ABD ile Çin arasındaki tarife restleşmesi sonrasında dolar endeksi üç yıl aradan sonra ilk kez 100 seviyesinin altına inerken, Euro/dolar paritesi yaklaşık dört yılın zirvesine yükseldi. Doların küresel düzeyde zayıflaması ve Euro’nun değer kazanması, Türkiye’de ithalatını dolarla yapıp ihracatını Euro ile gerçekleştiren firmalara önemli bir maliyet avantajı sağlıyor. Yaklaşık bir aydır açık olan bu makas, nisanın ikinci haftasında itibaren 1.13 seviyesinde ilerliyor.
MEYVELERİNİ VERMEYE BAŞLADI
Paritedeki bu iyileşme, Türk ihracatçısına olumlu yansıyor. Zira Euro’nun dolar karşısında güçlenmesi bir yandan ithalat maliyetlerini azaltırken, diğer yandan ihracat gelirlerini artırabilir.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe de geçen ay paritedeki hareketin ihracata 443.6 milyon dolarlık pozitif katkı yaptığını söyledi. Paritedeki hareketliliğin meyvelerini vermeye başladığını belirten Gültepe, paritenin bu seviyelerde kalması halinde yıllık ihracata yüzde 1.3’lük ilave artış öngördüklerini vurguladı. Bu da mevcut koşullar sürerse ihracatçının kur avantajını yıl geneline yayabileceğine işaret ediyor.
HANGİ SEKTÖRLER ÖNDE
Akademisyenler ise Euro/dolar paritesindeki yükselişin en belirgin hissedildiği alanların, ihracatın lokomotif sektörleri olan otomotiv, tekstil/hazır giyim ve kimya sektörleri olduğunu belirtti. Bu sektörler, üretimde büyük ölçüde dövize dayalı ara malı kullanırken satış pazarları ağırlıkla Avrupa olduğu için kur makasından doğan avantajı güçlü şekilde yansıtıyorlar.
Otomotiv sektörü, Türkiye’nin açık ara lider ihracat kalemi konumunda. Nisan ayında otomotiv sektörü 3.1 milyar dolarla en çok ihracat yapan sektör oldu. Yılın ilk çeyreğinde otomotiv ihracatı 9.5 milyar dolara ulaşırken, bu ihracatın yüzde 72.6’sı Avrupa Birliği ülkelerine yapıldı. Ana pazarın Euro bölgesi olması, parite avantajının otomotivciler için önemini artırıyor.
Tekstil ve hazır giyim sektörü de benzer şekilde kur makasından kısmen faydalanıyor. Çünkü üretim kısmının Mısır’a yönelmesi söz konusu. Türkiye’nin moda ve konfeksiyon ihracatında Avrupa pazarı başı çekiyor. Buna karşılık sektörün kritik hammaddeleri olan pamuk, sentetik elyaf ve boyar maddeler uluslararası piyasalarda genelde dolar ile fiyatlanıyor. Doların zayıf kalması, tekstilcilerin hammadde maliyetlerini düşürüyor. Euro ile satış yapan hazır giyim ihracatçıları ise kur farkından kaynaklı ek gelire kavuşuyor.
Kimya ise döviz kurlarındaki değişimden çift yönlü etkilenen bir diğer bir sektör oldu. Petrol ve türevleri gibi temel girdileri dolarla alan kimya sanayi, özellikle Avrupa’ya yapılan plastik mamuller, gübre ve boya ihracatında Euro geliri elde ediyor
PARİTE ZİRVE NOKTASINDA
Türkiye’nin dış ticaret yapısı, döviz kurlarıyla yakından ilişkili. İhracatta işlem para birimi olarak dolar ve Euro’nun payı hemen hemen eşit düzeyde, her biri yaklaşık yüzde 46-47 civarında. İthalatta ise tablo farklı; ithalat faturalarının yaklaşık yüzde 60’ı dolar ile ödenirken, Euro’nun payı yüzde 30’larda. Bu durum da, Euro/dolar paritesindeki değişimlerin Türkiye’yi neden çift yönlü etkilediğini ortaya koyuyor.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Yavuz, Türkiye’nin dolarla alıp Euro ile satan bir ülke olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Bu durumda Euro/dolar paritesinin yükselmesi Türkiye ekonomisi için çok olumlu. Tutar olarak, ihracatın artmasına ve ithalatın azalmasına yardımcı olduğu da ilk ayda gözlemlendi. Ancak, Euro/dolar paritesi ile ilgili öngörüm ise paritenin 2025 yılı içinde 1.06 ile 1.14 arası hareket edeceği yönünde. Paritenin devamlı olarak yukarı çıkacağını beklemiyoruz.”
UZUN VADELİ FIRSATA ÇEVİRMESİ GEREKİYOR
Euro/dolar paritesindeki iyileşmenin makroekonomik dengeler açısından da Türkiye’ye bir fırsat penceresi açtığını belirten Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Karakaş, şu yorumu yaptı: “Türkiye’nin dış ticareti pariteden pozitif etkilendi. Özellikle kuvvetli Euro, Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin savunma harcamalarını arttırma kararı almasıyla birlikte ülkemiz ürünlerine talebi arttıracak bir olgu olarak karşımıza çıktı. Aynı zamanda doların dış piyasalarda değer kaybetmesi ve petrol fiyatlarının oldukça azalması üretim maliyetlerimizi aşağıya çekmekte ve ithalat faturamızı göreceli olarak düşünüyor. Bu durum Avrupa pazarları ile yakınlığımız ile birleşince dış ticarette rekabet avantajımızı artırıyor. Fakat bu durumun kalıcı olup olmadığını sorgulamak gerekiyor. Türkiye kısa vadeli avantajlar yerine ticaret savaşları ile oluşan tehdidi uzun vadeli fırsata çevirmesi gerekiyor. Avrupa Birliği’ne lojistik olarak yakınlığın etkisinden kaldıraçlı olarak yararlanmaya çalışmak atılacak en doğru adım.”