istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi

K2-18b’de yaşam: Bilim dünyası yeniden değerlendiriyor

Daha önce uzaylı yaşamına dair en güçlü adaylardan biri olarak gösterilen K2-18b gezegenine dair bulgular, yeni araştırmalarla sorgulanıyor. James Webb Teleskobu verileri üzerinden yapılan analizler, biyolojik imzaların kesinlikten uzak olduğunu ortaya koyuyor.

Giriş: 27.05.2025 - 09:10
Güncelleme: 27.05.2025 - 09:10
K2-18b’de yaşam: Bilim dünyası yeniden değerlendiriyor

Aslan takım yıldızında, Dünya’dan yaklaşık 124 ışık yılı uzaklıkta bulunan K2-18b adlı ötegezegenle ilgili yaşam belirtileri iddialarına bilim insanlarından temkinli yorumlar gelmeye devam ediyor. Son dönemde yapılan çok sayıda yeni araştırma, daha önce heyecan uyandıran biyolojik imza iddialarına şüpheyle yaklaşıyor. Uzmanlar, eldeki mevcut verilerin uzaylı yaşamı gibi iddialı yorumları desteklemek için yeterli olmadığını vurguluyor.


BİLİMSEL MERAK SÜRÜYOR

K2-18b, ana yıldızının yaşama elverişli bölgesinde yer aldığı için sıvı suyun varlığına ev sahipliği yapabileceği düşünülüyor. Bu da onu yaşam olasılığı bakımından son derece ilgi çekici bir hedef haline getiriyor. Geçtiğimiz nisan ayında James Webb Uzay Teleskobu (JWST) ile yapılan gözlemlerde, gezegenin atmosferinde yaşamın kimyasal izleri olabileceği düşünülen bazı moleküllere rastlandığı bildirildi.


Bu moleküller arasında özellikle dimetil sülfür (DMS) ve dimetil disülfür (DMDS) öne çıkıyordu. Dünya’da bu tür bileşikler yalnızca deniz yosunları gibi canlı organizmalar tarafından üretildiğinden, bu tür tespitler olası biyolojik imzalar olarak değerlendiriliyor.


YENİ VERİLERLE YENİ YORUMLAR

Cambridge Üniversitesi'nden Nikku Madhusudhan liderliğindeki ekip, bu bulgulara dikkat çekerken, potansiyel biyolojik imzanın kesinlikten uzak olduğunu da özellikle belirtti. Sinyaller, üç sigma düzeyinde istatistiksel öneme sahipti; yani rastlantı ihtimali düşük olsa da tamamen göz ardı edilemeyecek bir seviyedeydi.


Madhusudhan'ın eski öğrencilerinden Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Luis Welbanks ve Maryland Üniversitesi’nden Matthew Nixon, ilk açıklamalara kaynaklık eden verileri farklı istatistiksel yöntemlerle yeniden analiz etti. Geçtiğimiz ay yayımlanan ön baskı çalışmasında, kullanılan alternatif modeller sonucunda başlangıçta öne çıkan biyolojik sinyallerin artık belirginliğini yitirdiği bildirildi. Araştırmacılar, analiz kapsamını genişleterek atmosferde bulunabilecek kimyasal bileşen sayısını 20'den 90'a çıkardı. Bu da söz konusu sinyallerin benzersiz biyolojik açıklamalarla ilişkilendirilmesini zorlaştırdı.


ATMOSFER LİSTESİ GENİŞLEDİ

Bilimsel tartışmayı destekleyen Madhusudhan ve ekibi, atmosferde bulunması muhtemel kimyasal bileşenlerin listesini daha da genişleterek 650'ye çıkardı. Bu yeni çalışmayla birlikte, DMS hâlâ olası bir biyolojik iz olarak değerlendirilmeye devam ederken, önceki analizlerde öne çıkan DMDS artık listenin başında yer almıyor.


Gökbilimciler, K2-18b gibi uzak gezegenlerin atmosferlerini, bu gezegenler ana yıldızlarının önünden geçerken yapılan gözlemlerle inceliyor. Bu yöntem sayesinde, atmosferdeki moleküllerin yıldız ışığını hangi dalga boylarında emdiği analiz edilerek, gezegen atmosferinde hangi bileşiklerin bulunduğu hakkında bilgi ediniliyor.


BULGULARA TEMKİNLİ YORUM

Bu hafta başında Chicago Üniversitesi'nden Rafael Luque öncülüğündeki bir ekip, James Webb Teleskobu'nun yakın ve orta kızılötesi gözlemlerini birleştirerek gerçekleştirdiği analizlerde, DMS ya da DMDS varlığına dair istatistiksel olarak anlamlı bir iz bulamadıklarını açıkladı.


Buna ek olarak, Oxford Üniversitesi'nden astrofizikçi Jake Taylor’ın daha önce yayınladığı makalede de biyolojik imzaların güçlü bir şekilde ortaya konamadığı belirtilmişti. Ancak Madhusudhan, Taylor’ın analizinde kullanılan yöntemlerin fiziksel olayları doğru şekilde modelleyemeyeceğini ifade ederek, bu sonuçları bilimsel açıdan yetersiz bulduklarını belirtti.


Araştırmacılar, önümüzdeki yıl K2-18b hakkında daha fazla gözlemsel veri elde edilmesinin beklendiğini ve bu verilerle daha net ve kesin sonuçlara ulaşılabileceğini dile getiriyor. Böylece, K2-18b'deki olası yaşam izleri hakkındaki tartışmaların da daha sağlam temellere oturması umuluyor.