Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP) verilerine göre, moda sektörü için her yıl 159 milyon ağaç kesilip 93 milyar metreküp su kullanılırken uzmanlar sektörün doğal kaynaklara verdiği zararın, gereğinden fazla tüketimden kaynaklandığını söylüyor.


 

Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP) tarafından 2022'de yayımlanan "Sürdürülebilir Moda İletişimi 2021-2024 Stratejileri" başlıklı raporda, moda sektörünün iklim değişikliğini ve ekolojik krizi en çok etkileyen alanlardan biri olduğu, doğal kaynakları yoğun şekilde kullandığı, fosil yakıtlara bağımlı olduğu, tedarik zinciri nedeniyle kirliliğe yol açtığı ve yüksek miktarda atık ürettiği belirtildi.

 

Sektörün fazla üretim ve tüketimi teşvik etmesi sonucu moda endüstrisinden kaynaklı karbon emisyonunun arttığı ve küresel emisyonun yüzde 2 ila 6'sını oluşturduğu aktarılan raporda, sektörün üretim şekillerinin ciddi anlamda biyoçeşitlilik kaybına yol açtığı vurgulandı.

 

Raporda her yıl moda sektörüne kaynak üretmek için 159 milyon ağaç kesilirken üretim için harcanan yıllık 93 milyar metreküp suyun küresel su kullanımının yüzde 4’üne tekabül ettiğine dikkati çekildi.

 

Giysilerin boyanması ve işlenmesi sonucu özellikle Bangladeş, Endonezya, Özbekistan, Çin ve Kamboçya gibi ülkelerde suların yoğun şekilde kirlendiği bildirilen raporda, dünya su kaynaklarındaki mikroplastiğin yüzde 35’inin sentetik elyafın yıkanması sonucu oluştuğu kaydedildi.

 

Raporda moda ve tekstil sektörü kaynaklı kirliliğin son 15 yılda artış gösterdiği bilgisine yer verilirken daha fazla üretim sonucu daha fazla atığın ortaya çıkması, kirlilikteki artışın en önemli nedeni olarak gösterildi. Raporda, "Dünya üzerinde her saniyede ortalama bir kamyon kıyafet çöpe atılıyor ya da yakılıyor." ifadelerine yer verildi.

 

"TEKSTİL ATIKLARI CİDDİ ÇEVRESEL SORUNLARA YOL AÇIYOR"

 

İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şölen Kipöz, modanın kaynak kullanım süreçleri ve sürdürülebilir moda kavramı hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

 

Endüstride, 2019 itibarıyla her yıl 100 milyardan fazla giysi üretildiğini ve bu şekilde devam etmesi halinde 2030'da bu rakamın 160 milyara ulaşacağını belirten Kipöz, bu üretim rakamlarının, gereğinden fazla tüketimle yakın ilişkisi olduğunu söyledi.

 

Kipöz, "Son 15 yılda giysilerin kullanım süresi yüzde 36 oranında azalmış görünüyor. Raporlara göre, biz bir giysiyi en fazla 7-8 defa kullanmak için alıyoruz halbuki onu 40-50 kez, eskitene kadar giyiyor olmamız gerek." diye konuştu.

 

Sektörde giysi kadar kumaş israfının da olduğunun altını çizen Kipöz, modanın çok hızlı yenilendiğini ve bir yıl moda olan bir rengin, sonraki yıl kumaşlarda kullanılmayabildiğini, sadece giysinin değil tekstil atıklarının tümünün, başta sera gazı emisyonu artışı olmak üzere ciddi çevresel sorunlara yol açtığını vurguladı.

 

"KÜRESEL KUZEY, GÜNEYİ HEM ATÖLYE OLARAK KULLANIYOR HEM DE ATIKLARINI GÖNDERİYOR"

 

Moda ve tekstil endüstrisinin çok uluslu bir yapıda olması dolayısıyla lojistik süreçlerinin de ciddi karbon emisyonuna yol açtığını anlatan Kipöz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün markalar, hemen hemen hepsi, tasarımlarını küresel kuzey bölgesi dediğimiz bölgelerde, üretimlerini ise küresel güneyde gerçekleştiriyor. Küresel kuzey, güneyi hem atölye olarak kullanıyor hem de atıklarını oraya gönderiyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde devasa tekstil çöplükleri bulunuyor. Afrika’nın Akra bölgesine her hafta ortalama 60 konteyner giysi gönderiliyor. Akralılar her yıl 15 milyon kullanılmış giysinin göçüyle karşılaşıyor. Bunların yüzde 40'ı çok düşük, geri dönüştürülemeyecek kalitede. Oradaki insanlar bu elbiseleri 'ölü beyaz adamın yersiz yurtsuz giysileri' olarak adlandırıyor."

 

Sektörün, ciddi bir kaynak kullanımı gerçekleştirdiğine ve bu kaynakların çok büyük bir kısmının yenilenemez enerji kaynağı olduğuna dikkati çeken Kipöz, tekstil üretiminin üreticiler ve çevre üzerindeki bir diğer etkisinin de tekstil atıklarından kaynaklı endüstriyel su kirliliği olduğuna değindi.

 

Kipöz, "Denizlerin ve doğal su kaynaklarının kirlenmesinde de yine petrol türevli malzemelerin rolü çok fazla. Bazı tekstil yıkamalarında bu sulara neredeyse yarım milyon ton plastik mikrofiber salındığı biliniyor. Tahminlere göre 2050 itibarıyla denizlere karışacak mikrofiberin 22 milyon tonu bulacağı belirtiliyor." bilgisini verdi.

 

"ÜRÜNLER DAHA KURU İŞLEMLERDEN GEÇİRİLMELİ"

 

Üretim şekillerinin ve malzeme kullanımlarının yeniden düzenlenmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunan Kipöz, şunları söyledi: "Sürdürülebilir tekstil ürünlerinin kuru işlemlerden geçirilerek üretilmesi, yıkama süreçlerinin azaltılması anlamına geliyor. Dünyanın birçok yerinde kuraklık yaşanırken bu kadar suyun harcanması bir iklim adaletsizliği oluşturuyor. Biz bu insanların hakkını gasbetmiş oluyoruz. Çevresel etkilerin ölçülebildiği, su tüketiminin, suyun temizliğinin, toprak ve gübre kullanımının gözetildiği, biyoçeşitliliği koruyan, kuru işlemlerin benimsendiği üretim şekilleriyle birtakım çözümler belirlememiz gerek."

 

Bireylerin de giyinme kültürlerini geliştirerek sürdürülebilirliğe destek olabileceklerini aktaran Kipöz, tüketicilere, ikinci el ürünlere daha fazla yönelme ve doğaya saygılı markalardan alışveriş yapma tavsiyesinde bulundu.

03 Kasım 2023 Cuma

Züccaciyeciler Derneği (ZÜCDER) Başkanı Mesut Öksüz, bu yıl 6 milyar dolarlık ihracat hedeflediklerini belirterek, "İhracatta 8'inci sıradayız, ilk 5 yıl içerisinde hedefimiz 5'inci sıraya çıkmak. Bunun için çalışıyoruz." dedi.


Antalya'da düzenlenen 13. Uluslararası Ev ve Mutfak Eşyaları Üretici ve Marka Zirvesi'ne katılan Öksüz, dünyadaki küresel durgunluktan sektörün de etkilendiğini söyledi.

 

Yılın ilk çeyreğinde yüzde 3'lük daralma yaşadıklarını dile getiren Öksüz, sektör olarak ilk çeyrek itibarıyla 750 milyon dolar dış ticaret fazlası verdiklerini belirtti.

 

Öksüz, yıl ortası itibarıyla toparlanma beklediklerini, 2024'ü 6 milyar dolarlık ihracatla kapatmayı hedeflediklerini kaydetti.

 

İHRACAT, AVRUPA, AFRİKA VE ORTA DOĞU AĞIRLIKLI

 

Sektör olarak dünyanın her yerine ürün gönderdiklerini anlatan Öksüz, şöyle devam etti:

 

"Dünyanın neresine giderseniz gidin, hiç beklemediğimiz bir yerde, kafede, tabakta, porselende, seramikte, çelikte, bir ahşap üründe bizim markalarımızı bulma ihtimaliniz çok yüksek. İhracatta 8'inci sıradayız, ilk 5 yıl içerisinde hedefimiz 5'inci sıraya çıkmak. Bunun için çalışıyoruz. Çin, dünyanın devi, tek başına yüzde 50'den fazlasını gerçekleştiriyor, diğer ülkeler ise 300, 500 milyon dolarlık farklarla sıralanıyor."

 

Öksüz, sektörün dünyadaki ticaret hacminin 300 milyar dolar olduğunu ve bu ticaretin yaklaşık 152 milyar dolarını tek başına Çin'in gerçekleştirdiğini belirterek, Türkiye'nin ise dünya pazarından şu anda yüzde 2 pay aldığını kaydetti.

 

Çin'den sonra yaklaşık 15 milyar dolar ihracatla Almanya'nın, yaklaşık 14 milyar dolarla ABD'nin ilk üç sırada yer aldığını dile getiren Mesut Öksüz, ABD'yi de 8 milyar 860 milyon dolarlık ihracatla İtalya’nın, 8 milyar 813 milyon dolarla Meksika'nın, 7 milyar dolarla Hollanda'nın ve 6 milyar 400 bin dolarla Hong Kong'un takip ettiğini bildirdi.

 

Öksüz, Türkiye'nin de 6 milyar dolarla 8. sırada bulunduğunu ifade etti.

 

Sektör olarak ihracatı artırmak amacıyla farklı ülkelere yöneldiklerini belirten Öksüz, şunları söyledi:

 

"İhracatımızın yüzde 58'ini Avrupa Birliği ülkeleri oluşturuyor. Geri kalanı diğer ülkelere yayılmış durumda. Avrupa'daki ekonomik durgunluğun bizlerde sıkıntısı oldu. Son dönemlerde bir toparlanma var. Ukrayna, Rusya bizim için önemli pazar bölgesi. Buralarda da sıkıntılar yaşadık ama biraz toparlanma var. Satış bölgemiz Avrupa, Afrika ve Orta Doğu ağırlıklı."

 

ANNELER GÜNÜ CAN SUYU OLDU

 

ZÜCDER Başkanı Öksüz, iç pazarda ise ilk 3 ayda adet bazında daralma ancak ciro bazında artış yaşadıklarını söyledi.

 

Anneler Günü satışlarının sektöre can suyu olduğuna işaret eden Öksüz, "Geçtiğimiz hafta Anneler Günü vardı. Satışlar beklediğimize yakın seviyede geçti. Anneler Günü, düğün sezonu, bayramlara yönelik satışlar, cirolara katkı sağlıyor." diye konuştu.

 

Öksüz, özellikle yaz döneminde hareketlenen düğün sezonunun da sektöre katkı sağlamasını beklediklerini sözlerine ekledi.

19 Mayıs 2024 Pazar

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğünce (OGM) kurulan ve geçen yıl sonu itibarıyla sayısı 794'e ulaşan bal ormanlarıyla arıcılık faaliyetleri desteklenirken, bu alanda ülke ekonomisine de katkı sağlanıyor.


Bal ormanları, ekolojik olarak sunduğu katkının yanında kurulduğu bölgedeki bitki örtüsünü zenginleştirerek toprakları erozyona karşı korurken, arıcılık faaliyetlerinin artmasında da önem arz ediyor.

 

Bu kapsamda, OGM tarafından 2013-2017 ile 2018-2023 yıllarını kapsayan iki “Bal Ormanı Eylem Planı” hazırlanarak uygulamaya alındı. Bu ormanlar aracılığıyla bal üretim miktarı ve kalitesi bakımından dünyada üst seviyelere çıkılması planlanırken, bal ormanlarının sayısının artışına bağlı olarak verimsiz orman alanlarının verimli hale getirilmesi, ormanlık alanların ekonomik, ekolojik ve sosyal fonksiyonlarının artırılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, gıda güvenliğinin sağlanması ve orman köylüsüne istihdam ve ek gelir imkanı yaratılması da hedefleniyor.

 

BU YIL BAL ORMANLARI SAYISININ 850’YE ÇIKARILMASI PLANLANIYOR

 

Bal ormanı eylem planları kapsamında, her yıl bölge müdürlüklerince ikişer adet bal ormanı kuruluşu planlanarak, yılda 56 bal ormanı oluşturulması hedeflendi. Bal ormanı sayısı, 2023 sonu itibarıyla 794'e ulaşırken, bu yıl sayının 850'ye çıkarılması amaçlanıyor.

 

Ülkenin dört bir yanında bal ormanları kurulurken, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa, Hatay ve Trabzon bal ormanları bulunan illerin başında geliyor.

 

Arıcılığın desteklenmesi amacıyla ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon alanları ve diğer ormanlık alanlarda ekolojiye uygun ballı bitkilerin ekimi veya dikimi yoluyla oluşturulan bal ormanları, ayrıca hiçbir müdahale yapılmadan doğal yayılış alanları içerisinde belirlenen ve arıcıların konaklamasına imkan sağlayan ormanlık alanlardan da oluşturuluyor.

 

BAL ÜRETİMİNDE DÜNYADA İKİNCİ SIRADA

 

Geçen yıl sonu itibarıyla 95 bin 459 hektar ormanlık alanda kurulan 794 bal ormanıyla yaklaşık 1 milyon kovana ev sahipliği yapılabilecek imkan oluşturularak ülke ekonomisine de dolaylı katkı sağlanıyor.

 

2010'da 81 bin ton olan bal üretimi, geçen yıl itibarıyla 114 bin 886 tona ulaşırken, arıcılığa verilen destekler ve bal ormanlarının kurulmasıyla Türkiye bal üretiminde dünyada Çin'in ardından ikinci sırada yer almayı sürdürdü.

19 Mayıs 2024 Pazar