tatil-sepeti

Küresel deniz seviyesi yükselişinin yüzde 4'ünden sorumlu tutulan Antarktika'daki Thwaites Buzulu üzerine yapılan araştırma, buzulun altına ilerleyen sıcak deniz suyunun yoğun bir erimeye neden olabileceğini gösterdi.


 

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı Prof. Dr. Burcu Özsoy, Antarktika'daki Thwaites Buzulu'nda mevcut erimenin devam etmesi halinde 2100 yılına kadar deniz seviyesinin 65 santimetre yükselebileceğini, iklim değişikliğinin şiddetinin ve hızının bu yükselişi etkileyecek faktörlerden biri olduğunu kaydetti.

 

Antarktika Yarımadası'nın doğusundaki Thwaites Buzulu, erimesi durumunda oluşturabileceği tehdit nedeniyle "kıyamet buzulu" olarak adlandırılıyor.

 

192 bin kilometrekarelik yüzölçümü ile Antarktika'nın en büyük buzullarından biri olan ve küresel deniz seviyesi yükselişinin yüzde 4'ünden sorumlu tutulan Thwaites, iklim değişikliği etkilerinin hızlanmasıyla yılda yaklaşık 50 milyar ton buz kaybediyor.

 

Buzulla ilgili ABD, Kanada ve Finlandiya'dan bilim insanlarınca yapılan bir araştırmanın sonucu, Proceedings of the National Academy of Sciences adlı dergide yayımlandı.

 

El Nino'nun yaşandığı 2023 yılı Mart ve Haziran ayları arasında alınan radar verilerinin de kullanıldığı araştırmada bilim insanları, deniz suyunun gelgitlerle birlikte buzulun içine ve dışına aktığını, sıcak okyanus suyunun bir kısmının da buz oluşumunun derinliklerine doğru ilerlediğini ve doğal kanallardan geçerek boşluklarda toplandığını buldu.

 

Ilık deniz suyu girişlerinin ilkbahar gelgiti sırasında karadan 6 kilometre daha içeriye ulaştığını tespit eden araştırmacılar, buzulun altına doğru ilerleyen daha sıcak deniz suyunun, buz tabakasının kütlesindeki değişimleri açıklamaya yardımcı olabileceğini belirtti.

 

Çalışmada, basınçlı deniz suyunun yoğun bir erimeye neden olarak buzulun geleceğini daha da tehlikeye atabileceği, bu durumun buzulun alt kısmını her yıl 20 metre eritebileceği vurgulandı.

 

Thwaites Buzulu'nun 1979'dan 2017'ye kadar 634 groston kütle kaybı yaşadığı ve 1992'den 2011'e kadar merkezdeki toprak hattından yılda 1 kilometre hızla geri çekildiği hatırlatılan araştırmada, bunun Antarktika'daki en hızlı geri çekilmelerden biri olduğu bilgisine yer verildi.

 

"YILDA 60 MİLYON OLİMPİK HAVUZA EŞ DEĞER BUZ KAYBI"

 

8 Haziran Dünya Okyanus Günü dolayısıyla, iklim değişikliği ile artan atmosfer ve okyanus suyu sıcaklıklarının Thwaites Buzulu'na etkileri hakkında soruları yanıtlayan Özsoy, buzulun ABD'nin Florida eyaleti büyüklüğünde, İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda'nın toplamından büyük ve devasa boyutta olduğunu söyledi.

 

Aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Denizcilik Fakültesi Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve 8. Ulusal Antarktika Bilim Seferi Koordinatörü de olan Özsoy, Thwaites Buzulu'nun erimeye devam etmesinin, deniz seviyesinde önemli bir yükselmeye neden olabileceğini belirterek, "Tahminler, buzulun tamamen erimesinin küresel deniz seviyesinde 3,5 metreye kadar yükselmeye yol açabileceğini gösteriyor, ayrıca komşu buzulları tetikleme tehlikesi de var. Thwaites, Batı Antarktika Buz Levhası'nı destekleyen bir 'kilit taş' görevi görüyor. Buzul koptuğunda, bu durum buzul levhasının geri kalanının da parçalanmasına neden olabilir." dedi.

 

Thwaites Buzulu'nun erimesinin nedenlerini iklim değişikliği, sıcak su girişi ve buzul tabanı erimesi olarak sıralayan Özsoy, şöyle devam etti: “Küresel ısınma, atmosfer ve okyanusların ısınmasına neden olur. Isınan okyanus suları, buzulu aşındırır ve erimesini hızlandırır. Okyanus akıntıları, daha sıcak suyun buzulların altına girmesine neden olur. Bu sıcak su, buzulların erimesini hızlandırır ve buzulların zayıflamasına yol açar. Buzulların altındaki kayalık zemin de ısınır ve bu da buzulların altında erimeye neden olur. Bu durum, buzulların dengesiz hale gelmesine ve daha kolay parçalanmasına yol açar.

 

Son yıllarda Thwaites Buzulu’nun erime hızı endişe verici bir şekilde arttı. 2020 yılında yapılan bir araştırma, Thwaites Buzulu’nun 2000’li yılların başından beri yılda ortalama 6 metre eridiğini göstermiştir. 2022 yılında yapılan bir başka araştırma ise buzulun 2010’dan beri yılda ortalama 8 metre eridiğini göstermiştir. Buzulun, her yıl kaybettiği buz miktarı yaklaşık 60 milyon olimpik havuza eş değerdir.”

 

Buzulun bu hızla erimeye devam etmesi sonucu yakın gelecekte deniz seviyesinin önemli oranda yükselebileceği uyarısında bulunan Özsoy, bunun da deniz yaşamında değişikliklere, kıyı bölgelerdeki birçok bitki ve hayvan türünün yok olmasına ve biyoçeşitlilik kaybına yol açabileceğini dile getirdi.

 

Thwaites Buzulu’nun erime hızına bağlı olarak deniz seviyesinde beklenen yükselmenin farklı tahminlere göre değişiklik gösterdiğini kaydeden Özsoy, “Mevcut erime hızı devam ederse, 2100 yılına kadar deniz seviyesinde 65 santimetre yükselme bekleniyor. Bu bile ciddi sonuçlara yol açacak. Ancak bu tahminler kesin değildir ve birçok faktöre bağlıdır. İklim değişikliğinin hızı ve şiddeti, buzulların tepkisi ve insanların uyum çabaları gibi faktörler deniz seviyesinde ne kadarlık bir yükselme olacağını etkileyecek.” Değerlendirmesinde bulundu.

 

RİSK ALTINDAKİ ÜLKELER

 

Deniz seviyesindeki yükselmenin kıyı ve ada ülkelerinde, sel ve altyapı hasarına, su kaynakları sorununa, tarımsal üretimde azalmaya ve ekonomik kayıplara neden olacağını ifade eden Özsoy, en fazla risk altındaki ülkeleri şöyle sıraladı:

 

"Deniz seviyesinin yükselmesi tüm kıyı ve ada ülkelerini tehdit etse de bazı ülkeler bu tehdide karşı diğerlerinden daha fazla risk altındadır. Maldivler, Tuvalu, Marshall Adaları, Kiribati, Solomon Adaları gibi deniz seviyesine yakın ve alçak adalarda bulunan ülkeler sular altında kalma riski en yüksek olan ülkelerdir. Yoğun kıyı şeridi olan Bangladeş, Hollanda, Vietnam, Endonezya, Japonya gibi yoğun nüfuslu kıyı şeridine sahip ülkelerde deniz seviyesinin yükselmesi milyonlarca insanı etkileyecek ve büyük maddi hasara neden olacak. Deniz seviyesinin yükselmesine karşı en riskli 10 ülkeyi gösteren bir araştırma 2021 yılında Climate Central tarafından yapıldı. Bu araştırmaya göre, en riskli 10 ülke Hollanda, Bangladeş, Vietnam, Japonya, Endonezya, Birleşik Krallık, Filipinler, Mısır, Danimarka ve ABD'dir."

 

Risk altındaki ülkelerin deniz altında kalma riskine karşı ne kadar sürelerinin olduğunun kesin olarak bilinmemekle birlikte bu riski azaltmak için acil adımlar atılması gerektiğinin altını çizen Özsoy, küresel ısınma sınırlanarak deniz seviyesinin yükselmesi yavaşlatılabilirse bu risklerin önemli ölçüde azaltılabileceğini kaydetti.

 

Bilim insanlarının deniz seviyesinin yükselmesine karşı uyum politikaları önerdiklerini aktaran Özsoy, bu öneriler arasında deniz duvarları inşa etmek, kıyı şeridini yükseltmek, su kaynaklarını korumak, tarımsal üretimde tuza dayanıklı ürünler yetiştirmek ve göç planları yapmak gibi önlemler bulunduğunu sözlerine ekledi.

08 Haziran 2024 Cumartesi

Zeki insanlar hayatlarının birçok noktasında zeki olmalarının artılarını görürler ancak psikologlar zeki insanların karşılaşabilecekleri zorlukların olduğunu öne sürüyor.

Dört psikolog ve psikoterapist, yüksek IQ'ya sahip insanların karşılaştığı yaygın zorlukları anlattı. Onları aşırı düşünmeye yoran tetikleyici davranışlar olabilir bunlardan bazıları şunlar:  


YÜZEYSEL - KISA KONUŞMALAR 

Derin olmayan, oldukça yüzeysel sıradan konuşmalardan etkilenmeyebilirler. 

Psikolinguistİk araştırmacısı Martina Cola, bu tür kişilerin üzerine düşünemeyecekleri sıradan konuşmalar yerine karmaşık konuşmalardan hoşlandıklarını belirtiyor.


TRENDLERE AYAK UYDURMAK

Modaya uygun giysiler, popüler şarkı ve TV dizileri gibi konular çoğu insanın aksine onların öncelikleri değildir.

Psikoterapist Dr. Jennifer Hartstein, bu kişilerin küçük ve yüzeysel konulara zihinsel enerji ayırmadıklarını söylüyor.


İLİŞKİ VE ARKADAŞLIKLAR 


Yüksek IQ'lu bireyler, arkadaşlık ve ilişkilerinde de zorluklar yaşayabilir. Psikoterapist Jonathan Alpert, bu tarz kişilerin duygusal bağ kurmada zorlandıklarını belirtiyor.

Bu durum, sosyal ortamlarda kaygıya sahip olabilirler ve daha fazla çekinmelerine neden olabilirler. Aynı zamanda bu kişiler daha fazla kişisel alana ihtiyaç duyabilir ve fiziksel temaslardan hoşlanmayabilirler.


DUYGU KONTROLÜ 

Klinik psikolog Dr. Dakari Quimby, bu bireyler için hem kendi duygularını hem de başkalarının duygularını dengelemede zorlanabileceğini ifade ediyor. Bu kişilerin yüksek gürültü, ışık ve sese karşı duyarlılıkları, sabırsızlık ve öfke patlamalarıyla sonuçlanabilir.


UYKU SORUNLARI

Zeki bireyler zihnini kapamada zorlanmakla birlikte düşüncelerini geride bırakamayabilirler. Bu durum onları uykusuzluğa sürükleyebilir. Dr. Hartstein'e göre zeki insanların kendilerini rahatlatmayı bilmedikleri için uyku problemleri yaşayabilirler.

16 Ekim 2024 Çarşamba

Türk dilinin en önemli eserlerinden biri kabul edilen Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün, yazılışının 950. yılına özel düzenlenen ikinci atölye çalışmasıyla dilsel ve kültürel mirası derinlemesine incelendi.

İstanbul Ticaret Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÖMER), 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan ve Türk dilinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yazılışının 950. yılına özel atölye çalışmasının ikincisini düzenledi. 

 

‘Yazılışının 950. Yılında Dîvânu Lugâti’t-Türk: Yazma Nüshadan Metin İncelemesi’ adlı atölyeye, Doç. Dr. Arzu Çiftoğlu Çabuk, Dr. Öğretim Üyesi Zebiniso Kamalova, Öğr. Gör. Eyüp Tugay Bahar, araştırmacı Sinem Büyükkahraman, üniversiteden akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

 

 

TÜRK DİLİNİN ZENGİNLİĞİ

 

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Doç. Dr. Arzu Çiftoğlu Çabuk, eserin Türk dili ve kültürü için taşıdığı önemin altını çizdi. 

 

Atölyede konuşmacı olan Öğr. Gör. Eyüp Tugay Bahar, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yalnızca bir sözlük olmadığını, ansiklopedik niteliğiyle birçok alanı kapsadığını vurguladı. 

 

Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılan eserin, aynı zamanda Türk dilinin zenginliğini ve derinliğini göstermek için oluşturulduğunu belirten Bahar, “Dîvânu Lugâti’t-Türk, sadece Türkiye Türkçesi değil, Türk dünyasının tüm lehçelerini kapsayan bir başucu eseri. 

 

Bu eser, Türk dilinin köklü bir miras olduğunu ve dilin kültürel değerlerini yaşattığını gösteriyor” dedi. 

 

Atölye sırasında Alper Tunga Destanı’na ait ağıtlardan örnekler verilerek, eserin Türk halk bilimi açısından da büyük öneme sahip olduğu açıklandı.

 

 

KARAHANLI TÜRKÇESİ 

 

Atölyede, eserin yazıldığı dil olan Arapça üzerinde de duruldu. 

 

Eserin yalnızca Karahanlı Türkçesi ile işlenmediği, o dönemde farklı Türk boylarının ağız ve lehçe özelliklerini de içerdiği, böylece eserin bir dialektoloji çalışması niteliği taşıdığı vurgulandı. 

 

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün, Arap alfabesiyle yazılan ilk büyük Türkçe eserlerden biri olması da eserin tarihi önemini bir kez daha ortaya koydu.

 

 

HARİTA VE COĞRAFYA 

 

Atölyede dikkat çeken bir diğer konu ise Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yer alan haritalar oldu. Eyüp Tugay Bahar, eserdeki haritaların, Türk boylarının yaşadığı coğrafyalarla ilgili dönemin ilk bilgilerini içerdiğini belirtti. 

 

Haritalarda dağlar, nehirler ve şehirler detaylı bir şekilde gösterilmiş olup, bu haritaların dönemin Türk dünyasını anlamak açısından büyük bir kaynak olduğu ifade edildi.

 

 

EDEBİ AÇIDAN DEĞERİ

 

Atölyenin son bölümünde, eserin dil bilimsel ve edebi açıdan değeri ele alındı. 

 

Öğr. Gör. Eyüp Tugay Bahar, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün klasik Arapça sözlükçülük anlayışına göre düzenlendiğini, ancak Türkçeye özgü kelime türetme yöntemleri ve deyimlerle dilin zenginliğini ortaya koyduğunu söyledi. 

 

Türk edebiyatının ilk baş eserlerinden biri olarak kabul edilen Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün, manzum parçalara ve atasözlerine de yer verdiği, bu yönüyle dilin sadece yapısal değil, kültürel bir hazinesi olduğu katılımcılarla paylaşıldı.

 

 

Geleceğe yönelik çalışmalar

 

Eserin günümüz Türkçesi üzerindeki etkilerini tartışan katılımcılar, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yalnızca 950 yıllık bir miras değil, aynı zamanda bugüne kadar gelen bir dil ve kültür hazinesi olduğunu dile getirdi.

 

Atölye sonunda, eserin farklı bölümleri üzerinde daha detaylı çalışmaların yapılmasına ve benzer akademik etkinliklerin devam ettirilmesine karar verildi. 

 

Bu tür çalışmaların, Türk dilinin kökenlerine inen, kapsamlı analizler sunan ve gelecekteki dil çalışmalarına katkı sağlayan nitelikte olduğu ifade edildi.

16 Ekim 2024 Çarşamba