Hacca gidecek kafilelerin bir törenle uğurlanıp, Haremi Şerif sakinlerinin de bu kafile ile kutsal topraklara ikramlık gönderdiği Surre Alayları, dört asır kesintisiz düzenlendi. Yol güvenliği nedeniyle kimi zaman bu geleneğin yaşatılması tehlikeye düşse de her zaman farklı bir çözüm yolu bulunurdu.
SÜMEYRA YARIŞ TOPAL
Osmanlı Devleti’nin son 300 yılında önemli bir yardımlaşma geleneği olarak devam eden Surre Alayları, Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde (TİEM) ziyarete açılan ‘Surre Alayları: İstanbul’dan Haremeyn’e Kutsal Yolculuk’ sergisi ile yeniden gündeme geldi. İstanbul’dan hacca gidecek kafileleri bir törenle uğurlayıp, kutsal topraklarda yaşayanlara da çeşitli ikramlar gönderilmesini kapsayan Surre Alayları, Osmanlı’da zor zamanlarda dahi terkedilmeyen bir gelenek olarak dört asra yakın bir süre devam etti.
YÜZDE 2’LİK BÜTÇE
Gidiş dönüş toplam dokuz ay süren yolculuk önce kara, sonra deniz, en son demiryolu ile yapılır hale gelmişti. Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Osmanlı Devleti’nde Surre Alayları ile gönderilen bütçe, merkezi bütçenin yaklaşık yüzde 2’sine tekabül ediyordu. İlk olarak 1413 yılında 14 bin altınla birlikte Edirne’den yola çıkan Surre Alayı, İstanbul’un fethinden sonra merkez olarak İstanbul’a taşındı. İşte yaklaşık dört asır boyunca milyonlarca insanı kutsal topraklarla buluşturan Surre Alayları ile ilgili kısa bilgiler:
MISIR’IN FETHİ İLE
Mısır’ın fethine kadar aralıklı olarak tertip edilen Surre Alayları, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi ile birlikte düzenli ve gösterişli bir hale geldi. Surre Alayları, Osmanlı topraklarında bulunan hacı adaylarını büyük ve gösterişli bir kafile ile kutsal topraklara ulaştırırken; alayla birlikte binlerce liralık altın, çeşitli hediyeler de bölge halkına hediye olarak gönderiliyordu.
ZAHMETLİ YOLCULUK
Üç koldan hac yoluna çıkan kafilenin ilk durağı Üsküdar’dı. Üsküdar’dan törenler eşliğinde yola çıkan kafile, Anadolu’dan katılımlarla genişliyordu. Kimi zaman yaya olarak kimi zaman at, kimi zaman katır, kimi zaman da deve sırtında başlanan yolculuk, İstanbul’dan kutsal topraklara kadar yaklaşık altı ay sürüyordu. Bu yolculukta hastalıklar, hatta kimi zaman vefatlar da olduğu için bu yolcuğa çıkmadan önce mutlaka vasiyet bırakma âdeti vardı. İstanbul Kadı Sicilleri’nde bulunan 1686 yılına ait bir kayıtta, “Sunullah Efendi’nin Cami Şerifinde vaz oluna ve zevcem Fatıma’ya zimmetli dört bin akçe mihir kendisine teslim oluna” ifadeleri yer almıştı.
DENİZ YOLUYLA GİDİŞ
Surre Alayları için yola çıkmadan önce oldukça gösterişli bir tören gerçekleşmesi adettendi. Alayın her türlü güvenliği devlet tedbirleri altındaydı. Yol çok uzun ve meşakkatli olduğu için Osmanlı’da hac vazifesini yerine getirenlerin isimlerinin önüne saygı ifadesi olarak mutlaka El-Hac ibaresi konuluyordu. Yaklaşık 200 yıl kadar yalnızca kara yoluyla kutsal topraklara ulaşan Surre Alayları, ilk olarak yollarda güvenliğin sağlanamaması ve deniz yolu teknolojisinin de artık gelişmesi ile Beyrut Limanı üzerinden deniz yolu ile gerçekleşmeye başladı.
ALAYIN MÜJDECİLERİ
Her yıl binlerce Müslümanı kutsal toplarla buluşturan Surre Alayları’nda çeşitli görevlerde onlarca devlet memuru bulunuyordu. Bunların en ilgi çekici olanlarından biri de tarihi kayıtlara göre müjdeci olarak görev yapan memurlardı. Bu görevliler sadece müjde vermekle mükellefti ve kafilenin çıkışını, dönüşünü bölge yetkililerine haber verme işini ifa ediyordu. Ayrıca kafile bir şehre geldiği vakit, kafile hakkındaki bilgileri de bölge halkına vermek yine bu görevlilerin işiydi.
43 GÜNLÜK YOLCULUK
Uzun hac yolculuğunda alay çeşitli olaylara da tanıklık ediyordu. İstanbul’dan çıkıp Beyrut Limanı’na varacak gemide bulunan Rıza Tevfik isimli bir alay yolcusu, bu günleri bir şiir yoluyla anlatmıştı. 1864 tarihli tereke defterine göre bu maceranın bir kısmı, “Üç gün üç gecedir yağmur yağar, gemiden sel gibi deryalar akar, gökyüzü kararır, şimşekler çakar, nice yerler yıkıp viran eyledi” dizeleriyle dile getirilmişti. Ayrıca aynı şiirde denizde 43 gün kalındığı bilgisi de paylaşılıyordu.
Bölgelere adını verdi: Surre Alayları’nda görevli kişilerin saraydan sonra toplandığı ilk bölge, Üsküdar Harem bölgesiydi. Bölgeye kutsal topraklara giden ilk durağı temsil ettiği için ‘Harem’ adı verildi. Ayrılık Çeşmesi denen bölge de Surre Alayı yolcuları sevdiklerinden ayrıldığı için günümüzde hâlâ bu isimle anılıyor.
14 NİSAN’A KADAR
Sergide Surre-i Hümayun’u, Müslümanların kutsal yolculuğunu, hac kafilelerini, hac mekanlarını ve tarihi hatıralarını yansıtan gravür, resim ve eski fotoğraflar yer alıyor. TİEM ve İstanbul Türbeler Müdürlüğü envanterindeki eserlerin de ziyaretçilerin beğenisine sunulduğu sergi, 14 Nisan’a kadar görülebilecek.
DEMİRYOLUYLA ULAŞIM
Surre Alayları’nın bu zorlu yolculuğu deniz yolu ile biraz hafiflese de asıl kolaylık 1908 yılında kullanılmaya başlanan Hicaz Demiryolu ile yaşandı. Son Surre Alayı, bu yolla 1915 yılında Hicaz’a ulaştı. Bundan sonra yola çıkan Surre Alayı, 1. Dünya Savaşı nedeniyle menziline ulaşamadan geri döndü.