Sorumlu kişilerin mal varlıklarını elden çıkarmalarını önlemek üzere acilen bir tedbir kararı alınmazsa bu kişiler tazminata mahkum olsalar bile mal varlıklarını elden çıkarmışlarsa tazminatın tahsili çok güç.


 

Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Umut Yeniocak, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından açılan tazminat davalarında mevzuattaki gelişmeleri ve farklı durumlardaki uygulama örneklerini kaleme aldı.

 

Bugünlerde hukuk camiasında, deprem kaynaklı zararların tazmini talebiyle açılacak tazminat davaları için hummalı bir hazırlık yapılıyor. Depremden doğan zararlarla ilgili olan bu davalarda tazminat sorumluluğu bakımından özellikle iki grup öne çıkıyor: Müteahhitler ve yapı denetçileri. Mevzuatımız, müteahhitlerin basiretli olmalarını yani inşaat faaliyetlerinde öngörülü ve tedbirli davranmalarını; inşaat yapılan zeminin, kullanılan inşaat tekniğinin ve malzemenin uygun olup olmadığını, hangi riskleri barındırdığı konusunda iş sahibini uyarmaları gerektiğini; aksi halde ortaya çıkacak zararlardan sorumlu olacağını söyler. Aynı şekilde yapı denetimlerinde görev alan kişiler de görevlerini teknik kurallara ve mevzuata uygun şekilde yerine getirmemeleri halinde, oluşan zararlardan doğrudan sorumludur. 6 Şubat 2023'te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ortaya çıkardığı manzara, ülkemizde inşaat sektörünün önemli bir bölümünün mevzuata ve teknik gerekliliklere uygun bir faaliyet yürütmediği; mevcut sistemin ve yaptırımların yeterli olmadığı gerçeğini ortaya çıkardı.

MEVZUATTAKİ GELİŞMELER

 

Bu alanda yaşanan önemli mevzuat gelişmelerinden biri 2001 tarihli Yapı Denetimi Kanunu'dur. Bu kanuna göre, kanun kapsamına giren tüm yapılar yapı denetim kuruluşlarının denetimine tabidir. Görevlerini gereği gibi yerine getirmeyen yapı denetim kuruluşlarının yöneticileri, ortakları, denetçi mimar ve mühendisleri ile proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı müteahhidi sorumlu tutulmuştur.

 

Müteahhitlerin ve yapı denetçilerinin hukuki sorumluluğunun 2 yönü bulunuyor. Cezai sorumluluk ve tazminat sorumluluğu. Yani bu kişiler bir yandan görevlerini ve işlerini gereği gibi yapmamaları sebebiyle insanların yaralanmasına veya ölümüne sebep olmak suçlamasıyla ceza mahkemelerinde yargılanacak; diğer yandan ise zarar görenlerin açtığı tazminat davaları görülecek.

 

Zarar gören kişi ile müteahhit ya da yapı denetçisi arasındaki ilişkiye göre açılacak davanın dayanağı değişir. Örneğin depremde yıkılan evini ya da iş yerini müteahhitten satın alan ya da para karşılığı müteahhide ev inşa ettiren kişi, inşaatın teknik gerekliliklere ve mevzuata uygun yapılmadığı gerekçesiyle müteahhide karşı tazminat davası açabilecektir. Aynı inşaatın denetiminde görev yapan yapı denetçisi firma da denetim görevini gereği gibi yerine getirmediği için müteahhitle birlikte sorumlu olur. Bu sebeple, açılacak tazminat davası her ikisine birlikte açılır.

 

FARKLI SENARYOLAR

 

Ancak senaryo her zaman bu kadar basit olmaz. Örneğin yıkılan binanın önüne tesadüfen park edilen bir aracın üzerine yıkılan bina nedeniyle kullanılamaz hale gelmesi durumunda, araç sahibi, daha önce hiç tanımadığı, herhangi bir ilişkisi bulunmayan müteahhit ve yapı denetim firmasına karşı yine tazminat davası açabilir. Çünkü hukuka aykırı bir eylemde bulunan müteahhit ve yapı denetçisi, deprem anında yıkılan binanın önüne park eden araç sahibinin mülkiyet hakkına zarar vermiş olur. İşte mülkiyet hakkına, hukuka aykırı bir şekilde müdahale edilen otomobil sahibi bu hukuki sebeple müteahhit ve yapı denetim firmasına karşı, "haksız fiil" dediğimiz hukuki sebebe dayanarak tazminat davası açabilecektir. Şayet araç sigortalıysa ve sigorta şirketi zararı karşılamışsa bu durumda sorumlu kişilere karşı aynı tazminat (rücu) davası sigorta şirketi tarafından açılabilecektir.

 

Yaşanan başka acı örneklere de bakacak olursak, depremin olduğu gece bir otelde konaklayan müşteriler otelin yıkılmasıyla yaralanmış ya da hayatını kaybetmişse burada binanın yapımında kusuru bulunan müteahhit ve yapı denetimi görevini gereği gibi yerine getirmeyen yapı denetim firması sorumlu olacağı gibi, bunlarla birlikte oteli işleten kişi ve ayrıca binanın maliki de sorumlu olacaktır. Açılacak tazminat davası tüm bu kişilere karşı birlikte açılacak ve mahkemenin vereceği tazminat kararından tüm sorumlular "müteselsilen" sorumlu olacaktır. Müteselsil sorumluluk basitçe, bu kişilerin hepsinin tazminatın tamamından sorumlu olacağı anlamına gelir. Herhangi biri, "benim sorumluluğum yüzde 10" diyerek tazminatın yüzde 10'unu ödeyip sorumluluktan kurtulamayacak, tazminatın tamamı zarar görene ödenene kadar hepsi sorumlu kalmaya devam edecektir.

 

ZAMAN AŞIMI SÜRESİ

 

Bu davalarda akla gelen sorulardan biri, yıllar önce yapılan binalarda zaman aşımı süresinin dolup dolmadığıdır. İnşaatın üzerinden çok zaman geçtiği için artık müteahhit ya da yapı denetçisinin sorumluluktan kurtulmasının mümkün olup olmadığı merak ediliyor. Özellikle 1999 Marmara depreminden sonra bu konu hukuk camiasında ve yargı kararlarında çokça tartışıldı. Sonuç olarak bu hususta verdiği kararlarda Yargıtay, zaman aşımının binanın inşa edildiği tarihten değil depremin meydana geldiği tarihten itibaren başlayacağı yönünde bir içtihat geliştirdi.

 

Ancak 2000'li yıllarda verilen bu kararlardan sonra önemli bir mevzuat gelişmesi yaşandı. 2012 yılında yeni Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanunda haksız fiil davalarında zaman aşımı süresinin fiilin işlendiği tarihten itibaren azami 10 yıllık bir süreyle sınırlı olduğu açıkça belirtildi. İnşaat işlerinde fiilin işlendiği tarih inşaatın tamamlandığı tarihtir. Dolayısıyla ilgili kanun maddesini okuduğumuzda ilk bakışta, 10 yıllık azami zaman aşımı süresinin bu tarihten itibaren başlaması gerektiği, dolayısıyla depremden geriye 10 yıldan daha önce inşa edilen binalarda zaman aşımı süresinin dolduğu anlaşılıyor. Ancak konu bu kadar net değil.

 

Bu kanun tasarı aşamasında iken aslında haksız fiildeki azami zaman aşımı süresi 10 yıl değil 20 yıldı. Fakat daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonunda bu maddeye müdahale edilerek süre 10 yıla indirildi. 

 

Adalet Komisyonu bu değişikliğin gerekçesini yazarken Yargıtayın deprem kararlarına atıf yaparak "Zaman aşımı zaten inşaat tarihinden değil zararın ortaya çıktığı andan (yani depremden) itibaren başladığına göre, bu maddedeki zaman aşımı süresini 20 yıl yapmanın bir gereği yok." dedi.

 

Sonuç olarak, TBMM Adalet Komisyonunun bu gerekçesine ve Yargıtayın eski içtihatlarına baktığımızda, bugün itibarıyla deprem sebebiyle açılacak tazminat davalarında Yargıtayın zaman aşımı süresini yine deprem tarihinden itibaren başlatacağını; müteahhitlerin ve yapı denetçilerinin zaman aşımı savunmalarını reddedeceğini tahmin etmek mümkün.

 

DAVALAR NE ZAMAN BİTER?

 

Ancak, bu davaların ne zaman biteceği ve davalar kazanılsa bile sorumlulardan tazminat tahsil edilip edilemeyeceği çok önemli konulardır. Yargı sistemimizin yoğunluğu ve ağırlığı sebebiyle bu davalardan sonuç almak maalesef uzun yıllar alacaktır. Üstelik dava kazanılsa bile sorumlu tutulan müteahhit ve yapı denetçilerinden bu tazminatların tahsil edilebileceği hususu da şüpheli. Çünkü sorumlu kişilerin mal varlıklarını elden çıkarmalarını önlemek üzere acilen bir tedbir kararı alınmazsa, bu kişiler tazminata mahkum olsalar bile mal varlıklarını elden çıkarmışlarsa tazminatın tahsili çok güç.

 

Bu sebeple, deprem mağdurlarının bu sürecin sonunda bir kere daha mağdur olmamalarını sağlamak üzere, örneğin deprem kaynaklı tazminat davalarının hızlı bir şekilde tamamlanması için özellikle delillerin toplanması ve mahkemelere ulaştırılması konusunda idari birimlerin iyi organize olması, hakim ve personel sayısının artırılması, müteahhitlerin ve yapı denetim firmalarının mal varlıklarını başkalarına devretmesinin engellenmesi gibi birtakım önlemlerin zaman kaybetmeden alınması gerekir. Aksi halde, depremzedeler davaları kazansa bile geç gelen adalet kimsenin bir işine yaramayacak. 

08 Mayıs 2023 Pazartesi

Toplam piyasa değeri 14.2 trilyon TL olan Borsa İstanbul’da 500’ü aşkın şirket işlem görüyor. Son üç ayda BIST 100 endeksi kendi rekorunu tazeleyerek 10 bin seviyesinin üzerine yükseldi.


Borsada aynı dönemde gıda şirketlerinin de iyi bir performans gösterdiğini söyleyen uzmanlar, “Son üç ayda gıda şirketlerinin performansı, BIST 100 kazançlarını da geçti” diyor.

 

MESUDE DEMİRHAN

 

Yerel seçimler geride kalırken BIST 100 endeksi hem kendi rekorunu tazeledi hem de 10 bin seviyesinin üzerine yerleşti. İstanbul BIST tüm endeksi dahilinde 500’ü aşkın şirket işlem görüyor. Bu şirketlerden gıda, içecek, tarım, ormancılık sektörleri içinde toplam 20’nin üzerinde şirket var. İstanbul Ticaret’e konuşan uzmanlar, önümüzde daha net bir tablo olduğuna ve bunun paralelinde borsada yükseliş trendinin devam edeceğine işaret ederek, burada ana temanın enflasyon, makroekonomik dengelenme ve yabancı girişleri olduğunu vurguluyor. Yıl başından bu yana fiyat hareketleri incelendiğinde, gıda şirketlerinin son üç ayda iyi performans sergilediğini söyleyen uzmanlar, “Şirket bazlı ayrışmalar gözlemlense de son üç aydaki performansları BIST 100 kazançlarını geçti. Bunun temel sebebi de açıklanan bilançoların diğer sektör hisselerine göre daha pozitif ve beklentilerin üstünde olması” diyor.

 

TEDBİRLER POZİTİF YANSIDI

 

Ahlatçı Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Tonguç Erbaş, yeni ekonomi yönetiminin kadrosuyla ortodoks politikaların uygulanması, makro ihtiyati tedbirlerle sadeleşme adımlarının atılması ve duyulan güven ile Türkiye’nin makroekonomik verilerinde iyileşmenin sürdüğünü söyledi. Bu sürecin yabancılar tarafından olumlu karşılandığını, CDS fiyatlaması, kredi derecelendirme kuruluşları ve majör yabancı banka kurum raporlarından da görüldüğünü belirten Erbaş, özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışlarının devam ettiğine dikkat çekti. Global oyuncuların takip ettiği bu gelişmelerin Borsa İstanbul’a pozitif yansıdığını belirten Erbaş, “Bu seneyi neredeyse yarılarken dolar bazında yüzde 24 primlenen BIST, gelişmekte olan ülkeler arasında pozitif ayrışıyor. Genel seçimlerin ışığında, son bir senelik süreçte ise yabancı takas oranımızın yüzde 29’dan yüzde 40 seviyesine dayandığını görüyoruz. Takip eden dönemde özellikle hükümetin enflasyonu düşürmek için uyguladığı daraltıcı para politikalarının etkisi enflasyonda görülmeye başladıktan sonra gösterge faiz oranlarında kademeli azaltımlar bekliyoruz. Yurt dışı merkez bankalarından erken gelecek faiz azaltım sinyalleri risk alma noktasında değerlendirilerek 10 bin seviyesi üzerinde kalıcılığın devam edeceği görüşündeyiz” dedi.

 

ORTALAMA GETİRİ YÜZDE 80

 

Erbaş, Borsa İstanbul’da gıda özelinde 20 şirket olduğunu belirterek, şu bilgiyi verdi: “Tarım ve tarıma dayalı bazı şirketlerin (Kayseri Şeker, Bor Şeker, Bagfas Bandırma Gübre Fabrikaları, Gübre Fabrikaları, Hektaş, Agrotech Yüksek Teknoloji ve Yatırım, Ofis Yem Gıda, Türk Traktör ve Ziraat Makineleri, Kütahya Şeker, A.V.O.D Kurutulmuş Gıda, Elite Natürel Organik Gıda, Orçay Ortaköy Çay Sanayi, Söke Değirmencilik) sene başından bu yana ortalama getirisi yüzde 80.50 oldu. Bu şirketler, Borsa İstanbul’un yüzde 36 getirisine göre pozitif ayrıştı.”

 

TARIMA DAYALI ŞİRKETLER 

 

Borsa İstanbul’da tarıma dayalı halka açık şirket profillerinin de değiştiğini bildiren Erbaş, “Bazı şirketler doğrudan tarım ürünleri üretirken ve ilaçlama, gübreleme ve tohum çalışmaları yaparken, bazıları ise tarıma tedarik sağlayan ve üretime çeşitli ekipmanlarla destek veren grup olarak ayrılıyor. Diğer taraftan yeni halka arz olan tarıma dayalı şirket fiyatlaması, temel göstergelerin dışında gerçekleşebiliyor. Bu nedenle şirket performansları sadece temel beklentiler üzerinden değil, sektör içindeki konumu ve halka açılma süreci ile ilgili olabiliyor” diye konuştu.

 

İNOVATİF TEKNİKLER VERİMİ ARTIRIYOR

 

Ahlatçı Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Tonguç Erbaş, dünyada en büyük tarım ve tarıma dayalı şirketler incelendiğinde Archer-Daniels-Midland’ın Kasım 2022’den bu yana yüzde 35 değer kaybetti-ğini hatırlatarak, küresel geliş-meleri şöyle özetledi: “Küresel gıda şirketi Bunge, Haziran 2022’den bu yana yüzde 9’a yakın değer kaybetti. Latin Amerika’nın dev tarım şirketi olan Adecoagro, topraksız tarım ürünlerinde öncü olmayı hedefliyor. 2023 üçüncü çeyrek sonuçlarına göre brüt kâr marjını yüzde 40’a yakın arttırdı. Global tarım şirketleri inovatif teknikler ve verimliliklerini sürekli artırma çabasındayken Türkiye’deki tarım ve tarıma dayalı şirketlerin global trendleri takip etmesi fayda sağlar.”

 

YENİ ZİRVELER GÖRECEĞİZ

 

A1 Capital Genel Müdür Yardımcısı Üzeyir Doğan, Borsa İstanbul BIST Tüm endeksi dahilinde 531 şirketin faaliyette olduğunu belirterek, bunların 47’sinin gıda içecek, tarım, ormancılık sektörlerinde olduğunu söyledi. Doğan, şunları kaydetti: “Bu 47 şirketin toplam piyasa değeri 900 milyar TL civarında seyrederken BIST Tüm endeksindeki şirketlerin toplam değeri ise 14.3 trilyon TL civarında. BIST 100 endeksinin yılın geri kalanında da yeni zirveler görmeye devam edeceğini, hatta ekonomi ve siyaset ekseninde doğru adımlar atıldığı sürece makro risklerdeki düşüşle birlikte bu trendin gelecek yıl da süreceğini düşünüyoruz.”

 

GETİRİ ORTALAMASI YÜZDE 49

 

InvestAZ Araştırma ve Strateji Birim Müdürü Mehmet Bilal Bircan, Borsa İstanbul’da 550 şirketten 10’unun dolaylı ya da doğrudan tarımsal faaliyetlere dayalı iş kollarında olduğunu belirtti. Yılbaşından bu yana BIST 100 ve BIST Sınai endekslerinin performanslarının sırasıyla yüzde 36 ve yüzde 27 getiri sağladığını söyleyen Bircan, beklentileri şöyle anlattı: “Bu dönemde tarım ve tarıma dayalı alanda faaliyet gösteren şirketlerin getiri ortalamasının ise yüzde 49 olduğu dikkat çekiyor. Devam eden süreçte tarımsal alanların iyileştirilmesine yönelik çalışma-larla bir yandan Türkiye’nin kendi içerisinde tarımsal ürün yeterliliği desteklenirken bir yandan da ihracatın artırılmasına olumlu katkı sağlayacak.”  

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Enflasyonla mücadele hedefi ve ekonomide istikrar için hazırlanan Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi, genelgeler ve yeni düzenlemelerle bütün kamu kurumlarında uygulanacak.


Kamu harcamalarında hangi kalemlerde tasarrufun artırılacağı, nerelerde ödeneklere öncelik verileceği tek tek açıklandı. Paketin daha öncekilerden farkı ise verimlilik, güçlü izleme, kamunun tamamında uygulama esası olacak. 

 

ADEM ORHUN 

 

Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklandı. Pakette harcamaların azaltılmasının yanı sıra verimliliğin artırılması, izleme ve denetim hedefleri de dikkat çekiyor. Bir diğer husus ise paketin hedefleri kapsamında yeni düzenlemelerin yapılacak olması. Paketin sunumu öncesinde konuşan Yılmaz, daha önce yapılmış hazırlıklara ve talimatlara dikkat çekti. Yılmaz’ın yaptığı açıklamaya göre bu paket, tek başına değil, bütüncül bir çerçevede ortaya konulan, birbirini destekler mahiyette diğer paketlerle birlikte uygulanacak. Önümüzdeki aylarda Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yaptığı hazırlıkların devreye girmesiyle toplam etkisini gösterecek. Bunlar, zamanı geldikçe açıklanacak. 

 

CUMHURBAŞKANI TALİMATI

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Nisan’daki kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Orta Vadeli Program’ın (OVP) güçlendirilmesi için kamuda tasarrufun artırılmasına, yatırımlarda önceliklerin belirlenmesine ve yapısal reformların hızlandırılmasına dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 6 Mayıs’taki toplantıda ise kamuda harcamaları etkileyen alanlarda tasarruf kültürünü güçlendirici adımlar atılacağını ve bu yönde gerekli talimatları verdiklerini belirtmişti. 

 

DEVAMI GELECEK

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatların hatırlatan Cevdet Yılmaz da “Bu paket, tek başına değil, bütüncül bir çerçevede ortaya koyduğumuz, birbirini destekler mahiyette diğer paketlerle birlikte anlam ifade ediyor. Önümüzdeki aylarda, çeşitli hazırlıkların devreye girmesiyle ve oluşturacağı toplam etkiyle tam olacak. Bunları sizlerle zamanı geldikçe paylaşacağız” dedi. Yılmaz, “OVP’nin enflasyonu düşürmeye yönelik politikalarının yıllık bazda belirgin sonuçlarını bu yılın ikinci yarısında görmeye başlayacağız. Gelecek yıl yüzde 20’nin altında, 2026 yılında tek haneli enflasyona ulaşmada kararlıyız. Bunu sağlarken, büyümeyi, istihdamı ve sosyal dengeleri azami oranda gözetmeye devam edeceğiz” diye konuştu. 

 

HESAP VEREBİLİRLİK

 

Bu paketin, geçmiştekilerden farklılık arz ettiğini söyleyen Yılmaz, farkı şöyle açıkladı: “Bu paketi, geçmişten çıkardığımız derslerle, bu dönem aldığımız tedbirleri daha sıkı bir izleme sistemiyle hayata geçireceğiz. Ayrıca, ‘hesap verebilirlik’ mekanizmalarını güçlendirerek, haklı bir gerekçeye dayanmayan sapmaları engellemeyi amaçlıyoruz. Bu çalışmanın hayata geçirilmesinde idari ve kanuni olarak iki ayaklı çalışma yürütülüyor. Hiçbir kuruluşumuz bundan istisna değildir. Kanun gerektirmeyen hususlardaki genelge taslağı hazırlandı, kısa süre içinde Cumhurbaşkanımızın onayına sunulacak. Kanun gerektiren konularda yürüttüğümüz hazırlıklar, TBMM’nin takdirine arz edilecek.”

 

ÖNCEKİLERDEN FARKLI

 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de Tasarruf ve Verimlilik Paketi sunumunda farklara dikkat çekti. Bakan Şimşek, “Bu bizim ilk tasarruf çabamız değil, son paket de olmayacak. Dolayısıyla bu alanla ilgili olarak önümüzdeki dönemde birçok adım atacağız. Bugünkü tedbir setini, geçmişteki uygulamalardan farklı kılan üç husus var” dedi. Bakan Şimşek, paketi farklı kılan üç maddeyi şöyle açıkladı:

 

  • Birincisi, Orta Vadeli Program’ın özüne uygun olarak, kamuda verimliliği artırarak tasarrufu amaçlıyoruz.  
  • İkincisi, bu paketle birlikte çok güçlü bir izleme, denetleme, raporlama ve yaptırım modelini hayata geçiriyoruz. 
  • Üçüncüsü, tedbirler, kamunun tamamını kapsayacak şekilde uygulanacak. Yani merkezi idareler, mahalli idareler, KİT’ler, döner sermayeler, fonlar yani kamunun tamamı bu tedbir paketinin kapsamındadır.

 

DEZENFLASYON İÇİN

 

“Vergi artışı, mevcut nesilleri etkiliyor, borçlanma ise gelecek nesillerin yükümlülük altına girmesi demek” diyen Bakan Şimşek, şöyle devam etti: “Kamuda harcama kontrolü ve tasarruf üzerinden dezenflasyon sürecine destek vereceğiz. Bu, çok önemli. Yatırımların öncelikli alanlara yönlendirilmesi de verimlilik açısından, uzun vadeli büyüme açısından çok kritik bir değişken. Kamu maliyesi ve birçok alanda reform yapacağız ve bunları paylaşacağız.” 

 

Bakan Şimşek’in sunumuna göre program, şu adımlarla güçlendirilecek: 

 

  • Kamuda harcama kontrolü ve tasarruflar artırılacak.
  • Yatırımlar öncelikli alanlara yönlendirilecek.
  • Yapısal reformlar hızlandırılacak.

 

TASARRUF VE HARCAMALAR

 

Harcama tedbirlerinin 3 temel ayağı olduğunu belirten Bakan Şimşek, bunları şöyle açıkladı: 

 

  • Kamuda tasarruf 
  • Bütçe harcamalarında disiplin
  • Kamu yatırımlarında verimlilik

 

Bakan Şimşek’in sunumuna göre, kamu tasarruf alanları içindeki 8 öncelikli alan şunlar olacak: 

1. Taşıtlar

2. Binalar

3. Kamu istihdamı

4. İdari yapılanmada etkinlik

5. Yurt dışı geçici görevler

6. Enerji ve atık yönetimi

7. Haberleşme giderleri

8. Diğer cari harcamalar 

 

AVDAGİÇ: DEZENFLASYON İÇİN KATKISI OLACAK

 

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, kamuda tasarruf programının ‘üretirken verimli ve harcarken tasarruflu olmayı’ bir döneme mahsus bırakmayıp, ülke kültürüne yerleştireceğine inandıklarını belirtti. Programın, enflasyonla mücadele fedakarlığını toplumun tüm kesimlerine paylaştıracağını ifade eden Avdagiç, “Topyekun bir mücadelenin yeni bir başlangıcı olmasını ve dezenflasyon kararlılığımıza katkı sağlamasını diliyoruz. Temennimiz, bu fedakarlıkların karşılığının kısa sürede kalıcı refah olarak tüm topluma geri dönmesi” değerlendirme-sinde bulundu.

 

NEDEN MALİ DİSİPLİN?

 

  • Kalıcı fiyat istikrarını sağlamak
  • Doğal afetlere kaynak oluşturmak
  • Yeşil ve dijital dönüşüme kaynak
  • Düşük risk primine ulaşmak
  • Makul şartlarda kredi bulmak
  • Bütçe açığını azaltarak nesiller arasında adaleti sağlamak

20 Mayıs 2024 Pazartesi