tatil-sepeti

Türkiye 12. Kalkınma Programı’nda yer alan planlı üretimle arz-talep dengesini korumayı hedefliyor. Bu kapsamda, ürün kayıplarının ve lojistik maliyetlerin azaltılarak, tüketicilerin tarım ürünlerine uygun fiyatla ulaşabilmesi amaçlanıyor.


 


 

Stratejik öneme sahip buğdaydan mısıra, mercimekten yem bitkilerine kadar 13 üründe bitkisel üretim planlaması, eylül ayından itibaren başlayacak. Türkiye’nin tarımsal üretim deseni; toprak yapısı, iklim değişikliği ve çiftçi alışkanlıkları da dikkate alınacak. 

 

Haber: Mesude DEMİRHAN

 

KÜRESEL ısınma, dünyada gıda arz ve talep dengesini bozuyor. Türkiye ise bu gelişmelerin önüne geçmek için önlemlerini devreye sokuyor. 2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planı’nda özellikle tarım ve gıdada alınacak önlemler geniş bir yer tutuyor. Plana göre; üretimin ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarının bütüncül olarak ele alınması amaçlanıyor. Teknoloji kullanım düzeyi ve verimliliği yüksek, örgütlü, rekabetçi, arz-talep dengesini sağlayan planlı üretim yapılması hedefleniyor. Aynı zamanda doğal kaynakları etkin ve sürdürülebilir kullanan, toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayan bir tarım sektörünün oluşturulması öngörülüyor. Bu nedenle tarım arazilerinin korunması ve etkin yönetimi sağlanacak. Bitkisel ürünlerde planlı üretime geçilecek, nitelikli genetik materyal kullanılarak verim yükseltilecek. Ayrıca, başta nüfusu yüksek büyükşehirlerde olmak üzere örtü altı yetiştiriciliğinin geliştirilmesiyle üretim artırılacak. Bitkisel ürünlerin arz-talep dengesi, tarım arazilerinin kabiliyet sınıflarına uygun kullanımı ve stratejik ürünlerin üretiminde kendine yeterliliğin sağlanması amacıyla üretim planlaması yapılacak.



 

HUBUBATTAN YEM BİTKİSİNE KADAR

 

Planla ürün kayıplarının ve lojistik maliyetlerin azaltılarak tüketicilerin tarım ürünlerine uygun fiyatla ulaşabilmesi hedefleniyor. Uygulamaya eylül ayında ilk olarak bitkisel ürünlerle başlanıyor. Bitkisel üretimde bilinçsiz zirai ilaç kullanımına yönelik denetim ve eğitimler artırılacak, kimyasal uygulamalara alternatif biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemleri desteklenerek yaygınlaştırılacak. Tarım Kanunu’nda yapılan değişiklikle, uygulama stratejik öneme sahip 13 üründe başlayacak. Ülkedeki tarımsal sanayi, toprakla ilgili durum, iklim değişikliği ve çiftçi alışkanlıkları da gözetilerek üretim deseni belirlenecek. Bunun için teknik komiteler kuruldu. Bitkisel üretimin planlanması çalışmaları doğrultusunda arpa, buğday, mısır (dane), aspir, ayçiçeği (yağlık), kolza (kanola), pamuk (kütlü), soya, mercimek, nohut, fasulye (kuru), patates ve soğan (kuru) olmak üzere 13 ürün ve yem bitkileri ürün grubu da dahil edildi. Bu sistemle hem üreticinin hem de tüketicinin kazanması hedefleniyor. Böylece üreticinin, “Bu yıl ürün ektim, para etmedi” sözünün ortadan kalkacağı ifade ediliyor.

 


GRİ ALANLAR ORTADAN KALKACAK

 

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bitkisel üretim desteklerini aynı hayvansal üretimde olduğu gibi açıklayacaklarını belirtip, üreticilerin 3 yıl boyunca önlerini görmelerini amaçladıklarını dile getirdi. Yumaklı, sözleşmeli üretimle gri alanların azalması, ekilmeyen veya işlenmeyen arazilerin işlenmesi için başka yasal düzenlemeler olacağına işaret etti.


 

NÜFUS İÇİN ÖNEMLİ

  

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeki Bayramoğlu, üretim planlamasının nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda olması açısından önemli olduğunu vurguladı. Ürünün tüketiciye gelene kadar kayıp miktarının ve fiyatın kontrol edilmesini kapsayan bir süreç olduğunu aktaran Bayramoğlu, tarımsal üretim faaliyetinin ortalama 7-8 ay gibi bir sürede yapıldığını belirtti. Bayramoğlu, üreticilerin üretim kararı alırken fiyat belli olmadığı için bir önceki yıla göre ya da farklı kaynaklardan edindikleri bilgilerle hareket ettiklerini söyledi. Mısır, buğday gibi depolanabilir ürünlerde çok fazla dalgalanmanın olmadığını dile getiren Bayramoğlu, “Sebze ağırlıklı ürünlerde fiyatlar daha fazla dalgalanır. Fiyatı belirleyen en önemli faktör, arz-talep dengesi. Üretim planlaması; sadece hangi arazide neyin ne kadar üretileceği, hangi alanlara ne kadar miktarda 

ürün üretileceğinden ziyade, üreticiden tüketiciye kadar geçen kısımları işlemeyi, pazarlamayı, dağıtımı gibi aşamaları da kapsar. Burada işlenebilme, işleme ünitelerinin talepleri, dış ticaret ve ülke içerisindeki nüfusun ihtiyaçları da dikkate alınır” dedi.

 


İKİ TEMEL SORUN   

 

Bayramoğlu, girdi maliyetlerinin yüksek, ürün fiyatlarının düşük olmasının tarımsal üretimdeki en temel iki sorun olduğunu ifade etti. Üretim planlaması dışında ürün fiyatlarının dalgalanmasını ve üreticinin gelirini korumaya yönelik olarak stratejik bir plan yapmanın mümkün olmadığını vurgulayan Bayramoğlu, şunları kaydetti: “Çünkü fiyat temelde arz ve talebe göre oluşacağı için talep zaten belli. O zaman bizim arzı kontrol etmemiz lazım. İçerdeki nüfusun zorunlu tüketim ihtiyaçları çok net. Burada belli olmayan, yıldan yıla değişen, iklimsel faktörlere ve üreticinin üretim kararına göre henüz kesinleşmemiş üretim alanlarıdır. Bunun kararını üretici verir. Şu an itibariyle Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kayıtlarına göre, ortalama 2.5 milyon çiftçimiz var. Üreticinin araziye ne ekeceğini bilmiyoruz. Ama 2024-2025 üretim döneminde yürürlüğe konulan üretim planlaması sistemiyle çiftçi yetiştiricilik yapmak istediği ürünü sisteme girecek. İl, ilçe müdürlükleri ve Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan oluşan üretim planlaması komisyonunda ise şöyle bir süreç işleyecek: Mesela üretici mısır yetiştirmek istedi. Mısırda kota dolmuşsa o çiftçimize mısırın yerine buğday yetiştir diye yönlendirme yapılacak. Böylece makro düzeyde bir üretim planlaması gerçekleşecek. Bu tabii ki uzun ve zor bir süreç. Bir yılda bundan sonuç almak mümkün değil. Üretim planlaması içerisinde sebzeler yok.”


 

MARKALAŞMAYLA TAKİP ŞART

 

Türkiye Halciler Federasyonu Başkanı Yüksel Tavşan da bir planlamaya gidilmesi gerektiğini ifade ederek, bunun için Türkiye’de patates, limon, kuru soğan gibi 8-10 ürünün yeterli olduğunu, bunun yanına mevsimine göre ürünlerin ilave edilebileceğini söyledi. Tavşan, meyve ekimi 3-5 yıl gibi bir zaman aldığı için plan yapmanın zor olduğunu, ancak patates, soğan gibi yıllık ekilen sebzelerde planlamanın daha kolay olduğunu vurguladı. 

 

“Sebzeler için bir sistem bulup, mutlaka planlama yapmalıyız. Planlamayı takip edebilmek için de ürün takip sistemi kurmalıyız” diyen Tavşan, şöyle devam etti: “Örneğin; patates üreticiye kaç liraya mal oluyorsa ona göre piyasayı takip etmeliyiz. Birileri 

15 lira yerine 50 liraya patates satıyorsa, yaptırım uygulanmalı. Hangi ürün gerçekten pahalı? Bu ürünler tekstildeki gibi markalı değil ki, karşılaştırma yapabilelim. 30 çeşit domates var. Acaba aynı ürünü mü takip ediyoruz? Fiyatı 2 lira olan salçalık domatesi salça fabrikaları, ‘Ürün fazla diye’ almayınca, üretici de isyan ediyor. Ancak 15 liralık domates de var. Aynı domatesle karşılaştırınca üreticide 2 lira olan domates, perakendede 25 liraya satılıyor ve ‘Bu kadar yüksek fark’ var deniliyor. Bütün bunların önüne geçmek için takip, markalaşma, standartlaşma 

ve planlamaya ihtiyaç var.” 


 

13 ÜRÜN DE DEPOLANABİLİYOR

 

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeki Bayramoğlu, bitkisel üretimin planlanması çalışmaları doğrultusunda yer alan 13 ürünün ortak özelliklerinin depolanabilir olması olduğuna dikkat çekerek, 

“13 ürün biraz daha depolanabilir özellikte olduğu gibi ÇKS kayıtlarından da bu verileri görebiliyoruz. Bunlar çiftçiye duyuruldu. Tanıtımlar yapılarak, çiftçilere eğitimler verildi. Türkiye’nin bölgelerine göre değişmekle birlikte 1 Ekim itibariyle ekim faaliyetine başlanacak” şeklinde konuştu. 


 

PLANLAMAYLA FİYAT İSTİKRARI SAĞLANIR 

 

Türkiye Halciler Federasyonu Başkanı Yüksel Tavşan, sektördeki ürünlerin dayanıksız tüketim ürünlerinin en üst grubunda yer aldığını belirterek, “Soğan, patates, kısmen narenciye grubu, elma, armut gibi ürünler soğuk hava depolarına alınarak bir süre bekletilebilir. Ancak piyasaya sürüldüğünde raf ömrü uzun olmadığı için fiyatı ne olursa olsun satılmak zorunda. Onun haricinde patlıcan, kabak, domates gibi sebzeler saklanamadığı için tarladan çıktıktan sonra piyasaya sürmek zorundasınız” dedi. 

Tavşan, arz-talep denilen bir dengenin olduğunu ve fiyatın da buna göre kurulduğunu aktardı. Türkiye’de herhangi bir ürün fazla olunca fiyatının düştüğünü dile getiren Tavşan, “Ürün az olunca fiyatı yükseliyor. Piyasa sürekli yükselen fiyatta bir suçlu arıyor. Bunun suçlusu yok. Olmayan ürün pahalanıyor. Ama market, perakende, toptan sektörü birileri elinde mal tutup, fahiş fiyattan satıyorsa bunlar ayrı şeyler. Bakanlık onlarla ilgilenir. Burada lazım olan ne? Hem tüketici hem de üretici için istikrarlı 

bir fiyat istiyorsak, en azından bazı ürünlerde planlamaya veya yönlendirmeye gitmeliyiz” dedi. 

19 Ağustos 2024 Pazartesi

Jandarma Genel Komutanlığı’na 300 lojistik, 10 bando alt branşlarında olmak üzere 310 uzman erbaş alınacak. Kimler başvurabilir? Başvuru şartları neler? Başvuru için son gün ne zaman? İşte detaylar…

Resmi Gazete'de Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı’ndan yayımlanan ilana göre, başvurular 23 Ekim ile 6 Kasım tarihleri arasında internet üzerinden yapılacak.

 

KİMLER BAŞVURABİLİR?

Başvuru yapabilecek 1 Ocak 2024 itibarıyla 20 yaşından gün almış ve 27 yaşını bitirmemiş adaylardan, 2023-2024 KPSS'den 50 ve üzeri puana sahip olma şartı aranacak.

 

BAŞVURU İÇİN SON GÜN NE ZAMAN?

Başvuruların başlama ve bitiş saatleri, temini yapılacak uzman erbaş alt branşları, temin şartları ve diğer detaylar https://vatandas.jandarma.gov.tr, www.jsga.edu.tr ve https://kamuilan.sbb.gov.tr internet sitelerinde yayımlanacak.

23 Ekim 2024 Çarşamba

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), jeopolitik çatışmalar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan aksamaların kritik deniz geçiş noktalarını tehdit ettiği ve küresel ekonomi, gıda güvenliği ve enerji arzının artan risk altında olduğu uyarısında bulundu.





UNCTAD, "Deniz Taşımacılığı 2024 Değerlendirmesi: Deniz Geçiş Noktalarının Seyri" başlıklı raporunu, basın toplantısında açıkladı.

Rapora göre, küresel deniz ticareti 2022'deki daralmanın ardından toparlanma eğilimine girdi ve 2023'te yüzde 2,4 büyüyerek yaklaşık 12,3 milyon tona ulaştı.

Bu yıl ise deniz ticaretinin demir cevheri, kömür ve tahıl gibi dökme yük emtialarının yanı sıra konteynerle taşınan mal talebinin artmasıyla yüzde 2'lik mütevazı bir büyüme göstermesi bekleniyor.

Geçen yıl yüzde 0,3 büyüyen konteyner ticaretinin bu yıl yüzde 3,5 artış göstereceği tahmin edilirken, UNCTAD'a göre bu rakamlar daha derin zorlukları maskeliyor. Bu nedenle, küresel deniz ticaretinde uzun vadeli büyüme, sektörün Ukrayna'daki savaş ve Orta Doğu'da artan jeopolitik gerginlikler gibi devam eden zorluklara nasıl uyum sağlayacağına bağlı olacak.

ROTALARIN UZAMASI YÜKSEK MALİYET VE EMİSYONLARA YOL AÇIYOR

Dünyadaki kritik deniz geçiş noktaları aksamalarla karşı karşıya kalarak gecikmelere, rota değişikliklerine ve daha yüksek maliyetlere neden oldu.

Küresel ticaretin kritik arterlerini oluşturan Panama ve Süveyş kanallarındaki trafik, 2024 ortasında, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 50'nin üzerinde düşüş gösterdi.

Bu gerileme, Panama Kanalı'nda iklim değişikliği kaynaklı düşük su seviyeleri ve Süveyş Kanalı'nı etkileyen Kızıldeniz bölgesindeki çatışmaların patlak vermesinden kaynaklandı.

Aden Körfezi ve Süveyş Kanalı'ndan geçen gemilerin tonajı da sırasıyla yüzde 76 ve yüzde 70 azaldı.

Gemilerin rotalarını Kızıldeniz'den Ümit Burnu'na çevirmesiyle, bölgedeki gemi varışları yüzde 89 arttı. Bu durum mal akışının sürdürülmesine yardımcı olurken, maliyet artışları, gecikmeler ve karbon emisyonlarının yükselmesine yol açtı.

UNCTAD, Uzak Doğu-Avrupa rotasında 20-24 bin TEU konteyner gemisinin, Süveyş Kanalı yerine Afrika'yı dolaşarak seyahat ettiğinde, Avrupa Birliği'nin (AB) Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında sefer başına 400 bin dolar ek emisyon maliyetine maruz kaldığını hesapladı.

Daha uzun süren rotalar, liman tıkanıklığının artmasına, daha yüksek yakıt tüketimi ve mürettebat ücretleri, sigorta primleri ve korsanlık riskine maruz kalma ihtimalinin artmasına da neden oldu.

Geçen yıl küresel ton-mil dengesi yüzde 4,2 artarak maliyet ve emisyonların yükselmesine yol açarken, rotaların uzaması küresel lojistik ve tedarik zincirleri üzerinde baskı oluşturdu.

 EN KÖTÜ ETKİLERİ AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER YAŞIYOR

Yaşanan aksaklıklar ve artan maliyetlerden tüm ülkeler eşit şekilde etkilenmiyor. Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri (SIDS) ve En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC), en kötü etkileri yaşıyor.

Hesaplamalara göre, Kızıldeniz ve Panama Kanalı'ndaki krizin devam etmesi durumunda küresel tüketici fiyatları 2025 sonuna kadar yüzde 0,6 artabilir. SIDS için potansiyel etkinin daha şiddetli olma riski bulunuyor.

Denizcilik sektörünün iklim değişikliğinin artan etkileri ve diğer aksamalara karşı dayanıklılık ihtiyacının aciliyetini de vurgulayan UNCTAD'a göre, sektördeki bir diğer acil sorun da güvenliği,  kirlilik kontrolünü ve denizci refahını zayıflatan sahte gemi tescilleri ve bundaki artış.

UNCTAD, denizcilik sektörünün artan zorluklarla karşı karşıya kaldığı bu dönemde, kritik geçişlerdeki kesintilerin ele alınması, düşük karbonlu ve yeşil denizciliğe yatırım yapılması, liman verimliliği ve adaptasyonunun artırılması, iç bölge bağlantılarının geliştirilmesi ve sahte gemi tescillerine karşı mücadele edilmesi çağrısında bulundu.

"TÜKETİCİ KEMER SIKIYOR, YATIRIMCI BEKLE-GÖR MODUNDA"

UNCTAD Teknoloji ve Lojistik Direktörü Shamika Sirimanne, basın toplantısında, küresel deniz ticaretinin bu yıl yüzde 2 büyümesini beklediklerini belirterek, 2025-2029 döneminde yıllık bazda yüzde 2,4 artış öngördüklerini dile getirdi.

Orta vadedeki bu büyümenin teknolojik gelişmeler, yeşil dönüşüm ve deniz ticareti altyapısına yönelik yatırımlara ilginin yeniden canlanmasıyla destekleneceğini söyleyen Sirimanne, "Ancak küresel deniz ticaretinin büyümesi üzerinde aşağı yönlü riskler oldukça baskın. Jeopolitik gerginlikler, süregelen çatışmalar ve savaşlar, uluslararası ticareti oldukça olumsuz etkiliyor. Birçok düşük gelirli ülke borç yüküyle karşı karşıya kalıyor, yüksek borçlanma maliyetleriyle boğuşuyor ve dış şokları yönetmekte zorlanıyor. Gelecek belirsiz olduğunda, biz tüketiciler olarak kemer sıkıyoruz. Yatırımcılar ise bekle-gör moduna geçiyor ve ekonomi ve beraberinde uluslararası ticaret de zarar görüyor." diye konuştu.

UNCTAD Ticaret Lojistiği Birimi Başkanı Jan Hoffmann da kritik deniz geçiş noktalarını etkileyen sorunlar nedeniyle navlun fiyatlarının arttığını ve bu artışın tüketici fiyatlarına yansıyacağını belirterek, "Eğer bu geçiş noktalarındaki kriz devam eder ve navlun fiyatları yüksek kalmayı sürdürürse, tüketici fiyatları 2025 sonuna kadar yüzde 0,6 artabilir. Bu oran SIDS ülkelerinde yüzde 0,9. Yani küresel ortalamanın neredeyse yüzde 50 daha fazlası." uyarısında bulundu.

22 Ekim 2024 Salı