tatil-sepeti

İlk astronotunu uzaya gönderen Türkiye, yıl içinde kendi ürettiği uydu TÜRKSAT 6A’yı da yörüngesine yerleştirecek. 2026’da ise hedef, ilk uzay aracının Ay’a sert iniş yapması. Türkiye, bir yandan da Ay’a yumuşak iniş yapan ilk 5 ülke arasına girmek için Japonya ile yarışıyor.


 

Astronot Alper Gezeravcı uzayda, çeşitli kurum ve üniversitelerin projelerinin deneyini yapacak. Deney sonuçlarıyla bu kurumların teknolojide sıçrama yapması, şimdiden uzay yarışına dahil olan KOBİ ve startuplarla; yeryüzü gözlemi, haberleşme, erişim ve keşif gibi birçok yatırım alanının öne çıkması bekleniyor.   

 

HABER: BARIŞ CABACI

 

Bundan 50 yıl önce Ay’a ilk iniş zafer olarak kutlanırken bugün uzaydaki madenlerden teknoloji geliştiriliyor ve uzayın kolonileştirmesi hayal ediliyor. Çağımızda uzay ekonomisinin çoğu uydu ve Ar-Ge faaliyetlerinden oluşmakla birlikte uzay madenciliği ve lojistik gibi sektörler de gün geçtikçe önem kazanıyor. Her ne kadar geleceğin ne getireceği bilinmese de Statista araştırma şirketine göre, 600 milyar dolar olan küresel uzay ekonomisi, 2027’ye kadar 1 trilyon doları aşacak. Önümüzdeki yıllarda uzay endüstrisine yatırım yapmak kaçınılmaz hale gelecek gibi görünüyor. Uzun yıllardır uzay ekonomisinden pay almak için çalışmalarını sürdüren Türkiye de ilk Türk astronotu Alper Gezeravcı’yı SpaceX firmasıyla uzaya gönderdi. Türkiye’yi Cumhuriyet’in 100. yılında gururlandıran uzay yolculuğunda Alper Gezeravcı, sağlıktan sanayiye, ekolojiden madenciliğe kadar birçok alanda deney yapacak. Söz konusu deneyler; Türkiye Uzay Ajansı, TÜBİTAK Uzay, TÜBİTAK MAM, Boğaziçi Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Nişantaşı Üniversitesi, Haliç Üniversitesi ve Muş Bilim Sanat Merkezi araştırmalarının geliştirilmesi için kullanılacak.  

 

ÖNCE SERT SONRA YUMUŞAK İNİŞ 

 

Uzay Vatan’da söz sahibi olabilmek için çalışmalarını 30 yıldır sürdüren ve uydu alanındaki başarısını ilk insanlı uzay misyonuyla yakalayan Türkiye, gözünü Derin Uzay ve Ay Projesi’ne çevirdi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde çalışmalarını sürdüren Türkiye, 2026’da Ay’a ilk uzay aracını göndermeyi planlıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır bu hedefi şöyle açıkladı: “Türkiye’nin Milli Uzay Programı kapsamında Ay’a ilk temasın sağlanması hedefi için de çalışmalar sürüyor. Ay Projesi için hibrit itki sistemi, uçuş bilgisayarı ve pek çok yerli uydu ekipmanı geliştirilecek. Bu, yerli ve milli imkanlarla yapılacak. Ay’ın yörüngeden keşfinde kullanılacak ve Ay yüzeyine sert iniş gerçekleştirecek uzay aracı, milli imkanlarla üretilecek.” Meclise uzay kanununu götürmek istediklerini belirten Bakan Kacır, şöyle devam etti: “TUA’nın çalışmalarını da daha güçlü şekilde yapmasını sağlayacak bir taslağı hazırlamıştık. Peşinden bir uzay teknoloji gelişme bölgesini Ankara’da kuracağız. Türkiye, uzay sanayinde, savunma sanayindeki gibi bir başlangıç yapacak.” 

 

DENEYLER YOL GÖSTERECEK 

 

2026’nın uzay alanında önemli bir dönüm noktası olacağını belirten TÜBİTAK UZAY Teknolojileri Araştırma Enstitüsü Müdürü Mehmet Nefes ise Derin Uzay çalışmalarıyla ilgili daha kapsamlı faaliyetleri olduğunu vurgudı. Nefes, hedefledikleri Ay Projesi’ne de gözlem ve haberleşme uydu projelerinde elde ettikleri bilgi ve tecrübelerini taşıdıklarını söyledi. Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın yapacağı 13 deneyden 3’ünün TÜBİTAK’a ait olduğunu belirten Nefes, uzaydaki MİYOKA deneyiyle kurşunsuz lehimleme tekniğinin uzayda entegrasyonunun ve analizinin yapılacağını belirterek, İstanbul Ticaret’e şu bilgileri verdi: “Önümüzdeki projelerimizde kullanacağımız elektronik kart tasarımlarında faydalarını görmeyi umduğumuz kıymetli bir deney. Bunun çıktılarını da Türkiye’nin teknolojik gelişimi için kullanacağız. Yerli ve milli kaynaklarla üretilen uydumuz TÜRKSAT 6A’nın bu yıl uzaydaki yer almasını planlıyoruz. Uzay Vatan’daki 2026 Vizyonumuz için önemli bir başlangıç olacak. 1994 yılında göreve başlayan TÜRKSAT 1B ve takip eden TÜRKSAT 1C, 2A, 3A, 4A, 5A ve 5B uyduları ile ülkemizde bu alanda hizmet sağlandı. Ancak bu uydular yurtdışı firmalardan temin edildi. TÜRKSAT 6A projesinde ise TÜBİTAK UZAY, daha önceki RASAT ve GÖKTÜRK-2 projelerinde kazanılan uzay alanındaki tecrübelerinden de faydalanarak, proje ortakları TUSAŞ, ASELSAN ve CTECH firmaları ile birlikte milli haberleşme uydu platformunu geliştirdi.” 

 

Uydu üretiminde birçok yerli firmayla çalışıldığını belirten Nefes, 2021’de NASA yarışmasında bir Türk startupının ödül aldığını hatırlatarak, önümüzdeki süreci şöyle özetledi: “Bunların da devamı gelecek. Yapılan deneyler, firmaların ve startupların gelişmesini sağlayacak. Yakın zamanda dikey entegre iş modellerinin gelişmesini bekliyoruz. Uzay teknolojisi, diğer sektörlerin de gelişmesini sağlıyor. Meteoroloji, enerji, telekomünikasyon, ulaştırma, denizcilik, havacılık vb. sektörleri geliştirdiği gibi ekonomik ve toplumsal faydalar sağlayan yeni uygulamalara olanak tanıyor. Uzay sektörünün kendisi sadece büyüyen bir sektör değil, aynı zamanda diğer sektörlerdeki büyümenin de hayati sağlayıcısıdır.”

 

KOBİ’LER VE STARTUPLARLA GELİŞECEK

 

İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alim Rüstem Aslan da uzay çalışmalarının KOBİ ve startupların daha da gelişmesini sağlayacağına dikkat çekti. Prof. Aslan, uzay ekonomisinin gelecekteki biçimini şöyle anlattı: “İTÜ olarak, uzayda kullanılacak uydu cihazlarının ekipmanlarını üretiyoruz. Bazı durumlarda sadece parçalarını ihraç ediyoruz. Uzayda kullanılacak ürünlerin özel ve eşsiz olması gerekiyor; çünkü bu alanda katma değeri en yüksek ticaret yapılıyor. Altının kilogram fiyatı 70 bin dolar iken, 1 kilogram uydu cihazının değeri 140 bin dolar. Bu tutarın 10 bin dolarını hammadde ve ürünler oluşturuyor, geri kalan kısmı ise kâr. Türkiye olarak bu alanda önemli bir başlangıç yaptık. Haberleşme uyduları küçülse de kapasite olarak artıyor. Roket fırlatma maliyetleri de yarı yarıya düştü. Bu nedenle uzay alanındaki bilgi birikimimizi artırarak üretim yeteneğimizi geliştirmeliyiz. Haberleşme alanındaki uzay maceramızı ilerletmeliyiz. Artık uzay alanında sadece satın alan değil, üreten bir ülkeyiz. TÜRKSAT 6A, buna en güzel örnek. Türkiye bu büyük pastadan pay alırken startuplarıyla yan sanayi firmalarıyla birlikte yer alacak. Togg aracında olduğu gibi artık Türkiye, Türk teknoloji firmalarıyla uzayda yerini alacak. İTÜ, bu alanda 50 yıldır çalışıyor ve üretiyor.” 

 

HEDEF İLK 5 ÜLKEDEN BİRİ OLMAK

 

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Alim Rüstem Aslan, ABD, Rusya ve Çin’in uzay keşfi alanında rekabet içinde olduğunu belirterek, şunları ekledi: “Türkiye’nin uzay alanındaki hedefi ilk beşe girmek. Bu hedefe ulaşmak için Japonya ile rekabet ediyoruz. ABD ve Avrupa, Artemis projesiyle Ay’a astronot göndermeye hazırlanırken, Rusya ve Çin ise ILRS projesiyle kendi uzay araçlarını gönderme planları yapıyor. Nihai amaçları, Ay’ın güney kutbundaki buz kaynaklarını kullanarak Mars’a bir geçiş istasyonu oluşturmak. Bu, Ay’ı Mars’a ulaşmak için bir başlangıç noktası olarak kullanma fikrine dayanıyor; çünkü Ay’daki düşük yer çekimi ve buz kaynakları, yakıt ihtiyacını karşılamak için potansiyel bir kaynak olarak öne çıkıyor.”

 

SEKTÖRLERDE YÜZDE 59 TASARRUF  

 

OECD’nin 2023 uzay raporuna göre, uzayın faydaları sadece uzay piyasasındaki katılımcıları etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda uzay dışı firmalar ve geniş toplum üzerinde olumlu etkiler yaratıyor. OECD’nin belirttiğine göre, firmalar uzay teknolojileri sayesinde yaklaşık yüzde 59 tasarruf sağlıyor. Uydu verilerine dayalı bilgiler, ekonomik veya sosyal maliyet ve kayıpları önleyerek tahminlerin ve karar vermenin geliştirilmesine yardımcı olabiliyor. Uzay yatırımlarının ticari gelirler ve istihdam üzerinde olumlu etkileri ise özellikle uzay firmalarında belirgin rol oynuyor. 

 

NASA’DAN UZAY VATAN İÇİN GELDİ

 

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nde (NASA) 10 yıldır astrofizikçi ve derin uzay iletişimcisi olarak çalışan Dr. Umut Yıldız, uzay teknolojisinde potansiyeline inandığı için ülkesine dönmeyi tercih etti. Son 10 yıldır birçok meslektaşının çalışmak isteyeceği NASA’da görev yapan Yıldız, edindiği birikimleri ülkesine aktarmak için uzay teknolojileri üzerine çalışan bir Türk şirketine transfer oldu. Yıldız, “Ülkemde uzay ve bilim konularında yapacak çok fazla iş var. Hep beraberce yapmak ümidiyle yepyeni başlangıçlara” diyerek, Türkiye’de gerçekleştireceği projeler için heyecanını ve duygularını paylaştı.

 

UZAY SANAYİMİZ İÇİN MİLAT OLDU

 

Uzaya giden ilk Türk astronotun uzay ve savunma sanayi için önemli olduğunu belirten İTO Başkanı Şekib Avdagiç, sosyal medya hesaplarından şu paylaşımı yaptı: “İlk Türk astronot Alper Gezeravcı’nın Uluslararası Uzay İstasyonu misyonu, gençlerimize ve girişimcilerimize uzay teknolojilerinde yeni bir ufuk açtı. Kendi roketimizin, uzay sanayimizin gelişimi için bir milat oldu. Başarılar diliyorum.”

 

UZAY VERİLERİ (2023)

 

* 100 ülkenin kendi bayraklarıyla yörüngeye uydusu var.

 

* 23 ülke ulusal fırlatma projelerini sürdürüyor.

 

* 11 ülke uzay limanları geliştiriyor.

 

* Yörüngede 6.700’ün üzerinde operasyonel uydu bulunuyor. 

 

* OECD hükümetleri 2023’te, uzay yatırımlarına ortalama 75 milyar dolar ayırdı.

29 Ocak 2024 Pazartesi

Önümüzdeki 10 yılda geliştirilmesi planlanan ve gelecek 100 yılın en güçlü cihazları olması beklenen kuantum bilgisayarların avantajları ve riskleri neler? Türkiye, bu yeni teknolojinin neresinde? Prof. Dr. Şevki Işıklı, kuantum bilgisayarını tüm yönleriyle anlattı. İşte detaylar…

Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevki Işıklı, gelişen kuantum bilgisayarları teknolojisinin önemini kaleme aldı.

Kuantum bilgisayarların gelecek 10 yıl içinde geliştirilmesi bekleniyor. Birçok uzmana göre bu gelişme, öncelikle siber dünyada bir güvenlik kaosu yaratacak ve ardından küresel düzeyde bazı sosyo-politik değişimlere yol açacak. Peki, kuantum bilgisayarlar klasik süper bilgisayarlardan milyonlarca kat üstün işlem kapasitesine nasıl ulaşabilir? Hangi özellikleri onları bir sosyo-politik devrimci yapıyor? Kuantum uçurumun dezavantajlı tarafında kalmamak için Türkiye ne yapabilir?

 

KUANTUM BİLGİSAYARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ

Kuantum bilgi işlem birimlerine kübit denir. Bitler ve kübitler arasında birçok kritik fark bulunur. Bitler, klasik bilgisayarlarda kullanılır ve sadece 1 ya da 0’ı temsil edebilir, aynı anda tek bir enformasyonu kodlayabilir. Bunlar klasik bilgisayarların bilgi-işlem yeteneklerini kısıtlar. Klasik bitler, madeni paralar gibidir; nesnel olasılıkları tasvir ederler, yani yazı-tura atıldığında, “ya yazı ya da tura” durumunda bulunur, dik konumda bulunmazlar. Kübitler, bitlerden farklı olarak “aynı anda hem 0 hem de 1 durumunda” hatta “0 ile 1 arasındaki herhangi bir ara durumda” da bulunabilirler. Kübitler, aynı anda hem yazı hem de tura olabilen hatta dik durabilen bir sihirli paraya benzer. Kübitlerin bu özelliği, fotonların süperpozisyon karakterinden gelir.

 

Kuantum bilgisayarlara has garip bir özellik olan kübit süperpozisyonları, ölçüldüğünde yalnızca ya 0 ya da 1 değerini alırlar. Gözlemci etkisi denilen bu durum, Schrödinger’in Kedisi kutusunu açtığınızda ölü kedi ile canlı kediyi üst üste görememe durumunun yani çökme prensibinin bilgisayarlardaki uygulamasıdır. Bir kübitin gözlenmemiş durumu ile gözlenmiş durumu arasındaki fark, kuantum hesaplamanın merkezinde yer alır. Çünkü kuantum kapılarında işlem ölçümle gerçekleşir. Bu, klasik bilgisayarda olmayan bir özelliktir. Ölçümde kendini gösteren kesinsizlik ilkesi ve çökme yasası, kırılamaz kuantum şifreler yapmak için kullanılır.

 

DOLANIK KÜBİT SÜPERPOZİSYONLARI: KUANTUM IŞINLAMA TEKNOLOJİSİ

Kuantum bilgisayarlara olağanüstü yetenekler kazandıran bir başka prensip dolanıklıktır. İki veya daha fazla kübitin durumları birbirine polarize edildiğinde kübit dolanıklığı ortaya çıkar. Klasik bitler, dolanık hale getirilemezler. Örneğin klasik bitler gerçek madeni paralar gibi davranırlar. Bu durumda sağ elindeki paranın yazı olduğunu öğrendiğinde sol elindekinin durumunu öğrenmiş olamazsın, ona da ayrıca bakmak gerekir. Bu da işlemi doğal olarak uzatır. Buna karşın kübitler, dolanık hale getirilmiş iki madeni para gibi davranırlar. Dolanık madeni paraların yazı mı tura mı olduklarını öğrenmek için sadece birine bakmak yeterlidir; sağ elindeki “yazı” ise sol elindeki de “yazı” olacaktır ve bunun tersi de geçerlidir. Dolanıklık, kuantum bilgisayarlar arasında, sinyalleşme ve zaman kaybı olmaksızın enformasyon transferi yapmak gibi eşsiz avantajlar sağlar.

 

KUANTUM PARALEL HESAPLAMA: OLAĞANÜSTÜ HIZLI

İşlemleri ardışık, sırayla yapan klasik bilgisayarlardan farklı olarak kuantum bilgisayarlar, dolanık kübit süperpozisyonları sayesinde birden fazla hesaplamayı eş zamanlı olarak yapabilir. 100 kübitli bir kuantum bilgisayar 2 bin 100 farklı durumu aynı anda işleyebilir. Bu, trilyonlarca katrilyon işlem demektir ve saniyede 1 exzaflop işlem yapan en hızlı klasik süper bilgisayarların yaklaşık 40 bin yılını alır. Örneğin birçok kapınız olsun ve kilidi açılmış olan tek kapıyı bulmanız gereksin. Klasik bilgisayar, açık kapıyı bulana kadar her kapıyı tek tek dener. Kuantum bilgisayar ise aynı anda birden fazla kapıyı deneyebilir. Paralel hesaplama denilen bu özellik, kuantum paralel hesaplamayı, şifre çözmede, internet aramalarında ve devasa veri setlerini analiz etmede aşırı hızlı olağanüstü bir araç haline getirir.

 

KUANTUM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIM ALANLARI

Gelecek 100 yılda elimizdeki en güçlü cihazlar olması beklenen kuantum bilgisayarlar bazı avantaj ve riskleri beraberinde getirecektir. Öncelikle bu hesaplama canavarlarının gündelik yaşamın bir parçası olması beklenmiyor. Kuantum bilgisayarların internette akan devasa miktardaki verinin analizinde, ultra hassas GPS cihazları ve radarlar geliştirmekte, tıbbi teşhis ve görüntülemede, ilaç geliştirmede, genetik değişiklikleri ve borsa manipülasyonlarını modellemede, karadelikler gibi klasik bilgisayarların işlem kapasitesini aşan karmaşık ve rastlantısal fiziksel yapıları simüle etmede ve en önemlisi kripto-analiz alanında kullanılması bekleniyor.

 

SAĞLADIĞI İMKANLAR VE DOĞURDUĞU RİSKLER

Kuantum bilgisayarların en sansasyonel potansiyeli ve en korkunç riski de şifrelemeyle ilgilidir. Kırılamaz kuantum şifreler, iletişim güvenliği ve veri mahremiyeti için eşsiz koruma sağlayabilir ve siber korsanlığı sonlandırabilir. Fakat siber kuantum koruma kalkanı sadece kuantum bilişim ekosistemindeki veri akışıyla sınırlı olacaktır. Buna karşın risk geniş çaplıdır. Hızlı kuantum hesaplama karşısında klasik şifreleme işe yaramayacaktır. Klasik şifrelerin sağladığı güven, şifre algoritmalarının içerdiği problemi çözmenin zorluğuna yani çözüm için gereken süreye bağlıdır. Bin yılda çözülebilecek bir klasik şifre, bugün için yeterince güvenlidir fakat kuantum bilgisayar için bir saniyede çözülebilir. Simetrik ve asimetrik hatta Block zincir şifreleri dahil olmak üzere, bugünkü dijital dünyamızın hiçbir güvenlik duvarı yeterince dayanıklı değildir. Analizlere göre finansal hizmetler, e-imzalar, SIM kartlar, modemler, kredi kartları, hükümet ve askeri sistemlerinin şifrelerinin kırılması durumunda devasa zararlar meydana gelecektir.

 

DAHA İNŞA EDİLMEDEN KUANTUM KORSANLIK BAŞLADI

Kuantum bilgisayarlar henüz geliştirilmedi, ancak kuantum siber korsanlık çoktan başlamış olabilir. Bazı teknoloji devleri ve yerel devletlerin, çözmeleri mümkün olmasa da bugünden şifrelenmiş veri toplamaya başladıklarından şüpheleniliyor. Bu potansiyel kuantum siber korsanlar, eli kulağındaki kuantum bilgisayarları kullanarak depoladıkları bu gizli verilerin şifresini yakın gelecekte çözmeyi umuyorlar. “Şimdi topla, sonra çöz” diye adlandırılan kuantum siber korsanlık hakkındaki endişeler, saygın kuruluşlar tarafından paylaşılıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İç Güvenlik Bakanlığı, gelecek 10 yıl içinde RSA şifreleme şemalarının kırılma riskine karşı federal düzeyde önlem almaya başladığını duyurdu.

 

KUANTUM ÜSTÜNLÜĞÜNE İLK KİM ULAŞACAK

Kuantum bilgisayar geliştirme yarışını başlatan Google Inc., 2019 yılında Sycamore adlı kuantum bilgisayarıyla klasik süper bilgisayarlarla en az 10 bin yıl sürecek bir işlemi 200 saniyede tamamladığını açıkladı. 2023 yılında IBM, Eagle kuantum bilgisayarıyla 100+ kübit ölçeğinde doğru sonuçlar sağladı. DARPA ile işbirliği yaparak çıtayı yükselten Microsoft ise “saniyede bir milyon kuantum işlemi” yapabilen kuantum bilgisayarını gelecek 10 yıl içinde inşa etmeyi planladığını açıkladı. Kuantum bilgisayarı geliştiren ilk kuruluş, post-kuantum denilen bir hızlı hesaplama dönemi başlatacak ve siber evrende bir tür dokunulmazlık zırhına ve orantısız bir avantaja kavuşacaktır.

 

KUANTUM TEKELİ: KUANTUM AVANTAJINA SAHİP OLANLAR

Kuantum teknolojilerinin ona sahip olanlar ile olmayanlar arasında, “kuantum uçurumu” diye adlandırılan yeni bir küresel bölünme yaratması kaçınılmaz görünüyor. Siber kuantum koruma kalkanı sağlamada ve korsanlığa karşı ABD, kuantum üstünlüğü yarışını sürdüren Microsoft ve Google gibi teknoloji devlerini bünyesinde barındırdığı için en avantajlı ülke konumunda görünüyor. ABD’li analistler, en büyük rakibin, kuantum bilgisayar geliştirme girişimlerinde bulunan Çin olduğu konusunda hemfikir. Çin’in olası bir “şifreli veri madeni rezervinin” küresel siyaset ve ekonomide kaos yaratabileceği uyarısında bulunuyorlar. Öte yandan kuantum üstünlüğüne ulaşan küresel teknoloji devleri, kuantum bilgisayar tekelini ellerinde tutmaya devam edebilirler. Bu da onların sahip olduğu ağ egemenliği bir üst seviye çıkarabilir ve bu şirketleri devletlere karşı orantısız biçimde daha güçlü kılabilir.

 

Kuantum siber korsanlığa karşı alınacak önlemler konusunda, durumun ciddiyetinin farkında olan hükümetler acele ediyorlar. ABD hükümeti, 2018 yılında “Ulusal Kuantum Girişim Yasası” çıkarttı. Bu yasayla ABD, kuantum teknolojileri için hem 1,2 milyar dolar tahsis etti hem de Beyaz Saray içinde, federal ülke genelindeki kuantum girişimlerini tek elden yönetmek üzere “Ulusal Kuantum Koordinasyon Ofisi”ni kurdu. ABD'de 2022 yılında 2035 yılına kadar riskleri azaltmayı amaçlayan bir şifre güvenliği muhtırası yayınlandı.

 

TÜRKİYE’NİN ALABİLECEĞİ ÖNLEMLER

Kuantum hesaplamayla doğrudan ilgili planlanmış veya açıklanmış bir girişime sahip olmayan Türkiye’nin, gizli belgeleri ve iletişim kanallarında akan devasa verileri koruma altına almak için atabileceği adımlar var. İlk olarak hassas hükümet verileri işaretlenmeye, sistem açıklarının bir envanteri çıkarılmaya başlanabilir. Mevcut dijital alt yapıyı, gelecekteki kuantum bilişim eko-sistemine entegre etmek için AR-GE çalışmaları yapılabilir. Türkiye tekno-devlerin egemenliğini yerel düzeyde sınırlandıracak önlemler arayabilir veya milletler arası bir girişime dahil olmayı tercih edebilir. Nihayetinde Türkiye'de tüm bu süreci yönetecek bir koordinasyon merkezi kurmakla işe başlanabilir.

02 Kasım 2024 Cumartesi

Türkiye, BM Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Küresel Siber Güvenlik Endeksi'nin son raporuna göre, 194 ülkenin yer aldığı değerlendirme sürecinde bütün kriterlerden tam puan aldı.

Türkiye, siber güvenlik alanındaki çalışmalarıyla Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Küresel Siber Güvenlik Endeksi'nde değerlendirilen 194 ülke arasında bütün alanlardan tam puan alarak "rol model" ülke listesine girdi.

2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'na göre, Türkiye'de ağustos itibarıyla teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan 10 bin 888 firmanın yüzde 59'u ve 1323 AR-GE merkezinden yüzde 18'i bilgi iletişim teknolojileri alanında faaliyet gösteriyor.

Siber güvenlik sektörünün gelişmesini ve bütünleşmesini temin amacıyla Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ile TÜBİTAK Siber Güvenlik Enstitüsü işbirliğiyle geniş katılımlı bir sektör ekosistemi oluşturulurken üniversitelerin de buraya dahil edilmesine yönelik çalışmalar devam ediyor.

Söz konusu çalışmalarla siber güvenlik alanındaki münferit AR-GE faaliyetlerinin ve girişimlerin bütünleşik bir yapıda, işbirliğine dayalı olarak geliştirilmesi ve desteklenmesi amaçlanıyor.

 

KÜMELENMEDE 255 FİRMA FAALİYET GÖSTERİYOR

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ve Savunma Sanayii Başkanlığı koordinasyonunda yürütülen Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi bünyesinde eylül ayı itibarıyla 255 firma, 401 ürün ve 649 hizmetle faaliyet gösteriyor.

Türkiye'nin siber güvenlik alanındaki yapılanması ve çalışmaları uluslararası alanda da dikkatle takip ediliyor.

BM ITU Küresel Siber Güvenlik Endeksi'ne göre, Türkiye, 194 ülkenin yer aldığı değerlendirme sürecinde "Birinci Seviye Örnek Alınan Ülkeler" arasında yer aldı. ITU, bu yıl sıralama yapısından seviyelendirme yapısına geçti.

Ülkeler yasal düzenlemeler, hukuki düzenleme, teknik altyapı, organizasyonel yapılanma, kapasite geliştirme ve kurumlar arası işbirliği alanlarına göre değerlendirilerek sevilendirildi.

Türkiye, tüm alanlarda 20 tam puan alarak "örnek alınan ülkeler" arasında en üst seviyede yer aldı.

 

"TÜRKİYE GÜÇLÜ BİR ORGANİZASYONEL YAPIYA KAVUŞTU"

Siber Güvenlik, e-Yönetişim ve e-Devlet Kıdemli Uzmanı Mustafa Afyonluoğlu, siber güvenlikte kurumsal işbirliğinin belkemiği olan 2 bin 304 siber olaylara müdahale merkezi (SOME) ve 14 sektörel SOME ile Türkiye'nin oldukça güçlü bir organizasyonel yapıya kavuştuğunu söyledi.

Bu yıl 4'üncüsü hazırlanan "2024-2028 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı"nın da stratejik açıdan siber güvenliğe ilişkin hedeflerin tüm ülkede bütüncül olarak ele alınmasını sağlayacağını vurgulayan Afyonluoğlu, "Özellikle kritik altyapılardaki siber güvenliğin önemi değerlendirildiğinde, Elektronik Haberleşme Kanunu'nda yer alan ilgili maddelerden ziyade müstakil bir kanun olarak düzenlenmesi, bu alanla ilgili daha güçlü bir hukuki altyapıyı beraberinde getirecektir." dedi.

02 Kasım 2024 Cumartesi