tatil-sepeti

Uzmanlar, depreme karşı daha dayanıklı konutlar inşa etmek için çelik ve ahşap yapılara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi.


 

Son asrın büyük felaketleri arasında yer alan 17 Ağustos 1999’daki Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti, ülke genelindeki riskli konut sayısının korkutucu büyüklüğü dikkati çekmeye devam ediyor.

 

Geçen yıl meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler, Türkiye’deki konutların malzeme yetersizliğini bir kez daha ortaya koyarken kalitesiz beton ve demir ile yanlış mühendislik uygulamalarının büyük facialara yol açtığı görülüyor.

 

Uzmanlar, kısa ömürlü olması, karbon salımına yol açması, geri dönüştürülememesi ve deprem sırasında büyük kayıplara yol açması gibi sebeplerle betonun ciddi zararlarının bulunduğunu belirterek, depremleri daha az hasarla atlatmak için çelik ve ahşap gibi alternatif ürünlere yönelmek gerektiğini bildirdi.

 

“DEPREME KARŞI GÜVENLİ MEKANLAR İÇİN ÇELİK YAPILAR ŞART”

 

Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, dünyada bilinen tüm depremlerde çelik yapıların diğerlerine göre çok daha az hasar aldığına dikkati çekerek, Türkiye'deki yapıların çok azının çelikten oluştuğunu söyledi.

 

En son yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen binaların sadece yüzde 2,4'ünün çelik olduğunu ve bu yapılardan herhangi birinin göçüp can kaybına sebep olmadığını dile getiren Şimşek, "Maalesef ülke genelindeki çelik yapıların oranı betonarme binalara göre çok düşük, sadece yüzde 5. Bunun da büyük kısmı fabrika gibi endüstriyel yapılardan oluşuyor." dedi.

 

Şimşek, çelik yapıların geleneksel binalara göre iki kat daha hızlı inşa edilebildiğini kaydederek, çelik yapıların depreme neden daha dayanıklı olduğuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: "Öncelikle deprem, binaları ağırlıkları nispetinde etkiler. Yapı toplam ağırlığı ne kadar fazla ise deprem kuvveti de o kadar çok olacaktır. Bu sebeple deprem kuşağındaki yapıların mümkün olduğunca hafif malzemelerle inşa edilmesi gerekir. Dünyada gelişmiş ve deprem coğrafyasında bulunan ülkelerin tercih ettiği malzeme çeliktir. Çelik yapılar, özellikle betonarme yapılara göre, 7-10 kat daha hafiftir ve depreme karşı 7-8 kat daha dayanıklıdır. Ayrıca çelik taşıyıcılı yapılar, endüstriyel ortamda yüzde 100 denetimle üretildiklerinden insan hatalarına karşı çok daha fazla güvenilirdir. Denetlenmeleri, çok daha kolay ve mümkündür. Çelik yapılar geleneksel yapılara göre çok daha esnektir. Bu da deprem sırasında büyük önem arz eder."

 

Melih Şimşek, çelik yapı sistemlerinde taşıyıcı iskeletlerin fabrikalarda, iklim koşullarından bağımsız ve endüstriyel yöntemlerle üretildiğini belirterek, bu durumun yapının tamamlanma süresini en az yüzde 50 kısalttığını bildirdi.

 

"KENTSEL DÖNÜŞÜMDE BETONA ALTERNATİF MALZEME KULLANIMI DESTEKLENMELİ"

Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı (KENTSEV) Başkan Vekili Haldun Ersen de küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuzluklara değinerek, karbon salımının yükselmesinin iklim değişikliğini meydana getiren en önemli sorunlardan olduğunu söyledi.

 

Son yıllarda en büyük iki problemin depremler ve küresel ısınma olduğunu dile getiren Ersen, "Bu iki büyük sorunda da beton öne çıkıyor. Birincisi, betonarme yapılar karbon salımına yol açması nedeniyle küresel iklim değişikliğine negatif etki ediyor. Depremlerde ise en büyük zararı doğru uygulamaların olmadığı betonarme yapılar görüyor. Bu durum bize betona alternatif ürün kullanımının önemini gösteriyor." diye konuştu.

 

Ersen, konutlarda ve binalarda sürdürülebilir ve karbon salımı düşük malzemelerin kullanılması gerektiğini vurgulayarak, burada çelik yapıların öne çıktığını anlattı.

 

Kentsel dönüşümde de bu konunun öncelikli olması gerektiğinin altını çizen Ersen, "Kentsel dönüşümde, kamu binalarında ve yeni yapılan konutlarda çelik gibi betona alternatif malzemelerin kullanılması desteklenmeli." ifadesini kullandı.

 

Ersen, özellikle kentsel dönüşümde çelik yapılara ağırlık verilmesinin üretimin hızını artıracağını sözlerine ekledi.

 

"ÇELİK, TAŞ VE AHŞAP YAPILARI ÖNCELİKLENDİRMELİYİZ"

 

Helmann Holding Yönetim Kurulu Başkanı Selman Özgün de son yıllarda Türkiye'deki konut üretiminin ve mimarinin artık tekdüze haline geldiğini belirterek, şehirler ve üreticiler değişse de betonun değişmediğini söyledi.

 

Halihazırda Türkiye'de 6 milyonu aşkın konutun dönüştürülmesi gerektiğini dile getiren Özgün, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunların hemen hepsi betonarme yapılar. Zamanla diğer konutların da kentsel dönüşüme girmesi gerekecek. Neden? Çünkü uzmanların büyük kısmı betona 60 yıl ömür biçiyor. Sürekli yıkıp yaparak nereye kadar gidebiliriz. Bu gidişle topraklarımızın uçsuz bucaksız bir moloz çöp döküm sahasına dönüşme ihtimali var. Bakın yüzlerce yıl önce yapılmış taş ve ahşap binalar hala ayaktayken hiçbir betonarme bina geleceğe miras kalamayacak. Betonun kısa ömürlü olması ve geri dönüştürülememesi gibi problemlerinin yanı sıra bir de deprem gerçeğiyle yüzleştik. Öte yandan her yıl milyarlarca dolarlık milli servetimiz de çöp oluyor. Bu nedenlerle betona alternatif ürünlere odaklanmalı, çelik, taş ve ahşap yapıları önceliklendirmeliyiz.”

 

Özgün, diğer inşaat malzemeleri ile karşılaştırıldığında en az ömürlü malzemenin beton olduğunu kaydederek, çelik ve ahşabın betona göre çok daha esnek olduğunu bildirdi.

 

Ahşap yapıların aynı yönde hareket edebildiğinden depreme karşı daha yüksek bir direnç gösterebildiğini anlatan Özün, betona göre çok daha hafif ve sağlam olduğunu söyledi.

 

“HIZLI VE EKONOMİK ÇÖZÜMLER GELECEK YILLARDA DAHA FAZLA ÖNE ÇIKACAK”

 

Özyurtlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Özyurt da son yıllarda çelik evlere doğru yöneliş olduğunu belirterek, konut üretiminde hızlı ve ekonomik çözümlerin gelecek yıllarda daha fazla öne çıkacağını ifade etti.

 

Sektördeki dijital gelişmelere değinen Özyurt, inşaat atıklarıyla değerli bir kaynak yaratma trendinin bazı ülkelerde öne çıkmaya başladığını söyledi.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

Jandarma Genel Komutanlığı’na 300 lojistik, 10 bando alt branşlarında olmak üzere 310 uzman erbaş alınacak. Kimler başvurabilir? Başvuru şartları neler? Başvuru için son gün ne zaman? İşte detaylar…

Resmi Gazete'de Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı’ndan yayımlanan ilana göre, başvurular 23 Ekim ile 6 Kasım tarihleri arasında internet üzerinden yapılacak.

 

KİMLER BAŞVURABİLİR?

Başvuru yapabilecek 1 Ocak 2024 itibarıyla 20 yaşından gün almış ve 27 yaşını bitirmemiş adaylardan, 2023-2024 KPSS'den 50 ve üzeri puana sahip olma şartı aranacak.

 

BAŞVURU İÇİN SON GÜN NE ZAMAN?

Başvuruların başlama ve bitiş saatleri, temini yapılacak uzman erbaş alt branşları, temin şartları ve diğer detaylar https://vatandas.jandarma.gov.tr, www.jsga.edu.tr ve https://kamuilan.sbb.gov.tr internet sitelerinde yayımlanacak.

23 Ekim 2024 Çarşamba

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), jeopolitik çatışmalar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan aksamaların kritik deniz geçiş noktalarını tehdit ettiği ve küresel ekonomi, gıda güvenliği ve enerji arzının artan risk altında olduğu uyarısında bulundu.





UNCTAD, "Deniz Taşımacılığı 2024 Değerlendirmesi: Deniz Geçiş Noktalarının Seyri" başlıklı raporunu, basın toplantısında açıkladı.

Rapora göre, küresel deniz ticareti 2022'deki daralmanın ardından toparlanma eğilimine girdi ve 2023'te yüzde 2,4 büyüyerek yaklaşık 12,3 milyon tona ulaştı.

Bu yıl ise deniz ticaretinin demir cevheri, kömür ve tahıl gibi dökme yük emtialarının yanı sıra konteynerle taşınan mal talebinin artmasıyla yüzde 2'lik mütevazı bir büyüme göstermesi bekleniyor.

Geçen yıl yüzde 0,3 büyüyen konteyner ticaretinin bu yıl yüzde 3,5 artış göstereceği tahmin edilirken, UNCTAD'a göre bu rakamlar daha derin zorlukları maskeliyor. Bu nedenle, küresel deniz ticaretinde uzun vadeli büyüme, sektörün Ukrayna'daki savaş ve Orta Doğu'da artan jeopolitik gerginlikler gibi devam eden zorluklara nasıl uyum sağlayacağına bağlı olacak.

ROTALARIN UZAMASI YÜKSEK MALİYET VE EMİSYONLARA YOL AÇIYOR

Dünyadaki kritik deniz geçiş noktaları aksamalarla karşı karşıya kalarak gecikmelere, rota değişikliklerine ve daha yüksek maliyetlere neden oldu.

Küresel ticaretin kritik arterlerini oluşturan Panama ve Süveyş kanallarındaki trafik, 2024 ortasında, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 50'nin üzerinde düşüş gösterdi.

Bu gerileme, Panama Kanalı'nda iklim değişikliği kaynaklı düşük su seviyeleri ve Süveyş Kanalı'nı etkileyen Kızıldeniz bölgesindeki çatışmaların patlak vermesinden kaynaklandı.

Aden Körfezi ve Süveyş Kanalı'ndan geçen gemilerin tonajı da sırasıyla yüzde 76 ve yüzde 70 azaldı.

Gemilerin rotalarını Kızıldeniz'den Ümit Burnu'na çevirmesiyle, bölgedeki gemi varışları yüzde 89 arttı. Bu durum mal akışının sürdürülmesine yardımcı olurken, maliyet artışları, gecikmeler ve karbon emisyonlarının yükselmesine yol açtı.

UNCTAD, Uzak Doğu-Avrupa rotasında 20-24 bin TEU konteyner gemisinin, Süveyş Kanalı yerine Afrika'yı dolaşarak seyahat ettiğinde, Avrupa Birliği'nin (AB) Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında sefer başına 400 bin dolar ek emisyon maliyetine maruz kaldığını hesapladı.

Daha uzun süren rotalar, liman tıkanıklığının artmasına, daha yüksek yakıt tüketimi ve mürettebat ücretleri, sigorta primleri ve korsanlık riskine maruz kalma ihtimalinin artmasına da neden oldu.

Geçen yıl küresel ton-mil dengesi yüzde 4,2 artarak maliyet ve emisyonların yükselmesine yol açarken, rotaların uzaması küresel lojistik ve tedarik zincirleri üzerinde baskı oluşturdu.

 EN KÖTÜ ETKİLERİ AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER YAŞIYOR

Yaşanan aksaklıklar ve artan maliyetlerden tüm ülkeler eşit şekilde etkilenmiyor. Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri (SIDS) ve En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC), en kötü etkileri yaşıyor.

Hesaplamalara göre, Kızıldeniz ve Panama Kanalı'ndaki krizin devam etmesi durumunda küresel tüketici fiyatları 2025 sonuna kadar yüzde 0,6 artabilir. SIDS için potansiyel etkinin daha şiddetli olma riski bulunuyor.

Denizcilik sektörünün iklim değişikliğinin artan etkileri ve diğer aksamalara karşı dayanıklılık ihtiyacının aciliyetini de vurgulayan UNCTAD'a göre, sektördeki bir diğer acil sorun da güvenliği,  kirlilik kontrolünü ve denizci refahını zayıflatan sahte gemi tescilleri ve bundaki artış.

UNCTAD, denizcilik sektörünün artan zorluklarla karşı karşıya kaldığı bu dönemde, kritik geçişlerdeki kesintilerin ele alınması, düşük karbonlu ve yeşil denizciliğe yatırım yapılması, liman verimliliği ve adaptasyonunun artırılması, iç bölge bağlantılarının geliştirilmesi ve sahte gemi tescillerine karşı mücadele edilmesi çağrısında bulundu.

"TÜKETİCİ KEMER SIKIYOR, YATIRIMCI BEKLE-GÖR MODUNDA"

UNCTAD Teknoloji ve Lojistik Direktörü Shamika Sirimanne, basın toplantısında, küresel deniz ticaretinin bu yıl yüzde 2 büyümesini beklediklerini belirterek, 2025-2029 döneminde yıllık bazda yüzde 2,4 artış öngördüklerini dile getirdi.

Orta vadedeki bu büyümenin teknolojik gelişmeler, yeşil dönüşüm ve deniz ticareti altyapısına yönelik yatırımlara ilginin yeniden canlanmasıyla destekleneceğini söyleyen Sirimanne, "Ancak küresel deniz ticaretinin büyümesi üzerinde aşağı yönlü riskler oldukça baskın. Jeopolitik gerginlikler, süregelen çatışmalar ve savaşlar, uluslararası ticareti oldukça olumsuz etkiliyor. Birçok düşük gelirli ülke borç yüküyle karşı karşıya kalıyor, yüksek borçlanma maliyetleriyle boğuşuyor ve dış şokları yönetmekte zorlanıyor. Gelecek belirsiz olduğunda, biz tüketiciler olarak kemer sıkıyoruz. Yatırımcılar ise bekle-gör moduna geçiyor ve ekonomi ve beraberinde uluslararası ticaret de zarar görüyor." diye konuştu.

UNCTAD Ticaret Lojistiği Birimi Başkanı Jan Hoffmann da kritik deniz geçiş noktalarını etkileyen sorunlar nedeniyle navlun fiyatlarının arttığını ve bu artışın tüketici fiyatlarına yansıyacağını belirterek, "Eğer bu geçiş noktalarındaki kriz devam eder ve navlun fiyatları yüksek kalmayı sürdürürse, tüketici fiyatları 2025 sonuna kadar yüzde 0,6 artabilir. Bu oran SIDS ülkelerinde yüzde 0,9. Yani küresel ortalamanın neredeyse yüzde 50 daha fazlası." uyarısında bulundu.

22 Ekim 2024 Salı