar, toplantıda bu ülke için "Hasar Kaydı" mekanizmasının önemini de kaydetti.

 

Söz konusu mekanizma kapsamında Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında Ukrayna topraklarında oluşan hasarların tazminat taleplerine ilişkin kanıt ve bilgiler toplanıyor.

 

Bakanlar, Ukraynalı çocukların korunması ve "kaçırılan Ukraynalı" çocukların geri getirilmesi için atılan adımları memnuniyetle karşıladıklarını belirtti.

 

Toplantıda, 2025'te gençlik bakanlarını bir araya getiren bir konferans düzenlenmesi kararlaştırıldı.

 

BAKANLAR KOMİTESİ BAŞKANLIĞINI LİTVANYA DEVRALDI

 

Toplantı kapsamında Liechtenstein, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanlığı görevini Litvanya'ya devretti.

 

Litvanya Başbakanı İngrida Simonyte, ülkesinin Bakanlar Komitesi Başkanlığı dönemindeki öncelikleri hakkında bilgi verdi.

 

Buna göre, Litvanya'nın öncelikli görevleri arasında Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında Ukrayna'yı desteklemek, Reykjavik Zirvesi'nde alınan kararları uygulamak, otoriterliğe karşı Konsey'in değerlerini korumak, demokrasiyi, insan haklarını ve üye devletlerde hukuk devletini savunmak yer alacak.

17 Mayıs 2024 Cuma