Türkiye, küresel ekonominin yüzde 28’ini oluşturan BRICS+ grubuyla da işbirliğini geliştirmeyi planlıyor. Uygulanan 360 derece diplomasinin kapsayıcılığıyla Türkiye’nin küresel ticaretteki pazar payını ve ihracatını artırması hedefleniyor.


HABER: ŞEREF KILIÇLI

 

Günümüz uluslararası oluşumlarında adından sıkça söz ettirmeye başlayan BRICS, ilk olarak 2001 yılında Goldman Sachs’ın Baş Ekonomisti Jim O’Neill tarafından ‘Daha İyi Küresel Ekonomik BRIC’ler İnşa Etmek’ başlıklı bir çalışmada formüle edildi. Ardından kavramın ekonomi ağırlıklı uluslararası bir platforma dönüşme süreci yaşandı. İsmini üye ülkeleri Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in İngilizce’deki adlarının baş harflerinden alan BRIC, 2009 yılında Rusya’nın Yekaterinburg kentindeki ilk zirvesiyle birlikte resmi olarak kuruldu. İlk genişleme ise 2010 yılında Güney Afrika’nın katılımıyla gerçekleşti ve BRICS adını aldı.

 

BRICS’İN GENİŞLEMESİ

 

Geçtiğimiz yıl, Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi’nde ise büyük bir genişlemenin fitili ateşlendi. Bu yılın başında BRICS grubuna Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran ve Etiyopya’nın resmen katılımıyla üye ülke sayısı 10’a yükseldi. Yeni üyelerle birlikte BRICS+ adıyla da anılmaya başlandı. BRICS+ ülkeleri 3.5 milyar nüfusu ile dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 44’ünü ve toplam Gayrı Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) yani küresel ekonominin yüzde 28’ini oluşturuyor. IMF verilerine göre, bu yıl katılan 5 yeni ülkeyle birlikte BRICS+ grubunun ekonomik büyüklüğü 29.5 trilyon doları geçti. Londra merkezli uluslararası yatırım danışmanlığı kuruluşu Henley & Partners’in araştırmasına göre, satın alma gücü paritesi de dikkate alındığında BRICS+ dünyanın toplam GSYİH’sinin yüzde 36’sına sahip ve bu alanda G7’nin de önüne geçmiş durumda.

 

ENERJİDEKİ GÜCÜ

 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) ülkeleri; Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Etiyopya ve İran’ın da dahil edilmesiyle önemli bir yeni finansal gücün ve jeopolitik nüfusun BRICS+ grubunda toplandığı kaydediliyor. BRICS+ ülkeleri, dünya ham petrol üretiminin yaklaşık yüzde 45’ini gerçekleştiriyor. Nitekim, Henley & Partners CEO’su Dr. Juerg Steffen durumu, “MENA ülkelerinin dahil edilmesi sadece siyasi bir yeniden düzenleme değil, aynı zamanda büyüyen ekonomik yapılarının tanınmasıdır. Enerji kaynakları nedeniyle tarihsel olarak önemli bir konuma sahip olan bölge, artık daha çeşitli bir ekonomik rol üstleniyor” diye yorumluyor. 

 

RUSYA’DAKİ TOPLANTI

 

BRICS+ grubundaki gelişmeleri Türkiye de yakından takip ediyor. Bu yıl Rusya’nın dönem başkanlığını yaptığı BRICS’in, Dışişleri Bakanları Toplantısı kapsamında BRICS+ oturumu 11 Haziran’da Nijniy Novgorod kentinde düzenlendi. Uluslararası güvenlik, sürdürülebilir kalkınma ve küresel yönetişim konularının ele alındığı BRICS+ oturumuna üye ülkelerle birlikte Türkiye, Bahreyn, Bangladeş, Belarus, Cezayir, Endonezya, Kazakistan, Küba, Laos, Moritanya, Nijerya, Tayland, Sri Lanka, Venezuela ve Vietnam davet edildi. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temsil ettiği toplantıda, BRICS ülkelerinin ticari faaliyetlerde ulusal para birimlerini kullanabilecekleri bir platform geliştirmek için aktif çalışma yürütmesi de gündeme getirildi. Bakan Fidan ise konuşmasında, “BRICS ile işbirliğimize değer veriyoruz. BRICS’teki çeşitlilik, kalkınma ve istikrarı artırmak için önemli bir araç”  değerlendirmesinde bulundu.

 

ZİRVE KAZAN’DA

 

Türkiye’nin BRICS+ oluşumuna ilgisi en üst düzeyde karşılık buluyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, BRICS+ toplantısı için gittiği Rusya’da, Kremlin Sarayı’nda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de ayrı bir görüşme gerçekleştirdi. Söz konusu görüşmede Putin, “Türkiye’nin BRICS’in çalışmalarına yönelik ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu Birlik ülkeleri ile birlikte olma isteğini mutlaka her şekilde destekleyeceğiz” açıklamasını yaptı. Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 3-4 Temmuz’da Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenecek Şanhay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde bir araya geleceklerini de söyledi. Öte yandan, Rusya’nın ev sahipliğindeki 16. BRICS Zirvesi’nin ise 22-24 Ekim’de Kazan’da düzenlenmesi planlanıyor.

 

JEOPOLİTİK DENGELEME

 

Avrupa Birliği ile sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan Gümrük Birliği’ni uygulayan Türkiye, BRICS+ gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği fırsatlarını aramaya da devam ediyor. Türkiye’nin jeopolitik dengeleme yaklaşımını değerlendiren uzmanlar, Ankara’nın BRICS+ ile temasta olmasının AB ile olan ilişkilerine bir alternatif olarak değerlendirilmemesi gerektiğini kaydediyor. Öte yandan, BRICS+ grubunun iki önemli ülkesi Çin ve Rusya’nın Türkiye’nin en önemli ticaret partnerleri arasında olduğunun da altı çizilirken, bölgesel bir güç ve gelişmekte olan bir ekonomi kabul edilen Türkiye’nin her türlü ticaret ve ekonomik işbirliği fırsatından yararlanmasının doğal bir dış politika olduğunu belirtiyorlar. Uygulanan dış politikanın 360 derece diplomasi anlamı taşıdığına da dikkat çekiliyor.

 

YENİ KALKINMA BANKASI DA DEVREDE

 

BRICS, ekonomik hedeflerini desteklemek için 2015 yılında Yeni Kalkınma Bankası’nı (NDB) kurdu. NDB’nin dolara olan bağımlılığı azaltmayı, daha çok kutuplu bir uluslararası finans sistemini teşvik etmeyi, üye ülkelerin para birimlerinde kredi vermeyi amaçladığı kaydediliyor. Yerel para cinsinden kredilerin yaygınlaştırılması, BRICS ülkeleri tarafından kabul edilen ticaret ve finansal işlemlerde dolara karşı alternatiflerin kullanılması da hedeflerinin bir parçası. Merkezi Çin’in Şanhay kentinde bulunan NDB, 2022 sonu itibarıyla kalkınmakta olan ülkelere yeni yol, köprü, demiryolu ve su tedariki projeleri için 32 milyar dolar kredi verdi. NDB Başkanı Dilma Rousseff, geçen yıl yaptığı açıklamada, verilen kredilerin yaklaşık yüzde 30’unun yerel para birimlerinde yapıldığını ve küresel finans sisteminin yerini artık ‘çok kutuplu bir sistemin alacağı’ değerlendirmesinde bulunmuştu.

 

ÇOK BOYUTLU VE ÇOK TARAFLI DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ UYGULANIYOR

 

Türkiye’nin BRICS’e ilgisinin çok boyutlu ve çok taraflı dış politika çizgisinin doğal bir uzantısı olduğunu belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, şöyle konuştu: “Bu dış politika çizgisi aynı zamanda Ankara merkezli stratejik otonomi temelinde icra edilmeye çalışılan yeni bir uluslararası yorumun doğal bir sonucu olarak da değerlendirilebilir. Hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı son açıklamalarda hem daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda önemli bir husus vardı. Diyorlardı ki, Türkiye’nin ileride BRICS’e veya Şanhay İşbirliği Örgütü’ne katılması, Türkiye’nin NATO’dan çıkacağı veya Avrupa Birliği ile ilişkilerini sonlandıracağı şeklinde yorumlanmaması gerekiyor. Yani Türkiye, eş zamanlı olarak tüm önemli küresel platformlarda yer almaya çalışan bir ülke. Türkiye’nin pazar payını ve ihracatını artırmak, bu ülkelerden de yatırım çekmek noktasında kolaylık sağlaması çerçevesinde düşünülüyor. BRICS üyesi ülkelerin başta Rusya ve Çin olmak üzere Batı’ya karşı bir stratejik konumlanışı da var. Türkiye bu şekilde bakmıyor. Türkiye çok uzun yıllardır Batı’nın içinde olan bir ülke.”

 

DAHA KIRILGAN BİR ULUSLARARASI EKOPOLİTİK KONJONKTÜRDEYİZ

 

BRICS+ konusunda Türkiye’nin tutumunu değerlendiren Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ferman, şunları söyledi: “Türkiye merkez ülke olma konumuyla kendisini sadece NATO’nun sadece Batı veya Doğu dünyasının bir müttefiki olarak kabul etmiyor. Türkiye merkez ülke olarak, BRICS+, Şanhay gibi diğer oluşumlara da opsiyonlarını açık tutuyor. Türkiye, başkaları tarafından tanımlanma hegemonyasına karşı çıkan bir ülke. BRICS+, yükselen bir değer olarak tabii ki görmezden gelinemez. Bu bir gerçek fakat şurası da unutulmamalı, Türkiye bu konularda daha açık ve net olmalı. Netice itibariyle çok hassas ve daha kırılgan bir uluslararası ekopolitik konjonktüre girmiş durumdayız. Önce Çin ile olan birebir ilişkilerimizi bir kere daha bir masaya yatırmamız gerekiyor. Çin ile aramızdaki dış ticaret açığının düzeltilmesinde BRICS üzerinden yürümek tek başına bir çözüm değil. BRICS, Yeni Kalkınma Bankası (NDB) aracılığıyla, 2022 sonu itibariyle kalkınmakta olan ülkelere özellikle altyapı yatırımları için 32 milyar dolar kredi verdi. Türkiye belki bu fon imkânlarından da yararlanmaya çalışabilir. Ancak Rusya ve Çin’in BRICS+ grubunu Batı’ya karşı bir platform olarak kullanması meselesi de ortada.”

24 Haziran 2024 Pazartesi

Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreter Yardımcısı Ömer Kocaman, "Koridorun stratejik önemi, ticaretin kolaylaştırılmasının ötesine geçerek, gelişen jeopolitik dinamikler karşısında ekonomik dayanıklılığı ve işbirliğini teşvik edecektir." dedi.





Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Genel Sekreter Yardımcısı Ömer Kocaman, Avrupa, Türkiye, Güney Kafkasya, Orta Asya ve Çin'i birbirine bağlayan Orta Koridor'un, küresel zorlukların ortasında önemli bir arter haline geldiğini bildirdi.


Kocaman, TDT Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi'nin Azerbaycan'ın Şuşa kentinde dün gerçekleştirildiğini söyledi.


Zirvede Türk devletlerinin tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkılmasının öneminin vurgulandığını belirten Kocaman, "Zirvemizin, Azerbaycan'ın yakın zaman önce azat edilen topraklarında, direnişi, zaferi ve kültürel mirasın geri kazanılmasını temsil eden Şuşa şehrinde yapılması hem Türk dünyasında birliği sembolize etmesi hem Karabağ'ın, Azerbaycan ve Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğunu bölgeye göstermiştir." dedi.


Zirvenin "Ulaştırma, Bağlantısallık ve İklim Hareketi ile Sürdürülebilir Bir Gelecek İnşa Etmek" temasıyla gerçekleştirildiğini anımsatan Kocaman, burada ülkeler arası sürdürülebilir kalkınma, ulaştırma altyapısı ve iklim dayanaklılığı gibi kilit alanlarda ortak çabaların güçlendirildiğini anlattı.


Kocaman, Bakü'de Birlemiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın (COP29) düzenleneceğine de dikkati çekerek, Türk devletlerinin bölgesel iklim konularını tartışmalarının, ortak bir yeşil gündem oluşturulması için önemli fırsat olduğunu dile getirdi.


ZİRVEDE ALINAN STRATEJİK KARARLAR


Zirvenin Türk devletlerinin ekonomik ve altyapısal temellerini güçlendirmeyi amaçlayan kararların alınması için bir platform olduğunu vurgulayan Kocaman, bu kapsamda birçok kararın alındığını ifade etti.


Kocaman, Avrupa, Türkiye, Güney Kafkasya, Orta Asya ve Çin arasındaki ticaret yollarını optimize etmek için Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru'nun ilerletilmesinin de gündem maddeleri arasında yer aldığını belirterek, şöyle konuştu: "Zirvede bölgenin gelecekteki işbirliği için kapsamlı bir vizyon sunan Karabağ Deklarasyonu da dahil olmak üzere birçok önemli belge imzalandı ve kabul edildi. Ayrıca, sınırlarımız boyunca taşımacılık prosedürlerini kolaylaştırmak ve verimliliği artırmak için öncü bir dijital girişim olan 'ePermit Projesi'ni uygulamaya yönelik TDT üye devletleri arasında işbirliği ve uluslararası kara yolu taşımacılığı faaliyetlerinde elektronik izinlerin (e-izin) kullanımına ilişkin bir Mutabakat Zaptı da imzalandı."


"ORTA KORİDOR EKONOMİK DAYANIKLILIĞI ARTIRACAK

Kocaman, Orta Koridor'un Avrupa, Türkiye, Güney Kafkasya, Orta Asya ve Çin'i birbirine bağladığına işaret ederek, "Orta Koridor, son küresel zorlukların ortasında çok önemli bir arter haline gelmiştir. Koridorun stratejik önemi, ticaretin kolaylaştırılmasının ötesine geçerek gelişen jeopolitik dinamikler karşısında ekonomik dayanıklılığı ve işbirliğini teşvik edecektir. Son krizler ışığında, bu koridor sadece verimli ticaret yollarını kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda TDT üye ülkeleri arasında ve ötesinde ekonomik dayanıklılığı da artıracak. Koridor, kıtalar arasında köprü kurarak ve daha yakın işbirliğini teşvik ederek, gelişen küresel zorlukların ortasında sürdürülebilir kalkınmayı ve bölgesel entegrasyonu destekleyen stratejik bir zorunluluk." değerlendirmesinde bulundu.


Ulaştırma alanında işbirliğinin geliştirilmesine öncelik verdiklerini vurgulayan Kocaman, TDT ülkelerinin ulaştırma, ticaret ve enerji yolları arasında kilit konumda olduklarını anlattı.

Kocaman, Teşkilatın yol haritası Türk Dünyası 2040 Vizyonu'nda Orta Koridor ile ilgili hedeflerin üye ülkeler tarafından taahhüt edildiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Gürcistan güzergahı ve birbirini tamamlayan nitelikteki Orta Koridor konusunda Türk dünyasında kesintisiz kara yolu bağlantısı kuracak Zengezur Koridoru'nun Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru'na entegre edilmesi yönünde ortak bir irade mevcut. Bağlantısallık açısından, TDT önemli dönüm noktalarına imza atmıştır. Örneğin, TDT Ticaretin Kolaylaştırılması Stratejisi, Basitleştirilmiş Gümrük Koridoru Kurulması Anlaşması, Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşması, Ulaştırma Bağlantı Programı ve Türk Devletleri Teşkilatı Üye Devletlerinin İlgili Kurumları Arasında Dijital İnsan Kaynakları Sistemlerine İlişkin Mutabakat Zaptı'nın kabul edilmesi, bir dizi üst düzey uzman ve bakanlar düzeyinde yapılan toplantıların sonuçlarıdır. Bu çabalar, bölge genelinde ulaşım ve ticaret bağlantılarının geliştirilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır."

Türk devletlerinin kıtaların stratejik kavşağında yer aldığına işaret eden Kocaman, "Bölge, 300 milyonu aşan nüfusu ve 1,5 trilyon doları aşan milli gelirinin yanı sıra 500 milyar doları aşan ticaret hacmi ve 250 milyar dolarlık yatırım büyüklüğüyle ciddi bir ekonomik kapasiteye sahip." dedi.


"TÜRK YATIRIM FONU İSTİHDAM FIRSATLARI YARATMAYI AMAÇLIYOR"


Kocaman, TDT'nin verimli ve kapsamlı çalışmasının sonucu ortaya çıkan projelerinden Türk Yatırım Fonu'nun, Türk devletleri tarafından kurulan ilk ve ana ortak finans kurumu özelliğine sahip olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: "Türk Yatırım Fonu, TDT bünyesindeki ekonomik işbirliğinin temel taşlarından birini temsil etmekle birlikte mali detaylar ilgili mali makamlar tarafından yönetilmektedir. Bu stratejik fon, özellikle altyapı, enerji ve teknoloji gibi sürdürülebilir kalkınma gündemimiz için kritik öneme sahip sektörlerde olmak üzere, üyelerimiz arasında ekonomik büyümenin teşvik edilmesinde etkili olacak. Fon, yatırımları katalize ederek ve inovasyonu teşvik ederek, istihdam fırsatları yaratmayı, özel sektör katılımını teşviki ve Türk dünyasında kapsayıcı ekonomik kalkınmayı desteklemeyi amaçlıyor. Fonun katkıları, bölgemizin ekonomik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında ve ortak refah hedeflerimizin ilerletilmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır."

07 Temmuz 2024 Pazar

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Orta Koridor'u geliştirme konusunda yapılacak çalışmaların hem Türk devletleri arasındaki işbirliğini güçlendireceğini hem de Türk dünyasının küresel rolünü ortaya koyacağını bildirdi.


 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Azerbaycan'ın Şuşa şehrinde gerkçekleşitirilen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi'ne katıldı. Zirvenin düzenlendiği Şuşa Özel Temsilciliği İdari Binası'nda, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından karşılanan Yılmaz, toplantıda konuşma yaptı.

 

Yılmaz, "Türkiye Yüzyılı" vizyonu çerçevesinde yürütülen dış politikanın esaslarından birinin, Türkiye'nin ötesinde Türk dünyasında da barış, refah ve güvenliğe katkı sunmak olduğunu söyledi.

 

Günümüzdeki küresel sınamalar karşısında en güçlü dayanağın, Türk dünyasının birlik ve beraberliği olduğunu vurgulayan Yılmaz, TDT'nin bu birlik ve beraberliğin en somut tezahürü olduğunu, büyük çabalarla gerçekleştirilen atılımlar sayesinde, aile meclisi olan TDT'nin işbirliği düzeyinin kendilerini gururlandırdığını ifade etti.

 

Yılmaz, dünyanın ekonomi ağırlık merkezlerinin değiştiği ve Türk coğrafyasının öneminin giderek arttığı bir dönemde, TDT'nin Türk devletleri arasındaki bağları daha da güçlendireceğine inandığını dile getirdi.

 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Türk Yatırım Fonu'nun 18 Mayıs 2024 itibarıyla açılış toplantısının yapılmasının bu yöndeki ortak iradenin açık göstergesi olduğunu, bu fonun Türk dünyasının ekonomik ve ticari kalkınmasına önemli katkı sağlayacağına yürekten inandığını kaydetti.

 

Macaristan'ın da fona üye olmak için başvuruda bulunmasından memnuniyet duyduğunu anlatan Yılmaz, geçen yıl Ankara'da kurulmasına karar verilen Sivil Koruma Mekanizması başta olmak üzere, müzakereleri sürdürülen çalışmaların birer birer hayata geçirileceğini umduğunu ifade etti.

 

Yılmaz, bu çalışmaların süratli şekilde takip edilebilmesi için sekretaryanın güçlendirilmesinin öncelikli bir mesele olduğuna işaret ederek, bu doğrultuda atılan tüm adımları destekleyeceklerini bildirdi.

 

"AZERBAYCAN'A DESTEK, ADALETİN DE GEREĞİDİR"

 

Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkileri taçlandıran "Şuşa Beyannamesi"nin 15 Haziran 2021'de imzalandığını hatırlatan Yılmaz, 8 Kasım 2020'de Şuşa'nın işgalden kurtarılmasıyla Azerbaycan'ın 44 günlük Vatan Muharebesi'ndeki zaferinin de resmi olarak ilan edildiğini anımsattı.

 

Yılmaz, azad olan tüm bölgelerde olduğu gibi Şuşa'daki kalkınma ve gelişime gururla şahit olduklarını vurgulayarak, bu zaferi sadece işgalin sonu değil, Güney Kafkasya'da barış, istikrar ve refah yolunda tarihi bir fırsat penceresi olarak gördüklerini belirtti.

 

Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış anlaşmasının bir an önce imzalanmasının, Güney Kafkasya'da kapsamlı bölgesel çözümün önündeki en büyük engeli ortadan kaldıracağına inandığını dile getiren Yılmaz, şöyle konuştu: "Güney Kafkasya'da kalıcı barış ve istikrarın tesisi, sadece bölge ülkeleri için değil, bölgesel ulaşım hatlarının nihayet açılacak olması nedeniyle, küresel güvenlik ve bağlantısallık bakımından da büyük önem taşımaktadır. Söz konusu hatların açılması, bölgesel iş birliğini artırarak Orta Asya, Karadeniz ve Hazar havzaları dahil tüm Türk dünyası için büyük avantajlar yaratacak, yeni fırsatları beraberinde getirecektir. Uluslararası kurumların on yıllar boyunca Azerbaycan'a yönelik adaletsizliğe kayıtsız kalmasına rağmen Azerbaycan halkı, İlham Aliyev'in kararlı liderliğinde kendi kahramanlığı sayesinde hakkını geri almıştır. Birinci Karabağ Savaşı sonrasında yerlerinden edilen 1 milyon Azerbaycanlı kardeşimiz için sesini çıkarmayan devletlerin, bugün haksız ve temelsiz suçlamalarla, kardeş Azerbaycan'ı hedef almaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Türk dünyası olarak, bu temelsiz suçlamalara karşı Azerbaycan'a güçlü destek vermemiz, kardeşliğimizin olduğu kadar, adaletin de bir gereğidir."

 

Yılmaz, küresel düzlemde yaşanan gelişmelerin enerji arz güvenliğinin ve enerji alanında iş birliğinin önemini bir kez daha ortaya koyduğuna dikkati çekerek, kaynak açısından zengin ve önemli coğrafi konumda yer alan Türk devletlerinin rolünün bu düzlemde kritik önem taşıdığına işaret etti.

 

"ENERJİ MEKANİZMASININ KURULMASINDAN MEMNUNİYET DUYMAKTAYIZ"

 

Doğu ile Batı'yı birbirine bağlayan büyük ölçekli enerji ve ulaşım altyapısı projelerini başarıyla hayata geçirdiklerini dile getiren Yılmaz, Azerbaycan ile bu alanda gerçekleştirilen projelerin örnek niteliğinde olduğunu kaydetti.

 

"Başta Türkmen doğal gazı olmak üzere, Hazar ötesi kaynakların Türkiye ve Avrupa'ya taşınması, hem bizlerin ulusal refahına hem de Avrupa'nın enerji güvenliğine katkı sağlayacaktır. TDT bünyesinde enerji mekanizmasının kurulmasından memnuniyet duymakta, ortak projeler geliştirilmesini desteklemekteyiz." diyen Yılmaz, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve piyasa regülasyonları gibi konularda üye ülkelerle deneyimleri paylaşmaya hazır olduklarını belirtti.

 

Yılmaz, Doğu-Batı ekseninde artan ticaretle bölgenin, önemli ulaşım koridorlarının kavşağına yerleştiğini bildirerek, "Orta Koridor'u geliştirme konusunda ülkelerimizce yapılacak çalışmalar hem işbirliğimizi güçlendirecek hem de Türk dünyasının küresel rolünü ortaya koyacaktır." diye konuştu.

 

İklim değişikliği ve çevre sorunlarının en zorlu küresel krizler arasında yer aldığına işaret eden Yılmaz, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik çabalara sürdürülebilir kalkınma ve yeşil dönüşüm temelinde katkıda bulunduklarını, bu kapsamda 2053 yılı için net-sıfır emisyon hedefini ve Yeşil Kalkınma Vizyonu'nu ilan ettiklerini, ulusal katkı beyanında sera gazı emisyon azaltım hedefini iki katına çıkardıklarını ifade etti.

 

Yılmaz, 2026'da düzenlenecek BM İklim Değişikliği 31. Taraflar Konferansı'na ev sahipliği için aday olduklarını belirterek, Azerbaycan'ın BM İklim Değişikliği 29. Taraflar Konferansı'na ev sahipliği yapacak olmasından memnuniyet duyduklarını, özellikle iklim finansmanı konusunda önemli kararların alınacağı bu konferans kapsamında ve hazırlık sürecinde, birçok başlık altında yakın işbirliği ve desteklerini sürdüreceklerini söyledi.

 

Azerbaycan'ın bu konferansa ev sahipliği yapmasının bölgesel işbirliği açısından da büyük önem taşıdığını ifade eden Yılmaz, Azerbaycan'ın konferansta TDT'nin bir girişimine yer verilmesi veya ortak bir yan etkinlik düzenlenmesi önerisini memnuniyetle karşıladıklarını belirtti.

 

"KKTC CUMHURBAŞKANI TATAR'I ARAMIZDA GÖRMEKTEN MUTLUYUZ"

 

Cevdet Yılmaz, Kıbrıs meselesinin adil, kalıcı, sürdürülebilir ve adadaki gerçekleri esas alan bir çözüme ulaşmasına yönelik çabaları sürdüreceklerini vurgulayarak, şöyle devam etti: "2022'deki Semerkant Zirvesi'nde KKTC'ye gözlemci statüsü verilmesi kararı, Kıbrıs Türklerine, Türk dünyasının dayanışma ruhunu göstermekle kalmamış, aynı zamanda KKTC'nin uluslararası sahada görünürlüğünü artırmasına da imkan sağlamıştır. Bugün Şuşa'da KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar'ı aramızda görmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Sayın İlham Aliyev'e de göstermiş olduğu hassasiyet için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sayın Tatar'ın bir sonraki Bişkek Zirvesi'ne de katılmasını arzu ediyoruz. Bu konuda sizlerin desteğinizi bekliyoruz."

 

 

 

Krizlerin tüm uluslararası düzen için sınama teşkil ettiğine dikkati çeken Yılmaz, TDT olarak burada üretilecek huzur ve istikrarın yakın çevreye de sirayet etmesini arzuladıklarını, Ukrayna'da savaşın ilk gününden beri barışın tesis edilmesine yönelik çağrı ve diplomatik çabalarını sürdürdüklerini, uluslararası toplumu da bu yönde uyarmaya devam ettiklerini anlattı.

 

"BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR"

 

Başta Gazze olmak üzere, bölgedeki çatışmaların kalıcı biçimde sonlandırılmasının en büyük öncelik olduğunu belirten Yılmaz, sorunun, İsrail'in on yıllardır devam eden Filistin topraklarını işgali olduğunu ve bu işgal sona ermeden Filistin halkının direnişinin bitmeyeceğini ve kalıcı ateşkesin bir an önce sağlanması, insani yardımların kesintisiz şekilde Gazze halkına ulaştırılması gerektiğini vurguladı.

 

Yılmaz, Filistin'de 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümün hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirerek, Türkiye olarak bu konuda ellerinden gelen her türlü gayreti büyük bir açıklık ve samimiyetle gösterdiklerini ifade etti.

 

"Birlikten kuvvet doğar. Gazze'deki mezalime karşı el ele verdiğimizde eninde sonunda bu zulmün sona ermesini sağlayacağımıza yürekten inanıyorum" diyen Yılmaz, "Birliğimiz gücümüzdür" şiarıyla her türlü sınamaya karşı ortak çaba göstermeye devam edeceklerini söyledi.

 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, konuşmasının sonunda "Ulaştırma, Bağlantısallık ve Müşterek İklim Eylemleriyle Sürdürülebilir Geleceğin İnşası" temasıyla düzenlenen TDT Gayriresmi Zirvesi'nin ve bugün imzalanacak olan Karabağ Deklarasyonu'nun hayırlara vesile olmasını diledi.

 

Zirvede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, TDT Genel Sekreteri Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev ve TDT Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım da konuştu.

 

Konuşmaların ardından "TDT Sekretaryasının Personel ve Bütçesinin Artırılmasına İlişkin Karar" imza altına alındı.

 

Daha sonra heyet başkanlarının katılımıyla "Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmi Zirvesi Karabağ Deklarasyonu" İmza Töreni gerçekleştirildi ve Şuşa Kalesi'nin önünde aile fotoğrafı çektirildi.

06 Temmuz 2024 Cumartesi