tatil-sepeti

Avrupa ve Ortadoğu pazarına yakın olan Türkiye’nin küresel fırsatları değerlendirmesi halinde bu değişimden olumlu etkilenmesi bekleniyor. Bu süreçte, ihracatın gelişimi için hammadde ve yarı mamulde yerli üretimin artırılması da kritik önemde.

HABER: ŞEREF KILIÇLI

Küresel ticaret, 2021 yılında 28.5 trilyon dolarlık bir seviyeye ulaştı. Bu rakam; 2020 yılına göre yüzde 25, pandemi öncesine yani 2019’a göre ise yüzde 13 daha yüksek bir artış demek. Ancak dünya ekonomisi yeni bir yol ayrımında. Rusya-Ukrayna savaşı, küresel enflasyon, küresel tedarik zincirindeki kırılmalar, iklim olayları ve bazı bölgelerde devam eden pandemi karantinaları belirsizlik oluşturuyor. Böyle bir süreçte, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yıllık toplantısı, ‘Bir Dönüm Noktasında Tarih: Devlet Politikaları ve İş Stratejileri’ temasıyla, 2.5 yıl sonra yeniden fiziki olarak İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleştirildi.

Bu yılki toplantıda en temel tartışma konularından biri de küreselleşmenin geleceği ve tedarik zincirindeki kırılma oldu.

KÜRESELLEŞMEYE YENİ AYAR

Davos’daki tartışmalarda katılımcıların çoğunluğu, küreselleşmenin şekil değiştireceği ve bölgeselleşmenin öne çıkacağı öngörüsünü paylaştı. Tedarik zincirinde, yakına yönelimin geçici olduğunu savunanlar ise ‘akıllı küreselleşme’ tabirini kullanarak yeni açılımlarla geleneksel küreselleşmenin gerisinde kalanların da sürece dahil edileceğini iddia etti. Tedarik zincirindeki değişimin, üretimi uzak olsa da daha ucuz yerde yaptırmanın yerini alıp almayacağı konusunda bir bölünmüşlük de göze çarptı. Ancak jeopolitik belirsizlikler nedeniyle tedarikte tek kaynak yerine çoklu kaynağa odaklanılacağı konusunda bir fikir birliği var.

SİSTEM SORGULAMASI

Tedarik zincirindeki kırılmanın ve değişimin küreselleşmenin geleceğini de tartışmaya açması, aynı zamanda bir sistem sorgulaması olarak görülüyor. Küreselleşmenin tedarik zinciri sistemi, en düşük maliyetin olduğu yerde yani ağırlıklı olarak Uzakdoğu’da üretim yapılması ve pazara ulaştırılması üstüne kurulmuştu. Pandemi sürecinde bu anlayış büyük bir ivme kaybetti, yakın bölgelerden tedarik sağlamak ve tedarikçileri çeşitlendirmek öne çıktı. Rusya-Ukrayna savaşı ise yeni durumu adeta perçinledi. Davos’daki tartışmalarda tedarik zincirindeki kalıcı değişime karşı çıkanların argümanı, “Küreselleşmenin getirdiği verimliliğin kaybedileceği, bunun enflasyonu yükselteceği ve durgunluğa sebep olacağı” şeklindeydi.

NEDEN ÇOKLU KAYNAK?

Çoklu kaynaktan tedariki savunan dikkat çekici bir görüş ise şöyleydi: “Ukrayna’daki savaş ve Şanghay'daki pandemi ile ilgili karantinalar, yerel tedarik zinciri kesintilerinin nasıl küresel sorunlar haline gelebileceğini ortaya çıkardı. Ancak sadece bu son olaylara bakmamıza gerek yok. Önemli bir oyuncuya yönelik bir siber saldırı, tıkanmış bir kanal, volkanik bir patlama gibi yıllar içinde tedarik zincirlerini ciddi şekilde strese sokan birkaç vaka gördük. Bu olaylar, küresel tedarik zincirlerinin bazen düşündüğümüzden daha az küresel olduğunu ortaya koyuyor. Çözüm için tek kaynaklı kesintilere karşı çoklu kaynak kullanımıyla, tedarik zincirlerinin bağışıklığını daha güçlü hale getirecek şekilde yeniden tasarlamak gerekiyor.”

EN HASSAS AVRUPA

Tedarik zincirindeki kırılmalara daha hassas olduklarını Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde ise şöyle açıkladı: “Avrupa, küresel tedarik zincirlerinin kırılganlıklarına diğer küresel pazarlardan yüzde 20 daha fazla açık. Bu nedenle küresel tedarik zincirlerinin çökmesinin veya darboğaza girmesinin Avrupalı şirketleri ve bizi diğerlerinden daha fazla etkilemesi şaşırtıcı değil.”

Diğer taraftan toplantılarda gündeme getirilen ve tedarik zincirlerinin yeniden icat edilmesinin gerekli olduğunun altını çizen bir raporda, mevcut tedarik zinciri kesintilerinin Avrupa ekonomilerine 2023 yılına kadar 920 milyar Euro'ya mal olabileceğine dikkat çekildi. Söz konusu rakamın 2023'te Euro Bölgesi Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) yüzde 7.7’sine eşit olacağı da kaydedildi.

MALİYET İKİNCİ PLANDA ÖNCELİK TEDARİK GÜVENLİĞİNDE

Davosdaki küreselleşme ve tedarik zinciri tartışmalarını değerlendiren Türk-Alman Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Elif Nuroğlu, şöyle konuştu: “Son 2.5 yılda çok yoğun bir şekilde küreselleşme sorgulanmaya başlandı. Bence küreselleşme çoktan şekil değiştirdi. Mal ve hizmetlerin düşük maliyetli olduğu ülkeden tedarik edilemediği bir 2.5 yılı geride bıraktık ve ‘güvenli tedarik zincirlerini’ konuşmaya başladık. Bu değişim kalıcı mı olur sorusuna cevap verecek bir ortamda değiliz. Çünkü tam ‘pandemi bitti, toparlanıyoruz’ derken çip krizi çıktı, üretim çok önemli birkaç sektörde sekteye uğradı. Tekrar ‘toparlanıyoruz’ diye ümit ederken ne kadar süreceği bilinmeyen ve küçük büyük pek çok ülkeyi derinden etkileyecek bir Rusya-Ukrayna savaşı çıktı. Bundan sonra maliyetin ikinci planda olduğu ve önceliğin tedarik güvenliğine verileceği bir dünyadayız. Tedarikte ilk soru: Herhangi bir malı, mesela buğdayı satın alabileceğimiz yer neresi? Ve o ülke bize buğday satmayı kabul edecek mi? İkinci soru: Siparişler vaktinde ve zarar görmeden gelir mi?”

TÜRKİYE STRATEJİK PLANI PAZARLARA GÖRE YAPMALI

Global pazardaki değişimin kalıcı olacağını belirten İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Başkanı Prof. Dr. Figen Yıldırım, “Tek tedarikçiye özellikle Çin’e bağlı yaklaşım yerini mümkünse milli, değilse yakınsal pazarlardan tedarik yoluna doğru değiştirdi. Bu değişim kesinlikle kalıcı olacak. Çünkü bu alternatifi denedikçe lojistik maliyetlerinin düştüğü, termin sürelerinin azaldığı fark edildi” dedi.

Sürecin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği konusunda ise Prof. Dr. Figen Yıldırım, şöyle konuştu: “Türkiye, jeopolitik önemi, katma değerli ürün geliştirme know-how birikimi, esnek üretim yapısı ile tedarik zinciri yönetimi içerisinde önemli halka. Avrupa’ya yeşil dönüşüm başta olmak üzere hızla uyum sağlaması, Ortadoğu ile Uzakdoğu’ya uyum sağlayan ticaret sistemi ile Türkiye bu değişimden faydalanıyor. İhracatın gelişimi, hammadde ve yarı mamulde ithal yerine yerli üretimi artırmaya yönelik politikalar ilerledikçe Türkiye tedarik zinciri yönetiminin en önemli parçası olarak yer alacaktır. Elbette burada küresel bütünleşmeden önce bölgesel bütünleşmelerin gündemde olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Pazar, birçok katma değerli ürün grubunda Avrupa ülkelerine yönelik ise stratejik planı özellikle Avrupa pazarındaki trendler, gelecek planlarına göre yapmak doğru olacak. Bu noktada yabancı sermaye yatırımları artmakta, bunun ekonomiye katkısı da görülmekte. Başta coğrafi konumu, hizmet anlayışı, sunduğu ürün grubu çeşitliliği ile fark yaratan Türkiye, yerel tedarik konusuna daha çok destek vermeli ve belirli bir oranı mutlaka Türkiye’deki üreticilerden oluşturmalı.”

ENERJİDE YENİ ROTA TÜRKİYE

Bölgesel ve yakın olandan tedarikin öneminin artmasıyla Türkiye’nin önüne yakın coğrafyada yeni imkanlar çıkmaya başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Elif Nuroğlu, şunları söyledi: “Örneğin Rusya’dan enerji tedarikini azaltmak isteyen AB için Türkiye nasıl bir yeni rota olabilir? Fosil yakıtlardan zaten kurtulmak isteyen bir dünya vardı, şimdi Rusya’nın tedarikteki rolünü azaltmak isteyen bir dünya var. Bu da yenilenebilir enerji kaynakları ve bununla ilintili olan yeşil hidrojen konusunda Türkiye’nin önünü açabilir. Bu bakımdan AB ülkeleri ve Almanya ile daha sıkı işbirliği yapılması gerekiyor. Türkiye’nin sahip olduğu rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelini Almanya’nın teknolojisi ile birleştirmek konusunda cesur adımlar atılmalı. Ayrıca, AB’ye ek olarak Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetleri de Türkiye için önemli bir pazar. Önceliğin tedarik güvenliğine verildiği bir dünyada ilk üreten ve güvenli bir şekilde üretimini pazara ulaştıran kazanacak. Hız ve güvenlik çok önemli. Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Küresel fırsatlar değerlendirildiği takdirde Türkiye ekonomisi yaşanan değişimlerden olumlu etkilenebilir. Orta ve uzun vadede başarmak istiyorsak günü kurtarmaya çalışan politikalardan ziyade, daha çok üretmemizi ve ihraç etmemizi sağlayacak önlemler almalıyız.”

06 Haziran 2022 Pazartesi

Etiketler : Gündem