Bu kez hem kapsamı hem de gerekçeleri bakımından daha sürdürülebilir bir boykot tecrübesi yaşıyoruz. Hem hisse fiyatları hem de satışlar temel alındığında boykot sürecinde en çok etkilenen şirketin Starbucks olduğu söylenebilir.


 

İbn Haldun Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Sümeyye Kuşakcı, İsrail’e karşı yürütülen boykot kampanyasından en çok zarar gören 5 şirketi ve boykotun sürdürülebilir olmasının önemini kaleme aldı.

 

İsrail’in 7 Ekim’de Gazze’de başlattığı, artık bir soykırıma dönüşen operasyon 8. ayını doldurmak üzere. Hepimizi modern dünyanın kurucu değerlerini sorgulamaya iten bu süreç, vicdan sahibi insanların bir yandan devletlerini harekete geçirmeye çalışmalarına bir yandan da bireysel olarak yapabileceklerine odaklanmalarına yol açtı.

 

Bireysel çabalar arasında muhakkak ki en çok konuşulan boykot oldu.

 

Daha önce defalarca İsrail’e ve İsrail’e arka çıkan ülke ve şirketlere yönelik kampanyalar yürütülmüştü. Ancak bu kez hem kapsamı hem de gerekçeleri bakımından daha sürdürülebilir bir boykot tecrübesi yaşıyoruz. Üstelik boykot sadece Müslüman ülkelerde değil, Avrupa ve Amerika’da da kendini hissettiriyor.

 

Boykotun kapsamı kadar etki alanı da tartışılıyor. Ülkeler kadar zengin ve güçlü dev şirketlere bireysel boykot ile zarar vermek gerçekten mümkün mü? Hangi şirketler daha büyük ve uzun soluklu yaralar almış olabilir? Boykot edilen şirketlerin yöneticileri olan bitene nasıl tepki gösteriyor? Tartışmaların odağındaki şirketlere şöyle bir bakalım.

 

DEV ŞİRKETLERE BİREYSEL BOYKOT İLE ZARAR VERMEK MÜMKÜN MÜ?

 

1971’de kurulan ve 1992’den bu yana borsada işlem gören Starbucks, tüm dünyada 31 binin üzerinde, Türkiye’de ise 685 şubesi ile hizmet veriyor. Her sene büyüyen ve satış hedeflerini artıran firma 2023’ün son çeyreğinde yüzde 6,4’lük satış artış hedefini tutturamayarak yüzde 5’te kaldı.

 

Sadece satışları değil, hisse fiyatları da boykottan etkilenen Starbucks, geçen yıl aynı dönemde 110 doların üzerinde olan hisse fiyatlarının yavaş yavaş erimesine şahitlik ediyor. 26 Nisan 2024 günü borsada hisseleri 88,14 dolardan satılan şirket yüzde 15’lik bir düşüşle 16 milyar dolarlık bir değer kaybına uğradı.

 

Şirketin Üst Yöneticisi (CEO) Laxman Narasimhan, İsrail-Hamas savaşı nedeniyle şirketi protesto eden ve mağazalarına zarar veren insanların, şirketleri hakkında internette yayılan bilgilerle yanıltıldığını söyledi. Narasimhan, Starbucks çalışanlarına ve müşterilerine gönderdiği mektupta "insanların savunduğumuz görüşlerin sosyal medyada yanlış yansıtılmasından etkilendiğini görüyoruz" dedi. Bu ifadeler bile şirketin yaşananlardan dolayı alarmda olduğunu göstermeye yeterli görünüyor.

 

Hatta şirket yönetimi 2024 yılı için, aynı mağaza satışlarının yüzde 4 ila 6 arasında artmasını beklediğini açıklayarak, daha önceki yüzde 5 ila yüzde 7 büyüme tahminlerini revize etmek zorunda kaldı.

 

1892’den beri faaliyet gösteren ve 1919’da halka arz edilen olan Coca-Cola’nın hisse fiyatları noktasında boykottan en az etkilenen şirket olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şirketin hem küresel hem de bölgesel satışları için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

 

Coca-Cola’nın 2023 hem son çeyrekte hem de yılın tamamında konsolide satış hacmi düşüş gösterdi. 2023 son çeyrekte satış hacmi yıllık bazda yüzde 11,5, yılın tamamında ise yüzde 2,6 geriledi. Türkiye özelinde son çeyrekte toplamda yüzde 22’lik bir düşüş tespit edildi. Şirket son çeyrekte hisse başı gelir hedefini de zar zor tutturdu.

 

Boykotun odak şirketlerinden biri olan ve 1955'te kurulan McDonald's 1965’ten beri borsada işlem görüyor. 36 binden fazla restoranıyla tam bir dünya devi olan şirket Türkiye’de ise 260 şubesiyle hizmet veriyor. Finansal tablolara göre, 2023 son çeyrekte McDonald’s da diğer boykot şirketleri gibi satış hedeflerini tutturamadı.

 

McDonald’s Üst Yöneticisi (CEO) Chris Kempczinski de Starbucks CEO’sununkine benzer bir açıklama yaparak kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini ve Gazze’deki çatışmaların şirketlerini olumsuz etkilediğini söyledi. Kempczinski, bölgesel olarak Malezya, Endonezya ve Fransa'daki işlerinin etkilendiğini ve en büyük etkinin ise Orta Doğu'da hissedildiğini ifade etti.

 

McDonald's hisseleri bu açıklamanın ardından yaklaşık yüzde 4 düştü. McDonald's'ın küresel satışları dördüncü çeyrekte, bir önceki çeyrekteki yüzde 8,8'lik orana kıyasla sadece yüzde 4 civarında yıllık ortalamasının altında büyüdü. McDonald's’ın 2023 Mart ayı sonunda 295 dolar olan hisse fiyatları bu sene 273 dolar seviyesinde kaldı. Bu ise şirket için takriben yüzde 7,5’lik bir küçülmeye karşılık geliyor.

 

McDonald’s'ın en büyük hissedarları arasında yüzde 7’lik bir pay ile Blackrock Inc. yer alıyor. Blackrock’un başkanı Robert Kapito daha katliamın ilk günlerinde “İsrail'de işlenen korkunç terör eylemleri karşısında kesinlikle yıkılmış durumdayım. Bu kadar çok masum insanın kaçırılması ve öldürülmesi karşısında söyleyecek söz bulamıyorum” diyerek duruşunu belli etti. Dünyanın en büyük yatırım şirketlerinden olan Blackrock’un Üst Yöneticisi (CEO) Larry Fink ise Filistin’e destek olan üniversite öğrencilerinin bunun bedelini ödemeleri gerektiğini söyledi. Fink, iş başvurularında dünyanın en iyi üniversitelerinden bile mezun olsa, adayların sosyal medyalarını ve geçmiş aktivitelerini araştıracaklarını ve buna göre karar vereceklerini ekledi.

 

Coca-Cola ile birlikte boykot edilen bir diğer içecek markası ise Pepsi Co. 1893’te kuruldu 1978’te halka arz edildi. Geçen yıl nisan ayında 190 dolar civarında işlem gören Pepsi Co. hisseleri bu günlerde sadece 175 dolar. 2017’den beri hiçbir çeyrekte satış hedefini kaçırmayan şirket, 2023 son çeyrekte hedefi tutturamadı.

 

Boykottan zarar gören bir diğer şirket de 1837'de kurulan Procter & Gamble. 1978’ten beri New York borsasında işlem görüyor. Geniş ürün yelpazesi ile boykot markaları arasında yer alan bu marka da benzer bir biçimde 2023 son çeyrek ve 2024 ilk çeyrekte satış hedeflerini tutturamadı. Açıkçası geçmiş performansına bakınca bu, şirket için pek de alışılageldik bir şey değil. Şirketin hisse fiyatlarında ise çok büyük bir etki görünmüyor.

 

"BOYKOT ANCAK ODAKLANMIŞ ÇABA İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR"

 

Genel resme bakacak olursak boykot, şirketleri az ya da çok etkiledi. Hem hisse fiyatları hem de satışlar temel alındığında boykot sürecinde en çok etkilenen şirketin Starbucks olduğu söylenebilir. Görece daha yeni bir şirket olması ve boykot sürecinde daha açık bir hedef haline gelmesi bunun sebepleri arasında sayılabilir. Zaten CEO Narasimhan’ın açıklamaları da kendince bu yanılgıyı hedef alıyor.

 

Öte yandan Coca-Coca ya da Procter & Gamble gibi şirketler daha çok satışları üzerinden boykottan etkilendi. Kanaatimce daha eski ve daha uzun yıllardır borsada olan şirketler bu süreçten daha az zarar aldı. Ayrıca bu denli büyük şirketlerin satışlarını düşürmek gerçekten zordur. Ancak satışlarındaki artışın düşürülmesi, en azından durması bile büyük bir başarı olarak addedilebilir.

 

Dikkate değer bir husus da maalesef şu ki kamuoyunun Gazze’de yaşananlara duyarlılığı azaldıkça boykotun etkisi de azalıyor. Özellikle Pepsi Co. ve McDonald’s’ın 2024 yılı ilk çeyreği için satışlarının tekrar geçen yıl seviyelerine ulaşması mümkün görünüyor.

 

Boykota ilişkin akademik çalışmaların da ortaya koyduğu gibi, boykot ancak sürdürülebilir olursa işe yarar. Sürdürülebilir bir boykot ise ancak odaklanmış bir çaba ile mümkündür.

29 Nisan 2024 Pazartesi

AB Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS); Türkiye'nin dört kritik bölgede, ekonomi, ticaret, eğitim, kültür ve diplomasi alanlarında güçlü bir aktör olduğunu vurguladığı raporunda, AB ve üye ülkelerine politikalarında bu durumu dikkate almaları tavsiyesinde bulundu.


 

Paris merkezli AB Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS), Türkiye'nin küresel ölçekte yükselen konumuna dikkati çeken "Türkiye'nin Dünyadaki Kartları" başlıklı bir rapor yayımladı.

 

Raporda, "Türkiye'nin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ayak izi genişledi. Bu, sadece ekonomik açıdan değil, aynı zamanda ülkenin eğitim girişimlerinde ve Türk televizyon dizilerinin Afrika, Orta Doğu, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar'da izleyiciler tarafından beğenilmesinde de görüldüğü gibi yumuşak gücünü başarılı bir şekilde yansıtmasında da açıkça görülmektedir." ifadesi kullanıldı.

 

Türkiye'nin Batı Balkanlar, Güney Kafkasya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Afrika'daki etkinliğini 4 bölümde inceleyen raporda, Türkiye'nin, sadece ekonomi alanında değil, eğitim kurumları ve dizi sektöründe de söz konusu coğrafyalarda adından söz ettirmesiyle "yumuşak gücü başarılı bir şekilde yansıtırken", savunma sanayisindeki atılımlarıyla "yelpazenin sert güç ucunda da önemini artırdığı" vurgulandı.

 

Raporda, son 20 yılda Türkiye'nin özellikle söz konusu bölgelere hızla açıldığı ve burada yakın ilişkiler kurduğu belirtildi.

 

Raporda, "Kültürel ihracat ve teknolojik ilerlemelerin bu birleşimi, diplomatik hüner, ekonomik genişleme ve güçlü askeri yeteneklerden oluşan açık hedefleri olan bir ülkenin resmini çiziyor." ifadesine yer verildi.

 

"Türkiye’nin çok yönlü ve uyarlanabilir yaklaşımı, başarısının anahtarıdır. Ankara, diplomatik araçlar ve hedefe yönelik iletişimden oluşan çok çeşitli bir 'araç kutusu' kullanarak bu dört bölgede önemli bir oyuncu olarak ortaya çıktı." değerlendirmesinin yapıldığı raporda, ülkenin, bu stratejiyle "güçlü ve güvenilir bir ortak imajını güçlendirdiği" bildirildi.

 

BATI BALKANLAR

 

Coğrafi konumu, nüfus büyüklüğü, NATO açısından stratejik ve askeri öneminin Türkiye'yi Batı Balkanlar'da AB için önemli bir ortak yaptığına işaret edilen raporda, "Türkiye, özellikle bölge ülkelerinin Avrupa-Atlantik hedeflerine verdiği destek nedeniyle, AB'nin Batı Balkanlar'a yönelik stratejik çıkarları açısından hayati öneme sahip olmaya devam ediyor." ifadesi kullanıldı.

 

Raporda, Türkiye'nin Batı Balkanlar'da dengeleyici bir güç olarak hareket ettiğine, NATO, AB ve BM barışı koruma misyonlarına katılımını artırdığına ve bölge ülkeleriyle askeri işbirliğini geliştirmeye devam ettiğine değinilerek, "Türkiye'nin son teknoloji ürünü dron ihracatçısı konumu, yalnızca Balkanlar'da değil, AB ve ABD nezdindeki diplomatik duruşunu da güçlendiriyor." değerlendirmesi yapıldı.

 

"Türkiye, dünya genelinde eğitim ve kültür kurumları, araştırma enstitüleri ve dil merkezlerinden oluşan geniş bir ağ kurmuştur." ifadesi kullanılan raporda, bunların arasında en öne çıkanları TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfının Batı Balkanlar'da son derece faal olduğu vurgulandı.

 

Raporda, "Medya varlığı açısından Anadolu Ajansı (AA), Saraybosna ve Üsküp'teki beş dilde (Arnavutça, Boşnakça, Hırvatça, Makedonca ve Sırpça) yayın yapan bölge ofisleriyle Türk yumuşak gücünün bölgedeki önemli bir aracıdır." ifadesine yer verildi. Raporda, 2015'ten bu yana bölgede aktif AA'nın, söz konusu dillerde on binlerce haber, görüntü ve fotoğraf servis ettiği belirtildi.

 

Raporda ayrıca TRT'nin, 2022'de faaliyete geçtiği Üsküp'ten yayın yaparak, bu bölgede ve Balkan diasporası için 30 milyon seyirciye hitap ettiği aktarıldı.

 

"Türkiye, AB'nin bölgedeki stratejik çıkarlarını sürdürmesinde kilit bir rol oynuyor. Bu, Ankara'nın Avrupa-Atlantik entegrasyonuna ve bölgesel işbirliğine verdiği sarsılmaz destekten kaynaklanıyor." tespitine yer verilen raporda, Türkiye'nin her bir Batı Balkan ülkesinin kendine özgü koşullarına yönelik diplomasi faaliyetleriyle önemli bir bölgesel güç olmaya devam ettiğinin altı çizildi.

 

Türk dizilerinin Balkanlar'da artan popülaritesine de değinilen raporda, "Türkiye, İngilizce konuşulmayan ülkelere dizi ihracatında dünya lideri olup, dünya çapında ABD ve İngiltere'den sonra üçüncü sırada yer alıyor ve 152 ülkede 750 milyon izleyiciye ulaşıyor." bilgisine yer verildi.

 

Raporun, "Türkiye, Batı Balkanlar'da kartlarını masaya koyuyor" başlıklı bölümünde, Türkiye'nin ekonomi politikalarının uluslararası hedeflerine hizmet ettiği vurgulandı.

 

"Ekonomik ilişkiler Türkiye'nin bölgedeki diplomatik ilişkilerinin temel dayanağını oluşturuyor." ifadesi kullanılan raporda, "Türkiye, ticaretin ötesine geçerek altyapı, bankacılık ve imalat gibi hayati sektörleri de kapsayacak şekilde genişleyerek güçlü bir ekonomik varlık oluşturdu." değerlendirmesi yapıldı.

 

Raporda, AB'nin Balkanlar'da en büyük ekonomik aktör olmasına rağmen, Türkiye'nin yatırımlarını artırdığına işaret edildi.

 

Türkiye'nin, altyapı gelişimine yönelik yatırım yapmaya odaklanmasıyla tanındığı ve Batı Balkanlar'ın da istisna olmadığı belirtilen raporda, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ticarete önem verdiği ifade edildi.

 

TÜRK HAVA YOLLARI (THY) VURGUSU

 

Raporda, "Türkiye'nin küresel ekonomiye daha derinden entegre olmasının ve ekonomik büyümeyi teşvik etmesinin yollarından biri de havacılık endüstrisidir." ifadesi kullanıldı.

Ulusal hava yollarının yumuşak güç ve kamu diplomasisi araçları olarak hizmet edebileceği belirtilen raporda, hava yollarının bir ülkenin imajını destekleyebileceği ve ülkeyle olumlu uluslararası ilişkileri teşvik edebileceği vurgulandı.

 

Raporda, "İstanbul, Balkanlar da dahil olmak üzere Doğu ve Batı'daki pazarlardan yararlanmak için coğrafi olarak iyi bir konuma sahip. Türk Hava Yolları (THY) tüm Batı Balkan başkentlerine yaygın direkt uçuş ağıyla öncülük ediyor." değerlendirmesi yapıldı.

 

Hava yollarının ilişkileri geliştirmekte önemine işaret edilen raporda, Türkiye'den THY'ye ilave olarak özel hava yolu firması Pegasus'un da Batı Balkan ülkelerinin başkentlerine sıkılıkla uçuşlar gerçekleştirdiği anımsatıldı.

 

GÜNEY KAFKASYA

 

Raporda, Türkiye'nin Güney Kafkasya'yla olan ilişkisinin en önemli ayağının Azerbaycan'la yakın ilişkisi olduğu belirtilerek, son yıllarda Ankara'nın, Moskova'nın bölgede azalan gücünden istifade ederek etki alanını genişlettiği kaydedildi.

 

Bölgede Türkiye'yi "çekimser güç" olmaya iten faktörlerin bulunduğu belirtilen raporda, şunlar aktarıldı: "Bölgeye yönelik daha iddialı bir politika izleyen Türkiye, yalnızca Rusya ile olan çok yönlü ilişkisini yönetmekle kalmadı, aynı zamanda çeşitli devletlerin yer aldığı karmaşık bir jeopolitik ortamda da yol almak zorunda kaldı. Ankara bunu büyük ölçüde herhangi bir büyük çatışmaya bulaşmadan yapmayı başardı ancak bu karmaşa, Ankara'nın Moskova ile doğrudan bir çatışmadan kaçınması gereksinimini doğururken, eylemlerine daha fazla kısıtlama getiriyor."

 

Bu faktörlerden birinin de Ermenistan'la zorlu ilişkiler olduğu tespitine yer verilen raporda, "Buna karşılık Türkiye, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana kalkınma ve kültürel girişimler yoluyla Gürcistan ve Azerbaycan'daki imajını iyileştirmek için yoğun bir çaba gösterdi. TİKA'nın 1992 yılında kuruluşunun hemen ardından başlattığı her iki ülkedeki faaliyetleri de bu çabaların vazgeçilmezidir." değerlendirmesi yapıldı.

 

Raporda, AB'ye şu tavsiyelerde bulunuldu: "Güney Kafkasya, çıkarların uyum sağlaması açısından önemli fırsatlara sahip bir bölgedir. Başarılı bir sonuç, bölgesel güvenlik ve refah için uygun koşulları yaratabilir. Bu olumlu senaryoyu hayata geçirmek ve AB ile Türkiye'nin yanı sıra yerel toplumlara da fayda sağlamak için AB, Ankara'yı, Azerbaycan ile Ermenistan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasını desteklemeye teşvik etmelidir."

 

Bölgede, ticaret hacmi ve doğrudan yabancı yatırım gibi geleneksel ekonomik göstergelerde Türkiye varlığının Rusya veya Çin gibi güçlerle karşılaştırıldığında mütevazi olduğu kaydedilen raporda, "Ancak ticaret rakamları resmin tamamını ortaya koymuyor." ifadesi kullanıldı.

 

Raporda, "Ankara'nın bölgesel hedefleri ve stratejik vizyonu en açık şekilde Orta Koridor projesinde ifade edilmektedir." değerlendirmesi yapıldı.

 

Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı ile Güney Gaz Koridoru'nun bir parçası olan ve yakın zamanda inşa edilen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP) güzergahının önemine dikkat çekilen raporda, Türkiye'nin enerji altyapısını daha da geliştirmeyi sürdürdüğü kaydedildi.

 

Raporda, "Orta Koridor, Çin'den Avrupa'ya uzanan kara yolunu 3 bin kilometre kısaltma ve yol boyunca diğer ülkelere olan ticaret yollarını çeşitlendirme vaadini taşıyor." ifadesi kullanıldı.

 

Batum Havalimanı'nın Türk şirketleri tarafından geliştirilip işletildiği, Tiflis Havalimanı'nın Türkiye tarafından inşa edilip işletildiği ve Füzuli Havalimanı'nın da Türk şirketleri tarafından geliştirildiğine işaret edilen raporda, Türkiye'nin bölgede kilit öneme sahip alt yapılara odaklandığı vurgulandı.

 

ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA

 

Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistinlilerin haklarını savunduğu ve İsrail'i kınadığı açık söyleminin yanı sıra Türkiye'nin bölgeden gelen mültecilere ev sahipliği yapması ve insani yardımlarının Arap kamuoyunda yankı uyandırdığı vurgulandı.

 

Bunların yalnızca Türkiye'nin bölgede artan gücünün bazı işaretleri olduğuna işaret edilen raporda, "Son birkaç yılda diplomaside, ekonomik nüfuzda, askeri teknolojide ve kültürel çekimde kaydedilen önemli ilerlemeler, daha yakından incelenmeyi hak eden bir tablo çiziyor." değerlendirmesinde bulunuldu.

 

Raporda, Türkiye'nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde özellikle insani yardım alanında önemli bir oyuncu olarak ortaya çıktığı belirtilerek, "Türkiye, kişi başına düşen insani harcamaların milli gelire oranı bakımından dünyanın en büyük bağışçısıdır." bilgisine yer verildi.

 

Türkiye'nin insani çabaları ve kalkınma yardımlarının başta Somali ve Suriye olmak üzere Filistin, Irak, Afganistan ve Libya'da belirgin olduğu kaydedilen raporda, İsrail'in 7 Ekim 2023'te başlattığı saldırıları sonrasında çabaların Gazze'ye yoğunlaştığına işaret edildi.

 

Türk Kızılayı, TİKA, Savunma ve Sağlık Bakanlığı ve çeşitli STK'leriyle Türkiye'nin nakit bağış kampanyaları, sahra hastanesi, sağlık ekibi, yakıt, jeneratör, tıbbi malzeme, gıda paketleri, sıcak yemek, su, giyim, bebek-çocuk eşyaları, battaniye, hijyen kitleri gibi temel malzemeleri gibi kalemlerde Gazze'de insani yardım alanında faal olduğu vurgulandı.

 

"Türkiye'nin yumuşak gücünün ve insani diplomasisinin temel direği olan eğitimin" özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesine odaklandığına işaret edilen raporda, Mevlana Değişim Programı, Türkiye Bursları Programı gibi araçlarla bu bölgeden öğrencilerle etkileşimde olunduğu aktarıldı.

 

Raporda, "Türkiye’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Körfez’deki yükselişi yadsınamaz. Kültürel etkisi, insani çabaları ve genişleyen ekonomik bağları bölgesel manzarayı yeniden şekillendiriyor. Bu yükseliş, ittifakların değiştiği ve daha önce Avrupa ve ABD gibi yerleşik oyuncular tarafından şekillendirilen güç dinamiklerinin yeniden tanımlandığı, değişim halindeki bir bölgenin daha geniş bir dönüşümünü yansıtıyor." değerlendirmesi yapıldı.

 

AB'ye tavsiyeler de verilen raporda, şunlar kaydedildi: "Bir yandan, Türkiye'nin arabuluculuk çabalarının bölgesel işbirliği ve istikrara yol açacak başarılı bir sonucu, AB ile daha yapıcı bir ilişkinin yolunu açabilir. Bu, Doğu Akdeniz'de ortak kaynak arama ve geliştirme gibi ekonomik faydaların kilidini açabilir, aynı zamanda bölgedeki genel güvenliği artırabilir, ticaret yollarını güçlendirebilir ve potansiyel olarak askeri gerilimleri azaltabilir. Öte yandan giderek istikrarsızlaşan Doğu Akdeniz, AB ve üye ülkeler için güvenlik kaygılarını artıracak, işbirliğini durduracak ve diyaloğu engelleyecektir."

 

Raporda, "Geçtiğimiz 20 yılda ticaret, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasının temel itici güçlerinden biri haline geldi." ifadesine yer verildi.

 

Türkiye'nin son yıllarda ticaretini stratejik olarak Arap dünyasına doğru yeniden yönlendirdiği ve ihracatta önemli bir artışa tanık olduğu kaydedilen raporda, "Arap ülkeleriyle ticaret hacmi 2005'te 9 milyar dolardan 2022'de 46 milyar dolara fırladı." ifadesi kullanıldı.

 

Raporda, Afrika pazarına açılan bir kapı olarak görülen Kuzey Afrika'daki Cezayir ve Mısır'ın Türkiye'nin en önemli ticaret ortakları olduğu belirtildi.

 

Türkiye'nin 2023'te Cezayir'de 5 milyar dolarlık yatırım hedefine ulaştığı, ülkenin Cezayir'de hidrokarbon sektörü dışında lider yabancı yatırımcı olarak Fransa'yı geride bıraktığı kaydedildi.

 

Raporda, Cezayir'le Türkiye arasındaki doğal gaz anlaşmalarına işaret edilerek, Türk inşaat şirketlerinin ülkede Çinli müteahhitlerin yaşadığı itibar kayıplarından da yararlanarak son on yılda en büyük konut projelerini aldıkları belirtildi.

 

"Türkiye ile Mısır arasındaki ticaret istikrarlı bir şekilde artarken, Türkiye'nin Mısır'a ihracatı son 26 yılda yıllık ortalama yüzde 11,3 oranında yükseldi." bilgisi verilen raporda, ticaretin son yıllarda daha da hız kazandığı Mısır'ın da Türkiye'ye sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatı yaptığı belirtildi.

 

Raporda, THY'nin Mısır'a haftalık sefer sayısını 50'ye çıkardığı bildirildi.

 

Türkiye'nin zengin Körfez ülkeleriyle bağları kuvvetlendirdiği anımsatılan raporda, bu stratejinin Körfez'den Türkiye'ye hızlı ve önemli miktarda mali destek gelmesini sağladığı, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan ciddi kaynak sağlandığı anlatıldı.

 

Raporda, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle yaptığı ticaret anlaşmalarının daha yakın ilişkilerin temelini oluşturduğa işaret edildi.

 

AFRİKA

 

Raporda, Türkiye'nin son 20 yılda Afrika'daki etkisini artırdığı, çok yönlü dış politika yaklaşımının diplomasiyi, ekonomiyi, insani yardımı, kalkınmayı ve güvenliği kapsadığı vurgulandı.

 

Sahra Altı Afrika'daki 40 Türk büyükelçiliğinden oluşan güçlü bir ağın, Türkiye'nin bölgede genişleyen erişimini ve ikili ilişkilerini desteklediği belirtilen raporda, "Hem kamu hem de özel sektörde güven inşa eden ve kalkınmayı teşvik eden Türkiye, Avrupalı ve Amerikalı ortakların devlet merkezli yaklaşımlarının aksine, Somali için arabulucu ve ortak olarak ortaya çıktı ve Somali barış sürecinin desteklenmesinde önemli bir rol üstlendi." tespiti yapıldı.

 

Raporda, "Son zamanlarda Türkiye, Sahra Altı Afrika'daki faaliyetlerini güvenlik ve savunmayı da kapsayacak şekilde genişletti ve ortaklarının güvenlik yeteneklerini güçlendirmek için maddi destek ve eğitimin yanı sıra 'dron diplomasisi'ni de kullandı." ifadesi yer aldı.

 

"Genel olarak, Türkiye'nin Afrika'daki sömürge karşıtı bir ortak olarak imajı, geniş kapsamlı ekonomik, kültürel ve güvenlik katkılarıyla birleştiğinde, tartışmalı konularda bile Afrika'yı destekleyebilecek güvenilir bir müttefik olarak algısını güçlendiriyor." tespiti yapılan raporda, "Türkiye'nin Afrika'ya yönelik sayısız faaliyetleri arasında Emine Erdoğan'ın 'First Lady Diplomasisi' özellikle takdiri hak ediyor." değerlendirmesinde bulunuldu.

 

Raporda, Türkiye'nin AB için Afrika'da bir ortak olabilmesinin yanı sıra rakip olduğunun altı çizildi.

 

Raporda, "Genel olarak Türkiye, Çin gibi diğer oyuncularla karşılaştırıldığında daha küçük bir yatırım portföyüne sahip olmasına rağmen kendisini Afrika için güvenilir bir müttefik olarak konumlandırıyor." ifadesi kullanıldı.

 

Türkiye'nin Afrika'daki stratejik yaklaşımının, hem Afrikalı elitlerde hem de halkta yankı uyandırdığı, ülke nüfuzunu, mali ve maddi katkılarının ötesine taşıdığı belirtilerek, Türkiye'nin kıtada limanlar, demir yolları, enerji tedariki, stratejik ticaret yolları üzerinde yer alan havalimanları gibi altyapı projelerine önemli yatırımlar yaptığı hatırlatıldı.

 

Raporda, Türkiye’nin birçok ülkede oteller, konferans binaları ve spor sahaları gibi yatırımları da olduğu, özel-kamu ortaklıklarını ve yatırımları teşvik ettiği kaydedildi.

 

"Güney Afrika, Nijerya, Fildişi Sahili, Gana ve Sudan, Türkiye'nin Sahra Altı Afrika'daki en büyük ticaret ortaklarıdır." ifadesi kullanılan raporda, Türkiye ile Sahra Altı Afrika arasındaki ticarettin 2003'ten bu yana 8 kat arttığı vurgulandı.

 

Raporda, "Ankara'nın Afrika ile ekonomik bağları altyapı, endüstriyel tesisler, enerji üretimi ve konaklama gibi çeşitli sektörleri kapsamaktadır." ifadesi yer aldı.

 

"Sahra Altı Afrika'nın 36 ülkesinde 45 noktaya hizmet veren THY'nin hızlı büyümesi sayesinde ekonomik ilişkiler son on yılda gelişti." değerlendirmesi yapılan raporda, Türkiye'nin bölge ile ticaret ve doğrudan yatırımdaki payının etkileyici bir hızla arttığı bildirildi.

 

Raporda, Türk özel sektör yurt dışı ilişkilerinin de geliştiği, 2014'te 16 olan Sahra Altı Afrika'daki iş konseylerinin, 2023'te 44'e çıktığı belirtildi.

 

Türkiye'den üretim yatırımlarının arttığı kaydedilen raporda, özellikle Sahel bölgesindeki madencilik faaliyetlerine işaret edildi.

 

Raporda, "Ankara'nın genel stratejisi, siyasi nüfuzunu güçlendirmeyi ve Türkiye'nin ekonomik çıkarlarını ilerletmeyi amaçlıyor." ifadesi kullanıldı.

16 Mayıs 2024 Perşembe

ABD'de 30 yıl vadeli mortgage (konut kredisi) için ortalama faiz oranı yüzde 7,08'e inerken, mortgage başvuruları yüzde 0,5 yükseldi.


Mortgage Bankalar Birliği (MBA), 10 Mayıs ile sona eren haftaya ilişkin mortgage verilerini açıkladı. Buna göre, mortgage başvuruları geçen hafta önceki haftaya kıyasla yüzde 0,5 yükseldi.

 

Bu dönemde konut satın almaya yönelik başvurular yüzde 2 düşerken, yeniden finansman başvuruları yüzde 5 arttı.

 

Ülkede 30 yıl vadeli mortgage için ortalama faiz oranı, geçen hafta yüzde 7,18'den yüzde 7,08'e geriledi.

 

Aynı dönemde, 15 yıl vadeli mortgage için ortalama faiz oranı ise yüzde 6,60'tan yüzde 6,61'e yükseldi.

 

MBA Başkan Yardımcısı Joel Kan, ABD'de hazine tahvili faizlerinin geçen hafta düşmeye devam ettiğine işaret etti.

 

Ülkede 30 yıllık mortgage faizlerinin de art arda ikinci hafta gerilediğini vurgulayan Kan, geçen hafta yüzde 7,08 ile nisan ayı başından bu yana en düşük seviyenin görüldüğüne dikkati çekti.

 

Kan, bunun yeniden finansman başvurularında artışa yol açtığını ve ev almak isteyenlere fayda sağladığını belirterek, ancak mortgage faizlerinin hala bir yıl öncesine göre çok daha yüksek olduğunu ve satılık konut stoklarının sıkı kaldığını ifade etti.

15 Mayıs 2024 Çarşamba