Yeryüzündeki insan sayısı hızla artıyor, teknoloji gelişiyor. İnsan hayatını kolaylaştırmak ve hızlandırmak için yeni buluşlar birbirini izliyor. Modern dünyanın bütün bu artılarının aksine insan ilişkileri ise giderek eksiliyor. Maalesef her geçen gün yaşamdan daha az zevk alıyoruz.
Küçük bir köye dönen dünyanın hemen her ucundaki görüntüler aynı. İnsanlar giderek evlenmeyi tercih etmiyor. Evlilik ve aile gibi en yüce kurumların temelleri bile elektronik aygıtlar, aracı programlar, yazışmalarla atılmaya çalışılıyor. Dahası, evlilikler hızla boşanmayla sonuçlanıyor.
Ruh sağlığı merkezleri, sağlık sektörünün en ihtiyaç duyulan alanı haline geliyor. İntiharlar çığ gibi artıyor. Madde bağımlılığı ilkokul sıralarına inerken, çocuklarda suç işleme davranışı önlenemez biçimde yükseliyor. Yaşamak dışında isteği olmayan ancak çeşitli nedenlerle öz yurtlarından kaçmak, göç etmek zorunda kalan binlerce insanı, inanç adı altında sürdürülen ekonomik savaşları, yeryüzünün birçok noktasındaki kıyasıya savaşları, açlık sınırının altında yaşama mücadelesi veren milyonları da bu tabloya ekleyebiliriz. Aslında insani bir krizdir bu yaşanan. İnsani Derinlik(*) kitabımızda; insani krizi, ‘hızla insan olmaktan uzaklaşma’ biçiminde tanımlamıştık.
Günümüz insanı öylesine bir yalnızlık girdabına girmiş durumda ki, diğer insanlarla etkileşimi ve iletişimi daraldıkça kendiyle de iletişimi kopuyor. Kendinden de uzaklaşıyor, kendine de yabancılaşıyor. Öyle ki, gelişmiş Batılı toplumlarda yalnız yaşayan ve uzun süre bir insanla konuşamadığı için bunalıma giren insanlara rastlanıyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre; yalnız yaşayan kimi yaşlılar, uzun süre bir insanla konuşmadıkları için rastgele telefon numaralarını arayıp, “Biriyle uzun zamandır konuşmadım, biraz konuşabilir miyiz?” diyorlar!
SOSYAL MEDYADAKİ LAKIRDI İMDADIMIZA YETİŞTİ
Böylesine derin bir yalnızlık, günümüz insanını sosyal medyaya bağımlı hâle getiriyor. Nitekim yeryüzünde 5.35 milyar insan interneti, yaklaşık 5 milyar insan da sosyal medyayı aktif biçimde kullanıyor. Yani 8 milyara ulaşan dünya nüfusunun yüzde 62’si sosyal medyada etkin durumda.
Çevremize dikkatli bir gözle baktığımızda; insanların günlük işlerini, sıradan davranışlarını, önemli önemsiz yaşantılarını elektronik ortamda paylaştıklarını görüyoruz. İnsanlar yalnızlıklarını, elektronik ortamın sağladığı ‘sosyal medya ortamı’ ile gidermeye çalışıyor. Uçağa binenler, uyarı anonsunda dahi kopamıyor sosyal medyadan. Daha uçağın tekerlekleri yere değer değmez insanlar aşkla, şevkle telefona sarılıyor ve sosyal medyada yeniden durum bildirimi yapıyorlar. Durmadan konuşuyor ve yazışıyorlar ama bu iletilerin özüne bakıldığında; İngilizce’deki ‘chat’ kelimesinden yani lakırdıdan öteye gidilemiyor. Birkaç saatlik yolculuklarda bile yanı başımızda oturanla göz göze gelmemek, bir kelam etmemek için adeta özel bir çaba harcıyoruz. Yanımızdaki insanları yok saydıkça da ekranın görüntülerine aşkla bağlanıyoruz.
Çocuklar ödevlerini, gençler hayallerini, ev hanımları yaptıkları kahvenin görüntülerini çevreleriyle paylaşıyor. Kimi zaman insanlar yan yana ama herkes ekranlara odaklanmış vaziyette. Uzağımızdakilere durumumuzu aktarmaktan yakınımızdakini kaybediyoruz, unutuyoruz. Aynı hanenin içinde birbirimize yabancılaşıyoruz.
Bütün bunların özünde; günümüz insanının giderek yalnız kalması, bir fert olarak duygularını paylaşamaması, çevresiyle yeterince konuşamaması yer alıyor. İnsanlar kendilerine acı veren bu durumdan kurtulmak için etkileşimde bulunmak, kendilerini yeniden ifade etmek, kısacası salt maddi yönleriyle değil, insani yönleriyle de yeniden var olmak istiyor.
İnsan olmanın özünde ilişki, etkileşim, iletişim vardır. Biz bu etkileşimden uzaklaştığımız içindir ki, sosyal medya bu denli itibar görüyor. Bir anlamda hızla yitirdiğimiz sohbet ve yüz yüze iletişimi; sanal ve uzaktan iletilerle, lakırdılarla gidermeye çalışıyoruz.
Sosyal medya, bir araç olmaktan çıkıp bir amaç haline dönüşmemeli. Nitekim, özellikle gençlerin günlük yaşamlarında giderek daha fazla yer alan sosyal medya; insanın gerçek iletişim ve yüz yüze sohbet ihtiyacını gideremiyor.
(*) Fındıkçı, İ. (2014). İnsani Derinlik. İstanbul: Alfa Yayınları, 6. Baskı
ifindikci@degerdanismanlik.com.tr