DR. İLHAMİ FINDIKÇI

ifindikci@degerdanismanlik.com.tr

 

Hocamız, derste ilginç bir uygulama yaptırmıştı. Çok etkilendiğim için hiç unutmam. Etkilendim; çünkü yıllar önce köy odasında yaşadığım bir deneyim, seneler sonra Londra’daki doktora sonrası dersimde karşıma çıkmıştı.   

 

Derinlik psikolojisi dersini veren ünlü profesör hocamız, oldukça farklı bir insandı. Dersleri sıra dışıydı ve adeta sınıfa sığmıyordu! Bazen kampüsün bahçesindeki göletin yanında, bazen şehrin metrosunda, bazen de yakındaki yaşlılar yurdunda ders yapardık. Eğlendirirdi, şaşırtırdı, güldürürdü, en çok da düşündürürdü. Bazen hiç konuşmayıp gökyüzünü seyrederdi, biz de ona uyardık. Sonra da neler gördüğümüzü anlattırırdı. Hocamızın dersleri sayesinde arkadaşlık ilişkileri sınıfın dışına taşar ve gelişirdi. 

 

Sınıfta ders yapacağımız bir gün hepimize birer gofret ikram etti ve dersine başladı…

 

YAŞARKEN ÖLEBİLMEK

 

“Bugün bir deney yaşayacağız. Beşer dakikalık iki ayrı süreniz var. Birinci aşamada gözlerinizi kapatın ve öldüğünüzü varsayın. Evet, farz edin ki ölmüşsünüz ve bugüne kadarki yaşamınızı değerlendiriyorsunuz.

 

Başka şeyler düşünmeden sadece geçmiş yaşantınıza, ilişkilerinize, davranışlarınıza; kısacası bir insan olarak hayattaki etkinliklerinize odaklanacaksınız. Hayatta sizi en mutlu eden, başarılı kılan olayları ve bu sırada yaşadığınız duyguları anımsayacaksınız. Yalnız bunlar kısa süreli, geçici zevkler olmasın! Uzun süre iyi hissetmenizi sağlayan, her hatırladığınızda size yaşama hazzı vermeye devam eden somut davranışlarınız neler? Kısacası kaliteli bir insan olmanızı sağlayan yaşam deneyimleriniz neler? Bunların öldükten sonra da gururlandığınız, dünyaya yeniden dönseniz en çok yapmayı isteyeceğiniz ve keyif aldığınız deneyimler olmasına dikkat edin. Gözleriniz kapalıyken aklınıza ilk gelenler çok önemli. Bunu yaparken sandalyede veya yerde oturabilir, hatta uzanabilirsiniz de. 

 

Deneyin ikinci beş dakikalık aşamasında gözlerinizi açın. Öncelikle aklınıza ilk gelenleri not edin. Öldükten sonra bile sizi iyi hissettiren, insan olarak kalitenizi ortaya koyan davranışlarınızın kaynağını yazın. Kısa ama samimi olmalı! Eminim ki yazacağınız çok şey olacaktır. Ama bunları süzün, size sürdürülebilir yaşam keyfi veren ve iyi hissettiren duyguların kök kavramlarını en çok beş on cümleyle ifade edin. Kâğıtlara isimlerinizi yazmayabilirsiniz.”

 

İki arkadaş yere oturdu, üçü sınıfta bulunan minderlere uzandı, kalanlar sandalyelere geçti ve herkes gözlerini kapattı.


Gözlerimi kapattığımda, zihnime iki konu hücum etti. Birincisi, kabirdeki sorgu melekleriydi. Hayatımızı nasıl yaşadığımıza dair sorular soracaklarına inandığımız melekler. Sanki onlara cevap veren bir ruh hâliyle, 27 yıllık hayatımı düşündüm. 


O vakitler 27 idim. Kaliteli bir insan olmanın neresinde olduğuma ve bu yöndeki davranışlarıma odaklandım. Bu sırada hissettiğim duyguları analiz etmeye çalıştım. Ne zor işmiş hayattayken ölmek…

 

NEYİ DİNLEYELİM?

 

Gözler kapanınca aklıma gelen ikinci konu; köydeki çocukluk yıllarımda bembeyaz sakalları, uzun entarisi, sürekli gülümseyen çehresi ve elindeki uzun asâsıyla köy köy dolaşan yaşlı derviş amca oldu. Bazen köy odasında ama çoğunlukla arazide, bir dere kenarında, bir çeşme başında yahut uzun kış gecelerinde bir büyüğün sohbet sofrasında otururdu.

 

Etrafında toplanan ahali, dervişi huşu içinde dinlerdi. Bazen güldürür, bazen gözleri nemlendirir, bazen de öylece susardı. Ses çıkaranların ise dinlemesini isterdi. Bir defasında bir köylü; “Dervişim etrafta ses yok, neyi dinleyelim ki?” demişti. Cevap çok netti: “İyi ya, olmayan sesleri dinleyin! Sessizliğin de bir sesi var. Her iki âlemden yükselen seslere kulak verin. Biri kendi iç dünyanızın sesi, diğeri ise âlemin...” 

 

Derviş amcayı pek sever, gelişini iple çekerdik. Çünkü cebinden çıkardığı değişik şekerleri verirdi bize. Gözler kapalı geçmiş hayatı düşünürken, garip şeyler de gelirdi akla. Acaba köydeki derviş amcayla Londra’daki bu hoca arasında bir akrabalık mı vardı? Belki biyolojik bir akrabalık yoktu ama insan kalitesi olarak önemli bir benzerlik olduğu aşikârdı.

 

Dünyanın neresinde olursa olsun insanları seven, düşündüren, onlara ayna olabilen, yeri geldiğinde onları kendine tercih edebilen kaliteli insan özelliğinde buluşuyorlardı çünkü. Derviş de profesör de âlemle barışık, olgun ve gelişmeye açık kişiliklerdi. Sözün yanında susmanın gücüne de hâkim olan kaliteli insanlardı.

 

İki aşamalı deney süremiz dolduğunda yazdığımız kâğıtları hocaya vermiş ve merakla yazdıklarımıza ilişkin değerlendirmeyi beklemiştik. Ama sonuçlar bir sonraki derse kaldı! Zira hoca tüm yazılanları özel bir programla kelime analizine tâbi tutacak ve bizi en çok mutlu eden davranışlarımızla bu sırada hissettiğimiz duygularımızın kök kavramlarını birkaç kelimeye indirgeyerek yorumlayacaktı… (Devam edeceğiz)

06 Mayıs 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

 

Türkiye Turing Kurumu’nun bursiyerleri arasından bir metodoloji ile kurumun başarı endeksine göre seçilen İstanbul’un seçkin üniversitelerinde okuyan 34 kişilik öğrenci grubu ile dört Balkan ülkesine beş gün süren ‘kültür ve eğitim programı’ seferine çıktık. Kosova Priştine’den girdik, Saraybosna’dan İstanbul’a döndük. Yani toplamda Kosova, Karadağ, Arnavutluk ve Bosna Hersek olmak üzere dört ülkede birçok yere uğrandı. Priştine, Prizren, İşkodra, Kotor, Bar, Budva, Sveti Stefan, Perast, Stolaç, Poçitel, Blagay, Mostar, Konyits, Ahmiçi, Travnik ve Saraybosna. Turing literatürü içinde bu türden seyahatin adı gezi değil, eğitim ve kültür programıdır. Geliş ve gidiş hariç şehirlerin tümü karayolu üzerinden gezildi. Programlar günün 09.00-21.00 saatleri arasında icra edildi.

 

Bilindiği üzere bir bütün olarak Balkan ülkeleri; muhteşem coğrafyası, kültürel miras zenginliği ve insan çeşitliliği ile siyasi, etnik, kültürel ve dini çatışmaların en acımasızca yaşandığı, bunların izlerinin de halen canlı tutulduğu bir coğrafyadır aynı zamanda. Kendi tarihi geçmişi de yakın tarihinden farklılık arz etmez. Bölgede barış, Sultan Fatih’in çabaları ile tesis edilmiş ve Osmanlı döneminde hüküm sürmüş. Bölgede İslam’ın yayılışı ise yine Sultan Fatih döneminde olmuş. 

 

*           *           *

 

Bu yazıda odak noktamız; Türkiye’deki üniversite öğrencilerimiz açısından Balkan şehirleri bir bütün olarak ne ifade eder, nasıl değerlendirmemiz gerekir? Tabii ki eğitim ve kültür açısından, yaşanmışlıklar üzerinden, tarihten de kopmadan. Kısaca, Balkanlar’ın bugün için bize ne söyleyeceğine odaklanarak ve öğrencilerimizin nasıl bir kazanım elde edeceklerine dair hesap yaparak.


Aslında Balkanlar; coğrafi, dini ve kültürel açıdan bakıldığında, tüm çatışmalara rağmen barış içinde yaşamaları zorunlu olan tek ülke görünümündedir. Bölgeye dair; tarih, coğrafya ve keskin deneyimler gösteriyor ki, etnik ve dini çeşitliliği bir zenginlik olarak görüp, bunu içselleştirip barış içinde yaşamanın devamlılığını tesis etmek gerekir. Bölgedeki nehirlerin konumu ülkeleri nasıl birbirine bağlıyorsa kültürün uzlaştırıcı boyutunu geliştirmek ve bunun üzerinden gitmek en akıllıcası olarak görünüyor.

 

Prizren’de çarşıda dolaşırken Türkçe konuştuğumuzu gören 80 yaşlarında bir ak saçlının gençlere gelerek doğrudan ‘Tayyip Erdoğan’ın kıymetini bilin’ sözü ile başlayan tavsiyelerini keskin ve heyecanlı bir şekilde arka arkaya sıralamasını, gençler şaşkınlıkla dinledi. Boşnak rehberimiz bir rehberden öte program boyunca Balkanlar’ın yakın tarihini, bugününü anlayabileceğimiz bir şekilde film şeridi kıvamında detaylıca anlattı. 

 

*           *           *

 

Programın başından sonuna kadar bizimle olan Sosyolog İsmail Coşkun Hoca ise yolculuk esnasında yaptığı değerlendirmelerle bölgeyi nasıl okumamız gerektiği üzerine entelektüel bir bakış açısı kazandırdı. Gazi Hüsrev Bey Camii’nin avlusunda görüşlerini aldığımız Profesör Coşkun’a göre, Osmanlı gibi Balkanlar zeminine de yaslanan bir dünya imparatorluğunun etkinliğini, bu coğrafyada inşa ettiği ortak yaşam ve medeni kültürün en iyi örneğini Balkanlar’da görürüz. Balkan dillerine çok sayıda kelime de vermiş bu kültürün atlattığı bunca badirelere rağmen buralarda yaşamaya devam ediyor olması, kendi dinamizmini ve gücünü ifade eder. Gençler açısından bu bölgenin önemi; inşa edilen ortak yaşam kültürünün göstergelerini yerinde gözlemleme açısından son derece kritik. Basit bir nostaljinin ötesinde bir dünya imparatorluğunun; toplumsal, iktisadi ve siyasi zeminde halklarla, kültürlerle nasıl ilişkiler kurduğunu görmek, gençler açısından stratejik önemi haizdir ve bir derstir.

 

Bu programa da bizatihi liderlik eden Türkiye Turing Kurumu’nun Başkanı Dr. Bülent Katkak’ın engin turizm deneyimi ile öğrenciler için inşa ettiği gerek yurtiçi gerekse yurtdışı seyahat modeli, bütün detaylarıyla örnek alınacak ve inceleme yapılacak kadar kıymetli. Bir seyahatin katılımcıları açısından kazanımlarını artırmak kendi başına önemli. Bu durum, ilk adı Türk Seyyahin Cemiyeti olan yüzyıllık bir kurum olan Turing’e elbette çok yakışır. 

 

Balkanlar bize bunları söyledi. Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den gördüğümüz çok sayıda Türk seyahat grubu ise bizleri umutlandırdı. İmkân buldukça gençleri bu kültürel coğrafya ile tanıştırmakta büyük yarar var.

13 Mayıs 2024 Pazartesi

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

adnan.ertemel@gmail.com

 

Geçtiğimiz haftalarda, bir müşterinin ikram için aldığı çikolatanın küflü olduğu iddiasıyla ilgili olarak bir çikolata markasıyla ilgili yaşanan olaylar, markanın patronunun basit bir cevap vermesiyle birlikte kurumsal dünyada geniş yankı uyandırdı.

 

Markanın patronunun genel müdürlük görevinden istifa etmesiyle sonuçlanan bu gelişmeler, günümüz dünyasında sosyal medyanın hayatımıza ne denli entegre olduğunu bir kez daha gösterdi. 

 

Günümüzde markaların sadece ürün ve hizmetlerini sunmakla kalmayıp aynı zamanda müşteri deneyimini yönetmeleri gerekiyor. Müşteri deneyimi, artık markaların rekabet avantajı elde etmeleri için kritik bir faktör haline geldi. Bu nedenle markalar, müşteri memnuniyetini sağlamak ve sadakati artırmak için sürekli olarak müşteri geri bildirimlerine ve taleplerine kulak vermeli ve bu doğrultuda hareket etmeli.

 

SOSYAL MEDYA ÇAĞINDA MARKA OLMAK

 

Artık markaların halkla ilişkiler ve iletişim faaliyetlerinde proaktif olmalarının kritik önemi, geçmiş yıllara kıyasla daha da belirgin hale geldi. Sosyal medyanın gücüyle birlikte marka kavramının tanımı dahi değişti; artık marka, işletmenin sosyal medyada konuşulanların bir bileşkesi olarak değerlendiriliyor. Bu durum, algının gerçeğin ötesinde bir öneme sahip olduğunu gösteriyor.

 

Markaların bu algıyı yönetme sürecinde şansa yer olmadığı aşikâr. Her ne kadar bir markanın her müşterisini memnun etmesi mümkün olmasa da olumsuz deneyimleri marka için bir fırsata çevirmek, hızlı ve proaktif, samimi ve şeffaf bir şekilde hatayı kabul edip telafi etmek mümkün. Kriz yönetimi tam da bununla ilgili bir kavramdır. 

 

KRİZ YÖNETİMİ 

 

Kriz yönetimi becerileri günümüzde markaların başarısını belirleyen önemli bir unsurdur. Herhangi bir kriz durumunda, markaların hızlı, etkili ve şeffaf bir şekilde müdahale etmesi ve krizi yönetme yetenekleri, markanın itibarını koruması veya yeniden inşa etmesi açısından hayati öneme sahip. Bu nedenle, markaların kriz durumlarına karşı önceden hazırlıklı olmaları ve etkili bir kriz iletişimi stratejisi geliştirmeleri önemli.

 

Örneğin, bahsi geçen çikolata markası, olumsuz bir deneyimi telafi etmek amacıyla ilgili müşteriye ücretsiz çikolata göndererek samimi bir açıklama yapabilirdi. Bu şekilde, olumsuz bir deneyimi nötralize etmek yerine hızlıca olumlu bir deneyime dönüştürebilir ve markanın kamuoyu nezdindeki algısını olumlu yönde etkileyebilirdi.

 

Müşteri sadakati günümüz dünyasında geçmişte hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. İstatistikler, mutlu bir müşterinin deneyimini çevresindeki üç arkadaşıyla paylaşıp markayı tavsiye ettiğini gösteriyor. Ancak, internet üzerinden gerçekleşen ağızdan ağıza pazarlama, aynı zamanda potansiyel bir tehdit de oluşturuyor. Mutsuz hale getirilmiş bir müşterinin deneyimini ise ortalama yedi arkadaşıyla paylaştığını belirten istatistikler, bu durumu vurguluyor.

 

Sonuç olarak yüzlerce belki de binlerce çalışanı olan ve yıllarca süren ciddi emeğin ürünü olan bir markayı inşa etmek gerçekten çok zor bir süreç. Ancak, profesyonelce yönetilmiş bir halkla ilişkiler stratejisi ve iletişim, markaların hızla müşteri nezdinde itibarını sıfırlamasını önleyebilir. İşletmelerin, bu tür vakalardan ders çıkararak markalarını korumak için gerekli adımları atmaları gerekli.

13 Mayıs 2024 Pazartesi